Değişen Mekan Tanımlarının İzinden

DENİZ ÇINAR SENA ÇAKIRKAYA

İstanbul Modern'in yeni sergisi "Habitat" ile insanın doğa ve kentle olan ilişkisine fotoğrafların anlatımıyla tanık olurken; mekanın değişen tanımlarına farklı bakış açılarından yaklaşıyoruz. Küratör Sena Çakırkaya ile sergi ve fotoğrafın belgeleme gücü üzerine konuştuk.

Deniz Çınar: Habitat sergisinin küratörü olarak çıkış noktanız ne oldu? Serginin şekillenme sürecini anlatır mısınız?
Sena Çakırkaya: İstanbul Modern’deki güncel fotoğrafa odaklanan bu tür sergilerde çıkış noktamız genellikle bugünün fotoğraf ortamında öne çıkan konuları takip ederek, sanatçıların kendine dert edindiği ve üzerine üretimde bulunduğu konuları tespit etmek oluyor. Yani serginin ilk adımı fotoğraftaki biçimsel eğilimlerden çok, sosyal eğilimleri ortaya koyarak atılıyor. Son zamanlardaki kent ve yaşam alanları üzerine konuşulanlar, tartışılanlar fotoğraf alanında da kendine kuvvetli yansımalar bulduğu için serginin kavramsal çerçevesi bu fikir etrafında gelişti. Konuyu belli sorunlara indirgemeden, çok farklı açılardan bakılmasına imkan verdiği için de Habitat gibi temel bir kavrama odaklandık. Sergi konusu belli olduktan sonra ise Orhan Cem Çetin, Murat Germen, Merih Akoğul ve Sıtkı Kösemen’den oluşan fotoğraf danışma kurulumuzla birlikte bu konu etrafında çalışmalar yapan isim önerilerini bir araya getirerek sergi için sanatçı seçkisini oluşturduk. Sonrasında sanatçılarla bir araya gelerek sergide yer alacak serilerin belirlenmesi, yeni çalışmaların üretilmesi ve sergilemesi ile geçen uzun bir sürecimiz oldu.

DÇ: Sergide yer alan çalışmalar nasıl bir mekan, zaman ve konu aralığını kapsıyor? Bu çerçevede sanatçı seçimini neye göre yaptınız?
SÇ: Sergideki sanatçıların tarzları, çıkış noktaları ve ele aldığı konular birbirinden tamamen farklı ve çeşitli; bunun bu şekilde olması sanatçı seçkisini yaparken özellikle dikkat ettiğimiz bir konuydu. Sergi, üretim zamanları açısından 2000’de başlayan projelerden bu sergi için üretilmiş yeni serilere kadar uzanan geniş bir aralığı kapsıyor. Mekan konusu da tek bir evin sınırlarından hayali coğrafyalara kadar uzanıyor. Sergide ele alınan konular hem kişisel hem de sosyal bakış açılarını içeriyor; barınma hakkı, kentsel dönüşüm, göç gibi sosyal konulardan hafızayla şekillenen mekanlara, distopik görüntülere ve türler arası tahakküm örneklerine uzanan farklı yaklaşımlar bir araya geliyor.

barbaros kayan / ayazma projesi
kerem ozan bayraktar / klimalar
kürşat bayhan / evden uzakta
desislava şenay martinova / gecenin varlıkları
ali taptık / bir bitki örtüsüne doğru
beril gür / evden sokak fotoğrafları
çağlar kanzık / ceza
gündüz kayra / ege
zeynep beler / konaklar

DÇ: Serginin bakış açısı karamsar mı yoksa geleceğe yönelik umutlar taşıyor mu?
SÇ: Serginin umut veya umutsuzluk vermekten çok yaşanan sürekli dönüşümü ve devinimi ortaya koyduğunu düşünüyorum. Hiçbir sokak ertesi güne aynı başlamıyor, insanlar yaşamlarını devam ettirebilmek için sürekli yer değiştiriyor. Kentin merkezindeki binaların hafriyatları çeperdeki sitelerin temelini oluşturuyor. Yaşanan bu sürekli geri dönüşüm durumu bizler için çoğu zaman tedirginlik verici ama ideal yaşam alanını tanımlamak konusunda birçok eşit söz sahibi, şehri ve doğayı dönüştürme konusunda kendinde hak görüyor. Biz Habitat’ta bu eşit söz sahipleri arasındaki çatışma ve denge arayışlarını da ortaya koymayı amaçlıyoruz.

DÇ: Bugün, barınma hakkı ve sınırlar yaşam alanlarımıza dair en çok tartışılan konulardan. Sergi kapsamında bu konuların yansımalarını nasıl göreceğiz?
SÇ: Sergide bu konuları hem doğrudan hem de dolaylı olarak görmemiz mümkün. Örneğin Barbaros Kayan’ın 2008 yılında başladığı Ayazma Projesi, kentsel dönüşümün ilk bölgelerinden Ayazma’da kendilerine kalacak yeni bir ev sunulmayan 15 ailenin barınma mücadelesine odaklanıyor. Kürşat Bayhan’ın Evden Uzakta adlı projesi, Doğu’dan İstanbul’a göç eden insanların Eminönü’nde sürdürdükleri ve Anadolu’dan göç ettikleri bölgelerdeki yaşamları yan yana getiriyor. Ali Taptık, kent ve bitki örtüsü arasındaki hem beraber yaşamaya hem de kontrol etmeye dayalı iç içe geçen sınırları gösteriyor. Serkan Taycan, Kabuk serisiyle kentin çeperlerindeki yeni sınır bölgelerine giderek farklı bir İstanbul panoraması ortaya koyuyor. Çağlar Kanzık ise, daha kavramsal bir yaklaşımla, Bayrampaşa cezaevinin sınırlarıyla zihnimizin sınırlarını bir araya getiriyor.

DÇ: Yaşam, hem şehirlerin hem de insanların hafızalarında yer edinir ancak zamanla bazı şeyler silinir ve aynı olaylar ikisinin hafızasında farklılaşır. Bu iki hafıza arasındaki farkı ortaya koymak için fotoğrafın rolü nedir?
SÇ: Mekan da fotoğraf da doğrudan hafızayla şekillen iki kavram. Şehir her geçen gün değişime uğrarken, yaşanan olayların da etkisiyle insanların hafızalarında da sürekli yeni anlamlar kazanmaya devam ediyor. Herkes kendi algısı ve hafızasında yer etmesini istediği şekilde kenti dondurmak istiyor. Fotoğraf da sanırım bunun en mümkün ve etkili araçlarından biri. Herkes hatırlamak istediği şekliyle kenti fotoğraflıyor ve o şekilde yarının toplumsal hafızasını oluşturmaya çalışıyor. Dolayısıyla şehirler ve insanlar arasındaki çekişme, fotoğraf aracılığıyla da somutlaşıyor ve görünür hale geliyor.

Etiketler:

İlgili İçerikler: