Ev Arkadaşı Doğa
Tarım fuarı kapsamında tasarlanıp geliştirilen sera ve etkinlik alanı projesi iklimsel niteliklerin planlama ve tasarım kararlarına daha içkin bir unsur olarak eklenmesi gereken bir çağda mekanı doğa ile paylaşmanın yollarını arıyor.
Merkür barometresinin mucidi İtalyan fizikçi ve matematikçi Evangelista Toricelli, 1644’te Michelangelo Ricci’ye yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “Bir hava okyanusunun dibine batmış şekilde yaşıyoruz.” Bu sözler, muhtemelen atmosfer biliminin erken tarihindeki en dramatik sözlerdi. Yakın zamana dek fark edilmemiş olsa da, aynı zamanda mimarlık için de dramatik bir beyan bu. Esasen Toricelli’nin keşfini takiben boş mekanlarda değil, özellikleri olan atmosferik bir unsurun dibine batmış halde yaşıyoruz. Daha da önemlisi -iklimsel dediğimiz- bu özellikler bizim iskan etme biçimlerimizi de etkiliyor. Dolayısıyla bugün, yapay olarak iklimi kontrol ettiğimiz için duvarlar artık mimarlığın biricik önemli unsuru olmaktan çıktı.
Ancak iklim odaklı mimarlık anlayışında, disiplinin araçlarını genişletme potansiyelinden fazlası var. İklim, bitkilerle paylaştığımız, bizim kadar onları da şartlandıran bir şey. Bugün, yeni bir tür sürdürülebilirlik kavramı geliştirmek zorunda olduğumuz ve mekanı doğa ile paylaşmamız gereken bir zamanda, iklim odaklı mimari de uzmanlaşmamız gereken esas konu.
Bu bağlamda 2018’de düzenlenen Taoyuan Tarım Fuarı kapsamında Greenhouse as a Home (Bir Ev Olarak Sera) adlı, deneysel mimarlık çalışması olarak tanımlayabileceğimiz bir proje gerçekleştirdik. Burada insanın yaşam alanı bitkilerinkiyle iç içe geçiyor ve mekan geleneksel mahallere göre değil, iklim bölgelerine göre bölünüyor. Suyun ve enerjinin dağıtımı teknolojiyle yönetilirken seranın malzeme ve strüktürü iklim alanlarını birbirinden ayırmak üzere sıralanıyor. Çatı ise aydınlatma ve güneş ışınımını kontrol altında tutmak için çeşitli kombinasyonlarla bir araya getirilmiş, tarımda kullanılan kumaş ve plastik örtülerle kaplı.
Bitkilendirme ile mimari programı bütünleştirme çabası, ziyaretçilerin iklim, peyzaj ve etkinliklerin birleşik bir çeşitlemesini deneyimleyebildikleri bir mekanla sonuçlandı. Böylesi bir mekan, aynı zamanda örgütsel davranışta “biz”le ilişkilendirilen bir tür “karşılıklı bağımlılık” geliştirilmesini de mümkün kılabilir ki bu tutum, sürdürülebilir bir kültürü geliştirmek ve harekete geçirmek için hayli önem taşıyor.
Bu yaklaşımla beş kısma ayrılmış olan projede her bir parça kendine has niteliklere sahip. Mekanın ilk kısmı gölgelik, nemli ve serin. Çelik ızgara strüktüre asılı eğrelti otlarınca iskan edilmiş durumda. Buradaki ot topluluğu belli belirsiz duvarlar ve ormanvari bir mekan deneyimi yaratıyor. İkinci kısım halen nemli ama rüzgarlı ve ana etkinlik alanı olarak işliyor. Burada, toplu yemekler için büyükçe bir masa bulunuyor. İklimsel olarak dengelenmiş üçüncü kısımda ise düşey hidroponik tarlayla birlikte mutfak yer alıyor. Burada taze sebzeler günlük olarak toplanıp ziyaretçilerin arzusuna göre aynı anda pişiriliyor. Dördüncü kısım daha sıcak ve kuru; geleneksel avlulu evlerde olduğu gibi kurutulmuş sebzelere mekan olurken ziyaretçilerin güneşlenmesine de imkan veriyor. Beşinci ve son kısım ise sıcak, nemli ve karanlık. Mantar tarlasının yanı sıra ziyaretçilerin ışık ve ses performanslarını deneyimleyebileceği duyusal bir tiyatroya ev sahipliği yapıyor.
İlgili İçerikler:
-
“Yurttaş Bilimiyle İklim Adaletini Savunmak” Etkinliği 4 Aralık’ta Postane’de
-
Müze Gazhane - İklim Müzesi
-
Vadinin Yoldaşı
-
Yaşayan Strüktür
-
Hem İçerde Hem Dışarda
-
17. Venedik Mimarlık Bienali'nde Türkiye Pavyonu’nda Yer Alacak Proje Belirlendi
-
Değişen Kurallar
-
Yalan Dünyanın Çevreci Mekanları
Çevre hareketinin tarihi yanlış yaşamların doğru yaşanamayacağını düşünen cesur kadınlarla dolu.