Yüzyılların Örüntüsü
Karşılama mekanı olarak çalıştığı müzenin cephesiyle kurduğu ilişki hem koleksiyonuna hem de yerleştiği alanın tarihine bir tür davete dönüşüyor.
Paris’in merkezinde yer alan ve biri Orta Çağ koleksiyonu, diğeri günümüze dek ulaşabilmiş bir Gallo-Roman hamamına ait kalıntılar olmak üzere iki kısımdan oluşan Cluny Müzesi 1843’ten beri, 15.yüzyılda inşa edilmiş ve Fransa’nın en eski konutlarından biri kabul edilen Hotel de Cluny yapısını kullanıyor. Mekanı ve koleksiyonuyla milattan sonraki ilk yüzyıllardan başlayarak mimarlık ve sanata dair tarihsel fragmanları bir araya toplayan müzenin kompozisyonuna gelen son ek ise bir 21.yüzyıl parçası olan yeni ziyaretçi merkezi. Giriş alanının ziyaretçiyi, yeniden kurgulanması ve yenilenmesi planlanmış mekanlara dağıtmakta yetersiz kalmasıyla ortaya atılan ziyaretçi merkezi, hayli önem atfedilen ulusal müzeden beklenen hizmet ve konforu sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiş.
Hacim, hamam kalıntılarına usulca yakınlaşarak 19.yüzyılda eklenmiş yapıyla hamam arasına yerleşiyor. İnşalarının arasında yüzyıllık zaman farkı bulunan yapıların bir aradalığını tarihi bir sıkışma olarak betimleyen mimarlara göre, ziyaretçi merkezi tam da bu sıkışmadan biçimleniyor. Farklı zaman ve mekanları formu, malzemesi ve cephe tasarımıyla kucaklarken müzenin bulunduğu cadde üzerindeki hakimiyetini yeniden kazandıracak bir senaryo üretmeyi hedefliyor. Bulunduğu bağlam içinde kuşkusuz en önemsenen ilke ise mevcut strüktürlere en az etkiyle araziye “ek bir parıltı” katacak bir müdahale gerçekleştirebilmek. Yapı, bu kaygıyla, arkeologlarca kullanılabilirliği onaylanmış mini kazıkların üstüne yerleştirilmiş. Katmanlara ek bir fragman olarak görülen yeni yapı, varlık ile yokluk arasındaki ikilik ekseninde, gelmekte olanlar ve antik hikayeler arasında bir tür füzyondan ilhamla tasarlanmış. Yok sayılamayacak bir geçmişe yeni bir canlılık ekleyerek yerleştiği alanla tutarlı bir fikrin peşine düşülmüş.
Hacmin ayrı çatılı, simetrik olmayan iki parçanın birleştirilmesiyle oluşturulmuş görsel etkisi hem yapının güncel imgesini tanımlamayı hem de kütlenin bulvar perspektifi üzerindeki etkisini azaltmayı amaçlıyor. 250 metrekarelik arkeolojik alanı imleyen taş duvarları takip ederek, neredeyse hamamın caldarium bölümü boyunca devam ediyor. Buradaki bir dizi yaya köprüsü hem müzeye davet ediyor hem de hamamın bu sıcak bölümü üzerinde ziyaretçi için görsel bir hakimiyet kuruyor. Özgün hacimlerin algılanması, eski siluetin okunurluğu bozulmadan sürekliliğinin korunması; var olan ile hayal edilen arasındaki ortaklıkta aldatıcı bir zamansızlık arayışının tasarıma doğrudan etkisi ise cephede kendini gösteriyor. Tasarımdaki dengenin ağırlığı, yakın çevresini taklit etmekten özellikle kaçınan, sürekliliği esas almış bu maddesel kabuğa yükleyerek sağlanmış. Eşit olmayan ölçek ve dokularda alüminyum modüller kullanılan cephe kaplaması, kalıntıların taş kütleleriyle karşıtlık kuruyor. Bulvar cephesindeki geometrik müdahale, güneş hareket ettikçe renk değiştirerek cepheye farklı bir derinlik de katıyor. Çevresiyle kabuğu üzerinden sakin bir ilişki kurmaya yeltenen yapının en dikkat çekici özelliği ise üç cephesinde farklı ölçeklerde kendini belli eden örüntüleri. Kimi zaman, iç mekanı filtrelenmiş ışığı dağıtarak aydınlatmak üzere yüzeyleri boşaltılmış dantel motif ve düz metal gipürle kurulmuş bu örüntü ilhamını şapelde bulunan merdivenden alıyor.
İç mekan organizasyonu ise üç platform ile ulaşılabilir kılınmış. Bu müdahale, hem müzenin karşılama işlevini geliştirmek hem de koruma görevini daha iyi yönetebilir hale getirmek için gerçekleştirilmiş. Bu yapısal ekler, mevcut binanın ilk katında yer alan son odanın da ardına geçilmesini sağlayarak ziyaret alanını genişletiyor. Hacmi saran merdiven, hareketli bir figür olarak, girişten itibaren odağı kendisinde tutuyor. Dolaşım ağını bu şekilde düzenleyen yapı yeni konumu ve giderek daha da esnetilemez hale gelen kısıtların içinde, odalar dizisine ulaşımı yeniden dağıtıp müzeyi farklı biçimlerde deneyimleme yollarını da tanımlıyor. Nadir bulunur bir arazide bugünden bir yorum üreten müze, sadece koleksiyonunu değil, yerleştiği alanı da algılamaya aracılık ediyor.
İlgili İçerikler:
-
Dünyanın En Büyük Müzesi Grand Egyptian Museum Açılıyor
-
İş Bankası Resim Heykel Müzesi
-
Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi Kapılarını Açıyor
-
La Vetrina dell’Ingegno
-
Zeyrek Çinili Hamam’da Kalıntıların Şifası Sergisi Devam Ediyor
-
UNESCO, Çalınan Kültür Varlıklarını İçeren İlk Sanal Müzenin Tasarımını Paylaştı
-
Kontrastlanan Seramikler - Princessehof
-
Müze ve Sergileme Alanlarında Yaratıcı Tasarım Yaklaşımları
do[x] architecture kurucuları Dicle B. Özdemir ve Kadir Uyanık’la tasarım yöntemlerini, müze ve sergileme alanlarındaki çalışmalarında nasıl bir hazırlık süreci izlediklerini, eski eserle ilişkilerini, kültürel miras konularına olan ilgilerini, sürdürülebilirlik odaklı tasarım prensiplerini ve multidisipliner çalışmanın avantajlarını ve zorluklarını konuştuk.