Azalan Hiyerarşi
Bakırküre Mimarlık, Roche’un Uniq Plaza’daki açık ofis konseptine sahip yeni çalışma mekanını, hiyerarşinin azaltıldığı bir kurguya göre planlamış.
Güzin Öztok: Projenin genel tasarım kriterlerinden başlayabiliriz. Brezilyalı mimar Moema Wertheimer ile ortak ilerleyen bir projeydi sanırım. Süreç nasıl ilerledi?
Gürhan Bakırküre: Aslında bizim bir ortaklığımız yok. Moema daha evvel Roche ofislerinin konsept tasarımlarını yapmış. Bu projede de Moema konsept tasarımı gerçekleştirdi, yerleşim planı bize Brezilya’dan geldi. Bizim projeye dahil olmamız üç firmayla yapılan görüşmeler sonrasında gerçekleşti. Roche ve Moema yerel ortakları olarak bizi seçti. Onlar yerleşim planını ve ön projelendirmeyi yaparken biz de projenin Türkiye standartlarına uyarlanması, detayların çözülmesi, uygulama projesinin çizilmesi ve uygulamanın yapılmasından sorumlu olduk. Böyle bir işbirliği gerçekleştirdik.
GÖ: Ofisin ihtiyaçlarıyla mekan kurgusunu nasıl örtüştürdünüz? Yerleşim kararlarını nasıl aldınız?
GB: Roche Ofisi, Uniq Plaza’da D bloğun dört katına yerleşiyor. Ofise giriş AVM’den sağlanıyor. Her katın yaklaşık olarak iki bin metrekare olduğunu düşünürsek ofis, toplam altı bin metrekarelik bir alana yayılıyor. Uniq Plaza, yapının her katını başka bir ofise göre tasarlamaya yönelik bir kurguyla inşa edilmiş. Dolayısıyla Roche’un tasarım konsepti bu üç katı içeriden bütünleştirmek üzerine kuruldu. Bu bağlamda ortada projenin de kalbi haline gelen bir iç avlu yarattık. Avluyu saran merdivenlerle de düşey sirkülasyonu sağladık. Avlu sadece ofis içi dolaşımı kolaylaştırmakla kalmadı aynı zamanda ortak kullanılan bir mekan yaratarak tasarıma önemli bir katma değer sağladı. Doğrudan gün ışığını alan merdivenler ile etrafına yerleştirilen kafe ve kitchenetteler sayesinde avlu yaşayan bir mekan haline geldi.
Projeyi genel hatlarıyla anlatırsam, AVM katında hem misafirlerin hem de çalışanların kullandığı giriş yer alıyor. Ofisin birinci katında toplantı odaları, eğitim ve seminer salonları mevcut. Üçüncü kişilerle yapılacak görüşmeler bu katta gerçekleşiyor; misafirler burada ağırlanıyor, müşteriler ya da tedarikçilerle toplantılar bu katta yapılıyor. Üst katlarsa tamamen çalışma amacına hizmet ediyor. Her katta ofis içi toplantı salonları ayrıca yer alıyor. Ofiste esnek bir çalışma ortamı kurguladık. Toplantı odaları, sosyal mekanlar, çalışmayı destekleyici mekanların kurgusu bu anlamda önem kazanıyor. Esnek çalışma ortamı için gerekli olan altyapıda kablosuz sistemler ve data hizmetleri tercih edildi. Tüm toplantı odaları ve bazı odalar ihtiyaca göre bölünüp birleştirilebilir olarak tasarlandı.
Uluslararası bir şirket olan Roche’un ofis tasarımında beklentisi uluslararası bir ortam yaratırken yerel kimliğin de yansıtılması oldu. Moema ile birlikte yerelliği birtakım detaylarda yansıtmayı amaçladık. Aydınlatma elemanları, İznik çinilerinden oluşan paneller yerel kimlik göz önünde tutularak seçildi. Bunun yanı sıra döşeme kaplaması olarak da Marmara mermeri kullandık. Bu sayede dünyanın herhangi bir yerinden gelen Roche çalışanına Türkiye’de olduğunu hissettirecek bir tasarım benimsedik. Tabi bunun yanında tüm ofislerde uygulanan hareketlilik, esneklik gibi kavramlar bu ofiste de ön planda tutuldu. Rahatlama mekanları, toplantı odaları, insanların bir araya gelip ufak görüşmeler yapabileceği alanlar oluşturuldu. Ofiste aynı zamanda bir oyun odası, dinlenme odası, sağlık odaları, emzirme odaları ve masaj odası gibi mekanlar bulunuyor. Normal çalışma ortamı dışında, tüm bu mekanlar insanlar için önemli kriterler olarak ofiste yerini aldı.
GÖ: Ofis içinde genel müdür odası yok. Türkiye’de oldukça yeni bir uygulama bu çünkü genel olarak hiyerarşiyi seven bir yapımız var. Bu nedenle hiyerarşinin kaybolması durumu ne gibi sonuçlar doğuruyor?
GB: Ofis çözümleri üzerine kurulu markamız “Big Working Culture Solutions”la birlikte yeni ofis tasarımları üzerine birçok araştırma gerçekleştirdik. Benim de daha önceden Yapı Endüstri Merkezi’nde “Y Kuşağı Ofisler” başlıklı bir konuşmam olmuştu. Orada da üzerine basarak durduğum bir algı vardı. Bundan 27 yıl önce ofis tasarlarken kurumsal bir şirketse CEO ya da genel müdürle, aile şirketiyse doğrudan sahibi ile görüşürdük ve o ne istiyorsa tasarımı o doğrultuda gerçekleştirirdik. Şimdiki anlayış, özellik son beş-altı yıl içinde çok değişti. Türkiye sürece kurumsal ve uluslararası şirketler sayesinde çok iyi uyum sağlıyor. Şimdi artık patron da üst düzey yöneticiler de fark etti ki işin verimliliği çalışanın mutluluğundan geçiyor. Kendi isteklerini değil çalışanının isteklerini ön planda tutmak ve ona iyi mekanlar sunmak doğrudan verimlilik olarak geri dönüyor. Hiyerarşi de bu anlamda ciddi şekilde kırılmaya başladı. Üst düzey yöneticiler de bu duruma katkı sağlıyorlar. İnsanlar iyi tasarlanmış ofislerde daha çok zaman geçirmek istiyor. Dolayısıyla açık ofis konsepti hem çalışanın mutluluğuna hem de hiyerarşinin kırılmasına yönelik bir olgu olarak günümüz ofis tasarımlarına dahil oluyor.
Hiyerarşik durumu ben bir döngü olarak görüyorum. Şimdi bu hiyerarşi kırılıyor; odalar yok, müdürler, genel müdürler çalışanlarla birlikte. Ancak eminim ki bir süre sonra çalışanlar da bu iç içelikten sıkılacaktır.