Yoksula Şiir...

İHSAN BİLGİN

"Siyasi doğruculuğun mimarlığı ele geçirme süreci tamamlandı: Pritzker, beşeri çalışmalara verilen bir ödüle dönüştü...”
Patrik Schumacher'in Alejandro Aravena'nın Pritzker Ödülü alması üzerine yaptığı sosyal medya paylaşımı.

Mimarlık, yaklaşık yüz yıldır dünya ekonomik/siyasal/sosyal krizlere girip güvensizleştikçe kendi sosyal konumunu ve rolünü sorgulayıp yeniden tanımlıyor. 20. yüzyıl başının avangart ütopyacı iklimi marksizmin Sovyet devrimiyle hayatiyet kazanmasından da beslenince mimarlık, egemen ekonomik, siyasal ve ideolojik odaklardan özerkleşip kendine mağdur emekçi sınıflarla ilişki içinde yeni bir tarihsel sosyal rol edinebileceğini sanmıştı. Ancak bunun gerçekçi bir beklenti olmadığını hatırlatan önce Sovyet devletinin revizyonizmi oldu; Lenin ertesinde sınıfsız toplum hayallerinden hızla vazgeçilip polisli/ordulu/bürokrasili bir devlet sosyalizmine alelacele razı olunmuştu. Bu biçimiyle resmi devlet sosyalizminin arayış içindeki mimarlara vaat edecek şeyi de kalmamıştı. Yeni soluk, yüzyılın ortalarındaki Çin devriminden geldi. Çin, devrimin ertesinde, meşruiyetini kapitalizmle tutuştuğu ekonomik verimlilik yarışındaki performansa bağlamış bu resmiyetle bağını koparıp 3. Dünya adını verdiği, kürenin geç kapitalistleşme/modernleşme süreci içindeki coğrafyalarının liderliğine talip yeni bir siyasal misyon edindi. Çin’in liderliğindeki bu yeni blok, gecikmiş kapitalistleşmeden ibaret değildi; Küba, Kore, Vietnam, Güney ve Orta Amerika gibi kapitalizme meydan okuyan sosyal ve siyasal mücadeleleri de içererek kapitalizm karşıtlığını da barındırıyordu. 1. Dünya kapitalizminin arayış içindeki muhaliflerini de uyaran bu yeni enerji, Çin menşeli “Kültür Devrimi”nin o kültüre taşıyıcısı aydınlarla birlikte özerklik değil, baskı getireceğinin anlaşılmasıyla birlikte 1.Dünya’daki aydın müttefiklerini hızla yitirdi.

İşte bu müttefiklerin bir kısmı da kapitalist (1.Dünya) ve devlet sosyalisti (2. Dünya) ülkelerin inşaat sektörü reformlarının aynı kapıya çıktığını fark etmiş, yenilenme arayışındaki mimarlar ve sosyal reformistlerdi.

alejandro aravena, quinta monray, elemental
alejandro aravena, quinta monray / fotoğraflar: elemental
I. wallerstein’in kapitalistleşme/modernleşme kronolojisiyle de örtüşen "dünya ekonomik sistemi" ve şeması
aldo rossi'nin gallaratese konut projesi
aldo rossi'nin chieti öğrenci merkezi
elemental tasarımı quinto monray'in vaziyet planı
elemental tasarımı quinto monray'in planı

Sovyetik bloktan ekonomik determinizm, Çin’den de kültür devriminin hoyratlıkları nedeniyle beklentilerin çekildiği noktada, kapitalistleşmekte olan güneyin yoksullarının Amerika’dan Asya’ya, Afrika ve Orta Doğu’ya kitleselleşen yeni barınma ihtiyaçlarına yanıt veremeyen formel kapitalist konut piyasalarına alternatif dayanışma pratikleriyle ürettikleri enformel gecekondu pratikleri de hayal kırıklığı içindeki mimarlık çevrelerinin gündemine girdi. Filipinler’in başkenti Manila için açılmış mimari yarışma, 1970’lerde mimarların bu dayanışma pratiklerine katabileceklerinin küresel ölçekte sınanması bakımından mihenk taşı olmuştu. Bu entelektüel kanalın beslendiği akademik kaynak sadece sosyal reform angajmanlı BM teknokratı John F. Turner vb. değil, aynı zamanda da günümüz dijital dünyasının oyuncağı şekil gramerlerinin potansiyelini o günlerden sezmiş matematikçi Christopher Alexander’dı. Alexander, yapılı çevreyi kuran popüler unsurlardan dil üretmenin yolunu arıyordu. Mehmet Adam, Erhan Acar, Yıldız Sey, Atilla Yücel gibi akademisyenlerin bu sosyal angajmanlı eğilime yönelimine rağmen Türkiye’nin gecekondu pratiği, küresel gündemlere hakkıyla yansımadı. Ama Türkiye’nin gecekondu pratiği en özgün yazınsal ürününü akademik alanda değil, 1980’lerde edebiyatta Latife Tekin’le verecekti; Tekin’in söylemi beklenebileceği gibi köy romanı çıkışlı sosyal gerçekçi dilin değil, dünyanın Gabriel Garcia Marquez’le tanıyıp “büyülü gerçeklik” diye adlandıracağı masalsı dilin ürünüydü.

Konumuz mimarlığa dönecek olursak; Zaha Hadid’in ortaklarından Patrik Schumacher’in sosyal angajman-mimari proje-inşaat dili karşıtlığı üzerinden açtığı tartışmayı, zamansızlığıyla boşa çıkaran sadece eninde sonunda 1960’larda yapısalcılık tarafından tarihe gömülmüş o çoktan köhnemiş biçim-içerik ikilemini canlandırması değil; sosyal sorun- biçim angajmanlarıyla motive olduktan sonra benzer yerlerde buluşan J.F. Turner-C. Alexander buluşmasının yakın tarih tortusuna kapalılığı da değil. Ötesi; daha bize gösterdiğini önce kendi dikkatinden kaçırıp görmesini engelleyen temel bir zaafı daha var. Kanımca tam da muhtemelen kendi biçim angajmanının perdelemesiyle, daha konuyu açarken çoktan ıskaladığı şey Pritzker ödüllü Alejandro Aravena’nın Şili İnquiquie’deki Quinta Monray projesiyle mimarlığa kayda değer katkısı.

Anlatayım: 20. yüzyıl ortasındaki ilk postmodern dalganın beslendiği yegane enerji 3. Dünya’nın siyasal-sosyal hareketliliği değildi. Kapitalist dünyanın ABD kaynaklı popülizmiyle Avrupa kökenli elitizmi de mimarlığı yenileyecek enerjiler üretiyordu. Dönemin en kayda değer mimari-entelektüel çıkışı olan İtalya kökenli Yeni Rasyonalizm, tarihten süzülüp hafızaya yerleşmiş inşai-mimari biçimler dağarcığını aklın buyurgan kategorilerine teslim etmeyip şiirsel bir dile devşirip özgülleştirerek mimari dile de yeni bir soluk getirmişti. O zamanlar esasen 3. Dünya çıkışlı bu sosyal dayanışma kanalıyla Akdeniz kökenli bu mimari hafıza kanallarının yolları o zaman kesişmemişti.

İşte Alejandro Aravena’nın kayda değer projesi Quinta Monray’ı özgün kılan da sadece aşikar sosyal angajmanı değil; o angajmana, yalınlıkları kadar dramatik mübalağalarıyla da Rossiyen Akdenizli lirizmini bunca yaradan sonra yeniden üreten bir tutumun ifadesiyle tutunarak mahalleyi ortaya çıkarması olmuş.

Böylece aydınca bir şiirselliğin yoksulluk gerçeğine, 1. Dünya duyarlılığının 3. Dünya’ya değemeyeceğine dair sağ ve sol ideolojileri tutucu vasatta buluşturan uzlaşmayı da boşa çıkarmış ki sırf aşılmaz sanılan böylesi ideolojik manialara meydan okuyan tarafıyla bile, mimarının taçlanmayı fazlasıyla hak ettiği kanısındayım. Bu kaynaşmaya kapalılığı pozisyon bellemiş sevgili Patrik’le taraftarlarına da konformist şekiller dünyalarında oyalanmak düşecek artık.

  • Bu yazı XXI Mart sayısında yer almak üzere yazılmış, ancak takvim uyuşmazlığı nedeniyle bu sayıda yayınlanmıştır.

Etiketler:

İlgili İçerikler: