"I would like my pictures to look as if a human had passed between them, like a snail, leaving a trail of human presence and memory trace of past events as the snail leaves its slime." - Francis Bacon
20. yüzyılın dahi sanatçılarından biri olan Francis Bacon, insan bedeninin ve ruhunun dalgalanmalarını yansıtan eserleriyle tanınır. Eserlerinde, figürler yalnızca bir bireyin gerçekliğini değil, duyguların ve varoluş sancılarının figüre yansıyan hallerini temsil eder. Bu yoğun psikolojik atmosfer, Shakespeare'in trajedilerindeki temalarla paralellik gösterir ve Bacon’ın çalışmalarında net mekanlar içinde dağınık, grotesk figürler ve deformasyonlarla kendini ortaya koyar.
Londra’daki National Portrait Gallery’de (10 Ekim 2024 - 19 Ocak 2025) düzenlenen sergi, Bacon’ın insanın içsel dünyasıyla kurduğu derin etkileşimi gözler önüne seriyor. Serginin bu müzede yer alması, farklı dönem ve akımların portre eserleriyle birlikte sergilenen Bacon’ın eserlerindeki psikolojik derinliği vurgulayarak öne çıkarıyor. Bacon’ın resmettiği yüzlerin yalnızca bir bireye ait gerçekliği yansıtmadığını, zamanın öyküsünü anlatan ve kendi gerçekliğinden evrilen bir perspektif sunduğunu gösteriyor.

Bacon’ın üçlü panel (triptych) eserleri, belirli bir sahnenin üç farklı yüzünü sunarken anatomi ve duygunun iç içe geçtiği, bozulmuş kompozisyonlarını ortaya koyar. Bu manada Isabel Rawsthorne’un portrelerinde Bacon, içsel dalgalanmaların beden algısındaki bozulmalarla görselleştirerek, figür üzerinde bozulmuş perspektiflerle beden ve mekan algısını yırtar görünür. Bacon, bu betimlemeler bir korku sahnesi gibi görünse de, aslında aksine, insan deneyiminin özündeki kırılganlığı gözler önüne serer gibidir.

Bacon'ın, eserlerinde en çok faydalandığı çalışmaları arasında 50'den fazla öz portresini bulunur. Bu portreler, sadece öz benliğinin bir yansıması olarak değil, farklı tipolojilerle çalışabilmesini deneyimlediği bir seriye dönüşür. Bacon, bu figürü kendi insan deneyiminin bir yansıması olarak ele alırken, varoluşsal sancıların ve içsel çelişkilerin en saf hâlini sunar. İkili formlar (diptych) ya da tekil formdaki hareketlilik, adeta Bacon’ın, insanın en iyi yaptığı şeyin kendini öz parçalarına ayırarak yeniden birleştirmek olduğu fikrini pekiştirir.

Bu sergi, Bacon’ın eserlerinin sadece estetik bir deneyimden ibaret olmadığını, aksine insan ruhunun derin duygularıyla yüzleşme cesaretini sunduğunu ortaya koyuyor. Shakespeare’in trajik karakterleriyle zamanın ötesinde bir yankı yaratırken, bunu teatral bir eserle bize sunduğu gibi, Bacon’ın figürleri de insan deneyiminin evrenselliğini eş zamanlı olarak vurgular. Bacon’ın eserleri, insan doğasının kaçınılmaz kırılganlığını ve bu kırılganlıkla yüzleşmeyi, tuvaline işlediği fırça darbelerinin izlerinde güçlü kılar. Shakespeare’in epik satırlarıyla Bacon’ın tuvallerindeki bozumla bir araya gelen figürler, benzer varoluşçu bir insanlık gerçeğini sorgulatır: Geçmişin içsel izleri, anın varlığında mı gizlidir?