Doğala İnsanca Yaklaşmanın Yolları

MERVE TİTİZ AKMAN

Doğa dediğimizde hem kendi oluşumuzdan hem ekolojik sistemden hem de bunların sınırsız potansiyelinden bahsediyoruz. Biz insanlar canlı varlıkları kullanarak doğaya öykünen düzenlemeler yapıyor veya belli sınırlar koyuyoruz (park, çitflik veya meydan düzenlemesi vb.); böylece doğayı kendimize göre uyarlıyoruz. Bu düzenleme ve tasarımların çoğu kısa süreli kullanımlar için kolaylaştırıcı çözümler olsa da uzun vadede doğal olanın barındırdığı yaratıcılıktan, derinlikten ve ilişkiler kurma potansiyelinden yoksun oluyor. Haliyle kendi ellerimizle yarattığımız düzenden bir süre sonra sıkılarak tekrar daha "doğal" olanın arayışına çıkıyoruz.

Ülkemizde de özellikle 2000'lerin sonuna doğru artan yoğunlukta kullanılmaya başlayan sürdürülebilirlik kavramı, bu arayışın bir uzantısı. Sürdürülebilirlik odaklı yaklaşımlar aslında doğadaki canlı topluluklarının dengeli büyüme, kendine yeterli ve dirençli olma hali, kendini yenileme kapasitesi, barındırdığı çeşitlilik gibi ortak özelliklerine odaklanıyor. İnsan topluluklarının bu özellikleri geliştirebilmesi, diğer bir deyişle sürdürülebilir gelişimi için hem sosyal dokuyu hem ekolojiyi hem de ekonomiyi gözeten bir yaklaşıma ve hassasiyete sahip olması gerektiği vurgulanıyor.1

İnsanın, doğal döngülere ve varlıklara bağlı yaşamının yanı sıra bilinci ile yapay fikir, ürün ve ortamları üretiyor olması işleri oldukça zora sokuyor. Yabani bir bitki veya hayvan, içgüdüleri veya genetik özellikleri ile, çevre koşulları ve kendi canlı topluluğunun yönlendirmesiyle dengeli bir yaşamın parçası oluyor. Böylece sağlıklı büyüyor ve çoğalırken doğal ekosistemin bir parçası olarak atık üretmiyor veya çevresel kirliliğe neden olmuyor. Oysa insanlar, içinde bulundukları toplulukların değer yargılarından hiyerarşisine, ürettiği ekonomiden yapılara her türlü yapay süreci sorgulayabiliyorlar. Diğer taraftan doğayı daha iyi gözlemleyerek derinlemesine anlamak yerine insan, mevcut doğal sermayeyi sınırsız bir gelir unsuru olarak algılayıp tüketebiliyor2 veya tükettiği kaynakların nereden nasıl çıkarıldığı veya nasıl işlendiğini sorgulamıyor. 20. yüzyılda artan nüfus ve yaygınlaşan bu tüketim odaklı yaşam tarzı sonucunda insanlar, yeryüzünde çevre kirliliği ve karbon yoğunluğunun artmasına, tüm canlı hayatının olumsuz etkilenmesine ve iklim dengelerinin bozulmasına neden oldu.

Bugün artık çoğumuz günlük ihtiyaçlarımızı karşılayan çözümlerin enerji, kaynak tüketimi ve ekolojik ayak izini sorguluyoruz. Dolayısıyla, geleceğimizi tehdit eden yaklaşım ve uygulamalara karşı bütüncül faydayı gözeten, güven tahsis eden, doğa ile uyumlu, sağlıklı yaşamı çoğaltan yaklaşımlara ilgi her geçen gün artıyor. Bu yönde bireysel ve birlikte tavır alanlar öncelikle sadeleşme yoluna gidiyor, az tüketerek doğaya daha yakın ve uyum içinde yaşamanın yollarını arıyorlar. Çoğunlukla benzer yaklaşımda olanlar bir araya gelip topluluklar oluşturuyor ve birlikte bu yönde yaşamanın yöntemlerini geliştiriyorlar. Çevre bilinci yüksek bireyler ekolojik sistemlerle uyumlu, uzlaşı kültürünü geliştiren ve kendine yeterli bir yaşam ideali ile bir araya geliyorlar. Ekoköyler bu toplulukların geliştirdikleri yerleşke örneklerini sunuyor3; ayrıca yaşadığı mahalle ve kasabada çevre bilincini güçlendiren ve bu yönde etkileşim ile üretkenliği arttıran "geçiş süreci hareketi"ne4 katılımın, permakültür odaklı bilgi ve uygulama alışverişlerinin yaygınlaşmasını, sürdürülebilir tarımı destekleyen gıda toplulukları ve sürdürülebilirlik odaklı sektörel veya sivil işbirliklerinin her geçen gün artmasını ilgiyle izliyoruz.

Diğer taraftan doğal sermayeyi gözeten veya doğa ile uyumlu yaşama niyet etmiş grupların bir aradalığının veya bu yönde bireysel çabaların en büyük tehdidi, mevcut koşullarla hayallerdeki tarifin kesişim noktalarının azlığı. Bu durum, kişilerin ve organizasyonların vizyonu ile dönüşümünü sürekli baskılayan en önemli faktörlerden biri haline geliyor. Bu baskıyı azaltan unsurlar aynı zamanda kişilerin insan ilişkilerini ve grupları sağlamlaştırıyor. Bunlar unsurlar da güven, empati, özveri, ortaklık ve çeşitlilik. Max Neef, çağdaş yaşamda temel ihtiyaçları tanımlarken yakın gelecekte onuncu temel ihtiyacın "kendini aşmak" olarak belirginleştiğini yazmıştı.5 Doğamızla uyumlanma çabamızda mevcut durumumuzu aşmamızı sağlayacak cesaret o anki algımızla belirlediğimiz isteklerden değil de temel ihtiyaçlarımızı doğru tanımlayabilmekten6 gelebilir. Bu farkındalıkla yola çıktığımızda, mevcut koşulları nasıl daha az enerji ve kaynak kullanımı ile iyileştirebileceğimizi berrak bir zihin ile düşünebilir hale geliyor ve bu yönde harekete geçebiliyoruz. Sürdürülebilirlik odaklı girişimleri olan kişilerin okudukları hikayeler ve alternatif senaryolarla besledikleri hayallerinin kendilerine "dünyayı kurtarma" misyonu yüklediğini gördüm. Bu misyonla yola çıkan bireyler aksiyonları doğrultusunda bekledikleri sonuçları alamazsa sürekli tatminsizlik yaşayabilir. Bu nedenle küçük ölçekli, çevresi ile uyum içinde yaşam kültürü oluşturmuş topluluklardan öğrenerek başlamak etkili bir yol. Yerine ait küçük ölçekli yerleşim örneklerini hala dünyanın birçok köşesinde görebiliriz, buna Türkiye de dahil. Önemli olan kendimizi ait hissedeceğimiz yeri veya topluluğu bulmak, dahil olmaya çaba göstermek ve bu süreçten olabildiğince öğrenmek.

Türkiye'de bugün köy yerleşimleri, kendi kültürel farklılıklarıyla, doğa ile kurduğu etkileşim ve nispeten bağımsız ekonomileri ile değil de kente bağlı bir mahalle gibi tanıtılmaya çalışılıyor. Aslında kent üzerinden kimlik oluşturma çabası var; oysa köylerin çoğu, şehirden olabildiğince bağımsız üretim ve paylaşım kültürü geliştirmiş, bunu doğal çevresini bozmadan yüzyıllardır sürdüren topluluklar. Köyler bize hala doğadan öğrenen yaşamı deneyimleme ve kültürel çeşitlilikten beslenme imkanı sunuyor.

Feldkirc Devlet Hastanesi
Klaus ortaokulu
İstasyon, Krumbach
Krumbach sosyal konut, avusturya, sürdürülebilirlik, xxi mimarlık dergisi, ters köşe ekoloji
Sosyal konutlar, Krumbach

Kırsal gelişmişliğe iyi bir örnek de Avusturya'nın batısındaki Vorarlberg bölgesi. Aslında yaşam için oldukça dezavantajlı bir bölge, %80'i dağlık ve neredeyse %95'i yapılaşmaya uygun değil. Bunlara rağmen Vorarlberg, Avusturya'nın en canlı ekonomisine sahip bölgelerinden biri, hatta ülkenin en çok ihracat yapan bölgesi. Ayrıca Vorarlberg'in yüz ölçümünün %9'u koruma alanı, %38'i ormanlık alan.7

Yöreden elde edilen ve üretimde en çok kullanılan doğal kaynak odun ve ondan türetilen ahşap malzeme ve ürünler. Bu sayede, ahşap bilgisi ve işçiliği kültürlerini derinden etkilemiş. Yüzyıllardır yerel üretimin ana kaynağı yöredeki ağaçlar olduğundan, bilinçli orman yönetimi ile yörede orman habitatı gelişiyor. Ayrıca bu yöre gelişmiş mimari kültürü ve bu alandaki sürdürülebilir uygulamaları ile uluslararası tanınırlık elde etti. Çağdaş ve sürdürülebilir mimarlığa örnek gösterilebilecek yapıların çoğu 800-1000 kişi nüfuslu küçük yerleşimlerin okul, belediye, kütüphane veya halk evi binaları. Yerel halk ve yönetimlerin kültürel birikimi ve bilinci sayesinde kamusal alanların bu derece özenli yapımı ve kullanımı mümkün olabiliyor. Belediyeler, ayrıca sınırlı bütçelerine rağmen kaliteli sosyal konut yapımını teşvik ediyorlar. Alt gelir gruplarını hedefleyen bu sosyal konutlar yerleşimin merkezi noktalarına konumlandırılıyor. Üstelik birçoğu enerji ihtiyacını en aza indiren, iç iklimi insan sağlığına uygun ekolojik yapılar. Orada yaptığımız görüşmeler ve gözlemlerimizden anladığımız kadarıyla yerel yönetimlerin ana hedefleri; insanların gelir düzeyine bakmadan yaşamı kolaylaştırmak, yerel yaşam kültürünü geliştirmek ve çevre bilincini arttırmak.

NOTLAR
1 https://sustainabledevelopment.un.org/content/documents/5839GSDR 2015_SD_concept_definiton_rev.pdf
2 Schumacher E. F, Small is Beautiful: Economics as if People Mattered, Harper & Perennial
3 Küresel Ekoköy Ağı internet sayfasında bu ağa kayıtlı 10000 topluluk olduğu belirtilmiş, kaynak:
https://ecovillage.org/projects/what-is-an-ecovillage/ 4 Geçiş Süreci Hareketi -Transition town
5 Max Neef, Manfred A., Human Scale Development: Conception, application and further reflections, The Apex Press
6 Max Neef, Manfred A., Human Scale Development: Conception, application and further reflections, The Apex Press
7 Vorarlberg'deki yerel ve sürdürülebilir yapı kültürü hakkında detaylı bilgiye Vorarlberg Mimarlık Enstitüsü sayfasından ulaşılabilir: https://v-a-i.at/

Etiketler:

İlgili İçerikler: