Hem Göz Hem Kucak

Uygur Mimarlık tasarımı TED Ankara Koleji Sahne Sanatları Gösteri Merkezi, içinde konumlandığı yerleşkedeki mekansal devamlılığı göz ve kucak imgesiyle sağlıyor.

1998 senesinde 6000 öğrenci kapasiteli Ted Ankara Koleji Yerleşkesi’nin mimari proje yarışmasında birinci gelen proje 2005 yılında hayata geçmiş ve eğitim öğretim hayatına başlamıştı. Semra Uygur ve Özcan Uygur tarafından tasarlanıp projelendirilen bu yerleşke, eğitim öğretimin kentten uzak bir bölgede kendi kent yaşamını oluşturması gereği prensibini benimseyen bir kent simülasyonun hayata geçmiş hali. Bu sebeple gerek sosyal ilişkiler için sunulan açık kapalı alanların çeşitliliği, gerek işlevsel kurgusu, farklı kullanıcıların bir araya gelişleri düşünülerek tasarlanan günlük sirkülasyon şemaları ve gerekse süreç içinde ortaya çıkan gereksinimleri ile gerçek bir kentçik olarak işlemekte. Bu sebeple 1500 kişilik bir çok amaçlı gösteri sanatları merkezine ihtiyaç duyulmuş ve nihayetinde yerleşke kurgusunda çözünerek kendini var etmesi gereği tasarımcılarca benimsendi.

Mevcut yerleşke planında bulunan Spor-Sanat sokağına eklemlenmesine karar verilen Sahne Sanatları Gösteri Merkezi, sosyal ilişkilerin belki de en çok kamusallaştığı bir kullanımı vadettiği için Spor-Sanat sokağının bitişinde güneybatı doğrultusuna yerleştirildi. Yapının, iç sokak yönünde ilerlerken tekilliğinin fark edilmemesi amaçlanmış ve yerleşkedeki dolaşım rotasına kendiliğinden eklenmiş hissiyatı bırakmasına özen gösterildi. Dışarıya açılan bir göz ve içeriye çağıran bir kucak imgesi düşünülerek ayağa kalkan yapı, mevcut sokağa sanki hep oradaymışçasına eklemlendi, sokak fuayeye dönüşmüş ve şeffaf bir bitiriş ile coğrafyaya açıldı. Sahne Sanatları Gösteri Merkezi, yerleşkede bulunan yapılar bütününün devamı niteliğinde tasarlanmasına karşın abartısız ancak ikonik bir şekilde bir yerleşkenin bir bitişi olarak coğrafyaya açılıyor, hem göz hem de kucak olarak.

Yerleşkenin mimari dilinde kullanılan ortogonal ve öklidyen geometrinin bir araya gelişlerindeki mekansal oyun bu yapıda da devam ettirildi ancak kendi içinde özelleşti. 1500 kişilik bu yoğun kapasitenin sonucu olan büyük hacim ihtiyacı , dikdörtgen bir prizmanın adeta yontularak heykelsi bir forma dönüşmesi ile narinleştirildi. Salon yan cepheleri, farklı açılarla üçgenlenerek kompoze edildi ve ahşap cephe yüzeylerde ışığın hareketleri ile dışarda ışık gölge oyunlarına sahne oluyor. Yontularak elde edilen bu göz ve kucak imgesi sadece uzak bakıda değil salondan da hissedilerek izleyicinin dışarısıyla ilişkisini kesmeden kullanıcının deneyiminde de devam ettiriliyor. Bu sebeple salon iki yan cephesinde şeffaflaşıyor ve dışarıya açılıyor. Güneybatı yönündeki göz ve kucak imgesinin bulunduğu yöndeki teras aynı zamanda bir açık fuaye olarak işlevlendirildi. İzleyicinin kapalı bir mekandaki deneyimindense, açık alanda sıcak bir üst örtü altındaki deneyimi canlandırılarak topoğrafya ile ilişiğinin sürdürülmesine önem verildi. Gösteri mekanlarının en önemlisi olan antik yunan tiyatrosuna öykünen salon, topoğrafyadaki eğime oturarak kendi kotunu bulur ve yelpaze biçimiyle yoğun kapasiteyi bir hacimde eriterek topluyor. Bu yoğun kapasiteli kullanımın yanı sıra tiyatro gibi kullanımlar için de bölünebilir perdelerle daha küçük bir salona dönüştürülebiliyor.

Etiketler:

İlgili İçerikler: