Bir Fotoğraf Karesinin Düşündürdükleri: Balkrishna Doshi ve Le Corbusier

LERZAN ARAS

Mimarlık camiasının saygın ödüllerinden kabul edilen Pritzker’in 2018 yılı sahibi Balkrishna Doshi, konuşmasında ödülü gurusu olarak adlandırdığı Le Corbusier’ye borçlu olduğunu belirtmişti. Lerzan Aras, Doshi ile Le Corbusier’nin fotoğrafından yola çıkarak ikilinin düşündürdüklerini yazdı.

Balkrishna Doshi’nin 2018 Pritzker Ödülü’nü kazanması, mimarlık camiası içindeki en kurumsal ve saygın ödülün bir kez daha mimarlığın toplumsal rolünü ön planda tutmasının işareti. Peki bu işaret, mimarlık eğitimine nasıl yansıyacak? Doshi, fotoğraf karesinde yanında oturduğu Le Corbusier ile aynı sayfaları paylaşacak mı?

Gördüğünüz fotoğrafın üstünden çeyrek asrın üzerinde zaman geçti. Le Corbusier mimarlık tarihinde hiç değişmeyecek bir yere yerleşti, onun eserleri her mimarlık okulunda anlatılır, anlaşılır oldu. Modern döneme eleştirel bir açıdan bakan mimarlar için bile belli bir sembol olduğu kabul edildi. Balkrishna Doshi ise 90 yaşındayken 2018 yılında Pritzker Ödülü’ne layık görüldü. Ömrünün uzun yıllarını çok severek yaptığı bir işte geçirmenin mutluluğunu maalesef çoğu insan yaşayamaz. Doshi, bu mutluluğu tadan ve gerçekten meslekte geçirdiği 70 yılın her bir anı ile hatırlanacak mimarlardan biri. 90 yaşına gelene kadar daha önce Pritzker için aday gösterildi mi bilmemekle birlikte, yaşamın kıyısına yaklaştığında bu ödülü almış olmasını çok değerli buluyorum.

Le Corbusier ve Balkrishna Doshi, XXI Mimarlık Dergisi
Le Corbusier ve Balkrishna Doshi; Balkrishna Doshi'nin izniyle
Aranya Düşük Maliyetli Konut projesi, VSF'nin izniyle
Aranya Düşük Maliyetli Konut projesi, VSF'nin izniyle

2016 yılında Alejandro Aravena, Pritzker Ödülü’nü aldığında tüm gözler onun Şili’de ekonomik açıdan zorluk çeken insanlar için yaptığı sosyal konutlara çevrilmişti. Mimarlık çevrelerinde sosyal konut, içinde bulunduğumuz yüzyılda pek de üstünde durulmayan bir konuydu. Ancak 2016 sonrasında birden gündemi daha fazla meşgul etmeye başlamıştı. Evet, mimarlık toplumsal bir sorunla derinden ilgileniyordu. 2017 yılına geldiğimizde o senenin ödülünü alan Katalan mimarlar Rafael Aranda, Carme Pigem ve Ramon Vilalta kusursuz estetiğe sahip yapılarıyle çok beğenilseler de hala Aravena’nın toplumsal rüzgarları esmeye devam ediyordu.

Bu seneki tercihiyle jürinin, toplumsal farkındalık konusunun daha da ötesine geçmeye niyet ettiği görülüyor. Aynı zamanda mimarlığın gerçek dünya problemleriyle karşı karşıya kalma konusunda eskisine göre daha duyarlı olduğunu göstermek istedikleri de söylenebilir. Doshi, kendi kültürünü, toplumunu çok net tanıyan bir mimar olarak öncelikle insana saygılı, onun değerlerine dikkat eden, insanın mutlu olması için çalışan bir meslek kimliğiyle kendini ortaya koyuyor. Doğu kültürünün doğa ve insan birlikteliğine verdiği önem, tarihin kutsallığı ve muhafaza edilmesi gerçeği ve sadeliğin temel olduğu bir dünya, onu yıllar içinde yaptığı her çalışmada başka bir dünyayı anlamaya, oradaki insanları mutlu etmeye ve doğru çözümler üretmeye yöneltmiş.

90 senelik bir ömür ve 70 seneye sığan onlarca eser... İnsanı mutlu etmeye, gerçek dünyanın zor ve karmaşık yüzünden çıkarak nefes almaya ve gülümsemeye uzanan 70 değerli yıl... Sosyal medyada her yerde Doshi ve onun hayatı, çalışmaları yazılıyor; onun deyişleri tekrarlanıyor. Le Corbusier ile birlikte çekilmiş fotoğrafına da her yerde rastlamak mümkün; ancak mimarlığın iki önemli isminin bir arada fotoğraflanmasının içerdiği anlama pek değinilmiyor. Konunun Doshi’nin Le Corbusier’nin çalışmalarından nasıl esinlendiğinin ve gençlik yıllarında ufkunu nasıl genişletmeye çalıştığının çok ötesinde bir anlamı olduğuna inanıyorum, hele de iki ayrı dünyanın insanı olarak aynı dili konuşamadıklarını düşünürsek. Mimarlığın iletişim için her zaman çok özel olduğunu burada bir kere daha hatırlayabiliriz.

Aranya Düşük Maliyetli Konut projesi çizimleri, VSF'nin izniyle
Aranya Düşük Maliyetli Konut projesi çizimleri, VSF'nin izniyle

Mimarlık yıllar içinde pek çok kere yolunu kaybetti. Her zaman anka kuşu gibi küllerinden doğmayı başarmasına rağmen teknolojik, estetik ve özgün olma illüzyonu pek çok mimarın başını döndürerek sosyal yönden fazla yol katedememesine sebep oldu. Oysa dünya çok hızla değişiyor ve maalesef bu değişim her zaman çok iyi yönde olmuyor. Doğal kaynaklarımız tükeniyor. Dünyanın pek çok yerinde savaşlar devam ediyor; insanlar evlerinden ayrılmak, yoksulluk, hatta kıtlık ve salgın hastalıklarla baş etmek zorunda kalıyorlar. Pek çok kentin içinden çıkmakta zorlandığı problemleri her gün görüyor, hatta yaşıyoruz. Kısacası dünya eskisi kadar cennet vaat edemiyor.

Bu fotoğrafa dönüp baktığımda 1950’li yılların savaştan yeni çıkmış dünyasında insan yaşamına yön vermeye, umut taşımaya niyet etmiş iki idealist görüyorum. Le Corbusier’nin “ev içinde yaşanılan makinedir” sözünün içerdiği daha derin anlamda insanı mutlu etmeye, ihtiyaçlarını gidermeye ve ideal olana ulaşmaya çalışan azimli bakışını ve bu azmin, idealin, sabrın ve mesleğe saygının karşı tarafta oturan tarafından nasıl saygıyla kabul edildiğini ve öneminin anlaşıldığını görüyorum.

Le Corbusier öğrencilik yıllarımın çoğu dersinde vardı. Akademik hayata devam ettiğim yıllarda da yanımdan hiç ayrılmadı. Her zaman çağdaş mimarlık derslerinin, modern mimarlık tarihinin en önemli parçalarından birini oluşturdu. Bu dönemden itibaren aynı yerde Balkrishna Doshi’nin de olacağını düşünüyorum. Bu sabah mimarlık tarihi dersimi; iki duayeni anlatmak, yeni neslin anlamasını sağlamak ve geçen uzun yıllar içinde mesleğin idealini içinde taşıyan insanlarla nasıl doğru bir yere gittiğini göstermek için değiştirdim.

Le Corbusier’nin yılları günümüzden elbette farklıydı ama insanın nasıl mutlu olacağı konusu hiçbir zaman değişmedi. Aslında belki de bu yüzden mimarın esas görevinin insanı mutlu etmek olduğu gerçeğini her zaman hatırlamalıyız. Ne tasarlarsak tasarlayalım; ölçek, çevre ya da şartlar ne olursa olsun, merkezde her zaman insan olmalıdır.

Gördüğümüz fotoğrafın altında yatan ve esas fark etmemiz gerekenin bu olduğunu düşünüyorum. Balkrishna Doshi’nin düşük gelirliler için tasarladığı Aranya Konutları’nı tanımlarken kurduğu “Onlar sadece ev değil, mutlu bir topluluğun yaşadığı evlerdir. Önemli olan da budur.”* cümlesinin uzun bir geçmişten bize gelen ve akıllarda kalması gereken ifadesi de budur: sadelik, düzen, insana saygı ve hiç kopmadan peşinden koşabileceğimiz idealler... Umarım bu fotoğraf tüm genç nesiller için tasarıma ilk adımlarını attıkları andan itibaren mimarlığın insanı her şeyden üstün tutması gerektiğini unutmamak için hem akılda hem de yürekte kalır.

Etiketler:

İlgili İçerikler: