Saraylı’da Yere Oyunla Dahil Olmak
Kocaeli Üniversitesi mimarlık öğrencilerinin meydana getirdiği Başka Bir Atölye ekibi, Gölcük'teki tarihi dokusuyla canlı bir yaşama sahip Saraylı Köyü'nde köy halkıyla birlikte bir oyun alanı tasarlayıp inşa etmiş.
Sınır, sınıf, mülkiyet, adalet, eşitlik, ekoloji, cinsiyet, türler, doğa, eğitim ve diğer tüm toplumsal bağlamları yer-mekan üzerinden yeniden düşünen ve arada kalmışlıklara odaklanan Başka Bir Atölye*, tartışma ve üretim merkezine koyduğu bu olgularla, bu kez yola Kocaeli’nin Gölcük İlçesi’ne bağlı Saraylı Köyü’nden** çıktı. Antik dönem kalıntılarına dayanarak kadim bir yerleşim olduğu ifade edilebilen Saraylı Köyü, 1999 depreminin merkez üssü olan Gölcük’e bağlı bir yerleşim. 46 adet koruma altına alınmış sivil mimarlık örneğini barındıran ve bir kısmı 1. derece arkeolojik sit alanı olan, meydanındaki asırlık çınar ağacı, yenilenmiş camisi ve kahveler üçlemesi ile köy, 1996’da kentsel sit ilan edilmiş. Köy, verimli tarım toprakları ve Osmanlı Dönemi’nde Saray’a götürülen üzüm bağları ile tipik bir kırsal yerleşimken, 1930’lara dek süregiden toprağa dayalı geçim kaynağının Gölcük Tersanesi’nin inşası ile endüstriye geçmesi, tarımla uğraşan köylünün, ücretli işçi sınıfına dönüşmesine neden olmuş. Ancak köylü toprağı ile aktif bağını da uzun süre yitirmemiş. 99 Depremi sonrasında ise, sağlam zeminli tarım toprakları acele kamulaştırma ile imara açılmış. Dünya Bankası’ndan alınan krediler, dönemin siyasi iradesinin helikopter gezisi ile yer seçimi, taşeronlara ihale edilen konut üretim süreçleri ile köyün tarımsal üretim alanları ve etrafı kısa sürede çok sayıda kalıcı konut ile çevrilmiş.
Saraylı Köyü, etrafındaki iki-üç katlı betonarme konutlar ve son yıllarda inşa edilen yüksek katlı yapılarla gelenek-modern, kır-kent, eski-yeni olguları arasında kalmış bir yerleşim. Bir yandan köy halkının köyleri ile bağları hala aktif ve güçlü, köyün kadınları yaklaşık bir yıldır köy meydanında her pazar köy pazarı kuruyorlar, kalıcı konutların inşası için topraklarını veren köylülerle kalıcı konutlarda yaşayan çocuklar köyle sürekli içiçeler. Köy henüz Safranbolu, Cumalıkızık, Beypazarı, Taraklı gibi, bir nev’i dükkanmışçasına sabah-akşam yerli/yabancı turistler için açılıp-kapanan, her şeyin satılabilir imgelere döndüğü turistik bir yere dönüşmemiş durumda. Hala kendi halinde, bereketli bahçelerine dalıp, çeşit çeşit meyvelerle dolu ağaçlarına dadanıp, yol boyu her yerden çıkan değişik otlarını tadıp, yaşlı köylülerle tatlı tatlı sohbet edebildiğiniz, zamanın yavaşladığı, köy ve civar yerleşim çocuklarının müthiş enerjileri ile asla yorulmadan koşup oynadığı bir yer. Bir yandan da Kocaeli İl Özel İdare, Gölcük Belediyesi gibi kurumların işbirliğiyle “tarih koridoru” gibi projelerin kurgulandığı, yukarıda adı geçen yerler gibi, köyün mevcut değerlerinin, köy halkı öncelikli ele almaktan çok, turizme dayalı ekonomik gelir kaynağı olarak gören idarecilerin gözbebeği.
Başka Bir Atölye yukarıda kısaca özetlenen özellikleri nedeniyle Saraylı Köyü’nü kendine mekan eyledi. Atölyenin büyük resimde mesele ettiği hemen her şeyi konuşmak, tartışmak, yerinde incelemek için açık bir laboratuvardı burası. Son derece heterojen yapısı ve tipik / atipik geçmişi-bugünüyle, atölye katılımcıları için de yerle bağ kurabilecekleri çok şeye sahip.
Atölye ilk olarak köyün arada kalmış bu hallerini, fiziki, sosyolojik, demografik, somut ve somut olmayan farklı yönleriyle incelemeye, tartışmaya başladı. Köylüden, civar yerleşimlerden yerin ihtiyaçlarını dinledi, gözlemledi, dert edindi ve yerinde, yerlileri ile “başka bir mimarlık” arayışına girdi. Yani yerin somut / somut olmayan kadim bilgilerini anlamaya çalışan, asırlara dayalı yapma biçimlerinin sorgulandığı, atölyenin tartışmaya açtığı olguların düşünüldüğü, oraya ait olacak öneriler...
Bu arada Başka Bir Atölye’nin başkalığı, mimarlık eğitiminin en temel “dersi” olan atölyelerde sıklıkla gözlemlenen not / yoklama / tashih gibi baskı-müdahale araçlarını tamamen bir kenara bırakması, ara-final jürilerini açık atölye şeklinde ilgililer, meslek insanları, yerin yaşayanları ile açık ortamda yapması, rekabetçi-birbirini ezen mimar profiline karşı, tüm süreci kolektif, dayanışmacı olarak götürmesi, üretenlerin ortak aklına / eleştirel bakışına önem vermesi, atölye günleri dışında sosyal medya aracılığı ile iletişimi sürdürmesi, atölyeyi besleyecek mimarlık dışı disiplinlerle herkese açık yan atölyeler ve okuma etkinlikleri düzenlemesi, başka bir atölyenin geçmiş dönem atölyecileri başta olmak üzere başka okul / yerlerden de kişilerin katılımı ile tüm sürecinin açık, şeffaf ve katılımcı olmasından geliyor. Başka Bir Atölye, mesele ettiği konular gibi, mekan, sınır tanımıyor, kış-yaz-güz-bahar demiyor, kimseyi öteki görmeden, eğitim ortamında zorunlu tutulan bir atölye sürecini, gönüllü ve keyifli, öğret(n)mek yerine deneyim aktarımına dayalı, herkesin birbirini özgürce eleştirebildiği bol tartışmalı, eşitlikçi, samimi, baskı unsuru tüm araçlardan arınmış ve dürüst bir biçimde götürmeyi amaçlıyor.
Atölyenin süreci ise şöyleydi: Çalışmalar ağırlıklı olarak köyde ve bilhassa kadınların pazar kurduğu ve çocukların okul dışı zamanları olan pazar günleri yapıldı. Tüm çalışmalar köy halkı ile bazen köy kahvesinde, bazen pazarın ortasında, bazen de asırlık çınar ağacının altında tartışıldı. Atölyeciler dönem boyunca köy ve civarını incelediler ve en çok köy pazarın koşullarına (kadınların ürünlerini sergileme ortamı, açık alanda pişirme için ocak/fırın, mutfak ihtiyacı), kalıcı konutlar arasındaki güzel, ancak dikkat çekmeyen yeşil alanlara, prefabrik plastik oyun alanlarına, gençler için etkinlik alanı ihtiyacına dikkat çektiler. Bu dertlerini çeşitli analizler ve öneriler ile ortaya koyarken ilk olarak dönem arasındaki açık atölyede atık lastiklerden başlayan bir oyun alanı düzenlemesi (köy çocuklarının tabiriyle “lastik parkı”) yapıldı. Bu arada üretilen oyun grubu maketlerinden biri atölyecileri çok heyecanlandırdı. Üzerinde yapılan tartışmalar ardından, atölyeciler “biz bunu yaparız” dediler (ilk kim dedi, hala meçhul). Ardından atölyede hep konuşulagelen “çizdiğini inşa etme pratiği”, bu kez bir oyun alanı konstrüksiyonu hayaline evrildi. Atölyeciler toplu olarak beğendikleri maket üzerinde birlikte çalıştı, çizimler üretti, köyde inşa edecek yere ilişkin incelemelerde bulundu. Çalışmalara mekan olan yerlerden birini köy kahvesinin sahibi (ki süreci sosyal medyadan da izliyordu ve atölyenin organik bir parçasıydı bu süreçte) yer olarak kahvenin arka bahçesi teklifini kabul etti. Kahve meydana bakan bir konumda, çocuklar da hep o civardaydılar. Sonra alana göre çalışmalar yeniden düşünüldü, ölçümler yapıldı. Bu vesileyle, rölöve almanın, düzecin, ölçü-ölçeğin, maketin, malzemenin temininin, maliyetin, iş sağlığı ve güvenliğinin, çizilen bir çizginin öneminin, kolektif iş yapma pratiğinin vb. çok şeyin üzerine hakiki karşılaşmalar yaşandı. Sıfır bütçe ve destekle başlanan uygulamayı atölyeciler, köy çocukları (en çok da Hatice’yle Enes) ve kahveci İbrahim’le, malzeme temini sırasında yaşanan sıkıntılar nedeniyle biraz uzayarak dört günde bitirdi. Çocuklar başından bu yana sürecin esas parçası oldular, uygulamanın her aşamasında beden gücü ile destek oldukları gibi, atölyecilerin diğer projelerine eleştiri getirmeye başladılar. Tırmanma ağı temin edilemeyince ve yokluktan iş başa düşünce, araştırılıp davet edilen Gölcük Tersanesi’nden Hüseyin Usta gemicilerin ip bağlama tekniklerini atölyecilere öğretti ve çeşitli biçimlerde ipler örüldü. Köyün ahşap ustası Hüseyin Usta, ahşap işleri için atölyesini açarak yardımcı oldu. Sanayiden atık lastiklerin delinmesi konusunda destek alındı. Atölyeciler uygulama süresince çocuklardan farksız oyuncuydular ve uygulama bitince çok yorgun olmalarına rağmen ortaya kolektif, somut bir ürün koymanın keyfi ile alandan ayrılmak istemediler. Dahası atölye dönemle birlikte bitmiş olsa da, yaz aylarının ve gelecek dönemin planları yapılmaya başlandı. Özetle, mimarlık eğitimin zorunlu bir diliminin, gönüllü, samimi, inisiyatif alan bir sürece dönüşmesi, herkes için kıymetli bir kazanım oldu.
* Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü merkezli, ancak okul ve mimarlık disiplini dışından katılımlar ile geniş ve değişken bir katılımcısı olan “Başka Bir Atölye”, temelde mimarlık eğitim ortamını, okul ve disiplin sınırları dışına çıkarıp yerle başka türlü bağlar kurmaya çalışarak farklı bir ortam kurmayı hedeflemektedir. Atölyenin burada paylaşılan sürecindeki (2015-16 bahar dönemi) katılımcıları (isim sırasına göre); Ahmet Cihad Kılıç, Birgül Şahin, Dilşah Oğuz, Engin Yavuz, Gamze Saf, Gül Köksal, Hülya Gör, İbrahim Gürhan Özer, Mertkan Günaslan, Muhammet Balkaya, Nergiz Mavigil, Rubin Karakoyunlu, Ruken Akkurt, Senem Can, Seyyit Ahmet Geçgel, Sümeyye Arık, Welat Canan.
** Bu uygulama, motivasyonunu kolektif süreçten, ortak emek-akıldan ve sürecin her anını oyuna çeviren, bitmek bilmez enerjileri ve merakları ile her güzel şeyi hak eden köy çocuklarıyla, onların sohbeti güzel, istikrarlı, üretken anneleri, anneanne-babaanneleri, diğer bir deyişle köy kadınlarından aldı.
İlgili İçerikler:
-
Ford Otosan Çevik Ofis Dönüşüm Projesi: Boyahane Ofisi
-
PAN kolektif ve Kocaeli Üniversitesi SEKA Endüstri Mirasını Belgeliyor
-
Geometrik Peyzaj
-
Gebze Hükümet Konağı Ön Seçimli Ulusal Mimari Proje Yarışması - 1. Ödül
-
Katılımcı Tasarım Pratikleri
3 Ağustos 2022’de ATÖLYE, Participatory Design Conference (PDC) Turkey ve İstanbul Planlama Ajansı (İPA) ev sahipliğinde “Katılımcı Kent Yürüyüşü” etkinliği düzenlendi. ATÖLYE İstanbul’un Bomontiada’daki Hub’ında başlayan yürüyüşün ardından yapılan çalışmalar 12 Ağustos 2022 Cuma günü İstanbul Planlama Ajansı'nda (İPA) gerçekleştirilen, uygulayıcıların ve araştırmacıların katıldığı bir panelle izleyicilere sunuldu. Panelde çalışmalarını anlatan ATÖLYE ekibinden Ecem Çınar ve Aleyna Türker'le katılımcı tasarım yöntemlerini ve çalışma süreçlerini konuştuk.
-
Oyuna Eşlik
-
Kıvrımlar İçinde Keşif
-
Kamusal Mekanı Canlandıran Enerji