Nemo’da Bilimin Deliliği: Çocuk Üretkenliği Kapitalist Üretkenliğe Karşı
-Enis Batur için-
“Gençlerden can sıkıcı bilgeliği uzaklaştırıyor ve böylelikle hazların çekici güzelliğini onların üzerine yayıyorum; ve burada size havadan masallar anlattığımı sanmamanız için, insanları, büyüyüp yetiştikleri, deneyim ile dersler sayesinde bilge olmaya başladıkları zaman göz önünde tutunuz, görürsünüz ki onlarda güzellik hemen solmaya başlar, neşe söner, kuvvet azalır, çekicilik uçar gider, onlar benden [delilikten] uzaklaştıkça, hayat gitgide onları terk eder ve sonunda, kendilerine ve başkalarına yük olan şu neşesiz ihtiyarlığa erişirler.” Rotterdamlı Erasmus, 2002, Deliliğe Övgü, 13. Çev. Nusret Hızır, Kabalcı Yayınları, İstanbul, s. 30.
Çocuk olmak, üretken hissetmektir. Bu üretkenliği, kapitalist toplumun "verimlilik" ve "işlevsellik" kavramlarıyla karıştırmamak gerekir. Kapitalist üretimde hedefe yönelik bir dizi epistemoloji, bir dizi metodoloji vardır; oysa çocuk üretkenliğinde şizofrenik bir hedefsizlik söz konusudur. Kapitalist üretkenlikte girdilerin ve işlemlerin hesaplı hale getirilmesi vardır; çocuk üretkenliğinde geçici hesaplamalar, yer değiştirebilir girdiler ve zamansız işlemler vardır. Kapitalist üretkenlik, sistem içindeki özel bir konuyu ve ihtiyacı maddileştirir. Ama çocuk üretkenliği, her konuyu ve durumu kapsar. Kapitalist üretimde hayatın bütününün biyopolitik bir analizi neticesinde bir ihtiyacın icat edilmesi vardır. Oysa çocuksu üretkenlik, hayatın her anındaki yaratıcı üretkenliğe tekabül eder; bu yanıyla da, yetişkin dünyası için öğretici bir üretkenlik tanımıdır. Kapitalist üretimde yeniliğin sürekli üretimiyle ayakta duran bir tüketim ekonomisi vardır. Çocuksal üretimde nakaratlar ve tekrarlar üzerine kurulu bir belleksizlik ya da adacıklar ekonomisi vardır. Bunlar bellek adacıklarıdır, hareket halindedirler ve canları ne zaman isterse o anda öne çıkıp zihni uyarır ve ekonomik yasalarını devreye sokarlar. Çocuk için yeniliğin tanımı yetişkinlerin dünyasındakine hiç benzemez. Tekrar yeniliktir; bilinenin tekrarı her seferinde bir zaferdir. Bu nedenle yetişkinler çocukların bir filmi defalarca bıkmadan izlemelerini delirtici bulurlar çünkü çocuğun yenilik ve tekrar konusundaki yaratıcılığı, sıradan bir yetişkinin aklını yakabilecek kadar güçlüdür. Kapitalist ekonomi, bütün kaynakları kendine mal ettikten sonra arkasında bir enkaz bırakır; yıkım onun menzili ve sömürüsünün göstergesidir. Kapitalizmin bir yerden geçtiğini, o mekanın fiziki tükenmişliğinden okuruz. Çocuksu üretkenlik terminolojisi açısından "enkaz" ve "yıkmak" tamamen hazcı kavramlardır. Kapitalizmin asla yapmayacağı şekilde, kurduğu şeyleri bir anda yerle bir eden bir hazcılıktır bu. Kapitalist ekonomi, inşa ettiği sömüren makinanın üzerinde oturur ve onu özenle ayakta tutar. Oysa çocuksu ekonomi, kendi icatlarından birinin ona hükmetmesine izin vermeyip en incelikli makinelerini bile parçalar, sonra üzerinde bir dev olup dinozorumsu bir dehşetle yürür, enkazı tekmeleyerek parçalarını kıyametsi bir acımasızlıkla her yana saçar, makinenin kalıntılarına kükreyişiyle seslenir ve patronun kim olduğunu öğretir: Yıkma hazzını asla elden bırakmaz. Kapitalist üretkenlik çok-bileşenli, titiz bir aklileştirmeler zincirine dayanır; bu nedenle de birçok kuvvetin uzamda düzenlenmesinden oluşur; oysa çocuksu üretkenlik salt diyagramdır veya dizginsiz bir yaratımın tüm uzamı kaplamasıdır. Kapitalist üretim ideolojisi, "gölgesini satamadığı ağacı kesmeye" dayanır. Çocuksu üretkenlik, "satmak", "gölge" ve "ağaç" kavramlarını birbirinin yerine kullanabilir: Çocuk üretkenliği önce "gölgeye ağacı satar", ardından "ağacın ağlamaya başladığını" görünce hemen "baltayı kapıp gölgeyi parçalar, altınları karanlığa fırlatır". Sonra da uçan baltanın üzerine ağacı ve gölgesini arka arkaya oturtup havada bir tur attırır. (Sonra başka bir nesneye geçer ve böyle devam eder.) Kapitalist narrative (anlatı) ona işlemez çünkü çocuğun şizofrenik / akışkan zihinselliğinde sülük gibi yapışabileceği bir damar bulamaz kendine; çocuğun akıl damarları devamlı hareket halindedir; bedeninin içinden dışına, dışından içine doğru. Kapitalist ekonominin anlatısı tüketiciyi hazırlayan bir giriş, yükseliş ve final jeneriğine sahiptir. Oysa çocuk ekonomisindeki anlatı hep kaldığı yerden devam eder ve yetişkinleri hep hazırlıksız yakalar. Kapitalist ekonomi, karmaşık bir simgeler ve işaretler sistemi üzerine inşa edilmiştir; bu simgeler bazen yasaklamaya, durdurmaya ve denetim altına almaya yarar. Çocuksal simge ve işaretler ekonomisi, bir "yanlış anlamalar" ve sonra da, o "yanlış anlamaları yeniden anlamalar" üzerine kurulu daha karmaşık bir sistemdir; bu nedenle de yasaklamalar, durdurma girişimleri veya denetim çabaları karşısında çocuk mutlak bir isyankarlık ve reddiye içindedir. Kapitalist ekonomi, libidinal ekonomiyle ortaklaşmış bir koreografi içindedir. Çocuksal ekonomide, organlaşmamış bedenin çok yönlü cinselliği, heteronormatif tahrik makinelerinin iki kutuplu vektörel cinselliğinden bambaşka anlamlar çıkarır. Kapitalist ekonominin beden tahayyülünde çıplaklık en vurucu silahtır ve sadece libidinal uyarıcı olarak dikkatle kullanılır. Oysa çocuğun cinsel ekonomisinde çıplaklık başlıca kuraldır ve "Çıplak olmak güü-zel! Çıplak olmak güü-zel!"dir. Kapitalist ekonomi, "hemen, şimdi" tatmin etmeye yönelik olmasıyla çocuğun dünyasına sızar; ama çocuk ekonomisinin "hemen, şimdi"si, kapitalist süjeyi (orta sınıfın tüketici öznesi) yoracak ve yıldıracak kadar enerjiktir çünkü onlar gibi, yani kapitalist ana-baba gibi yorgun argın ve bezgin değildir. Kapitalist ekonomi bireyi bilgeleştirmek için birçok bilgi teknolojisi üretmiştir. Çocuk ekonomisinin bilge bireye karşı şok tedavi niteliğinde şiddet teknolojileri vardır. Çocuk, bilgelik hastalığını sarsıcı bir biçimde iyileştiren, harika bir şifacıdır. Şöyle ki; bilgece vaazlar veren ak sakallı bilgiç profesörün suratına bir tokat, hayalarına bir tekme, ve son olarak da, "novaljin iğnesi gibi acıtan" küçük ve sivri yumruklarıyla, karnına bir yumruk indirir. Ak sakallı bilge profesör, alı al-moru mor, bilgeliğiyle, marka değeriyle, yılana dokunamayan sahte eleştirelliğiyle, çıkarcılığının bitmez tükenmezliğiyle, derinleşmiş sinsiliğiyle; Hristiyan kültünden devraldığı hıncıyla, kuzuları için çoban olmaya ayarlanmış öldürücü insancıllığıyla, muhteşem bir bilgelik taşıyan tokadın, bilgece yumruğun ve pek bilgece atılmış isabetli tekmenin (hayalardaki kıvrandırıcı) acısıyla; kan-ter içinde, kalakalır. Kapitalist ekonominin mekanı, yetişkinlerin dünyasını muhasara altında tutan, birbirinden etkileyici ve renkli, kesin biçimde uzamsal, geçici ve sonsuz bir imgeler bombardımanına dayanır. Oysa çocuk ekonomisi, uzamın boyutlarını çarpıtıp değiştirir ve bu yanlış imgenin mekanına derin ve kalıcı biçimde tutunur. Kapitalist ekonominin imge-kodlamalarına dayalı teknolojik oyuncakları, tüketiciyi duraklatmak, kodun etkisini böylece süreye yaymak için yapılmıştır. Bu kodlar çocuklar üzerinde de yıkıcı bir duraklatma gücüne sahiptir. Oysa çocuk ekonomisinin imge-kodları her zaman dilseldir ve hep hareket halinde, sayıklamalı, nakaratlıdır. Kapitalist ekonomi, tüketicinin bilinçaltındaki boş, sonsuz büyüklükteki düşsel gezegende kendini kurmak için devamlı yığınak yapar. Tüketici birey, bu boş gezegene, vanaları sonuna kadar açılmış bir imge kanalizasyonu borusundan bütün imgeleri sürekli akıtır. Zihin, bu imgeler bu akıntısının parçalarını bilinçaltının gezegeninde düzenler. Bu, tüketici bireyin hayal gücüdür. Bu, bilinçaltının göğündeki güneştir, güneşe benzeyen dev boru ağzından tüm imgeler dökülür. Kısa süre sonra vanalar bozulur, kireçlenir, paslanır ve kapatılması imkansız hale gelir. Böylece sonsuz debili imge nehri bilinçaltına akışını engelleyecek hiçbir şeyle karşılaşmadan akınını sürdürür. Çocuk üretkenliğinin kendi ozmotik iç basıncı yüksek olduğundan bu kanalın imge nehri, kapıda bekler ve çocuk imgeleminin iç ortamına difüzyon yoluyla yayılsa bile, orada çözünür ve ortamın parçası haline gelir. Şayet çocuk üretkenliğinin gezegeni kurur ve suları çekilirse, o zaman kapitalist imge kanalizasyonu burayı ele geçirir. Çocuk, muhafazakar toplumun aile yapısının son ötekisidir. Kadını, madunu ve lgbtiq bireyleri içeren bir ötekilik bilinci geliştirmemeye meyleden muhafazakar ailenin son kalesi çocuktur. Çocuğun üretim koşulları, genetik soyacağı ve eğitilmesi konusundaki bütün sistemleri gözden geçirdiğimizde, bu sıkı birliğin atomunu görebiliriz. Ve bu atom parçalanmalıdır. Devlet sistemleri geleneksel olarak çocuğu apolitik / masum, zayıf / güçsüz olarak kabul eder. Oysa günümüzde bu ön kabul, metropolitan anlamda tepetaklak edildiğinde, sistem ön kabulünün gereği ve tabii sonucu olarak hazırlıksız yakalanır. Çocuğun kentsel anlamda çok güçlü bir politik varlık olduğu görülür. Böylece masumiyet kavramı "üretken olmayan gücün zayıflığı"nın bir işlevi olmaktan çıkarak kenti ele geçirir; tüm kent çocuk isyanının mekanı haline geldiğinde devletin şiddeti askıda kalır. Eski, geleneksel yetişkin dünyasının meşruiyetinin başlıca kurucuları, az önce de belirttiğim gibi, çocuğun politik bakımdan geri, seksüel açıdan masum, psikolojik olarak güçsüz ve fiziksellik bağlamında zayıf addedilmesiydi. Ama eğer kentsel dönüşüm kavramına iade-i itibar sağlayacaksak, tam sırasıdır. Gerçek bir kentsel dönüşüm, kenti çocuklaştırır ve kenti her noktasında çocuklara ait hale getirecek biçimde dönüştürür. Kapitalist güçler, kentin çocuklaştırılmasını güvenlikçi reflekslerini yaymak için bir fırsat gibi görseler de mesele bu kadar yüzeysel değildir. Kentin çocuklaştırılmasını neoliberal aile değerlerinin kenti ele geçirmesi gibi görmüyor ve adlandırmıyorum. Kentin çocuklaşması, kentin isyankarlaşmasıdır. Bana göre, çocuklaşma ve politikleşme arasında bir çelişki yok. Kent mekanında çocuksal üretkenlik biçimleriyle köprü kurmamızı sağlayan nadir yerlerden biri de bilim ve teknoloji müzeleri ve merkezleridir. Bir bilim müzesi ya da merkezi kurma fikri, başlangıçta faydacı bir yatırım kılığındadır. Her okulda temel bilimlerin ya da doğa bilimlerinin yasalarını kapsamlı ve detaylı biçimde deneyimletecek ekipmanlar bulundurmak mümkün olamayacağına göre, bir bilim ve teknoloji merkezinde kentin tüm çocuklarına bu hizmeti üst düzeyde sunmak hem daha ucuza mal olur, hem de akılcı ve sosyal bir çözümdür. Dahası bu yapıyı bir kentsel imgeye dönüştürdüğünüzde, bu yolla izler-çevreyi küresel ölçeğe çıkarmak da mümkündür. Metropolitan kentlerdeki çocuk müzeleri, çocukluğun temsiliyetine (toplumda o güne kadar var olan bütün muhafazakar anlamlarına) yönelmez ve işi sulandırmazlar. Ancak çeşitli seküler fenomenleri temsil ederek öğretmeye mecbur kalırlar. Kent müzeleri çocuklara ait özel nişler açarlar ve burada yetişkinler için "büyük ahlaki dersler" vardır çünkü çocuklar, fırsat verildiğinde "dehaları açığa çıkabilen olağanüstü canlılar"dır. Bu anlayış, Batı düşüncesini zehirlemiş olan meşum, sömürgeci doğa tarihi müzeciliğinin tersyüz edilmiş, vicdanileştirilmiş versiyonu mu? Sözgelimi Amsterdam’daki Stedelijk Modern Sanat Müzesi'nin lego odası, yeni bir primitif sanatı muştulamıyor mu? Bu yeni vahşiler, aileleriyle beraber yeni mucizeler yaratan çocuklardır. Artık vahşiler, uzaklardaki kıtalarda yaşayan kabileler değil, evlerimizin içindeki minik veletlerdir: Algı tersine dönmüştür. Berlin’deki Technik Museum, kara, hava, deniz taşıtlarının ve haberleşmenin, ölçüm cihazlarının ve üretim sistemlerinin, zanaatların tarihselliğiyle, yaratıcı düşüncenin ve çocuksu isyankarlığın zengin bir bileşimini sunan etkileyici mekanlardandır. Technik Museum, gerçek trenlerle, uçaklarla, bilgisayarlarla, sualtı taşıtlarıyla, gemilerle, bisikletlerle ve sayısız eski teknolojik cihazla doğrudan karşılaşma olanağı sağlamakla kalmaz; onların son derece kaliteli ve zahmetli ölçekli modellerini, etkileyici bir sunumla çocukların ve meraklıların önüne serer. Müzede, makineleri başka teknolojik nesnelerle bağlamsallaştıran ve böylelikle tarihsellik fikrini güçlendiren sahnelemeler, çocuklarda kalıcı imgeler bırakmaya adaydır. Technik Museum, yetişkinlerle çocukların özgürce ve koşulsuzca eşitlenebildikleri fırsatlardan birini sunmasıyla da önemlidir. Technik Museum’da çocukların etkileşimli katılımı da önemsenir. Berlin’deki Kommunikation Museum, hem girişindeki aktif robotlarla, hem de yirminci yüzyıldaki ve öncesindeki iletişim ve posta teknolojileriyle oyuncul bir müze deneyimini birleştirir. Müze, yetişkinlerle çocuklara ayrı ayrı merak ve oyun nişleri kurar; aynı zamanda binanın sunduğu neo-klasik tarihsel dekorla teknolojik nesne arasındaki yaratıcı karşıtlık sayesinde belleklerde kalıcı bir imge yaratır. Çocuklarla kurduğu kentsel ve zihinsel bağ bakımdan rakipsiz yerlerden biri, Amsterdam’daki Nemo Bilim Merkezi olsa gerek. Nemo, kent içindeki eşsiz konumu, mimarisi ve bütün bunların ötesinde, içerdiği çoğulcu dünyanın zenginliği açısından şaşırtıcı bir yerdir. Nemo, mimarisi Renzo Piano’ya ait, 1997’den beri faaliyet gösteren bir bilim merkezi olarak, Amsterdam’ın büyük tren garının Doğusunda, Doğu limanında, bir karayolu altgeçidinin üzerinde konumlanır. (Merkez, 2000 yılından beri bu adı taşımaktadır.) Nemo güçlü bir imge-yapıdır ama iç dünyası bundan çok daha fazlasını vaat eder. Merkez, çocuklara, ergenlere ve yetişkinlere hitap edecek pek çok aktivite barındırır. Bilimle tanışma birinci katta başlar ve dört kat boyunca sürer. İlk katta ince zarlar, palangalar, elektromanyetizma, elektrik üretimi, itme kuvvetleri, ses fenomeni, santrfüj, dna ve soyağaçları; biyoloji ve canlılık gibi konularda pek çok yerleştirme ve etkileşimli mekanik düzenek vardır. Özellikle de zincirleme reaksiyon, bir dizi düzeneğin bir araya getirildiği çılgın bir fizik gösterisine sahne olur. Bu kattan deniz kotundaki atölye alanlarına geçilebilir. Atölye alanında, depolanmış ve ziyaretçilerin kullanımına sunulmuş teknolojik atıklarla, maketler, makinalar, düzenekler imal etmek için büyük bir çalışma alanı ve bu alanın hemen yanında bir restoran bulunur. İkinci katta, doğanın fiziksel gücünü ele alan makineler, gerilme kuvvetlerinin ele alındığı ve büyük bir köprü ayağıyla simgelenen bir bölüm vardır. Yanında, rüzgar enerjisini yakalayan ve elektriğe dönüştüren, fanlardan oluşan başka bir bölüm bulunur. Sonra da, fraktallerin ve şekillerin dünyası, ışık ve yansıma, küresel mesafeler gibi temalı bölümler vardır. Bunlardan başka, büyük bir fabrika düzeneği ve bir maket atölyesi bulunur. Fabrikada, seri üretimin dağıtım, kontrol ve yeniden dağıtım aşamaları bir sürü topun hareketleri aracılığıyla çok canlı biçimde takip edilir; bu düzenek aynı anda birçok çocuğa üretim sürecine dahil olma olanağı verir. Maket atölyesinde basit mimari strüktürler ya da bilimsel temalı maketler yapılır ve çocuklara eğitmenler eşlik eder. Bu katta, ayrıca, yağmur suyundan evlere kadar gelen kullanma suyunun elde edilmesini sağlayan bir arındırma fabrikası vardır. Çocuklar aşama aşama su üretirler; suyla oynamak onları deliye döndürür. Üçüncü kat ergenlere ayrılmıştır. Burada hormonlar, cinsel yaşam, cinsellik ve hayatın kaynağı üzerine video ve audio düzenekleri ve zaman geçirmek için nişler vardır. Bu alanın hemen karşısındaki bilim laboratuvarında ortaokul ve lise çağındakiler için gerçek bir laboratuvar ortamı kurulmuştur; görevli uzmanlar deneylerin yapılmasına katkıda bulunur. Dördüncü plato, yapay zeka, teknoloji gibi temalara ayrılmıştır. Ayrıca burada bir de küçük restoran vardır; acıkan ziyaretçiler burada yemek de yiyebilir; bira ve şarap da içebilirler. Gemi biçimindeki yapının çatısı, basamaklı bir açık hava oditoryumu olarak tasarlanmıştır; buradan geri planda Amsterdam’ın yerel konut dokusunun ve anıtsal simge yapıların; ön planda da limanın etkileyici manzarasını izlemek mümkündür. Ayrıca, vistanın tümünü kuşatan ve her binanın tek tek hangi mimar tarafından, ne zaman ve hangi anlayışla inşa edildiğini gösteren panoramik bir enstalasyon, kentin mimari mirası hakkında benzersiz bir görsel/ansiklopedik kaynak görevi görür. Nemo’dan, tutucu bir anlayışla, insan türünün cinselliği ve üremenin temelleri gibi bir olgu veya yetişkinlerin "food court"ta sandviçin yanında bir bira ya da bir bardak şarap içebilme olanağı kapı dışarı edilmemiştir –zaten böyle yapılmış olsaydı buraya "bilim merkezi" değil, "muhafazakar ahlakçılığa göre bilim merkezi" adını vermek daha doğru olurdu. İstanbul’da yüzden fazla AVM var ve bu sayı bir Avrupa metropolündeki (Berlin, Paris, Amsterdam vb) AVM sayısının en az on katı ediyor. AVM’lerin içinde, çocuklar için küçük lunaparklar inşa edilmesi adettendir; böylece yeni orta sınıfın müstesna insanları olarak sadece kendi kendimizi alışveriş yoluyla bönleştirmekle ve kentsel eşitsizliği kural haline getirmekle kalmayıp, çocukları da paralı ve içeriksiz eğlencelerle aynı bönlüğün parçası haline getiriyoruz. Mevcut bilim merkezleri ise birkaç müzenin içine sıkışmış kısmi özgürlük nişleri olmanın ötesine geçemiyor. İstanbul’da ve başka kentlerde süregiden "kentsel dönüşüm", az önce sözünü ettiğim kapitalist bönleşmenin ta kendisi. Oysa gerçek bir kentsel dönüşüm, "kentlerin çocuklaşması"ndan geçiyor.
İlgili İçerikler:
-
Renzo Piano’nun “CERN Science Gateway” Projesi Açıldı
-
Yaratıcılık Acaba Hedef Mi?
Mimarlık bir güzel sanattır, mekan yaratma sanatıdır, yani eser üretir. Ürettiği eserler dünya durdukça, sanatçı telif haklarıyla korunur.
-
Katlanan Çeşitlilik
-
Ters Hiyerarşi
-
Kapalı Çarşı’da Gezinmek
-
Corex
-
Thea IQ Dokunmatik Yönetim Paneli
-
Yeniden Programlanabilir Müşterek Mekan