Delegasyon ve tasarım sürecini moda sistemi içerisinde yeniden tartışan bir moda firarasi ve marangozluk laf ebesidir. 2008 yılında Gothenburg Üniversite’si Uygulamalı Güzel Sanatlar ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde doktorasını tamamladı.
Devletin yürürlükte kalmasını sağlayan yolları, su ve kanalizasyon sistemlerini çizenler, hep tasarımcılar. Gerçekliğimizi biçimlendiriyor, devletin iktidarındaki yaşamımızın eksenini belirliyorlar.
Geçtiğimiz onyılda Antroposen çağı, yani insan medeniyetinin ayak izinin iklimi ve bir bütün olarak dünyayı etkilemekte olduğu bir dönemde yaşıyor olmamız üzerine çok sayıda tartışma oldu. Buna bir başka yandan bakacak olursak bu insan tasarımının gezegen üzerinde önemli izler bıraktığı, karbon tüketimciliği kültürünün aslen sadece bir yüzyıllık olan kendi jeolojik çağına dönüştüğü bir dönemdeyiz.
Bir şeyler yaptıklarında tasarımcıların uyguladıkları zeka, kullanıcılara geri yansıtılır ki kullanıcılar bu şeylerle etkileşime geçtiklerinde tasarımcıların onların yapmalarını istedikleri şeyi yapsınlar.
Zenginler “için”, onların iPhoneları ya da Porsche’leri için yapılan tasarımları sorgulamaktansa neden fakirler “ile” tasarım yapmakla yükümlü sayıyoruz kendimizi?
Tasarımcılar olarak tasarımı; zorlamak için, onun çeşitli araçları aracılığıyla “birlikte” tasarladığımız sosyal gruplar üzerinde baskıyı artırmak için nasıl kullandığımızı göremiyoruz.
Sürdürülebilir moda tasarımını bir adım öteye götürmek için yeni yollar bulmanın aciliyeti “moda” kavramı etrafında bir kafa karışıklığı doğuruyor.
Eğer tasarımcılar sürdürülebilirlik etrafındaki sorunları ele alacaklarsa, hiyerarşiler füzyonu olan Varlık Zinciri’nden daha net bir şekilde kopmak zorundayız.
Bugünlerde katılım ile tasarım etrafında dönüp duran tartışmalar bir kez daha yoğunluk kazanıyor gibi.
Dünyanız değiştirebileceğiniz kadar geniş. Bu dünya benim eylem alanım; aracılığımı (agency) dünyaya açtığım alan.
Moda krizde ve şu anki tüketimcilik tarzımızın sürdürülebilir olmayan etkileri bunun sadece ufak bir parçası.
Yirminci yüzyıl boyunca tasarım, modernitenin asil pratiği olarak hüküm sürdü.
Gelecek daha yavaş olacak olsa bile bu, onun daha adil bir şekilde paylaştırılacağı anlamına gelmiyor.
Tasarım ahlak dersi verir. Yeni ve arzulanan bir gelecek, ilerleme için belirli bir form ve bir nesne önerir ve genellikle bunu da “iyi” olarak ele alır.
Tasarımda her şeyin bizim niyetimize uygun şekilde yeniden düzenlenebileceğine ve şekillenebileceğine kesin gözüyle bakarız.
Siyasette, tıpkı tasarımda da olduğu gibi, değerler ve çıkarlar genellikle bir sır perdesinin ardında birbiri içine geçer.
Çoğu tasarım neden hala kötü? Evet, bavullarımızda tekerleğe sahip olduk ama birkaç yüzyıl boyunca bavulları sırtlandıktan sonra.
Tasarım kullanıcılarla paydaşları etkileşime sokan katılımcı süreçlerle ne kadar fazla hemhal olursa, tasarımcı da o kadar bu operasyonların kolaylaştırıcısı (facilitator) ya da yöneticisi haline geliyor gibi görünüyor.
Mühendislerin işleri tasarımcılarda karmaşık duygular uyandırır. Mühendisler önemlidir, iktidara sahiptirler ama aynı zamanda kendilerine kötü bir şöhretler de kazandırmışlardır.
Bizi birçok yolla “güçlendirdiği” söylenen tasarımla çevrili haldeyiz ve Kendin Yap (DIY) akımının ana fikri bireyin gündelik yaşamında ürünlerle etkileşiminde doğrudan denetimi elinde tutması üzerine kurulu.
Öğrenciyken bir seferinde karşılaştığım çok basit bir imaj, tasarım sürecini bir boru olarak düşünmek üzerineydi.
Tasarımda çürümüş bir şeyler var. Mesleğimizin merkezinde yozlaşmış bir şey var: bir hile.
Her ne kadar tasarımların çoğu zamansız görünse de en güncel akımları takip ettiği göz önünde bulundurulduğunda genellikle kendi zamanlarıyla oldukça bağlantılıdır.
Tasarım son on yıl boyunca, “değişim” kavramıyla git gide daha da bağlantılı hale geldi. Bunda Bruce Mau'nun gittikçe devleşen kitabı Massive Change (2004)' den Tim Brown ve IDEO'nun Change by Design (2009) kitabındaki etkileyici önermelerine kadar birçok şeyin etkisi oldu.
Biçim işlevi izler, şimdilerde eski bir tasarım mantrası, tasarımın sosyal gelişimin modern uygulaması olarak özeti.
Tasarımın baskın perspektifi Amerikalı bilim insanı Herbert Simon’ın bir görüşüyle çok net şekilde ifadesini bulur.
1960’lardan bu yana tasarım ve uluslararası kalkınma alanları birbirlerine paralel olarak gelişmiş gibi görünüyor. Günümüzde çoğu tasarım eğitimi; kullanıcıların tasarım sürecine dahil oldukları ve uygulanmasında aktif olarak rol alabilecekleri katılım, servis ve sosyal tasarım konularını hedefliyor.