Ruhr Müzesi: Benzersiz Varoluş

ÇİĞDEM ASLANTAŞ

Şehirler belirli bir süre içinde misafir ettiği her canlıyı, ona vefa niteliğinde, bedenini toprağında, nefesini atmosferinde, yaşadığı anlarını da kendi gizli zaman katmanlarında saklı tutar. İnsanın gözlerinin göremeyeceği bu zaman katmanları, bilmediği ancak başka türlü hissedebildiği biçimlerde saklanır. Bu büyülü gerçeklik hali Almanya’nın en gizemli yerlerinden biri olan ve bölgeyi yüzyıllardır var eden Ruhr Havzası’nda sıklıkla gerçekleşir. Çeşitli tarihlerde ağırladığı konuklarının izlerini yapılarının her noktasında oldukça ustaca saklayan bu keşif noktaları, zaman kumaşının hiç beklenmedik yerlerinde yırtılıp kendini gösterir ve mekan zaman algısını unutan ziyaretçi birden bu girdapta kaybolur. Bu yırtıklar, bölgenin en görkemli yapılarından olan Ruhr Müzesi’nde çok daha görünür hale geliyor.

Ruhr Havzası, üzerinde şekillendiği kömür yatakları nedeniyle Endüstri Devrimi’nden ocakların kapanmasına kadar olan sürede, dünyanın oldukça önemli bir sanayi bölgesi olarak varlığını sürdürdü. Bölge, yaklaşık 4.435 km2’ye kadar uzanan 5,3 milyonluk nüfusu ile 53 şehir ve onlara bağlı kasabalardan oluşuyor. Sahip olduğu taş kömürü yatakları ve çelikhaneleriyle 19. yüzyılın başlarından itibaren dünyanın çeşitli yerlerinden işçiler için önemli bir sanayi bölgesiydi. Madenlerin kapanmasının ardından, 2010 yılındaki kültür başkentliğine giden süreçte, mevcut yapılar müze, tiyatro, konser alanı ve sanayi anıtlarına dönüştürüldü.

Ruhr Müzesi
Ruhr Müzesi, kömür yıkama tesisi; fotoğraf: Brigida Gonzalez
17 metre kotundaki kalıcı sergide bulunan Herbaryum; fotoğraf: Michael Rasche
Geçmiş bölümünden “Boom Years” alanı; fotoğraf: Brigida Gonzalez
Ruhr Müzesi, kömür yıkama tesisi; fotoğraf: Brigida Gonzalez

Ruhr Müzesi de, Essen’deki Zollverein Kömür Madeni’nde Shaft 12 adıyla bilinen eski kömür yıkaması binasında yer alıyor. 1930’ların başında Fritz Schupp ve Martin Kremmer tarafından inşa edilen 90 metre uzunluğunda, 30 metre genişliğinde ve 40 metre yüksekliğindeki yapıda kömürün seçilme, sınıflandırılma, depolanma ve dağıtılma işlemleri yapılıyordu. 2001’de UNESCO’nun kültür mirası listesine aldığı bölgedeki yapı, Floris Alkemade (OMA) ve Heinrich Böll tarafından iyileştirildi ve zaman içinde, pek çok kurumu da bünyesine katarak günümüzdeki halini aldı. Proje, havzanın tarihi birikimine ve sosyolojik özüne mümkün olabildiğince saygılı bir tavırla gerçekleştirildi.

Müze, doğudaki kömür yıkama tesisi, kuzeydeki kavşak kulesi, batıdaki maden kazıkları ve güneyde yer alan yeni yapının ortasında yer alıyor. Ziyaretçi 24 metreye yükselen oldukça etkileyici bir yürüyen merdivenle yapıya erişirken, bir kömürün yolculuğunu tekrarlıyor. Aydınlatmayla temsil edilen ateş, giriş boyunca ziyaretçiye eşlik ediyor. Merdivenle yükseliş sırasında yapının tuğlalarının görkemli kırmızısı da, mirasın arka planı olarak, girişi kuvvetli bir hisse dönüştürüyor; tarih ve doku, yapının içine girmeden, ziyaretçiyi karşılıyor. Cephedeki büyük ölçekli beton ve cam yüzeyler de, bölgenin genel dokusuyla birlikte yapının yataylığını pekiştiriyor. Girişe eşlik eden bu yapısal unsurlar, rafine edilmiş malzeme seçimi ve yalın geometri, mirasın ruhunu yansıtıyor.

Monolitik görünümlü yapının temiz yüzeyi, cam ve betonun ritmi, iç işlevlere dair ipuçları da veriyor. HG Merz tarafından tasarlanan 5.000 metrekarelik iç mekan, 2006-2010 yılları arasında tasarlandı; müzenin grafik tasarımı L2M3, sesli ve görsel medya tasarımları ise Jangled Nerves imzası taşıyor. Ateş kırmızısı renginin eşlik ettiği etkileyici merdivenler aracılığıyla ulaşılan giriş mekanında bilgi noktası, bilet, kafe, dükkan, gardırop banko, müze dükkan ve panoramik kata çıkılabilecek alan bulunuyor. Dolaşım senaryosu fabrikanın özgün üretim akışına sadık kalacak şekilde yukarıdan aşağıya doğru kurgulanmış. Bu rota dışında fabrikada kullanılan tüm üretim makineleri de aslına sadık kalınarak, herhangi bir değişime uğratılmadan kullanılıyor. Kömürün üretim esnasında depolandığı daha düşük seviyeler, müze içinde oldukları gibi sergilenme ve yine depolama için ayrılmış. Bu alanlarda, eski Ruhrlandmuseum koleksiyonlarındaki eserlerden oluşan; havzanın jeolojisi, arkeolojisi, tarihi ve fotoğrafçılığı üzerine kapsamlı bir sergi bulunuyor. Kalıcı ve geçici sergilerde genellikle “Ruhr Bölgesi’nin Doğası, Kültürü ve Tarihi” temaları odağa alınarak, sistemli olarak bölgeye atıfta bulunuluyor.

Müze ziyaretçisine, iki farklı dolaşım aksında geçici sergi alanlarının yanı sıra üç kalıcı alan da sunuyor. 17 m, 12 m ve 6 m kotlarında oluşturulan kalıcı sergileme alanlarında, bölgenin büyüleyici tarihi sıradışı yollarla gösteriliyor. Bütüncül ve kapsamlı tarih yaklaşımıyla kurgu, doğal ve kültürel bağlamı organik bir şekilde birleştiriyor. Alanlarda genel olarak bölgenin mitleri, resimler ve fenomenler, jeolojik tarihin büyüklüğü, endüstrileşmenin uzun tarihi sergileniyor. Sergiler mimarinin endüstriyel estetiğinin, bölgenin kültürel ve tarihi birikiminin birlikteliğini içeriyor. Kalıcı koleksiyon ise mimarinin işlevsel yapısının izinde, üç katlı bir sergileme kurgusuyla “Present” (Takdim), “Memory” (Bellek) ve “History” (Geçmiş) olarak oluşturuluyor.

TAKDİM
Ziyaretçi etkileyici giriş alanını geçtikten sonra, 17 metre kotundaki ilk sergileme alanındaki taş ve kömürü ayırmak için kullanılan büyük bir makine platformu olan Kömür Yıkama Tesisi ile karşılaşıyor. Dolaşım, kömürün alındığı eski pistin rotasından devam ediyor ve böylece ziyaretçiler yukarıdan aşağıya doğru, üzerinde bulundukları bölgenin bugününden geçmişine doğru iniyor. Müzede tarih akışının bugünden başlatılmasının en önemli sebebi, ziyaretçilerin üzerinde bulundukları havzayı daha net kavrayabilmeleri ve sonrasında tarihine yolculuk yapmaları. Böylelikle serginin ana teması doğal ve politik sınırları ortadan kaldırarak karşılaştırmalı bir yapı sunuyor. Ana tema içerikte Ruhr alanının mitlerini ve kalıplarını, günümüzün fenomenlerini ve bölgenin altta yatan yapılarının görüntülerini ve görüşleri kapsıyor. Bölge halkının deneyimlerini ve yaşadığı gerçekleri, milyonlarca yıllık jeoloji ekseninde anlatıyor. Özel nesneler, yerel halkın deneyimlerini sembolize ediyor ve yeryüzündeki jeolojik tarihle bırakılmış izleri kurtarıyor. Bu sergileme alanı kendi içinde dört ayrı bölümü olan “Myth”, “Phenomena”, “Structures” ve “Sign of Times” alanlarını içeriyor.

BELLEK
Kömür Yıkama Tesisi’nin 12 metre kotunda, Ruhr bölgesinin sanayi öncesi tarihi sergileniyor. Bölgenin kültürel belleği, yalnızca var olan havzanın sanayileşme kalıntıları üzerinden değil aynı zamanda coğrafi etmenler üzerinden aktarılıyor. Bu nedenle kaya ve su ile bağlantılı çeşitli gelenekler ve bugünle kurdukları ilişkiler sergileniyor. Mimaride ise bu bağlantılar sergileme alanının penceresiz duvarlarının, bölgenin modern olarak tanımlanmadan önceki zamanlarına yaptığı göndermelerle sağlanıyor. Koleksiyonda Ruhr Havzası’nın kimliğinin belirlenmesinde havzanın endüstri öncesi dönemlerinden gelen kültürel değerler önemli bir rol oynuyor. Dahası, jeolojik, arkeolojik ve etnografik eserlere yer veren sergi, Ruhr Müzesi'nin en eski koleksiyonlarından üçünü temsil ediyor ve bu da bir kültürel hafıza olarak da yorumlanabiliyor. Bu sergileme alanı da kendi içinde iki ayrı bölümü, “Traditions” ve “Collection” alanlarını içeriyor.

GEÇMİŞ
Ruhr Havzası, sanayileşmenin görkemli tarihini, bulunduğu coğrafyanın 200 yıl öncesine dayanan çelik ve kömür üretimi üzerinden yazıyor. Bu öncü platform, günümüzde modern bir ekonomi ve hizmet merkezi olarak Ruhr Metropolü’ne dönüştürülüyor. Gelişim ve beraberindeki dönüşüm tarihi Ruhr Müzesi’nin, 100 metre uzunluğundaki alanının 6 metre seviyesindeki Kömür Yıkama Tesisi’nde sergileniyor. Sergileme alanında ilk olarak 300 milyon yıl önce kömürün oluşumuyla ilgili bir jeolojik tarih anlatılıyor. Sonrasında 18. yüzyılda başlayan endüstrileşme süreciyle sanayileşmenin altın çağı gösteriliyor. Devam eden süreçte de savaşlar ile birlikte gelen yıkım süreçlerini son olarak da fosil yakıt tüketiminin sona ermesinin hikayesini anlatılıyor. Bu sergileme alanı “Prologue”, “Beginnings”, “Take Off”, “Boom Years”, “Deconstruction and Deconstruction”, “Structural Transformation”, “Taking Stock”, “Looking for the Future” alanlarını kapsıyor.

Birey kendi varlığını, yaşadığı bölgelerin kimliğinin kendisine, kendi kimliğinin de bölgeye karıştığı organik bir etkileşimin sonucunda yaratır. Tarih içinde de bu sebeple herhangi bir zamanda oluşturulan tüm yaratılar (nesneler, mimariler vb.), işlevlerinin ötesinde bölgenin o güne kadar biriktirdiği karmaşık kimliği yansıtır. Bir nevi her nesne yaratıldığı zamanın ve bireylerin hikayelerinin de aktarıcısı haline gelir. Bu perspektiften bakıldığında Ruhr bölgesi ve onun bir özeti niteliğindeki Ruhr Müzesi de kendisini ziyaret edecek insanlara, bugüne kadar yerine getirdiği görevlerin ötesinde, dönüştürdüğü kent ve insan kimliklerini sunuyor. Bu aktarımın kömür üzerinden yapılması da şehrin tarihini ve geçmişini daha fazla hissedilip deneyimlenebilmesini sağlıyor. Böylece Ruhr Müzesi, alışılagelmiş endüstri müzelerinin aksine, benzersiz bir bölgesel müze örneği olarak, var olduğu havzanın tarihi bağlamını bugünün dokusuyla yeni bir varoluş olarak birleştiriyor.

KAYNAKÇA

Etiketler:

İlgili İçerikler: