Yaratıcılık Acaba Hedef Mi?

K. FERHAN YÜREKLİ

"Gereği kadar öğrenin, aşırıya kaçmak yaratıcılığı öldürüyor. Okumanın yanı sıra düşünmek için de kendinize zaman ayırın…" Aziz Sancar

"Eğitim bilgi aktarmak değil, düşünmek için aklın eğitilmesidir…" Albert Einstein

Mimarlık bir güzel sanattır, mekan yaratma sanatıdır, yani eser üretir. Ürettiği eserler dünya durdukça, sanatçı telif haklarıyla korunur. Bu görüş hala etkin olarak sürse de bizce, mimarın kralın soytarılarından biri olduğu dönemlerden kalmadır. Köprülerin altından çok sular aktı. Günümüz mimarı artık sıradan insana karşı -topluma ve doğaya karşı- sorumlu. Hikayenin başına dönelim…

Acaba sarayları, kiliseleri, malikaneleri üreten mimar ve usta çırağı nasıl seçiliyordu? Loncaların da giriş sınavı mı vardı? Loncalarda yaratıcılık var mıydı? Loncanın görevi kendi alanlarındaki uygulamaları kontrol etmekti. Lonca, geleneksel olarak oluşan iş sırlarını saklayıp kontrol ediyordu. Loncaların kaliteyi dondurarak öldürmesi, yaratıcılığı yok etmesi ise bu tekelci sistemin doğal sonuçlarıdır. Ayrıca iş almak için lonca üyesi olma zorunluluğunun ustanın "pasta"yı bölüşmemesinin yanı sıra ona uzun yıllar süren çıraklık ve sonrasında da üç yıl daha kalfalık ile ucuz işgücü sağladığı da yadsınamayacak bir durum. Bir not: Bu durumu günümüzde de genç mimarlar hep akılda tutmalı.

Fransız Devrimi’nin loncaları kapatmasının nedeni, değeri ve özgürlüğü onaylanan "birey"e koşulsuz çalışma olanağı sağlamaktı. Ancak bunun hizmet bedellerini düşürerek kapitalizmin gelişmesine hizmet ettiği ileri sürülürken loncanın da aslında burjuvaya (kapitaliste) hizmet ettiği gerçeği, açıklanması kolay olmayan durumlar oluşturuyor.

Günümüzde, özellikle Anglosakson ülkelerdeki meslek odası yetki sınavları da imrenilecek şeyler olmayıp lonca sisteminin hortlaması olarak görülmeli. Ülkemiz mimarlığı da meslek odasının yetki sınavı tehdidi altında. Güncel uygulamayı kontrol eden odaların yaratıcılığı teşvik gibi bir amacı olmamıştır ve olmayacaktır. Bizce amaç pastanın bölüştürülmesini geciktirmek. Loncada kalfanın üç yıl dolaşıma çıkması gibi, dördüncü sınıfta okula ara verip büroda çalışmaya gidip sonra dönüp son yılı okumak… Günümüzde bazı ülkelerde uygulanıyor diye bize de sık sık bunun önerilmesine tanık oluyoruz. Bunu meslek odasının istemesini anlayabiliyoruz ancak okulların da bunun arkasında olmasını anlamamız mümkün değil.

Mimarlık toplumsal gelişmeye uygun olarak değişiyor, karmaşıklaşıyor çünkü ilgi alanları -kimine göre hizmet alanları- değişiyor. Özellikle Aydınlama’ya paralel olarak okullaşmanın hız kazanması ile başlayan süreçte de "mimarlık" ne olarak düşünülüyorsa ona göre adam seçiyor eğitmek için…

On sekizinci yüzyıl sonunda güzel sanatlar akademileri bir "güzel sanat", "üsluplaşmış sanat" olan mimarlığı öğretecekleri -meslek sırlarını verecekleri- kişileri "resim" sınavıyla seçiyordu. Çünkü mimarlık güzel sanattı ve güzel resim yapmakla ilişkiliydi, yani mimarlık güzel resimdi: ön cephenin resmi, ön cephenin güzelliği tanımlanmış kurallı resmi… Elit üslup mimarlıklarında yaratıcılık gerekmediği halde güzel sanatlar okullarına yaratıcıları seçtiği düşünülen resim sınavı ile öğrenci alınıyor olması bizce ilginç bir çelişki oluşturuyordu. Bunun hala devam etmesinin istenmesi ise başlı başına bir bilinçsizlik problemi oluşturuyor. Buna karşılık 200 sene önce bile yaratıcılığı güzel resim yapabilmek yerine beyin kullanımı ile ilgili görenler de vardı.

Aynı yıllarda gelişen "politeknikler" ise öğrencilerine oluşturulmuş yapay güzellik kuralları öğretmeyeceği, onları belirsiz, çalkantılı ve hızlı gelecekte karşılarına çıkacak, bugünden kestirilemeyen sorunları çözebilecek beyinler olarak yetiştireceği için, onları zor bir fizik, matematik hatta kimya sınavı ile kabul ediyordu. Belirtmek gerekir ki fen sınavlarında formül ve teoremlerin bilinip bilinmediği değil, ilişkiler kurulup çözümlere ulaşılıp ulaşılamadığı test edilmektedir. "Güzel sanatlar okulu" mimarlık tanımı ile "mühendislik okulu" mimarlık tanımı arasında bu kadar önemli bir fark vardı.

Yaratıcılık nedir? Yaratıcılık sadece güzel sanatlarda mı olur? Sadece mimarlıkta mı gerekli, fizikte, matematikte, hatta edebiyatta da yaratıcılık yok mu? Yoksa tüm fizikçiler matematikçiler güzel resim de mi yapabiliyorlar? Kritik olan yaratıcılıktan ne anladığımız. Yaratıcılık, güzel denen yapay ve geçici tanımlamaya uygun üretim, başka bir deyişle kopya edebilmek yeteneği midir yoksa insan zihnini, beynini heyecanlandıracak olanı üretebilmek midir? (İ. Mollaahmetoğlu) Bir matematik problemini sayfalarca süren işlemlerle çözmeniz matematik midir, yoksa bir-iki işlemin ilişkisini kurabilerek şık bir yola mı matematik denir?

Ülkemizde liselerin fen-edebiyat diye ayrılması yersiz hatta saçmaydı. Matematikten kaçanların edebiyatın karmaşık yapısını nasıl kavrayacağı hiç düşünülmedi. Hukuk eğitimine yıllarca sınavsız öğrenci alınması bugünkü hukuksuzluğun nedeni olabilir mi?

Bugünün mimarlık okullarında yukarda hatırlatılan kadar net bir farklılık olmadığı gibi, yaygın tutum süregiden "iş"in sadece bazı sırlarını vermekle sınırlı. O zaman "mimar olmak ne demek?" Aslında eğitim programının mimar tanımına göre öyle veya böyle netleştirilmiş olması, buna uygun öğrencinin de seçilmiş olması eğitim için -bu arada yaratıcı eğitim için- yeterli olur mu? Belki de gerekli mi diye de mi sormalı ayrıca… Ülke çapında çok üst düzey fen puanları ile girdiği okulda çok iyi bir mimar olacakken daha birinci sınıfta "Senden mimar olmaz bırak bu işi" diyen bir eğitimci(!) ile karşılaşıp okulu bırakanlar olmakta mıdır? Aynı şekilde okulu birinci bitirip yine de mimar olamayanlar da var mıdır? Aynı puanla aynı sınıfa gelmiş ancak farklı eğitimcilerle çalışmış öğrencilerin içinden çok iyi ve çok kötü mimarlar çıkmasında eğitimcinin rolü yok mudur? Kötü denen öğrenci acaba gerçekten kötü mü, yoksa kötü hale mi getirilmiştir? Ne kadar çok soru, eksiklik ve çelişki var…

Özet olarak eğitimin iyi olması sadece uygun programa uygun olduğu düşünülen öğrenciyi almakla olmuyor. Anahtar eğitimcilerde. Aptullah Kuran "Eğitim programının da belirlenmiş olması, problemin can alıcı noktasını teşkil etme… Tutum, öğrencinin kendi kendine bilimsel ve akademik soru sormasını sağlamak, ders programının katı ve donuk çerçevesini kırmak olmalıdır… Eğitimde dinamizm eğitimcinin kendi tecrübelerinin ötesine geçen düşünce ve çalışmalara açık olduğu oranda sağlanır." diyor, ta 1969’da. "Bilgi değil, hayalgücü önemli" diyen Einstein da kanımızca aynı şeye işaret ediyor: eğiticinin "hayalgücünü" harekete geçirmekle görevli olduğuna…

Kanımızca bugünkü mimarlık eğitimimizin başlıca handikapı Bauhaus miraslarıdır, reddi gerekirken sorumsuzca ve sorgulamasız uygulanan Bauhaus mirasları… Nasıl olduysa fen sınavı ile almaya karar verdiğimiz öğrenciyi yüzyıl sonra Bauhaus anlayışı ile eğitmeye çalışıyoruz. Kötü miraslarımız: "teknik bilgi vermeden, temel tasarım -ki bizce Bauhaus’un üslup oluşturma mekanizmasından başka bir şey değildi- çalışmadan tasarıma geçilmez" ve "eğitim usta-çırak ilişkisi içinde yürür" anlayışlarıdır. Tarihi reddederken tüm katılığıyla -kalfalığı da ayırmayarak- usta-çırak yöntemini benimseyen Bauhaus’ın ustayı nereden bulduğunu merak etmeden bu ilkeleri uyguluyoruz. Hala birçok önemli okulumuzun eğitim programlarında ilk yılı teknik bilgi (Neufert) dersleri ve temel tasarım oluşturuyor. Bu miras zarar veriyor, artık bundan kurtulmamız gerekiyor. Bunlar elimizi kolumuz öyle bağlıyor ki "henüz merdiven okumamış öğrenciye katlı bina tasarımı proje konusu olarak verilemez"e inanlar var aramızda.

Bauhaus’da ana fikrin yeni çağda insanın yaratıcı gücü ile endüstriyel üretimin uzlaştırılması gerektiği, çağdaş form ilkeleri ile mimarlık anlayışına ancak bu yoldan varılabileceği olduğunu ve akademilerdeki gibi formdan başlamak yerine, malzemeden ve temel ilkelerden başlayarak forma varılmasının öngörüldüğünü aktaran Kuran, ancak Bauhaus Okulu’nda mimarlık çalışmaları ve eğitiminin arka planda kaldığını da boşuna hatırlatıyordu… (A. Kuran)

Demek ki öğrenciyi seçmek ve eğitim programını doğru yapmak bir yere kadar… "Usta-çırak"ta ısrar yerine eğitimcinin "kendi tecrübelerinin ötesine geçen düşünce ve çalışmalara açık olması", öğrencinin yaratıcılığa ulaşmasındaki temel unsur. Az sayıda da olsa bu nitelikleri haiz eğitimcilerin bulunduğu okullarda sonuç alınabildiği görülüyor ve izleniyor. Buna karşılık okullarımızda ve yarışmalarda genelde hala alımlı "render"larla sunulan sıradan projelerin ön plana çıkarıldığı ortamlarda zaten yaratıcılığın peşinde olunduğu da söylenemez. Olsa olsa ilerde "iyi dijital modelleme yapanları mimarlık eğitimine almak gerekir" görüşünün ortaya çıkıp duruma hakim olması beklenir.

KAYNAKLAR
-Abdullah Kuran, 1971, " Mimarlık Eğitimi Üzerine" Mimarlık, sayı 9, s. 19-20.
-İrem Mollaahmetoğlu, 2016, "Bakterili Mimarlık" Arredamento Mimarlık 09/2016, s. 119-127.

Etiketler: