Commons & Communities İstanbul’da Ortak Yaşam Kültürüne Dair Deneyimler Paylaşıldı

GÖKÇE ARAS ENGİN

Danimarka Kültür Enstitüsü Türkiye tarafından yürütülen ve küratörlüğünü In-Between Tasarım Platformu’nun üstlendiği Commons & Communities Global Mimarlık Sergisi paralelinde 6 Ekim 2022 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda mimarlar ortak yaşam kültürü oluşturma çabalarını projeleri üzerinden detaylandırdılar.

“Kültürel Coğrafya ile Diyalog İçinde Olan Mimarlık” başlıklı oturumda Han Tümertekin 17. Venedik Mimarlık Bienali için tasarladıkları “Side by Side” projesinin İstanbul’da ekiple beraber gerçekleştirdikleri ön çalışmaları anlattı. Kara-Su-Kara ilişkisini Haliç üzerinden saatlerce tartıştıklarını anlatan mimar Venedik’te bienali izlerken içerideki çalışmalara odaklanıldığını insanların durup dinlenecek, bir araya gelerek içeride yaşadığı deneyimleri paylaşacak alanlarının olmadığını söyledi. Hem suyla hem de insanlarla ilişki kurma fikrinin ciddi bir konstrüksiyonla şekillendiği çalışmayı görselleri üzerinden anlattı.

Kopenhag merkezli 3XN'in kurucularından Mimar Thomas Käszner öncelikle birçok farklı disiplinden oluşan ekibinin çalışma prensibinden bahsederek günümüzde oldukça önem kazanan malzemeleri yeniden kullanmak, bina maliyetlerini azaltmak ve yeni malzemeler geliştirmek üzerine de çalışmaları olduğunu söyledi. Kullanıcılarına oldukça farklı bir deneyim sunan, sınıfların alçak bölmelerle tanımlandığı, ortak yaşam ve paylaşım alanlarına odaklanan “Ørestad High School” projesini görselleriyle anlattı. Danimarka’nın Lemwig şehrinde konumlanan su ve iklim araştırmalarının yapıldığı, oyun alanları ve kent iletişimi için sunduğu buluşma alanlarıyla dikkat çeken “Klimatorium Climate Center” projesinde ise bölgedeki tarihi tekne inşa tesislerinden ilham almışlar.

İstanbul’u tüm tarihsel katmanlarıyla anlatmaya soyunan 2016’da yapımına başlanan ve inşası devam eden “Museum of Istanbul” binasının tasarımcılarından Alper Derinboğaz’ın proje sunumu ise oldukça ilgi çekiciydi. İstanbul’un arkeolojik dönemlerden günümüze uzanan tarihsel katmanlarını projedeki katmanlarla bağdaştıran tasarımda müze, ziyaretçilerine kaliteli kamusal alanlar sunmayı da vadediyor.

Oturumun ana temayla en çok yakınlaştığı sunum ise şüphesiz Yahşibey Tasarım Çalışmaları #49 Ekibi’nin Nevzat Sayın ve Herkes İçin Mimarlık Derneği ile birlikte, Yahşibey'deki iki terk edilmiş köy okulu için geliştirdikleri proje önerisiydi. Farklı mimarlık fakültelerinden öğrencilerin hem beraber yaşamayı hem de beraberce proje geliştirmeyi deneyimledikleri proje kapsamında bölgede yaşayanlarla bölgeyi anlamaya yönelik gerçekleştirilen buluşmalar ekip tarafından projenin belki de en önemli bölümü olarak tanımlandı. Çalışmalar sonucunda terk edilmiş okullardan birisinin “Yahşibey Köy Evi” diğerinin ise ve “Yahşibey Yemek Atölyesi” olması önerilmiş. Bölgede insanların kapı önleri dışında bir araya gelecekleri bir alan olmaması Yahşibey Köy Evi projesinin, bölgenin doğası ve iklimi gereği birçok yerel zirai ürününün olması ise Yahşibey Yemek Atölyesi projesinin çıkış noktası olmuş. Öğrenciler hocalarına hazırladıkları proje öneri sunumuyla yetinmeyip gerçek fotoğraflar üzerinden modelledikleri bir sunum daha hazırlayarak bölgede yaşayanlarla paylaşmışlar.

SO? Ekibi Boğaziçi Üniversitesi ve MEF Üniversitesi işbirliğinde farklı dallardan uzmanların danışmanlığında 2018 İstanbul Tasarım Bienali için geliştirdikleri “Hope on Water” projesinin detaylarını ve çıkış noktalarını anlattılar. “Mimarlar Deprem için Ne Yapabilir?” sorusunun çıkış noktası olduğunu söyleyen ekip beklenen büyük İstanbul depremi için toplanma alanlarının yetersiz olduğunu söyledi. "Deprem sonrası birçok prefabrik ev yapılması gerekecek fakat İstanbul’da bunun için özellikle merkezi bölgelerde yeterli alan yok. Bu prefabrikleri Haliç ya da Küçükçekmece Gölü’ne koyabilir miyiz?" sorusunu cevaplayan proje prototipi farklı ailelerin beraber yaşamasına da olanak sağlayan esnek bir iç tasarım matematiğine ve su üstüne bırakılmaya uygun kompakt bir tesisat sistemine sahip.

“Kolektif Üretim Üzerinden Şekillenen Mimarlık” oturumu Elif Çeçen ve Zeynep Tümertekin’in Üçüncü Mekan adlı projelerinin detaylarını paylaştıkları sunumla başladı. Herhangi bir referansı olmayan ormanın ortasındaki bir alana günlük rutinleri nasıl adapte edebiliriz konusunu çokça düşündüklerini söyleyen ekip aynı zamanda sosyal bir buluşma mekanı da yaratmak istemiş. Mekan yeniden ele alınırken daha çevreci ve doğal malzemeler kullanılmış, özellikle meydandaki beton alanlar temizlenmiş. Ekip sosyal alanı merkezine alan mekanın vadettiklerini ise söyle sıralıyor; bir araya gelme, çalışma, rahatlama, yeme, okuma, üretme, izleme, dinleme ve eğlenme mekanı. Kısacası Üçüncü Mekan insana dair tüm pratikleri ve günlük rutinleri içinde barındırıyor.

Mimar Karen Kjaergaard ise Danimarka'nın Aarhaus kentindeki eski bir yerleşime Aarhus Mimarlık Okulu inşa edilirken bölgeye yavaş yavaş dahil olarak bölgede yaşayanlarla süreci nasıl paylaştıklarını anlattı. Düzenledikleri sergiler, sanat atölyeleri, yıkım günü etkinliği gibi bölge halkının aktif katılımına açık olan etkinliklere prefabrik bir yapı ev sahipliği yapıyor. Daha sonra mimari ekip uygulama sürecinde bu binaya yerleşerek çalışmış. Etkinlikler bölge için bu büyük değişimi kolaylaştırsa da etkileri ve işlevselliği önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır.

Kutluğ Ataman’ın sahibi olduğu Erzincan’da bulunan ve her yapısını farklı bir mimari ekibin ele aldığı Palanga Sanat & Mimarlık Köyü ile ilgili ise Hasan Çalışlar kendi projelerini anlattıkları bir sunum gerçekleştirdi. Alan kullanıma açılırken hem hayvan yetiştiriciliği, hem modern zirai üretimler yapılması hedeflenerek bir kooperatif tarım sistemi üzerinde çalışılmış. Bu anlamda alana yeni binalar yapma ihtiyacı doğunca mimarları davet ederek alanın ihtiyaçlarına uygun yapılar yapılmış. Çalışlar, bu sonsuz ormanlık alanın kentsel bağlamının olmadığını vurguladığı sunumunda topoğrafyayla bütünleşen Keçi Korunağı yapısını ve KA Evi projesinin görsellerini paylaştı.

Tülay Atabey, İlya’nın Kuzguncuk Bostanı ile ilgili Kuzguncukluların yıllardır süregelen çalışmalarını kronolojik olarak bizlerle paylaştı. Seneler içinde merkezi ve yerel yönetimlerin sürekli yapılaşmaya açmaya çalıştığı bu alanın 2013 Gezi Direnişi ve 2014 yerel seçimlerinin de etkisiyle toplumsal ve mekansal olarak korunmaya karar verildiğini söyleyen Atabey, günün sonunda Üsküdar Belediyesi’ne devredilen alanın yönetimsel anlamda hala sorunları olduğunu söyledi. Belediyenin kendi istekleri doğrultusunda yönettiği alan gelecekte umarız Kuzguncukluların da dahil olduğu bir sistemle yönetilir ve geliştirilir. Boğaçhan Dündaralp ise Cengiz Bektaş’ın başlattığı koruma hareketinin mimar kanadındaki 3. nesil olduklarını vurguladı. Bu alanın sadece “yeşil alan” olarak tanımlanamayacağını söyleyen mimar, buranın kentsel kullanımları olan bir ilişkiler bütününü içerdiğini belirtti. Mimarinin görevi alan, mekan ve insan ilişkileri bütünü, bostan ise bu ilişkilerin bir araya geldiği hafızası olan bir mekan. Dolayısıyla buradaki mimari eylemlerimiz de bu hafızaya dayanmalı, bizler burada yaşıyoruz ve bu alan bizim hayatımızı etkiliyor. Burada yaşayan insanların hepsi birbirinden farklı ve belki de paylaştıkları tek şey Kuzguncuk’un hafızası. Kuzguncuk’a, Kuzguncuk Bostanı’na ve yaşadığımız, hayatımızı sürdürdüğümüz alanlara Boğaçhan Dündaralp’in özetlediği bu bakış açısıyla bakmak bu alanlarda söz hakkımızı kullanmak için de bir başlangıç sayılabilir.

Etkinliğin son oturumunda Alexis Şanal ve Murat Şanal, Kütahya Çamlıbahçe Pazaryeri projeleri üzerinden; kentsel aktivitelerin oluşturduğu günlük yaşam ritimlerinin, kent kültürünü zenginleştirmeye olan etkisine odaklandılar. Danimarka merkezli Mimar Erik Juul, evsizler için konut tasarlamak ve ortak aktivite alanları yaratmak üzerinden deneyimlerini anlattı. Superpool Kurucu Ortağı Gregers Tang Thomsen, şehre üç yaşındaki bir çocuğun yüksekliğinden bakınca nasıl göründüğü sorusunun cevabını aradıkları çalışmalarından bahsetti. Tabanlıoğlu Mimarlık Ortağı Melkan Gürsel, Baksı Hüsame Köklü Kadın İstihdam Merkezi projesinin gelişimini paylaştı. LABMOB'un eski CEO'su Doç.Dr. Victor Andrade, Brezilya'daki favelalar için akıllı mobilite çözümleri ile ilgili çalışmaları paylaştı.

Salt ev sahipliğinde düzenlenen etkinlik bağlamında hazırlanan sergi 6 Ekim - 6 Kasım 2022 tarihleri arasında Salt Galata'da ziyaret edilebilir.

Etiketler: