%100 Değişim

OTTO VON BUSCH

Tasarım son on yıl boyunca, “değişim” kavramıyla git gide daha da bağlantılı hale geldi. Bunda Bruce Mau'nun gittikçe devleşen kitabı Massive Change (2004)' den Tim Brown ve IDEO'nun Change by Design (2009) kitabındaki etkileyici önermelerine kadar birçok şeyin etkisi oldu. Görünen o ki bu çabaların pek çoğu “değişim”i tüketicilik paradigmasının sunabileceğinden radikal olarak çok farklı olarak ele almaya yönelik. Tasarımdaki yeni “değişim” geleneksel pazarın kapsamının ötesine uzanmaktadır.

Tasarımcılar “değişim”den bahsettiğinde bu, bir ürünün renginde ya da posterdeki yazı karakterinde meydana gelen değişimden çok daha fazlasını ifade eder. “Değişim” tasarımcılar için bir umut kelimesidir. Tasarımın, tüketim malları pazarı hapishanesinin ötesine geçme ve bundan böyle seri üretim ve buna bağlı köklü ekonomik adaletsizliklerle, sürdürülebilir olmayan uygulamalarla ve alın terinin ihmal edildiği çalışma koşullarıyla iç içe geçmiş kaderi paylaşmama umududur. Bu nedenle tasarımcılar tüketiciliğin, toplumdaki asimetrik güç paylaşımını sürdürmek, bağımlılığı, itaati ve hatta köleliği sürekli yeniden üretmek gibi özünde adil olmayan ikilemlerinden kaçınmaya çalışırlar. Yazar Ivan Illich'in ileri sürdüğü meşhur iddiadaki gibi: “Tüketici toplumunda kaçınılmaz olarak iki tür köle bulunur: bağımlılık mahkumları ve haset mahkumları.”

Yine de nedir bu ”değişim”? Tasarım genellikle bireysel değişimle alakalıdır; ben kendi deneyimlerimi, bana kolaylık sağlayan yeni bir araç ya da cihazla ya da kişisel kimlik projem için yeni bir kıyafet ya da aksesuarla etkileyebilir ve değiştirebilirim. Hayır, yeni “değişim”in bunun ötesinde olması gerek ve sanırım bu sebeple çoğunlukla “sosyal” kelimesi ile ilişkili olarak kullanılıyor, “sosyal değişim”, “sosyal yenilik” ya da “sosyal tasarım”da olduğu gibi. Bu değişim benden ya da tüketiciden çok daha fazlasına etki edecek bir değişim. İnsanın sosyal koşullarını değiştirmeyi hedefliyor ve bu politik bir alan. Tüketici toplumunda köleliğin koşullarını sarsacak bir değişimden bahsediyoruz. “Değişim” bir şey vaat ediyor: insanları özgür kılmak.

Bir şekilde tasarımın her zaman politik sonuçları olmuştur, ancak bunlar pek çok zaman pazar yüzeyinin altında bırakılmıştır. Birçok yeni tasarımın ortaya çıkışı politik manzarayı da dönüştürmüştür. Eski tip iş gücünün yerini alan yeni teknolojiler, pek çok insanı işsiz bırakmış ya da yeni buluşlar yeni toplumsal yapıların oluşumunun önünü açmıştır. Fakat bazı örnekler dışında, tasarımcının niyeti açıkça politik değildir, ya da bu niyetler çoğunlukla “güzellik”, “işlev” ya da “ergonomi” gibi etiketlerin ardına gizlenmiştir. Fakat günümüzde tasarımcılar, sosyal sorunlardan ve politikadan açıkça söz ediyorlar. Dünyanın değişmesine yardımcı olmak istiyorlar ve bunu yeni ürünler üretmeye yönelik geleneksel kapsamın dışına çıkarak yapıyorlar.

Peki tasarımın aracılık etmesinin, yani tasarıma başvurmanın (agency) esas temsilini nasıl planlayabiliriz? “Değişim” için tasarıma başvurmamızın basit bir matrisini, geometrik haritasını oluşturalım.

X ekseni boyunca arzu edilen “değişim”i uygulamak için kullanılan tasarıma başvurma oranını yerleştirdik. Tasarıma %0 başvurduğum seviyede, hiçbir özel yeteneği, atölye ya da ağı kullanmıyorum. Toplumda değişimi, pek çok insan için ulaşılabilir olan araçlarla teşvik ediyorum: Bir siyasal partiye oy veriyorum, haberleri takip ediyorum, arkadaşlarım arasında fikirler geliştirmek için çabalıyorum ve tartışıyorum.

Diğer yandan, tasarıma %100 başvurduğum seviyede, değişimi tanıtmak için sahip olduğum tüm varlıkları kullanıyorum. Değişimi kendim inşa ediyorum ve etkilerini en üst düzeye çıkarmak için tüm araçlarımı, malzemeleri, atölyeleri ve ağı kullanıyorum.

Peki, bu değişim ne için? Kendi başıma ne değiştirebilirim? Ve bu, sadece kendim için bir değişim mi? “Yalnız”dan “birlikte”ye ya da “bireysel”den “topluca”ya uzanan bir etki ekseni oluşturalım.

Bu eksen boyunca kendi evimde gerçekleştirdiğim, yalnız beni etkileyen bireysel aktivitelerden, değişimin pek çok insanın hayatında yaşandığı, sistematik bir ölçeğe kadar ilerliyoruz. Yalnız, bu sadece sayılardan ibaret bir durum değil. Bu nitel eksen, sosyal etkiyi, bizi hep birlikte nasıl etkilediğini, değişimin topluca hepimizin üzerinde doğurduğu sonuçları ve paylaştığımız birliktelik ruhu içinde nasıl yaşadığımızı ölçüyor.

Her iki eksen de politik uygulamalara sahip: X ekseni durağandan hareketliye doğru giderken Y ekseni bireysel değişimden sosyal ve sistematik değişime doğru ilerliyor. Kolektif harekete doğru ilerlerken pasif statükoya meydan okumaya başlarız. Mevcut durumu sarsmaya başlarız.

Bir örnekle devam edelim. Bu son derece soğuk havada, sokak kedilerinin donmasından endişeliyim. Eğer kedilere yardım politikası güden bir siyasi parti bulursam, oyumu onlara verebilirim. Bu durumda kedilere yardım etmek için politik oy hakkımı kullanırım ama hala tasarıma %0 oranında başvururum. Fakat sokakta bir kedi yuvası inşa edersem, tasarımcı olarak yetimi kullanmaya başlamış olurum, işe profesyonel varlığımı dahil ederim. Atölyemdeki malzemeleri ve araçları kullanarak bu tasarımı geliştirmeye devam edersem şayet bu yetimi daha fazla kullanırım. Bir kedi bu yuvayı kullanarak kendini soğuktan koruyabilirse, tasarıma başvurma yetimi kullanarak dünyaya pozitif bir katkı sağladığımı hissederim.

Y ekseni boyunca ilerleyerek, yerel gazeteye, insanların okuyacağını ve zavallı donmuş kedilere yardım için bir araya geleceğini umarak küçük bir ilan gönderebilirim. Fakat bu durumda dahi tasarıma %0' oranında başvurmuş olurum. Bir kez daha, genellikle politik olduğunu düşündüğümüz pek çok şey mutlak %0'dan ibaret, oyumu izole edildiğimden emin olmak adına gizlice kullanırım.

Matrisin sağ üst köşesine doğru hareket ettikçe, tasarımı yaygınlaştırmaya, tüm araçlarımı ve sahip olduğum ağı kedilere yardım etmek için kullanmaya başlıyorum ve bunu başkalarıyla beraber yapıyorum. Tasarımımın çizimlerini dağıtıyor, tedarikçilerle bin tane kedi yuvası yapmak için pazarlığa oturuyorum, insanları kedilere yardım etmek için düzenlenen bir konserde sahne almaya teşvik ediyorum. Böylece, kedilere yardım için büyük ölçekli bir tasarım hareketi ortaya çıkıyor. Matrisin sağ üst köşesinde bir şeyleri yapısal olarak da değiştirmek mümkün hale gelir. Politik unsurlar, yönetim ve kedi olma koşulları değişime uğrar. Donmaya hayır! Kedi köleliğine hayır!

Ancak yakında, bürokratların, polisin ve siyasilerin direnciyle yüzleşmek zorunda kalırız. Eyleme geçmek her zaman tehlikelidir. Vatandaşlar olarak yalnızca bireysel ölçekte sınırlı kaldığımız müddetçe eyleme geçme iznine sahibizdir ve böyle her türlü eylem için de tercihen gelir vergisine tabi tutuluruz. Oy verme teknolojisi eylemsiz kaldığımızdan emin olacak şekilde işlemektedir.

Tabi ki naif bir tutum sergilememeliyiz. Etrafında toplandığımız tasarıma başvurma yetisi, iktidar ve güç sahipleri karşısında, daha ileri gidebilmek için kullanılabilir. Belki köpekler herhangi bir değişiklik istemiyorlar, hem de sırf kedi yuvalarına sığamayacak kadar büyük oldukları için. Belki de kedileri kıskandılar. Sokaklarda huzursuzluklar ve ayaklanmalar olabilir. Bizleri eylemsiz tutmak için büyük yatırımlar yapılıyor.

Büyük ihtimalle, eğer bu “değişim” gerçekten önem kazanırsa, kölelik koşullarını gerçekten değiştirirlerse, bu yasadışı ilan edilir. Köpekler hiçbir gerçek değişime izin vermez.

Etiketler:

İlgili İçerikler: