Kitap tavsiyeleri çok kişisel olsa da bazen nereden başlayacağını bilemeyen okuyucular için yol gösterici olabiliyor. Özellikle lisansüstü eğitime başlandığı zaman lisanstaki yoğun tempo kendisini daha yavaş ve sonuçtan çok sonuca varan süreçlere bırakıyor.

Mimarlık ve tasarımın konuları hem sosyal hem de fiziksel birçok alanla dirsek teması halinde. Bu da hem projesinin bağlamını sağlam kurmak isteyen yarışmacı-uygulayıcı hem de akademik anlamda kendisini geliştirmek isteyen mimarların, iç mimarların, kentsel tasamcıların vb. birçok farklı konuda okuma yapması gerekliliği demek.

2023 yılına girmek üzereyiz ve her zaman olduğu gibi kitap en güzel hediye. Bu anlamda tasarım disiplininden arkadaşlarınıza veya aile üyelerinize yeni yıl hediyesi olarak alabileceğiniz zamansız kitap önerilerimizden faydalanabilirsiniz.

Atilla Yücel / Duran Her Şey Hareket Ediyor
Atilla Yücel’in İstanbul yazılarından oluşan kitap “Duran Her Şey Hareket Ediyor” adını taşıyor. 2018’de yitirdiğimiz Atilla Yücel, akademisyen ve entelektüel kimliğiyle mimarlık dünyasının önde gelen kişileri arasında yer alıyordu. İstanbul üzerine yazdığı metinlerden oluşan kitap, kentin modernleşme öyküsünden mimarlığına, siluet sorunundan 19. yüzyıl sıra evlerine, Taksim Meydanı’ndan Galata ve Pera’ya uzanan geniş bir çerçeve çiziyor. Atilla Yücel, kitaba yazdığı önsözde şöyle diyor: “İstanbul Yazıları, üzerinde binlerce, on binlerce yazının, yapıtın, düşün inşa edildiği bir gerçekliğin, İstanbul’un kent mekânı ve mimarlık ile ilgili görünümleri üzerine üretilmiş bazı satırların bir derlemesi. İstanbul bir kent, aynı zamanda bir kavram, aynı zamanda, yüzyıllar boyunca oluşmuş bir tarihsel birikime dayanan bir kültürün, bir aidiyetin adı, bir külliyatın nesnesi, belki bir mitos. Bugünün karmaşık megapol gerçekliği, farklı dönemlerdeki daha sade bir kozmopolit varoluşun küresel dinamikler sonucunda her gün yeniden biçim kazanmakta olan bir başka katmanı. İstanbul külliyatı edebiyattan düşünceye ve bilime bu katmanlaşmanın farklı dönemlerini, farklı izlerini, farklı izlenimlerini içeriyor. İstanbul Yazıları bu zengin ve farklılıklar içeren külliyat içinde bir küçük halka olduğu kadar yazar açısından aynı zamanda kendi düşünce ve yazın yaşamının bir halkası, başka mekânlarla, başka deneyimlerle, başka düşüncelerle ve başka metinlerle ilişkileri var. Çünkü her metin nesnesini dile getirirken kendi öyküsünü ve kendi gerçekliğini de içinde barındırır ve örtülü biçimde de olsa ifşa eder.”

Bülent Diken / İsyan Devrim, Eleştiri Toplum Paradoksu (Revolt, Revolution, Critique The Paradox of Society)
Bir zamanlar siyasetin ve eleştirel düşüncenin en önemli kavramı olan "devrim" artık hükmünü yitirmiş gibi görünüyor. Radikal değişimi tahayyül bile edemeyen "tek boyutlu" bir toplum bizimkisi. Halbuki toplumsal yaşamın gerçek anlamda eleştiri ve değişimin nesnesi olabilmesi için insanlar farklı bir toplum imkânı hayal edebilmelidir. En basit anlamıyla özgürlük, var olan ile mümkün olan arasındaki bağla deneyler yapmak değil midir? Diğer taraftan, paradoksal bir biçimde, bugün herkes düzenli olarak radikal değişim buyruğuna tabi. Radikal dönüşümlere uyum sağlamak, yaşam stratejilerini piyasanın esnek taleplerine göre ayarlamak gerektiği fikrini kanıksamış durumdayız. Bu bakımdan, radikal değişim veya devrim fikri istisnai koşullara atıfta bulunmuyor artık, normalleşip gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda. Devrimin böylesine sıradanlaştırılmasına olanak sağlayan yasağı, bugünün hâkim ideolojisinin tek ve en önemli buyruğunu Badiou şu iki kelimeyle özetliyor: Fikirsiz yaşa! Bülent Diken’in kitabı ise birbiriyle ilişkili üç fikre, isyan, devrim ve eleştiriye inancı devam ettirmeye yönelik bir deneme. Kafeinsiz gerçeklik çağında bu fikirlerin ne anlama gelebileceğini soruyor.

Cemal Kafadar / Kendine Ait Roma
Millet ve vatan kavrayışlarının tarihi ile ilgili tartışmaları derinleştirebilmek için, gerek bu unsurların, gerekse bunları paylaştığımızı tahayyül ettiğimiz başka insanlardan oluşan topluluklara duyulan aidiyet hissinin tarihine eğilmek gerekir. İşte burada zihnimizin hayret kapısını ardına kadar açık tutmakta yarar var. Vatan, il, yurt, ulus, kavim, millet, soy gibi kavramların mazisi hepimiz için sürprizlerle dolu. Geçmişin en az bizim kadar incelikli insanlarının bu kavramların içini nasıl farklı şekillerde doldurduklarına yakından bakmak zorundayız. Osmanlı devletinin şemsiyesi altına girmiş insanları ve onlara ait toprakları anlayabilmek için karşımıza çıkan en önemli anahtar kelimeler arasında diyar-ı Rum ve Rumîlik var. Bu sözcüklerle birlikte birçok soru sökün ediyor: Diyar-ı Rum neresidir? Bir tür vatan mıdır? Anadolu mudur Roma mıdır? Kimlere Rumî denmiştir? Roma kimliğinin ve kültür mirasının tapusu Bizans’tan Batı’ya mı geçmiştir? İnsanlığın geçmişi bize farklı yerelliklerin mümkün olduğunu, “bir yer’in insanı olmanın” çok farklı şekillerde yaşanabileceğini gösteren nice hikâye sunuyor. Diyar-ı Rum’a dair bu küçük kitap bu hikâyelerden birine odaklanıyor.

John Zerzan / Gelecekteki İlkel (Future Primitive)
İnsanın kendisini ve etrafındaki her şeyi yok etmekte sergilediği inanılmaz ve dayanılmaz yaratıcılık, medyadan saat başı akan haberlerle çeşitlendikçe, soruyoruz birbirimize; yanlışı nerede, ne zaman, nasıl yaptık? İnsan denilen canlı türü, nasıl oldu da, kendi yaşamını, dünyayı, hatta yavaş yavaş uzayı ve diğer gezegenleri cehenneme çeviren bir varlığa dönüştü? ABD'li anarşist ve sosyal eleştirmen John Zerzan'ın yıllar süren çalışmalarının başlıca ürünü olan Gelecekteki İlkel, günümüzde gezegeni bir bütün olarak yok oluşun eşiğine getiren bu ölüm yolculuğumuzun öyküsünü anlatır. Antropoloji ve arkeoloji alanlarında son yirmi yıl içinde gerçekleşen köklü dönüşümlerden hareket eden Zerzan, bugün pençesinde kıvrandığımız yabancılaşmanın kökenini, avcı-toplayıcı yaşam tarzının sona ermesinden sonra ortaya çıkan tarımla birlikte başlayan uygarlığa dayandırmaktadır. Bugüne kadar "uygarlaşan insanlığın evrensel değerleri" olarak görülen evcilleştirme, tarım, işbölümü, sanat, zaman bilinci, dil, yazı, sayı sistemini ve bir bütün olarak sembolik kültürü tek tek ele alan Zerzan, bütün bunların insanlığın hayatına ne zaman girdiğini, ne getirip ne götürdüğünü teorik olarak inceler. Bilim, felsefe, sosyoloji ve psikoloji alanlarındaki belli başlı ilerlemeler ile tahakküm arasındaki keskin paralelliği zengin örneklemelerle ortaya koyan Gelecekteki İlkel, günümüzün evrensel sorunlarına yepyeni bir bakış açısı kazandıracaktır.

Richard Sennett / Zanaatkar (Craftman)
Zanaatkâr, temel bir insani içgüdüyle ilgilidir: bir işi başka bir şey için değil de yalnız o iş için yapmak. Sözcük, endüstri toplumunun gelişiyle yitmekte olan bir yaşam tarzını akla getiriyor olsa da, zanaatkarın dünyası maharetli el emeğinin çok ötesine, bugüne, bütün insan uğraşlarına uzanıyor. Dolayısıyla, bu kitap bilgisayar programcısının, doktorun, ebeveynlerin, kısacası her yurttaşın iyi zanaatkârlığın değerlerini öğrenerek neler kazanacağını anlatıyor. Yazdığı kitaplar içinde en tutkulusu olan Zanaatkâr`da günümüzün en parlak düşünürlerinden R. Sennett, antik çağın duvar ustalarından Rönesans'ın sarraflarına, Aydınlanma dönemindeki Paris matbaalarından Endüstri Devrimi döneminin Londra fabrikalarına uzanan araştırmalarıyla, zanaatkârların yaptıklarını ve yapma biçimlerini irdeliyor; etik değerlerle maddi emek arasında bağ kuruyor ve günümüze kadar gelerek iyi iş denen şeyin anlamını masaya yatırıyor. Tarih boyunca teoriyle pratik, teknikle dışavurum, zanaatçıyla sanatçı, üreticiyle kullanıcı arasında fay hatları oluştu; ancak modern toplumla birlikte bu tarihsel mirasın izleri silinmekle kalmadı değerler de unutulmaya yüz tuttu. Halbuki zanaat ve zanaatkârın geçmişi bize aynı zamanda araçları kullanmanın, işi örgütlemenin, malzeme hakkında düşünmenin başka yollarını gösterdiği gibi hayatı nasıl yaşamak gerektiği hakkında güzel öneriler sunuyor.

Sinan Logie, Yoann Morvan / İstanbul 2023
“İstanbul 2023” projesinin adımlarını yerinde, İstanbul’un gitgide genişleyen çeperlerinde gözlemleyen Sinan Logie ve Yoann Morvan, bu yayılmanın ve değişimin etkilerini aktarıyor. Yürüyerek yaptıkları bu gezide, Gebze’nin “cehenneme benzeyen” sanayi bölgelerinden Aydos Tepesi’ne, şehrin neredeyse artık her yerinde boy gösteren kapalı sitelerden kentsel dönüşümle bambaşka bir kimliğe büründürülen gecekondu semtlerine uzanan ve Osmangazi Köprüsü, üçüncü havalimanı, üçüncü köprü ve Kanal İstanbul gibi “çılgın projeler”in de içinde bulunduğu bir güzergâhı ele alıyorlar. Sadece şehrin değişimini değil, bu değişimle birlikte toplumun yok olan eski alışkanlıklarının ve edindikleri yeni eğlence anlayışlarının yanı sıra bu büyümenin kontrolsüz şekilde devam etmesi halinde oluşabilecek tehlikeleri de gözler önüne seriyorlar.

Uğur Tanyeli / Yıkarak Yapmak
Uğur Tanyeli: “Yıkarak yapmaktan söz ediyorum, çünkü genelde ‘ilerici’, ‘öncü’, ‘avangart’ gibi sıfatlarla anılan pek çok kişi ve yönelim, eskileri gözden çıkaramayan, hatta onları çağdaş olanı gerekçelendirmek için hikmet deposu gibi kullanan argümanlar dile getirdiler. Sonuçta bunların tümü bir tür zombi üretimi. Bu kitap işte o zombileri, o yaşayan ölüleri teşhis etmeye ve tartışmaya yönelik bir çaba. “Anarşi terimini kullanıyorum, çünkü mimarlık bilgi alanında egemen iktidar yapılarını söylemleri, önyargıları, stereotipleri, inançları sorunlaştırmak istiyorum. Onların çok zayıf düşünce konstrüksiyonları oluşturduğuna inanıyorum. İktidarlarını da paradoksal olarak o zafiyetlerine borçlular. Bunlara inanılır, ikna olunur ve söylemsel ve/veya tasarımsal pratiklerde bulunmaya fütursuzca devam edilir. İman edilmekten vazgeçilseydi tüm bir düşünsel konstrüksiyonun altı oyulacak, zeminsiz kalınacaktı. “Çok daha önemli hedefim ise mimarlık söylemlerinde gizli totalitarizm. Mimarlık düşüncesinin çoğu metninde dünyanın mimarın kişisel becerisiyle cennet kılınabileceği gibi totalitaryen bir beklentiden söz edilir ve çoğu zaman bundan hiç rahatsızlık duyulmaz. Böyle bir inanç aslında, tasarlayan öznenin vehmedilmiş iktidarından çok, siyasal otoritenin denetimsiz gerçek iktidarına uzanan kanala su taşıyor. Diktatoryel iddiaların meşrulaştırılması imkânlarını ortaya koyuyor. Şöyle de diyebilirim: Mimarın tasarımsal iktidarı ile siyasal yöneticinin toplum mühendisliği yapma iktidarı arasındaki mesafe çok kısa. Her ikisi de toplumsallık üzerinde kurulması amaçlanan bir diktaya özlem duyuyor.”

Yazarlarına göre alfabetik olarak sıralanmıştır.

Etiketler: