Çocuklar Hayal Ettikçe
Project Nebula, çocukların hayal etmesini istiyor; bu süreçte de onları tasarımın farklı alanları ve teknolojinin sunduğu temsil araçlarıyla tanıştırıyor. Gönüllülük esasına dayanan proje aynı heyecanı duyan insanları çocuklarla bir araya getiriyor ve karşılıklı öğrenmenin mümkün olduğu bir deneyim tasarımı ortaya çıkarıyor. Projeyi Ayşegül Karaman, Esra Akdere ve Şebnem Şoher ile konuştuk.
Deniz Çınar: Önce Apollo’nun ofis olarak neler yaptığından başlayalım ve oradan Nebula projesine geçelim istiyorum. Nasıl bir misyonla kuruldu ofisiniz, nasıl işler yapıyor?
Esra Akdere: Apollo 2011’de kuruldu. Aslında iki farklı disiplinin bir araya gelmesi ve ortak hangi işler yapılabilir fikri üzerine kurulan bir ajans. Çevremizde de her disiplinden çok fazla arkadaşımız var ve birlikte bir şeyler yapmak istiyoruz. Neler yapabileceğimiz üzerinden ilerleyen tartışmalar günlük rutinimize oturmaya başlamıştı. Süre içerisinde Şebnem’le oturup neler yapabiliriz diye konuşmaya başladık.
Ayşegül Karaman: Apollo, mimarlık alanında da dijitalde de tasarım odaklı bir ofis. İkimizin de ortak noktası tasarım. Apollo isimi de hem Antik Yunan’da edebiyatın, sanatın tanrısı olmasını temsil ediyor hem de NASA projesi olan Apollo’yu. Yani ofis hem dijitalde hem de sanatta bir araya gelmiş oluyor, o yüzden bu ismi seçtik, bunu da eklemek isterim.
Şebnem Şoher: Ben Apollo’dan değilim aslında. Apollo yaptığı işlerde grafik tasarımcı, endüstriyel tasarımcı gibi dışarıdan kişilerle sürekli işbirliği halinde çalışıyor. O yüzden bizim gelip yeni bir projeyle adapte olmamız ve ortaya hep birlikte bir şey çıkarmamız çok kolay oldu.
EA: Çalışma disiplinimiz herkese açık. O yüzden keyifli işler çıkarmaya başladık. Yeni teknolojiler, örneğin “Sanal Gerçeklik” üzerine Ar-Ge yapmaya çalıştık. Mimariyle, tasarımla, sorumlulukla bu nasıl birleşir diye sorduk.
ŞŞ: Şöyle bir şey var: Teknolojinin gelişmesi bizden sonraki nesillerle belki de çok daha ilgili. Onlar nasıl kullanıyorlar, teknolojiye erişebiliyorlar mı gibi şeyleri aramızda hep konuşuyorduk. Bunu geliştirmek için “Biz yeni jenerasyondan nasıl öğrenebiliriz?” sorusunu sorduk.
DÇ: Sanırım Nebula projesinin ortaya çıkması tam olarak bu noktada gerçekleşiyor.
EA: Ajansın bakış açısı ile aynı kafada olan insanların bir araya gelmesiyle başka disiplinler de işin içine girdi ve proje kendiliğinden vücut buldu.
ŞŞ: Biz çok eskiden beri tanışıyoruz ve aslında daha büyük bir grubuz, birbirini başka şekillerde tanıyan. Herkesin farklı ilgi alanları var. Birlikte ne yapabiliriz diye sorduk. Ben mimarım ve üniversitede çalışıyorum. Genelde öğrencilerle çalışıyorum ama liseyi bitirip mimarlık okumaya karar vermiş 18 yaş ve üstü oluyorlar. Daha erken dönemde böyle bir bilinç nasıl oluşabilir? Çocuk demek istemiyorum, daha gençlerin mekan tasarlamakla, mimarlıkla ilişkileri nasıl olabilir?
DÇ: Ekibi nasıl bir araya getirdiniz?
ŞŞ: Ekipte Nur Gürbüz var, o ürün tasarımcısı ve hem işin pratiğinde rol alıyor hem de üniversitede çalışıyor. Taylan Aktuğ rehberlik öğretmeni. Bizim deneyimimiz daha kısıtlı olduğu için çocuklarla Taylan projenin pedagoji temelini sağlıyor. Aras Bilkin de bütün bu işin hem belgelemesini yapıyor hem de çocuklar işlerini nasıl temsil ediyor, kendilerini nasıl ifade ediyor bununla ilgileniyor. Fatih Cirit mühendis olan arkadaşımız uygulamaların sanal ortama aktarılmasında bize yardım ediyor.
Konuşurken bir fikir ortaya çıktı ve zamanı geldiğinde bu konuda yardımcı olabilecek başka bir insan belirdi. Hali hazırda bizi destekleyen, fikir veren insanlar da vardı. İş o noktaya geldiğinde biz davet ettik o kişileri tekrar. Gözüktüğünden çok daha büyük bir ekip aslında. Bir de her atölyede bizi destekleyen gönüllüler, öğrenciler, genç profesyoneller var. Onlar bir yandan bizimle birlikte bu işe heyecanlanan insanlar, bir yandan da bu işi mümkün kılan işgücü aslında.
DÇ: Bugüne kadar iki atölye düzenlemişsiniz. Atölyeleri düzenlemeye, konulara nasıl karar verdiniz?
AK: İlk başta amber’15 Sanat ve Teknoloji Festivali ile bu projeye başladık. Etkinlik bir duyuru yaptı ve konusunu söyledi. Amber bir fırsat oldu birlikte çalışmak anlamında. Çağrı ile gelen çocuklar için önce yapılan başvuranları kabul ettik. Geri kalanlara yeterince ilgi gösteremeyiz ya da yeterince teknoloji sağlayamayız diye reddetmek zorunda kaldık. İkinci atölyeyi ise bir okulda gerçekleştirdik ve oradaki çocuklarla çalıştık.
ŞŞ: Çocuklara direkt olarak şunu yapın demiyoruz. Taylan orada çok önemli bir aracı. Önce onları bizimle tanıştırıyor ve birbirleriyle kaynaştırıyor. Çocuklara önce küçük küçük görevler veriyor. İlk önce daha hayali bir şey tasarlıyorlar grup olarak ve sonra daha tekil şeyler yapmaya başlıyorlar. Aşamalı olarak gidiyor.
AK: İlk atölyenin konusu hayali ofislerdi. Onun da sebebi ilk atölyenin amber kapsamında olması ve etkinliğin konusunun “Çalışıyorum Öyleyse Varım” olmasıydı. Ondan sonra bu hayal konusunu devam ettirdik. Çocukların hayal güçlerini zorlamalarını istedik.
EA: Hayali Ofisler Atölyesi’nde çocuklara “Kendini ileride nasıl bir ofiste görmek istiyorsun?” sorusunu sorarak başladı. Asıl öğrenmek istediğimiz; 8-15 yaş grubu çocuk/gençlerin gündelik hayatına dahil olan teknolojilerin neler olduğu. Gündelik hayat ve yeni araçların kullanımı gelecek hayallerini nasıl etkilediği. Henüz mesleki bir yönelim içinde olmayan genç bireyler kendileri için nasıl meslekler hayal ettikleri. Bunları mümkün hale getiren mevcut yeni teknolojiler ya da teknolojinin gelişimine dair hayallerinin olup olmadığı... Sonra da “Bir hayalim var” atölyesi ile devam etti.
ŞŞ: Bir anlamda büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduk. Belki bugün biz hayal edemiyoruz ama o mesleği yerine getirmenin bambaşka bileşenleri olacak ileride. Mesela bir çocuk “evimin koltuğundan çalışacağım” diyebilir ve biz buna itiraz edemeyiz. Böyle de oldu. O yüzden ikincisinde devam ettik hayal konusuna ama ev ya da ofis diye sınırlamadık. Bir mahalle içinde, çok daha yoğun yapılı çevreye sahip bir yerde onlara daha çok açıklık bırakmış olduk. “Bir hayalim var, böyle bir yerde yaşamak istiyorum.” Genelde de zaten geniş açıklıklar içinde büyük tekil binalar, şatolar, kaleler çizdiler. Yani duruma göre konuyu şekillendirdik. Üçüncüsünde de yine öyle devam edeceğiz herhalde.
DÇ: Atölyelerde kaç çocukla bir araya geldiniz?
EA: Bütün atölyeleri aslında 6 katılımcı çocukla yapıyoruz. Çünkü 6 tane de gönüllü mimar ve tasarımcı arkadaşlarımız dahil oluyor ki hiçbir katılımcı çocuk dışarıda kalmasın, herkesle birebir ilgilenebilelim diye.
ŞŞ: İlkinden edindiğimiz deneyim şu: Çocukların ilk kaynaşma çalışması, sonra hayal ettiklerini resmetmeleri, çizilenlerin modellenmesi ve bilgisayara aktarılması gibi bir süreç oluşuyor. Bu süreleri hesaplayınca en sonunda hepsinin olduğu bir ortam yaratmak söz konusu olduğunda 6-7 kişiden fazlası için bir gün yetmiyor. O yüzden şu an ideal bir rakam oldu 6. Bu bizim için tamamen gönüllü bir proje. İleride bunu bir sosyal sorumluluk olarak destekleyecek birlerini bulursak, belki ekipmana yatırım yapmak mümkün olabilir. Çocuklar için şu an bir tane gözlük için sırada bekliyor. Belki ileride beklemeyecek, hepsi eşzamanlı kullanabilecekler. Bu tür şeyler de olabilir. Bu noktada özellikle de teknolojiye erişimi zor olan ilkokullara gitmek gibi planlarımız var.
DÇ: Atölyeler için sizin nasıl bir beklentiniz vardı? Süreç hayal ettiğiniz gibi gelişti mi çocuklarla olan etkileşimde?
EA: Normalde bir çocuğu sabah 10’dan akşam 6’ya kadar tek bir yerde hadi şunu yapalım diye tutamazsınız. Ama atölyede çocukların hepsi inanılmaz keyiflilerdi. “Yarın da olacak mı?” “Haftaya da olacak mı?” “Gitmek istemiyorum.” diyenler vardı. Çocuklar da çok eğlendi, biz de. Veliler de şaşkınlıkla izledi. İnanılmaz bir sinerji oluştu. Büyüyerek gidebilecek bir şey olduğunu fark ettik.
Ayrıca atölyeye katılan farklı gruplarda çocuklar var. Teknolojiye erişebilenler ve erişemeyenler var. Bir atölyede optimist, diğerinde ise pesimist hikayeler çıktı. Elinde çok fazla imkan olmadığı halde geleceğine çok olumlu bakabilen çocuklar vardı. “Buraya bir şeyler çizecektim ama yerim yok.” diyenler oldu. Biraz içine dokunuyor bu durum insanın. Sanal gerçeklik, dijital dünya, mimarlık, endüstriyel tasarım, teknoloji… Bunların birleşiminden ne çıktığını bazı çocuklar ilk defa görüyor. Belki uzun süre de göremeyecek bazıları.
ŞŞ: İlk atölyede özel okullarda okuyup daha önce modelleme programlarıyla tanışmış katılımcılarımız vardı. İstediğimiz şeylerden biri de aslında onu sadece bir program olarak öğrenmeleri değil de, gerçekten o programı ne için kullanabilirler, bunu yaratıcılıkla nasıl birleştirebilirler, hayal ettiklerini gerçeğe nasıl yakın bir hale nasıl getirebilirler, bunları göstermekti. Ya da önemli olan sadece hayal kurmak mıdır? Buna sonsuz yaratıcılık gibi de bakmıyoruz. Elimizde bir sürü araç, bir sürü girdi var. Bunu aynı zamanda bir problem çözmek gibi de görüyoruz.
AK: Aslında o işlenmemiş zihinde ne var ne yok onu görmek, oraları araştırmak bizim amacımız. Bunu da sadece kendimiz için değil başkalarının da görmesini sağlamak için yapıyoruz.
EA: Atölye tam olarak içimize sindi. İstediğimiz her şeyi, teknolojiyi, sistemi entegre edebileceğimiz bir yapı oluştu. Aslında atölye sonrası çocukların anlattıklarını izlerken doğru bir yerdeyiz dedik ve bunu devam ettirmemiz gerektiğini düşündük.
ŞŞ: Yaptığımız şeyin devamını getireceğimizi düşünüyorduk. Bu bir deneme olsun, sonra buradan öğrendiğimizle bunun daha iyisini, daha farklısını yapalım diye düşündük. Tam olarak da öyle oluyor zaten. Ortaya bir fikir attık ve gerçekten de tahmin ettiğimiz gibi oldu ve hatta bunun ötesine geçti.
DÇ: Karşılıklı iletişim ve etkileşimden bahsettiniz. Şu an çocuklara sormadığım için size soruyorum: Bugüne kadar olan atölyelerde tasarımcı ya da bir birey olarak çocuklardan aldığınız en önemli çıktı ne oldu?
EA: Çocuklar inanılmaz, onlardan öğrenilecek çok şey var, onlara vermemiz gereken çok şey var. Ve koşulsuz ve sınırsız vermek gerekiyor bunu, bir nedenle değil. Teknolojiye bakış açıları beni çok etkiliyor. Zaten internetle gelişen sistem paylaşımcı bir yapı. Teknolojinin de satın almak zorunda olduğun bir şey değil, açık kaynaklı ve ulaşılabilir olması gerekiyor. Bizi heyecanlandıran çocukların Teknolojiye hızlı adapte, çok açık ve paylaşımcı olmaları.
ŞŞ: Benim için önemli olan böyle bir ortam sağlayabilmek oldu. Sadece çocuklar için değil, üç jenerasyon olarak bakıyoruz buna. Mesela biz bir süredir iş hayatındayız, bir adım sonra tasarım öğrencileri ve daha küçükler var. Herkesin etkileşime açık olduğu ve herkesin bir şeyler öğrendiği bir ortam oluştu. Yapabilir miyiz, nasıl olur, çocuklar sıkılır mı diye bir sürü endişemiz vardı. İlkinde bunu yapabildiğimizi gördük ve ikincisi de bunun sağlaması olmuş oldu. Herkes bir arada ve eşit emek var. Aynı şey gönüllüler, destekçiler için de geçerli. Onlar da kendi emeklerini ortaya koyuyorlar. En önemlisi bunun yapılabilirliğini görmekti.
AK: Günlük hayatımızın akışında çocuklarla çok fazla ilgilenemiyoruz, ama atölyede onların zaman kavramının bambaşka bir şey olduğunu fark ediyorsun. Rutininden çıkmak… Orada başka bir şey yaşanıyor. Onların zamansallığını görmek kendi açımdan bana katkıda bulunan başka bir farkındalık oldu.
DÇ: Peki bundan sonrası için neler planlıyorsunuz?
ŞŞ: Bu aslında bizim kendi hayatlarımızdan çalarak ve maddi olarak da yine gönüllü yaptığımız bir şey. Ne kadar zaman bulabiliriz, ne kadar bunu karşılayabiliriz, bilmiyoruz ama böyle bir niyetimiz var. Çünkü devam etmesi için zaten davetler de var.
EA: Köylerdeki çocuklarla da bir araya gelmek istiyoruz. Mesela olabiliyorsa Çocuk Esirgeme Kurumu’na gitmek isteriz, oradaki çocuklarla atölye yapmak isteriz.
ŞŞ: Bir yandan da sadece mevcut gruplarla sınırlı kalmak değil, daha büyük bir proje olursa buradan çocukları da alıp gideceğimiz bir etkinlik yapmak istiyoruz. Aynı nesilden farklı insanları bir araya getirmek. İlk iki atölyenin sonuç ürünleri çok karşılaştırılabilir oldu. Hem bizim yönlendirmemiz hem çocukların kendi ortamlarında olması hem de demografik verilerden dolayı.
AK: Suriyeli çocuklarla çalışmayı da düşünüyoruz.
ŞŞ: Bunun için bir dernekle işbirliği yapmak gibi bir şey var gündemde. Şu ana kadar iki etkinlik yaptık sadece ama sonsuz işbirliği ihtimalleri doğdu.
EA: Bu atölyeler seri haline geldikten sonra bunların her birinin bir çıktısı olacak sonuçta. Çocuk gruplarından bahseden, onların hayalleriyle her bir içeriğin izlendiği bir sergi haline gelebilir. Bunlar da ileriki hayallerimiz.
DÇ: Şu an sesli düşünüyorum olarak varsayın; etkinliği sen bir tasarımcı veya akademisyen gözüyle değerlendirirsen kendine başka çıktılar alırsın, sen mimar gözüyle bakarsan başka veriler toplarsın. Ben orada tasarım yapan çocuklardan birinin annesi de olabilirim. Herkes oradan başka bir çıkarım yapacak ama sizin ölçeğinizi de merak ediyorum. Bu atölyeler çok daha büyüdükten sonra, başlangıç ve varış noktası arasında nasıl bir veri toplanmış olacak sizce?
ŞŞ: Aslında tam olarak dediğin gibi, herkesin kendi istediği şeyi alabileceği bir veri ortaya çıkan. Çünkü biz de her atölyeyi aynı koşullar altında ya da denek (!) değiştirerek, bilimsel bir çalışma gibi yapmıyoruz.
EA: Zamana göre üretimler de değişiyor, mesela yılbaşı öncesi yaptığımız etkinlikte resimlere çam ağaçları koyuyorlardı. Yazın yapsak belki plaj çizecekler.
ŞŞ: Hangi bakış açısından bakılırsa hepsinde bir data var aslında. Çıkarıp ortaya bunları konuşabileceğimiz, bize bu konuda da yardım edebilecek bazı fikirler olabilir. İnsanlar, hadi bu dataları çözümleyebiliriz diyebilir, buna da açığız.
DÇ: Peki bu atölyeler nasıl devam edecek, nereye evrilebilir?
EA: Tasarım açısından bu nedir derseniz, yaptığımız bir deneyim tasarımı. Çıkan ürüne bir tasarım ürünü olarak bakmıyoruz; bütün bu sürecin, etkileşimin, yardımlaşmanın, birlikte öğrenmenin kendisine bir tasarım olarak bakıyoruz.
AK: Evet, çocuklarla olan iletişim tasarımı aynı zamanda.
ŞŞ: Bunu hazır bir formüle dönüştürmek istemiyoruz. Çünkü her yaptığımızda değişiyor, dönüşüyor biraz. Belki şöyle diyebiliriz: 5 tane bu etkinlikten yapacağız, 5 farklı şehre gideceğiz veya 5 farklı okula gideceğiz. Eğer bunu 5’le sınırlı tuttuysak, altıncısı ya da yedincisi başka bir şey olacak. Belki veri o anlamda şu olabilir; eğer yapabilirsek ilkinden onuncu atölyeye kadar süreç nasıl değişti ve neden öyle değişti?
EA: Şu anda mesela Sanal Gerçekliği deneyimliyorlar. İleride belki ”virtual reality painting” gibi bir teknolojiyi deneyecekler. Sanal Gerçeklik Gözlüğünü taktığı zaman artık elinde kontroller olacak ve sanal ortama direk çizimini yapabilecek. Belki ileride çocuklara atölyede bunu vereceğiz. Ortamlar değişecek. Kısacası bundan daha sık ve daha çok yapmamız lazım. İleride yapacağımız etkinlik ilk ikisine göre daha farklı olacaktır.
Project Nebula'ya ulaşmak ve ayrıntılı bilgi amak için web sitesini ziyaret edebilrisiniz.
İlgili İçerikler:
-
Olağan Deneyimler ve Tasarlanmamış Mekanlar Üzerine Bir Deneme
Olağan olanın pek de rağbet görmediği modern dünyada, insan elinin değmediği ne kaldı söylemek güç. 21. yy mimarlık pratiklerinde yer alan "Kendiliğinden olanı, olağanüstü hale getirmeden dengeyi bulma"ya yönelik tartışmalar üzerine düşündükçe günlük hayatta çeşitli öznel filtreler geliştiriyor insan zihni.
-
Tailong Bank Teknoloji Yazılım Geliştirme Ofisi
-
Yapay Zekâ ve İnsan: Tasarım Dünyasında Yeni Perspektifler
İnsanlık, her yeni teknolojiyle karşılaştığında benzer korkular yaşamıştır. Sanayi devrimi, internet ve otomasyon süreçlerinde olduğu gibi, yapay zekâ da başlangıçta belirsizlik ve endişe yaratıyor.
-
Teknik, Pandemi ve Bir Arada Olma!
Pandemi döneminde stüdyolarda bir arada olma durumlarının techne ve teknoloji bağlamında eleştirisi...
-
Kriz Dönemlerinde Sosyal Tasarım
Sosyal tasarım pratiklerine dair genel bir retrospektif anlatıyla 21. yüzyıla dair yerel bir okuma.
-
Pritzker Ödülleri, Venedik Bienali ve Mimarlığın Marka Değeri
Lerzan Aras, mimarlığın toplumla ilişkisinin dönüşümünü ve bu yaklaşımın kurumsallaşmasında bienal ve ödüllerin üstlendiği rolü kaleme alıyor.
-
Koronavirüs Pandemisinde Sosyal Tasarım
Sosyal tasarım içinde bulunduğumuz kriz ve ardından yeniden kurulacak toplumsal ilişkiler için neler öneriyor?
-
Yeni Başlayanlar İçin Sosyal Tasarım
Bu, tabiri caizse yeni başlayanlar için sosyal tasarım sergisi. Müzenin üretmeye çalıştığı tartışma ise bunun ötesinde, ileri düzeyde.