2021 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Bursa Hanlar Bölgesi Kentsel Tasarım Projesi yarışmasını Kantarcı Avcı Mimarlık / KAA works tasarımı olan öneri kazanmıştı. 2022 yılında inşaatı başlayan projenin ilk etabı tamamlandı.
İnşai süreci halkın kullanımına açık olarak devam eden projenin bugünkü aşmasını Egemen Karakaya fotoğrafladı.
KAA works ekibi projeyi şöyle anlatıyor:
Tarihsel Bir Diyalog Mekanı Olarak Geçmişten Bugüne Hanlar Bölgesi
Bir akış şehridir Bursa, tarihin buradan aktığı, yeşilin yollar boyu uzandığı… Osmanlı da dünyayı saran uzun yolculuğuna, İpek Yolu güzergâhının Anadolu’daki son duraklarından ve önemli merkezlerinden biri olan Bursa’dan başlamıştı.
Tarih boyunca konumu nedeniyle hem Asya, hem de Avrupa kültüründen etkilenen kentte, Hitit, Lidya, Frigya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürleri izler bırakmıştır. Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan şehrin bugün Hisar bölgesi olarak bildiğimiz merkezindeki arkeolojik çalışmalar yaklaşık 8.500 yıl önceye dayandığını göstermektedir.
Hanlar Bölgesi’nde, tek tek incelendiğinde yapısal ve geometrik olarak sert ve kararlı duran han, hamam, cami, bedesten yapılarının kent içindeki konumlanışlarının oldukça serbest olması, bu serbestlikten doğan köşe-bucak mekanlar, organik sokaklar, küçük mahallelelre varan yokuşlar, yolların kesişiminde ortaya çıkan meydancıklar büyülü kent diyaloğunu kuran ana unsurlardır.
Birçok uluslararası kaynağa da konu olan UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmiş bu güçlü kent ilişkisi, zamanla zedelenmiş, alınan hatalı imar kararlarıyla geniş caddeleşme ve bir çok kentimizde aşina olduğumuz cadde boyu apartmanlaşmaya kurban gitmiştir. Zamanla dikilen bitişik nizam 5 - 6 katlı nokta bloklar tarihi silüetin önüne bir set çekmiş ve Hanlar Bölgesi’nin hisarla olan bağlantısını koparmıştır. Yapı stoğu arttıkça otapark ihtiyacı da artmış ve tarihin o organik sokakları, küçük boşlukları hep araç kirliliğiyle dolmuştur. Kültürün, tarihin, turizmin yerini zamanla ticari kaygılarla müdahaleler edilmiş tescilli yapılar, dükkanlar ve araçlar almıştır.
Alanın 2020 yılında yarışmaya açılması ve 2021 yılında kamulaştırma süreci başlamasının ardından, tarihin yeniden gün yüzüne çıkarılmasının, kamusal değerinin geri kazandırılması amaçlanan ortak mirasımız için proje çalışmaları başlamıştır.
Kentin bu güçlü akışının önemli bir kesiti olan Hanlar Bölgesi’ni anlamaya çalışmakla başladık işe. Asıl konu, yeniden tasarlamak, icat etmekten öte; tarihin, kültürün, işlevin, tekniğe dair konularla çakıştırılarak bir katmanlar bütünü olarak yeniden ortaya konulmasıydı. Ve bu içeriğe dahil olan her taşı, toprağı, yeşili, sokağı, avlusu, duvarı, çeşmesiyle birlikte düşünüp birbirinden ve tarihinden kopuk değil, en küçük parçasından bütüne doğru birbirini besleyen ve birbirini tamamlayan unsurlar olarak ele alma çabasıyla ilerledik.
Öyle ki, en önemli işlerden biri olarak gördüğümüz zemin inşası için kullanılan taşlar, Osmanlı’nın Bursa’ya gelmeden önce beylik olarak var olduğu ve ilk ayak bastığı taşların yer aldığı Söğüt’teki ocaktan çıkarılarak, mümkün olduğunca az işlenerek alana getirilmiştir. Bursa ve Söğüt taşları, Hanlar Bölgesi’nde yapılan kazılarda çıkarılan kayrak taşlarıyla birlikte, iç içe kullanılarak kompozisyona en anlamlı şekilde dahil olmuştur.
Tarihi yapıların alan genelinde oluşturduğu kıymetli ve kendine özgü kent artikülasyonunu, eski harita okumalarından edindiğimiz öğretilerle devam ettirme, bazen boşlukları doldurma, bazen eksikleri olduğu gibi tutup yokluklarıyla hatırlama, bazen güncel yaşamın getirdiği güzelliklerle, yaşanmışlıklarla harmanlama kompozisyonu olarak görüp adım adım işlemeye başladık. Ve fark ettik ki alandaki yoğun eğim zaten alanın parçalanarak ölçeklendirilmesini ve bizi küçük düzlüklere ulaştırmasını zorunlu kıldı.
Dolayısıyla anladık ki mevcut yapıların bu serbest düzeni, farklı yönelimleri, kesişimlerinde çıkan ara mekanlarla oluşturduğu kurgu esasında coğrafyanın bir yönlendirmesiydi. Böylece bir metin yazmaktan ziyade, metinin eksik cümlelerini tamamlar gibi oluşmaya başladı; Han avlularını takiben konumlanan küçük kent avluları, bu avluları bağlayan meydancık sokaklar ve tophaneden akan yeşili karşılayan çınarlar, ıhlamurlar...
Han avlularını takiben coğrafyanın sunduğu avantajları kullanarak yönlenen ve biçimlenen 3 ana meydan; çevresindeki yolları, amfileri, küçük birimleri, oturma duvarlarını yönlendirmektedir.
“Üç Ana Meydan”
Alanın en kuzeyinde, Cumhuriyet Caddesi’nin girişinde ve Pirinç Han’ın önünde bulunan Pirinç Han Meydanı, Cemal Nadir Caddesi’yle de ilişkilenerek birçok yönden gelen ziyaretçisini karşılayan en hareketli meydandır. Hemen sırtında yer alan sivil mimari örneği, ahşap Türk evi turist karşılama ve sergi evi olarak işlevlendirilmiştir. Ziyaretçisine tam da burada, tarihten gelen bir yapı olarak, alanın tarihini, Bursa’nın değerlerini, bizlere kalan kültürel mirası aktarma sorumluluğunu üstlenmiştir.
Mevcut durumda alanın genelinde yaşanan park yeri sorunu, bu sorundan kaynaklanan genişleyen her noktada karşımıza çıkan araç kirliliğini ortadan kaldırmak için Pirinç Han Meydanı’nın altında projelendirilen yeraltı otoparkı, tarihe fazla yanaşmadan, kaldırılan yapı bloklarının sınırında kalarak alanın tamamen yayalaştırılmasında destekleyici görev üstlenir.
Alanın göbeğine doğru ilerledikçe caddeden içeri çekilerek sessizleşen, bir yanında Pirinç Han’ın duvarının, diğer yanında İpek Han’ın, Bakırcılar Çarşısı’nın çevrelediği, İpek Han Meydanı, adeta tarihin ortasında yer alan bir kent avlusuna dönüşür. Bir köşesinde Sarıca Sungur Türbesi, hemen yanında 18. yüzyıla ait tarihi kalıntıların olduğu gezilebilir arkeolojik alanıyla sessizce bilgiler aktarır ziyaretçisine.
Alandaki mevcut kot, her seferinde büründüğü fonksiyonla farklı bir mekansallık yaratır. Bazen bir oturma duvarı olur, bazen bir amfi, bazen bir ağaca saksı oluşturan taş bir duvara dönüşür, kimi zaman birkaç basamak olur, bazen ise meydana ulaşan eğimli bir yol...
Üç ana meydan olarak bahsettiğimiz kent avlularından sonuncusu ise Bakırcılar Çarşısı’nın çıkışını karşılayan ”Çarşı Meydanı”. Çarşının yoğunluğunu seyreltmeyi amaçlayan bu meydan, yakınındaki parkla, meydandaki oturma, dinlenme alanıyla bir duraklama mekanı olarak işler. Meydana bakan, bir taraftan kota gömülü olan küçük yapı, halkın ihtiyaçlarına yönelik hizmet birimi, tuvalet gibi işlevleri içerisinde barındırır. Bu sayede kendini mümkün olduğunca az gösterecek, tarihin önüne geçmeyecek şekilde konumlanan birim, çarşı girişinde insan ihtiyaçlarına hizmet edecek düz ayak erişilebilir bir mekan oluşturur.
Her meydana konumlandırılan su ögeleri ve çeşmeler, meydanda oturan bir insan için su sesinin önemini vurgular. Sular, Bursa şehrinin oluşumunda o kadar belirleyici bir öneme sahiptir ki, “vel hasıl, Bursa sudan ibarettir” söylemi boşuna değildir Evliya Çelebi’nin.
“Hisarla Bağ”
Projenin en önemli konularından bir tanesi, belki de esas mesele; bu kıymetli dokuyu varoluşundan bu yana tarihin biriktirdiği etkenleri gözeterek, olmak istediği nihai haline kavuştururken tophane ve kaleyle bağını güçlendirmektir.
Böylesi bir ilişkiyi kurarken, “yıkım işi” yapılan en büyük iş gibi gözükse de, büyük resimde görmeye çabaladığımız, hanlar ve karşı yamacın arasındaki bağ, bize ölçeği yeniden hatırlatan küçük birimler, meydancıklar, kademeler ve yollarla yeniden kurulur.
Buradaki tarihsel dokunun tamamlanması sürecinde, bağlamı yeniden kurup, ‘yer’in bize sunduğu metnin eksik cümlelerini tamamlarken, Söğüt’teki taşın Hanlar Bölgesi’ne kavuşması, Tophane’den gelen yeşil dokunun alanının içine akıtılarak, Bursa’nın kendine özgü ağaç ve bitkilerle yeşil alanları oluşturması. Han avlularının eski haritalardaki gibi tanımlı ama serbest bir örüntüyle kent avluları olarak meydanları tanımlaması ve üzerine eklenen her bir kent ögesi alanın tamamında bu bağı güçlendirmek için iş birliği yapar.
"Sürdürülebilirlik"
Dünyamız iklim kriziyle karşı karşıyayken, projeyi üretirken önemsediğimiz bazı konuları projede uyguladık. Zemin inşası için Bursa taşı ve kente en yakın ocaktan tedarik edilen Söğüt taşı alana getirilerek, kazı sırasında alanda çıkarılan kayrak taşlarıyla birlikte kullanılmıştır. Verneküler yaklaşımın ön planda olduğu tasarımda lojistik kaynaklı oluşabilecek karbon salınımı minimuma indirilirken doğal malzemelerle ısı adası etkisinin oluşumu da engellenmiş olur.
Zeminler döşenirken alanın büyük çoğunluğunda beton imalatı yapılmayarak zeminin geçirimli olması sağlanmıştır. Bu sayede yoğun eğim sebebiyle oluşan taşkın riski minimuma indirilirken, ilkbaharda yeşerip sonbaharda sararan zeminler, "yaşayan zemin" kurgusuyla iklim geçişlerini en doğal yoldan anlatır.
Bu yapı blokları arasında modern mimarlık tarihinde yer etmiş, 1967 yılında yine bir yarışmayla inşa edilen Şevki Vanlı’nın kıymetli yapısı Merkez Bankası Binası da yer alıyordu. Yürek sızlatan yıkımı, kamulaştırma kararı henüz alınmadan önce, yarışma sonuçları ilan edilmeden ‘depreme dayanıksız’ olduğu gerekçesiyle gerçekleştirilen yapının kentsel tasarım projesinde rekonstrüksiyonunu önerdiğimizi ve böyle bir değerin tarihin derinliklerine gömülüp gitmemesi için bir takım uğraşlar verdiğimizi belirtmek isteriz. Henüz inşası gerçekleştirilmemiş olsa da parselinin tescilinin devam ettiğini biliyoruz ve şu an yerini boş bıraktığımız yapının hatırda kalması için, giriş kattaki fuaye sınırlarını projede bir zemin izi olarak doğal taşlarla işlediğimiz, hafif buruk, ağaçsız, eksik bir zemin olarak varlığını sürdürüyor.