Şili’nin Mimari Peyzajlarında Yeni Anlatılar
Talca Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencilerinin yaz atölyesi ve bitirme projeleri kapsamında ürettikleri işler, Şili'nin peyzajında yeni bir mimarlık tanımlıyor. Jose Luis Uribe Ortiz bu işleri yazdı.
Ingmar Bergman’ın hayal gücünün, sinemaya dair keşifleriyle biçim bulduğu, 1700 adet VHS videodan oluşan evcil bir peyzaj: Onun, İsveç kıyılarındaki başıboş ada Fårö’daki gönüllü sürgününün son günlerini geçirdiği evde inşa edebildiği buydu. Bergman, en farklı filmlerin aynı mekanı paylaşabildiği, sinemaya özgü bir aradalıklar ve çelişkilerden kişisel bir alan oluşturmuştu. Sıradışı yönetmen John Landis’in işleri, Zhang Yimou’nun erken dönem filmleriyle birlikte var olabiliyordu, Michael Haneke’nin oldukça kişisel işleriyle John McTiernan’ın ticari başarılarının olabildiği gibi. İsveçli yönetmenin minik gösterim odasındaki filmlerin bu tertibi, Şili’deki Talca Üniversitesi Mimarlık Bölümü1öğrencilerinin, yaz atölyesi2 ve bitirme projeleri3kapsamında tasarladıkları, süreç yönetimi yaptıkları ve inşa ettikleri işlerin ortaya çıkarılma biçimiyle ilişkilendirilebilir.
İngiliz fotoğrafçı James Ravillious, Bergman’ın inşa ettiğinin hareketsiz imgelerden oluşan hali diyebileceğimiz fotoğraflarında, İngiltere’nin Kuzey Devon kırsalının gündelik hayatından kesitler sunar. Ravillious, yerin sakinleri ile tarımsal üretim arasındaki ilişkiye odaklanır bu fotoğraflarda.4 İlgi çekici olan ise kıvrılan, çatlayan arazideki sürekli dönüşümü kaydeden ve her bir eylemin sonucu olarak şekillenen kompozisyonları. Fotoğrafçı, insan peyzajını, mukimlerinin nesiller boyu arazi ve çevresini şekillendirmeleri yoluyla yansıtıyor. Bu, Şili’nin Vale Central’inde olanları andırıyor: Burada yaşamanın avantajlarından biri, yerel peyzajın strüktüründe bir anlatı oluşturmayı sağlayacak yeni peyzajları keşfetmek ve incelemek için bir fırsat gibi duruyor. Arazideki uzun çalışma günlerinin ardından o peyzajı oluşturan unsurların damıtıldığı; üretken peyzajlar yoluyla, farkında olmadan yerel bir kimlik tanımlamış başarılı nesillerce gerçekleştirilmiş bir çeşit montaj…
Birkaç yıl önce, Talking Heads grubunun lideri David Byrne müziğin, önceden kurulmuş fiziksel bir çerçeve olarak kendini biçimlendiren, uyarlanabilir bir araç olduğuna işaret etmişti.5 Byrne’e göre rap ya da hip-hop en iyi arabalardaki ses sisteminde, punk-rock ise Manhattan’daki CBGB6 gibi asimetrik geometrilerle sınırları belirlenmiş mekanlarda duyulur. Byrne’inkine benzer bir şey, az önce sözü edilen üretken peyzajları ortaya çıkaran iki ya da üç neslin devamı olan bir neslin ürettiği, onların hayatlarının bir parçası olarak düşünülebilecek bu sergi için de geçerli. Bu mimarlar, şu anda disiplinlerini uyguladıkları yerin sakinleri olmakla birlikte, bu bölgede ailelerinin örgün eğitim almış ilk üyeleri aynı zamanda.
Bergman, Ravillious ve Byrne üzerinden okunabilecek; Şili mimarlık sahnesine belirli bir mesafede duran, hepsi 24 yaş civarında olan genç mimarlar tarafından yakın zamanda üretilmiş işlerden oluşan seçki, “Yeni Şili Mimarlığı” tanıtımı yapmıyor. Aksine, Şili’deki güncel üretimin çerçevesini genişletmeye girişiyor. Buna ek olarak serginin kürate edilme biçimi bölgesel bir perspektif de içeriyor: Vale Central’in peyzajını, sosyal ve kültürel unsurlarını vurgulayan bir bakışı var. Sergi, buradaki mütevazı işler aracılığıyla, mesleki disipline dair ilk çabalarında araziden güç alan genç nesil bir mimarlığı tanıtıyor bize. Döneminin toplumsal durumsallığından ilham alan, yerel koşullarla yüzleşmeyi becermiş ve Hollywood’un ticari üretimlerine eleştirel bir duruş geliştirmiş Latin Amerika sineması gelişiminin önemli isimleri Glauber Rocha, Raúl Ruiz ve Miguel Littín gibi film yapımcılarının kendi kültürleri içindeki varlığına benziyor bu. Yedi farklı tipolojiyi temsil eden -dinlenme noktaları, denize bakan balkonlar (mirador), barınak ve meydanları da içeren- yedi işten oluşuyor sergi. İşlerin seçimi, Christopher Gosden’in bakışından biçimlenerek, Şili için yeni bir peyzaj anlatısı kuruyor. Gosden için dünya iki belli başlı bileşene ayrılabilir: peyzajlar ve nesneler. Görüş, sonrasında Tim Ingold tarafından geliştirilmişti ve şöyle demişti Ingold: “Bir yanda insan aklına, diğer yanda peyzajdan oluşan maddesel dünya ve nesnelere sahibiz gibi görünüyor.” Bu bize, maddesel kültürden bakarak mimarlık, mukim, eylem ve peyzaj arasındaki benzerlik ve farklılıkları tanımlama imkanı veriyor.
Öte yandan Talca Üniversitesi öğrencilerinin işleriyle biçim bulan mimarlıkta kendini gösteren dizilim ve anlatı düzeni, Sergei Eisenstein tarafından ortaya konmuş montaj fikrini ve sinemaya özgü art ardalığı da anımsatıyor. Burada sergilenen işlerde, Eisenstein’ınkilerde de olduğu gibi, verilen gerçekliği yaratanların sahip olduğu dönüştürme gücünü gözlemlemek mümkün. Örneğin Andrei Tarkovsky için ”sinema imgesi” “hakikatin suretidir; zaman içinde hayatın olgularının gözlemidir, hayatın örüntüsü dahilinde düzenlenmiştir. Gözlemler ise seçicidir…”(Sculpting in Time: Reflections on the Cinema) Tarkovsky’nin değindiği seçicilik, arazide var olan ölçeklere ve izlere yaklaşarak, eşzamanlılığın küçük fragmanları yoluyla inşa edildiği çevreye süreklilik kazandırmayı başarmış sergi işlerini yorumlama imkanı veriyor. Sekanstaki imgeler gibi işler de kendilerini, vadinin toplumsal peyzajıyla nasıl bütünleştireceklerine dair cömert bir deney birikimiyle göz önüne seriyor. İçerdiği işlerin gündelik hayata yön verdiği arazide bir anatomi dersi…
“Şeylerin durumu”nun bitmek bilmez eleştirisi, sanatçı Joseph Beuys’un biçimsel araştırmalarını tetiklemiş, gündelik hayattan toplanmış öğelerle özgür bir biçimde çalışmasına izin vermişti. Bunları listeleyebiliriz: keçe, ahşap, palto, hayvan postu, yapıştırıcı tüpleri, broşürler, bakır, kuvars ya da “Stripes from House of the Shanam”da kullandığı pigmentler… Beuys aynı zamanda maddi varlığı olmayan ifadeler aracılığıyla özne ve dünya arasındaki ilişkiyi sorguladığı, bedeni kendi içinde bir sanat nesnesi olarak gördüğü ve toplumsal ütopyaya katkıda bulunduğu işlerinde, sosyal ve şekillenebilir bir malzeme olarak, uysal bir malzeme olan bedensel ölçeği de kapsamına alır. Beuys’un bu bakış açısından ilhamla biz de, sergideki işleri, insanın özünü ve onun özne ve çevreyle kırılgan ilişkisini göstermeleri üzerinden ele alabiliriz.
Mimarlığın en küçük ölçeğinin bile, kamusal hayatta güçlü bir etkisi olduğunu görebiliriz ayrıca. Araziyi şekillendiren, yaşayanların durup kendilerini yerel peyzaj ile yeniden öğrenmelerine imkan veren mimari nesneler onlar; doğal çevreleriyle gerilim içinde olan küçük yapılar ve gündelik çözümler serisi olarak kendi içlerinde yoğunlaşıyorlar. Her biri kendi yaratıcısının ilk işi olan projeler, arazinin çok kişisel bir okumasının sonucu olarak, peyzajla yaşayan bir ilişki kuruyorlar. Sağduyu dolu, sınırlı bir bütçe ve yerel malzemelerle üretilmiş çarpıcı bir mimari: Şili’nin Vale Central’inin vernaküler kültürünün canlı bir manifestosu. Nicolas Bourriaud şöyle yazmıştı: “Sanat nesne, imge ve insan arasındaki ortak varoluşun örgütlenmesidir.” Ama aynı zamanda “herkesin katılabileceği canlı bir laboratuvardır” da.7Genç mimarların işlerinde değerli olan da bu canlı formlardır: Mukimleriyle, peyzajıyla, malzemesiyle etkileşimde olan, sadece bölgeyi değil, peyzajı da şekillendiren bir kartpostal ve imge serisi oluşturan biçimler.8
Yük Kamyonu Gözetleme Noktası
Susana Sepulveda General Şili’nin Valle Central’inde, peyzaj tarafından ağırlanan; zamana direnmiş ve varlığını, sürekli devam eden dönüşümün öncesinde araziye kabul ettirmiş, strüktürler bulmak sıra dışı bir iş değil. Pangue Demiryolu Köprüsü, 1878’de inşa edilmiş ve Panamerikan Karayolu’na paralel yerleşiyor. Kesme taşı taklit eden bir işçilikle üretilmiş dayanaklı taş strüktürün üzerine yerleşen sekiz Roma kemeriyle yaklaşık 60 metre geçiyor. Köprüyü şu anda önemli kılan ise ülke genelinde sağ salim bugüne gelebilmiş tek örnek olması. 1989’da anıt eser ilan edildi ve herhangi bir şekilde değişime uğramasına, özgün yapısının bozulmasına engel olmak için sınırlandırmalar getirildi. Bu bağlamda, koruma kararını düşünerek, projenin ilk eylemi şu öncülü tanımlamaktı: “peyzaja derinlikle dalmak için mesafeni ve yüksekliğini koru.”
İş aynı zamanda kuzey-güney ya da tersi istikamette, ürünleri ülkenin farklı noktalarına götüren kargo kamyonlarının sürekli geçiş halinde olduğu bir çevrede, durağan bir hareket de yaratıyor. Hali hazırda mevcut olan bu eylem, işin ölçeğini ve platformu tanımlayan ilk biçimsel kararları etkiledi. Nehir taşlarıyla doldurulmuş davullardan oluşan platform, yüzeyiyle üç durum tanımlıyor: Eriş, dur ve düşün.
Yüzeyin malzemesi; yivli demir ve tel örgüye ilişmiş raşel örgüden elde edilen yüzeyde, kendi ağırlığıyla boşlukları doldurarak son biçimini kazanmış beton. Bu örgü, örtünün dokusunu tanımlıyor.
Proje Adı: Yük Kamyonu Gözetleme Noktası
Proje Yeri: Alto Pangue, Maule Bölgesi, Şili
Proje Yılı: 2016
Asistan: Susana Sepúlveda General
Öğrenciler: Mayra Alarcón, Michelle Richard, Arnaldo Alegría, Francisca Castillo, Josefa Leal, Roxana Poblete, Nikol Salinas, Cristóbal Soto, Carolina Valenzuela, Raúl Jaque, Oscar Miño, Carolina Núñez, Daniela Vilches, Stephania Corveleyn, José Del Canto, Paulina Farías, Felipe Martínez, Sebastián Mejías, Pía Montero, Mario Mora, Cristian Quezada, Patricio Rojas, Jonathan Torres y Gabriela Toledo
Malzeme: Beton
İnşa Alanı: 23 m2
Çizimler: Jonathan Torres
Arazideki İz, Uçup Giden Bir Peyzajı Yavaşlatmanın Üç Yolu
19 kilometrelik kumul boyunca, altı “ruco”nun (balıkçıların av mevsiminde yaşaması için yapılan kırılgan yapı) gündelik hayatın asgari ifadesiymişçesine durduğu küçük ölçekli bir yerleşim bulunuyor. Her biri üçer balıkçının, Eylül ve Mayıs ayları arasında, rüzgarın dalgalar üzerindeki etkisi ya da gelgitler yüzünden kesintiye uğrayan konaklamalarına mekan oluyor. Rucolar, güneybatı rüzgarı sebebiyle batıya sırtını dönmesiyle bilinir. Derli toplu biçimi, kapalı bir uyuma alanı ve balıkçıların, deniz ağlarını doldururken bekleyebildikleri ve ateş yakıp serbestçe bir arada durabilmeleri için açık ve esnek bırakılmış bir ara mekandan oluşur.
Ana fikir bir peyzajı, hayali ufak tefek şeylerden yeniden inşa etmek. Bu muhayyelin içinde her parça farklı ve fark edilebilir, her birinin kendine has bir öyküsü var ve bir araya geldiklerinde kıyıyı iskan edebilir, eylemlerini yavaşlatabilir ve onları arazide açığa çıkarmayı başarabilirler. Hangi parçaların bir araya getirileceğine karar vermek için biçimsel bir araştırma yapıldı ve üç sonuca varıldı: ateş yakmak, beklemek ve eğilmek.
Beton koni, bir menşe noktası olarak, sakinlerin işlerini ateşin etrafına getirmek amacıyla içbükey mekanın içine batıyor. Eski bir otobüsün altı, dinlenme noktası oluyor ve Pasifik’ten vuran dalgalara karşı güvenli bir sığınak haline geliyor. Eğilen iki ağaç gövdesi ise, yakalanan balıkları denizaslanlarının varlığından korumak için yükseliyor.
Mimari: Natalia Franco Meza
Danışman Profesör: Juan Román Pérez
Konum: Punchema, Chanco Komünü, Cauquenes, Şili
Görevlendirme: Talca Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne sunulan proje kapsamında
İşveren: Pescadores de Punchema
Yapım Tekniği ve Malzemeler: Var olan parçaları toplayarak; beton, çelik, servi
Arsa Alanı: 1.625 m2
İnşa Alanı: 54 m2
Proje Yılı: 2015
Yapım Yılı: 2016
Rio Claro Bakı Noktası: Atıktan Peyzajlar
Eduardo Aguirre León Rio Claro bakı noktası, dönüşmüş peyzajın tepesinde yer alan deneysel bir iş: 2010’daki büyük depremle yerle bir olmuş neredeyse 10.000 kerpiç evin molozunu biriktirerek birkaç hektar geçen yeni bir topoğrafya. Hepsi, kent ile nehrin buluştuğu sınırda, Rio Claro’nun kıyılarında bırakılmış. Nehir boyunca devam eden tali yolun da gösterdiği gibi, bu atık peyzajı, ekinler ve popüler plajlarla bir arada var oluyor; sanki dikkatsiz bir el çizmiş gibi... Birkaç iz dışında, başlangıçtan bu yana hem kaynak, hem de rekreasyon amacıyla kullanılan nehrin Talca için önemini anlatan pek bir şeye de rastlanmaz.
NOTLAR
1 Şu anda Talca Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin sürekli öğretim görevlileri; mimarlar Eduardo Aguirre, Diego Espinoza, Natalia Franco, Kenneth Gleiser, Andrés Maragaño, Felipe Miño, Juan Román, Susana Sepulveda, Edgard Torres, José Luis Uribe, Germán Valenzuela ve Blanca Zuniga’dan oluşuyor.
2 Ağustos Atölyesi ya da diğer adıyla İnşa Atölyesi. Kampus dışında gerçekleşen atölye, deney yapma imkanı veriyor. Öğrenciler ve fakülte bir ekip olarak çalışıyor, yerel topluluklarla birlikte meydanlar ve bakı noktaları inşa ediyorlar. Okul atölyesinde bir araya getirilebilecek araçlar üretiyorlar ve bunları bir yerleştirme gibi, kalıcılık ve geçicilik kavramlarına ilişmeden, peyzaja ekliyorlar. Bu araçlar çalışma alanı açıyor, potansiyeli olan projelere zemin hazırlıyor ve sonuç nesnesinden çok sürece odaklanan prototipler oluşturuyor.
3 Öğrenciler, mimar unvanını almak için tasarlamalı, yönetmeli ve inşa etmeli. Okulun yaklaşımlarından biri de zorlu çalışma çevreleriyle başa çıkabilmeleri. Bunu yapmak için, geleneksel olarak mimarın sorumluluğunda görülen farklı alanlardaki olasılıkları çoğaltmada yenilikçi olmak gerekir.
4 James Ravilious, 2008, “Down the Deep Lanes”, Oxford: Bardwell Press.
5 David Byrne, “How Architecture Helped Music Evolve” konuşması için: https://www.ted.com/talks/david_byrne_how_architecture_helped_music_evolve?language=es.
6 CBCB, New York’un sembolik punk rock kulüplerindendir; Talking Heads, The Ramones, Patti Smith, Blondie, The B-52’s ve The Misfits gibi grup ve sanatçıların performanslarına ev sahipliği yapmıştır.
7 Nicolas Bourriaud, 2007, Estética Relacional, Buenos Aires: Adriana Hidalgo Editora
8 Andrei Tarkovsky’nin Sculpting in Time: Reflections on the Cinema kitabına başka bir izah olarak.