Araba Sevdası
DEVRİM - 1961
Türkiye’deki ilk yerli otomobil girişimi olarak kabul edilen Devrim’i üretmek için bir grup mühendis ve mekanik, Eskişehir’deki bir TCDD hangarında bir araya getirilir. Ekip 130 gün gibi olağanın altında bir sürede, kabuk tasarımından motor kalıplarının hazırlanmasına kadar dönemin otomobil tasarımı için gerekli hemen tüm süreçleri layıkıyla uygular. Tasarlanan araçtan dört adet numune, devrin devlet başkanı Cemal Gürsel’e sunulmak üzere üretilir. Bir tanesi biner binmez stop eder, çünkü arabaların nakli esnasında güvenlik önlemi olarak depoları boşaltılmıştır. Hemen aktarma yapılan ikinci araç çalışır ve gün boyunca Gürsel’i gezdirir.
Dönemin Amerikan arabalarını andıran ama onlara göre çok daha mütevazı, ayarında yumuşatılmış hatları, zarif nikelajı ve ufak kuyruğuyla belki de tasarım açısından en özgün ve başarılı modellerden biri olarak kabul edilebilir. Ancak bu butik çalışma, içinde bir üretim sistemi tasarımı barındırmadığından hiçbir zaman tekrarlanamaz, Devrim’in seri olarak üretilmesi ve gündelik hayatın bir parçası olması mümkün olmaz.1
ANADOL - 1966
1959 yılında Ford Motor Company ve Koç grubu ortaklığıyla kurulan Otosan, ilk senelerinde lisans ortaklığıyla ürettiği farklı araçlardan sonra yerli bir otomobil üretmek için kolları sıvar. Uzun ve kendine has hikayesi son derece ilginç olan,2 seri üretilen bu ilk yerli otomobil, İngiliz Reliant firmasının prototipi, Tom Karen’ın (Ogle Design) tasarımı esas alınarak cam elyaf karoserisiyle Otosan tarafından piyasaya sürülür.
Bu otomobilin başarısı yalnızca tasarımla açıklanamaz. En nihayetinde Ford Cortina ile Reliant Scimitar Coupe modellerinden devşirme bir araçtır. Özgün bir kopyadır. Ancak başarıyı getiren öncelikle bu uyarlama sürecinin malzeme, strüktür ve teknoloji entegrasyonu da dahil olarak tüm yönleriyle ele alınması, aracın ismi3 ve pazarlanması gibi meselelerin de düşünülmüş olması, bunun yanında yan sanayi, yedek parça ve servis hizmetlerinin çokluk ve erişilebilirliği olur. Bir sistem içine öylece, kendi başına bırakılan bir eleman, o sistem içinde bir parazit, bir yabancı madde olarak kalacaktır ve sistemden atılmaya çalışılır. Ancak Anadol örneği düşünüldüğünde yeni gelen, sistem içinde bir süre hayatta kaldıktan sonra yavaş yavaş onu dönüştürmeye başlar, hatta sonunda onun başat öğelerinden biri haline gelir.4
Anadol’un hayatının uzun soluklu olmasını sağlayan bir etken de rakipsizliğidir. Her ne kadar 1980’e kadar ülkenin hakim ekonomik stratejisi olan İthal İkamecilik otomobiller konusunda5 esnek olsa da Anadol’un yaklaşık yirmi beş sene boyunca Türkiye’nin otomobil ekosisteminin hakim modellerinden biri olması mümkün olur. 24 Ocak kararlarıyla tüm ticari dünyayla birlikte otomotiv sektörü de dünyanın geri kalanı ile liberal alışverişe endeksli hale getirildiğinde ise Anadol’un fütursuzca tekerlek döndürdüğü bu topraklar peyderpey yeni araçlarla dolar. 1984 yılında üretimi durdurulan (ve yerini saç karoserili Ford Taunus’a bırakan) bu otomobil, on yıl kadar süren bir sönümlenme döneminin ardından, Türkiye’de artık sadece nostaljik bir hoşluk olarak var olmakta.6
MURAT 124 - 1971
Tofaş tarafından 1971-77 yılları arasında Fiat 124 şasisine oturtularak, yabancı lisansla üretilen ilk otomobil olan Murat 124,7 yaklaşık yirmi senelik bir uyarlama sürecinin başlangıcına işaret eder.
Murat 131 (aslında Fiat’ın mirafiori modeli, İspanya’da Seat 131 olarak bilinir) ile birlikte çeşitli varyasyonlarla Kuş Serisi adını alacak Serçe, Doğan, Kartal ve Şahin, 1990’ların sonuna kadar Türk Kara Sahası’ndaki uçuşlarına devam edecektir.
BÖCEK - 1975
1960’lar ile 1980 arasındaki dönem, özellikle Otosan bünyesinde Jan Nahum liderliğindeki araştırma geliştirme çalışmalarının8 müthiş bir ivme kazandığı yıllar olarak görülebilir. Bir taraftan yeni ve çeşitli Anadol modelleri geliştirilirken alternatif modeller konusunda da çalışmalar yürütülür.
Esasında9 bir Anadol modeli (A6) olarak geliştirilen Böcek; görünüş, yapı ve işlev olarak ticari modellerden ayrılır. Açıkta bırakılan, cam elyaf ve polyesterden mamul keskin hatlı gövdesi, ön kaputu ile aynı açıdaki ön camları, asimetrik ön ve arka görünüşleri ve kapılı-kapısız kullanıma izin veren modüler yapısı ile nev-i tasarımına münhasır bir araçtır. Sonraları Dune Buggy yahut Beach Buggy adını alacak olan bir türün ilk örneklerinden olan Böcek’in, engebeli arazilerde, arama-kurtarma, itfaiye, posta ve benzeri kamusal ve/veya askeri hizmetlerde kullanılması amaçlanır.
Otomotiv sektöründe doğru bir boşluğa yerleşse ve tasarım-teknoloji bütünlüğü açısından son derece başarılı olsa da piyasaya sürüldüğünde sadece 200 adet satılır ve “dolaşıma giremeyen Türk otomobilleri” kategorisindeki yerini alır.
ÇAĞDAŞ - 1980
Belki de meselenin tasarım olmadığını anlamamızı sağlayan ya da buna işaret eden bir otomobil de Çağdaş. Jan Nahum ve ekibi, başarılı Anadol ve ticari olarak başarısız Böcek denemelerinden sonra çağının estetik ve teknolojik akımlarıyla daha uyumlu bir otomobilin tasarım ve üretimine koyulur. Amaç, şekli güncellemeler yanında yeni ve yerli bir motor teknolojisi kullanmak, karoserideki cam elyaf kullanımını azaltmaktır. Ortaya çıkan model orta sınıfa hitap edebilecek orta boy bir aile arabası yapısındadır.
Dolayısıyla tasarım ve teknoloji bağlamında yetkin ve gelişmiş kabul edilebilecek bu otomobil, dönemin ekonomi-politik şartlarına10 entegre edilemediğinden piyasaya sürülemez ve bir prototip olarak kalır.11
İMZA - 1999
“Türk insanına büyük bir gurur yaşatacağımıza söz verdik, sözümüzün altına İMZA attık.” Türkiye’de 76. Cumhuriyet Bayramı günü, Lütfi Kırdar Kongre Salonu içinde büyük bir tanıtım yapılır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 700. Yılı şerefine “İmza 700” adı verilen tuğra logolu bir otomobil, daha doğrusu otomobil maketi, sahneye çıkarılır. Prototipi Kore’de üretilen bu otomobil için girişimcisinin memleketi Siirt’te bir fabrika açılması planlanıyordu. Mercedes A Class, Mitsubishi Colt, Renault Modus karışımı bu otomobil hiçbir zaman üretime geçemedi.
2000+
Dünyada malzeme, para ve insan dolaşımının hiç olmadığı kadar dinamik, üretim araçlarına erişimin hiç olmadığı kadar kolay hale geldiği bu yıllarda, Türkiye’de de otomotiv sektöründeki yerli tasarım ve üretim etkinliğinin müthiş bir ivme kazandığı söylenebilir. Hepsinden tek tek bahsetmek bu yazının sınırlarını aşacak olsa da sadece isimlerini saymak bile girişim ve çeşitliliğin ne kadar arttığını göstermeye yetecektir: Sazan, Diardi, Şamil, Volkicar, Maral, Tilter, Mia, Mindset, Turcoto, 3Gen, Atmaca, Kurtsystem, Macera, Moroba, Batman, Sivas Cabrio, Çelebi, Şimendifer,12 Tomofil, Hobim, Sahimo, Fırat, Hidragon, Bor Mobil…
Bu araçların kimi, tasarım ve üretim açısından tamamlanmış kabul edilecek derece olgunlaşmışken bazıları sadece icat, prototip ya da çalışır model seviyesinde. Bu durum geliştirilen projelerin birçoğunun bireysel girişim olması; devlet zoru ya da devlet yardımı beklentisiyle yapılması; uygulanabilir, tekrarlanabilir ya da sürdürülebilir olmaması; var olan altyapıya entegre olamaması13 ya da kendi altyapısını kuramaması; oligopol piyasanın dinamikleri; tasarım dışı/yanı/ötesi süreç ve gerekliliklerin göz ardı edilmesi14 ile açıklanabilir.
Öte yandan az önce bahsettiğim akışkan küresel yapı içinde hareketlilik kazanan bir başka şey de bilgi. Yukarıda bahsettiklerime ek olarak yerli sektörün büyük ölçüde montaj üzerine kurulu olması Murat Günak, İsmail Ovacık gibi önemli tasarımcıların da kürenin başka yerlerinde çalışmasına ve üretmesine sebep-vesile oluyor.
2018
Yarım yüzyıldır hemen her tür gelecek tahayyülünün, bilimkurgu senaryoların vazgeçilmez bir öğesi olan uçan otomobil gerçek olmadan, uçurulan otomobil gerçek oldu. 2018 yılının Şubat ayında SpaceX CEO’su Elon Musk, Tesla’nın Roadster modelini uzaya göndererek yörüngeye yerleştirdi.15 Uzay boşluğuna otomobil göndermenin arkasında yatan mantığı anlamakta güçlük çekiyorum. Otomobil, bir buçuk asırlık tarihinde neredeyse hiç değişmeden kalan (ya da tutulan), yeni teknolojinin içerisine entegre edildiği artık neredeyse arkaik bir icat. Doğal ya da basit yapay koşullar içinde var olamıyor, sürekli olarak yapılı çevrenin kendisine göre (yollar, kaldırımlar, aydınlatmalar, sinyalizasyon sistemleri, otoparklar, benzin istasyonları, mola yerleri, otobanlar, köprüler) yapılandırılmasını talep ediyor. Bu yüzden çok da karlı bir ekosistem. O yüzden ki sürekli olarak Geleceğin Otomobili’nden bahsediyoruz, ama Otomobilin Geleceği’nden hiç bahsetmiyoruz.
Ola ki her şeyi başardık, her türlü ulaşım zorluğunun, çevresel koşulların üstesinden geldik ve Mars’a yerleştik. Orada ulaşımı gerçekten otomobil ya da otomobil bozması araçlarla mı gerçekleştireceğiz?
2019
İlk yerli otomobilin piyasada olması planlanıyor. Kim tarafından, nerede ve hangi tasarımsal ve teknolojik birikimle gerçekleştirileceği açıklanmadı. Aynı şekilde bu otomobilin teknik özellikleri konusunda da bir bilgi bulunmuyor, daha doğrusu çeşitli tevatürler mevcut. Sözgelimi araç sürücülü mü yoksa sürücüsüz mü olacak? Benzinle mi, elektrikle mi (ya da hibrit), LPG ile mi çalışacak? Beetle, Mini, Fiat 124 ve benzerleri gibi bir halk arabası mı olacak? Yoksa üst segment bir araç mı bekliyor bizi?
Tarihi, önce merkezde gerçekleşen olayların zamansal bir faz farkı ile çeperde aynı şekilde tekrarlanması olarak ele alanlar için yaklaşık bir asır gecikmeli de olsa yerli bir otomobilin geliştirilmesi ve üretilmesi normal, beklenir ve arzu edilir bir gelişme. Dünya kentleri giderek artan sayı ve oranda otomobilsizleşirken,16 otomotiv teknolojisi ise bambaşka yönlere evrilirken, böyle bir girişime gerek olup olmadığı da bir yandan düşünüledursun, yerli ve milli otomobilimiz için bir öneri ortaya atmak isterim:
TÜRK MİNİ’Sİ: MİNİŞ
Şeklen Mini ve Fiat 500’e referans veren, bir yandan Murat 124 ve 131’in hafifçe yumuşatılmış prizmatik hatlarını barındıran, Anadol kadar iri kıyım ve hantal değil, sadece bir ulaştırma faaliyeti yapıyor olduğunun bilincinde, elverişli bir form, 1300cc’nin altında motor gücüne sahip, az yakan17 iyi kaçan, ince uzun değil kısa ve geniş18 bir halk arabası. Malzemeleri özenle seçilmiş, özellikle çok ucuz olmak gibi bir derdi yok19 zira fiyat, ürün tercihlerimizin önemli bir belirleyicisi ama tek başına değil. En önemlisi, aracın tasarımı yanında sisteme nasıl entegre olacağı da düşünülmüş, üretim mühendisliği çalışmaları yapılmış, tüm yan sanayi ve tabi ağır sanayi, yedek parça ve servis altyapısı planlanmış. Hatta belki büyük ve nihayetinde hantal bir sanayi kompleksi yerine, var olan, parçalı ve dağınık ancak son derece esnek bir üretim sistemi benimsenmiş.20 Böyle bir otomobil, eğer otomobiller bir süre daha dünyanın hakim ulaşım aracı olmaya devam edecekse, gerçekten sevdalanacağımız bir araba olabilir.21
NOTLAR
1 Öte yandan bu kadar kısıtlı zaman, mekan ve malzeme ile daha fazla ne yapılabileceği de tartışılır.
2 Demirer, A. ve Aydoğan, Ö., 2011, Başlangıcından Bitişine Anadol’un Hikayesi, Grifin Kitap.
3 Neolojik yaklaşım (neologism: dilbilimde “yeniyapım”) önemsiz görünebilir ancak ciddi bir yerelleştirme stratejisidir. Bu ve benzer yöntemlerin bir kategorizasyonu için bkz: Balcıoğlu, T., 1999, “Design Culture’ Problematic of Local & Global Design Identity in New Industrialised Countries With Special Emphasis on Turkey: Where does the hope lie? Exploited promises of globalization and local heroes”, Design Culture Conference içinde, Sheffield Hallam University.
4 Başarıyı, önüne ticari kelimesini getirsek bile tanımlamak oldukça zordur. Dolayısıyla üretimin başladığı 1966’dan sonlandırıldığı 1984 yılına kadarki 18 senede 60 bin adet Anadol üretilmiş olması ticari bir başarısızlık olarak kabul edilebileceği gibi, bir otomotiv şirketinin kendi şekillendirdiği bir markanın bir modelinden on binlerce, hem de üretildiği ülkedeki araç sayısı sadece birkaç yüz binler ile ölçülürken üretebilmiş, bunu (bugünkü örnekler ile karşılaştırırsak) 15 sene gibi hatırı sayılır bir süre sürdürebilmiş ve en önemlisi sadece tek bir marka ve model değil, bir araç ailesi geliştirebilmiş olması bana kalırsa ciddi bir başarı olarak kabul edilmelidir.
5 Yerelde ikame edilemediğinden.
6 Meseleyi sosyal ve kültürel perspektiften esaslı bir yorum için bkz: Tanju, B., 2016, Özgün Kopyalar: Anadol Car Blues, Manifold, https://manifold.press/ozgun-kopyalar-anadol-car-blues
7 Halk arasındaki adı ile Hacı Murat, 1984-95 yılları arasında üretilecek versiyonunun adı ile Serçe.
8 Tofaş-Fiat ve Oyak-Renault ile rekabet içinde.
9 Türk Silahlı Kuvvetleri’nin isteği doğrultusunda.
10 Siyasal, ekonomik ve kültürel krizler.
11 Tasarımında ilham alındığı öne sürülebilecek Citroën CX modeli 1974-91 yılları arasında bir milyonun üzerinde satar.
12 Yozgat'ın Kadışehri ilçesinde yaşayan 36 yaşındaki Ahmet Ardıç, kendi otomobilini üretti. Ardıç, atölyesinde dört ayda imal ettiği “Şimendifer” adlı otomobiliyle komşularını da gezdiriyor. 2.000 YTL’ye mal olan otomobil LPG ile çalışıyor. Ardıç “Otomobilin hararetini, bacaklarıma gelen sıcaklıktan, ne kadar hız yaptığımı ise rüzgardan tahmin edebiliyorum.” diyor.
13 Diyelim ki Bor Mobil gerçek oldu, depomu nasıl dolduracağım? Boru nerden alacağım? Borsuz kalırsam ne yapacağım?
14 Reklam, satış, pazarlama vd.
15 Aracın bir süre sonra yörüngeden çıkarak Mars yörüngesine oturması öngörülüyordu, ancak yapılan hesaplamalara göre menzil şaştı, araç şu an Dünya yörüngesinde dönüyor ve hatta 2091 yılında gezegenimizin çok yakınından geçecek ve belki 10 milyon yıl içerisinde Dünya, Venüs ya da Güneş’e çarpacak. http://www.businessinsider.com/starman-elon-musk-car-orbit-collision-risk-calculations-2018-2
16 Dünya’daki otomobilsiz kent ve bölgelerin açıklamalı bir tablosuna şuradan ulaşılabilir: https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_car-free_places
17 Tamamen bana kalsa LPG ile çalışabilir bu araç. Nasıl peynir ekmek gibi satıldığına inanamayacaksınız! Ancak bu yakıt tipi yeterince havalı bulunmayacaktır, dolayısıyla şimdilik yahut bir süre daha benzinle çalışabilir. En fazla hibrit bir araç olabilir. Türkiye’de tamamen elektrikle çalışan arabaların rahatça sürülebileceği bir altyapının oluşturulması için biraz daha zaman var görünüyor.
18 Böylece dar yerlere park edebilen.
19 Var olan paramızı biriktirdiğimiz -merkeze doğru- bir sistem yerine var olacağını düşündüğümüz paraları harcadığımız -boş merkezden zamana yayılan- bu ekonomik sistemde, evimizi otuz senede ödüyorsak, arabamızı da -diyelim ki- beş senede ödemek çok sorun olmayacaktır.
20 Yerli ve milli otomobil için “Babayiğitler” adı verilen holding beşlisi, sözlü mutabakata vardı. Turkcell (yazılım), Vestel (elektronik), BMC (üretim), Anadolu Grubu (satış ve pazarlama), Kıraça Holding (tasarım ve mühendislik) işbirliği uzmanlık alanlarını dağıtmak bakımından mantıklı görünse de en nihayetinde bu kadar büyük ve farklı beş şirketin nasıl uyum içinde çalışabileceği düşündürücü.
21 Yazının son okumasını yapan ve yorumlarıyla katkıda bulunan eski öğrencim Serkan Burak Can Çangır’a teşekkür ederim.
İlgili İçerikler:
-
Muğlak Standartlar Enstitüsü Tefrikası Bölüm 5: Tek
Uzun boylu, inceden bir figür, hanın birinci katındaki, tuhaf bir şekilde klima ile ısıtılmaya çalışılan odadan içeri girdi.
-
Muğlak Standartlar Enstitüsü Tefrikası Bölüm 4: Tepeleme
Kaşıklar, özellikle de yemek kaşıkları, un, tuz, şeker gibi küçük taneli muhtevanın miktarını ölçmek için kritik gereçlerdir. Kaşığın doluluk oranı, tepeleme, kaşık dolusu ve silme tabirleri ile belirtilir.
-
Muğlak Standartlar Enstitüsü Tefrikası Bölüm 3: 3+1
Kara saçlı, koyu kıyafetli bir adam, hanın birinci katındaki, tuhaf bir şekilde klima ile ısıtılmaya çalışılan odaya girdi. Vaviyen anahtarı çevirip floresan ışıkları yaktı. Cılız mavi ışığın içinden geçti.
-
Muğlak Standartlar Enstitüsü Tefrikası Bölüm 2: Deniz Görmek
Kadın odadan içeri girdi. Vaviyen anahtarı çevirip floresan ışıkları yaktı. Cılız mavi ışığın içinden geçti. Sarı plastik yağmurluğunu portmantoya astı.
-
Tasarım Sıkıntısı
Halbuki tasarım aslında bir dizi sıkıntılı işten oluşan bir süreçtir. Bu yazıyı yazarken bile son derece sıkılıyorum. Okuyan da sıkılacak. Neden? Çünkü şu güzel tasarım ortamının bozulmasını hiçbirimiz istemeyiz.
-
Antroposen ya da İnsan Sevgisi
Ne olduğunu uzun bir süre anlayamadım. Kelimenin kendisini bile. Andropozen? Erkek gibi poz vermek anlamına geliyor olamazdı herhalde.
-
Müphem Çizgiler
-
Müstesna Devreler