Stüdyoda Sürdürülebilirliğin Dayanılmaz Ağırlığı

AYŞEN CİRAVOĞLU

Stüdyodan Notlar'da bu ay Ayşen Ciravoğlu, sürdürülebilirliği tasarım stüdyolarında ters köşeden ele almaya çalışırken karşılaşılan zorlukları kaleme aldı.

Yapı üretimi alanı, giderek artan çevresel sorunlara yanıt üretme konusunu, yaratıcı ve yenilikçi bakış açılarıyla ele almada çekimser kalıyor. Uygulamada çoğunlukla mevcut alışkanlıkların çevresel tekniklerle donatılması1 örnekleriyle karşılaşıyoruz. Kuşkusuz, yapı üretimini talep eden kişi ve kurumların ihtiyaçları bağlamında var olan ve sadece çevresel önceliklerin değil, pek çok başka ekonomik ve toplumsal gereksinime de göre şekillenen bu alanda uygulama yapmanın oldukça güç olduğunu kabul etmeliyiz. Dolayısıyla bu zorlu süreçte, sürdürülebilirlik2 bağlamında, sınırlı sayıda başarılı örneğin teknik özellikleri karşılamanın ötesine geçtiğinin altını çizelim. Öte yandan çevresel performansıyla ünlü çok az sayıda binanın3 da mimari nitelikleriyle öne çıktığını da ekleyelim.

Konunun bu zorlu doğası, bizi, bilimsel tartışmaları mimari tasarım sürecine dahil edebilmek ve dolayısıyla disiplini zenginleştirebilmek için uygun bulduğumuz bir yere yöneltiyor: stüdyoya. Küresel iklim değişikliğinin görünür olduğu, doğal kaynakların giderek azaldığı, salgın ve çevresel risklerle iç içe olduğumuz ve tüm bunların kırılgan toplulukların üzerindeki etkilerini derinden hissettiğimiz günlerden geçiyoruz. Ancak, sürdürülebilirlik olgusuna disiplinimizin içinden bakarak, doğayla ilişkimize, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğe “mekansal stratejilerle nasıl katkı sağlayabileceğimiz” önemli bir soru olarak gündemimizde ve henüz somut bir yol haritamız yok. Bu platformda daha önce de etraflıca tartıştığımız gibi, ekoloji ile ilgili konulara ters köşeden4 bakmak gerekiyor. Yapılanları yinelemek yerine, onlara yeni bir yaratıcılıkla yaklaşmak, belirgin bir paradigma değişikliği ile olanaklı ve bu kapsamda stüdyo ortamını etkin kullanabiliriz. Stüdyoyu böylesi bir temayı araştırma ortamı / süreci olarak kurguladığımızda, geleceğe dönük doğasıyla sürdürülebilirliğin belirsizlikler içindeki olasılıklarını açığa çıkarmamız mümkün olacak. Ancak, kanımca bunu başarmak için kimi kabulleri, alışkanlıkları, engelleri geride bırakmak gerekiyor. Bu uzun girizgahtan sonra, karşılaştığımız zorluklara değineceğim.

Stüdyodan tema tanıtım afişi örnekleri

Stüdyoda sürdürülebilirliği bu kadar potansiyel bir alan olarak tarif ettikten sonra, onu “dayanılmaz ağırlık” olarak başlığa yansıtmam okuyucuyu şaşırtabilir. Bunun birkaç nedenini kısaca açıklamaya çalışacağım. Karşılaştığımız güçlüklerden biri, meslek pratiği-eğitim alanındaki “örnek alma” ilişkisini de düşünürsek, “performans” ve “verimlilik” kavramlarıyla öne çıkan ve dolayısıyla mimarlıktan çok az konuşabildiğimiz yapıların, sürdürülebilir örnekler olarak kabul gördüğü meslek pratiği ortamının, stüdyoda da baskın şekilde karşımıza çıkmasıdır. Bu ortamda sesi daha az çıkan, tasarım yoluyla toplumsal ve çevresel iyileşmeye katkı koyan önerilerin etkisinin farkındalığına erişmek, çaba gerektiriyor. Bir başka deyişle, tasarımın temel ilkelerine dönerek5 sürdürülebilirliği sağlamaya çalışanlarla malzeme ve teknolojik ilerlemeleri6 kutsayıp tasarıma entegre etmeye çalışanlar görece daha fazla örnek ve ilham kaynağı buluyor. Oysa, toplumsal ve çevresel sürdürülebilirliğin mekan yoluyla nasıl gerçekleşebileceğine dair tartışmayı yürütmeye çalışanlar, “beklenen” sonuç ürün açısından çoğunlukla zorlanıyorlar. Dolayısıyla, sürdürülebilirliğin tasarımın temel karar ve uygulamalarından farklı bir şey olmadığı görüşüyle, teknolojinin desteğinde yepyeni bir bilgi alanı üretildiği düşüncesinin çarpıştığı ortamda, ters köşeden bakmak ve tasarımın yeni ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirme potansiyelini beslemek oldukça çaba gerektiriyor.

Yukarıda tarif edilen şekliyle ele alınan, bir başka deyişle, ana akımdan değil de ters köşeden bakılarak yapılan araştırma süreci; “bina yapma”7 dışında bir alana yöneldiğinde, stüdyodan beklenen öğrenim çıktılarını karşılama ve sonuç ürün üretme baskısı ile karşılaştığımız anlamına gelir ve bu noktada üretimi desteklemek ve sürdürmek de diğer bir zorlu çabadır. Eğer Coop Himmelb(l)au değilseniz8, “bu alanın öncelikleri farklı, burada bina yapmak sorunları çözmez” diyebilmek kolay değildir. Bu konu, daha çok, onarmak, tamir etmek, yeniden kullanmak, küçülmek, yenileyicilik, dirençlilik gibi çevresel etkisi itibariyle önemli; ancak, teslim paftalarında “imgesel açıdan güçlü” görünmeyen konularda da karşımıza çıkar. Ve buradaki önemli fikirlerin sonuç ürünün “etkili” temsilinde nasıl karşılık bulacağı sorusu ağır bir yük olarak üzerimizde hissettiğimiz bir diğer güçlüğe karşılık gelir. Özetle, sürdürülebilirliğin tasarıma dokunulmazlık getireceği inancı kadar “beğeni toplayacak”9 tasarıma kısıtlama getireceği yargısı da stüdyoda aşmanız gereken bir gündem maddesini oluşturuyor.

Sürdürülebilirliğe ters köşeden bakmak için çoğunlukla farklı disiplinlerin işbirliğine ihtiyaç var; ancak, bunu çok sınırlı sayıda örnekte sağlamak olanaklı. Özellikle stüdyo süreçleri açısından baktığımızda, seminer ya da jüriye katkı dışında farklı disiplinlerle birlikte etkin bir düşünme ortamını kurmamız organizasyonel güçlükleri barındırır. Bu da üzerinde düşünmemiz gereken bir diğer alan.

Sonuç olarak, yakın gelecekte, iklim değişikliği, kaynakların tükenmesi, kirlilik, doğal afet, salgın gibi etkenlerle tetiklenecek toplumsal bir çöküş10 öngörüsü yapılıyorsa, kendi disiplinimizden bakarak bu gidişata tepki vermek için stüdyoda daha fazla araştırmaya yönelmeliyiz. Ancak ters köşeden bakma süreci olarak adlandırdığım bu tartışma ortamını açabilmek adına, bir kısmı stüdyoların kadim sorunları olan alışkanlıkları aşmak için stüdyoya da ters köşeden bakmaya ihtiyaç var. Değişen toplumsal ve çevresel kötüye gidişi önlemek için mevcut bilgiyi sorgulayarak ve onu yaratıcı biçimde mekansal stratejilerle bütünleştirerek nasıl yeniden üretiriz? Süreci tersine çeviremediğimizde uyumlanma stratejileri neler olacak? Kanımca bu soruların yanıtı için stüdyodan beklentilerimizi de yeniden ele almaya gereksinimimiz var.

Notlar:
1 Burada yeşil çatı, dikey bahçe gibi etkisi açısından sınırlı ancak imgeselliği açısından görünür olan projelerden söz ettiğim kadar, mekanik çözümlerle verimliliği artırılmış binaları da kastediyorum.

2 Sürdürülebilirliği bu yazıda çevresel ve sosyal boyutlarını içine alacak biçimde genel çerçeve bir terim olarak kullandım. Kuşkusuz ekolojik tasarım, yeşil bina gibi kavramların farklı tanımları ve öncelikleri var ancak bu metindeki ele alınma biçimiyle sürdürülebilirliği hepsini içine alan kapsayıcı bir terim olarak görmenizi dilerim. Sürdürülebilirlik kavramının fazlaca içinin boşaltıldığını ve kalkınma kavramına yaslanarak üretilen biçiminin mevcut süregiden uygulamaların meşrulaştırılması için bir araç haline geldiği eleştirisini de buraya bir not olarak ekleyelim.

3 Bu yazıyı yapı ölçeğiyle sınırlı tutmaya çalıştım. Kentsel meseleler açısından sürdürülebilirliği irdelemenin yaşamsal olduğuna inanıyorum. Her ne kadar metin kapsamı dışında da olsa kentsel boyutuyla ele alınan mekânsal stratejilerin önerildiği dikkatli okuyucunun gözünden kaçmayacaktır.

4 Ekoloji üzerine neden ters köşeden bakmamız gerektiğine dair bir yazı için: https://xxi.com.tr/i/ekolojik-tartismalari-ters-koseye-yatirmak Ekolojiye ters köşeden bakan yazılar için ise: Ters Köşe Ekoloji, ed. Ciravoğlu, A., Puna Yayın, İstanbul, 2019.

5 Mimari tasarımın ilk dikkate aldığı şeyler kuşkusuz arazi özellikleri, güneş, rüzgâr, iklim, toplumsal doku gibi konulardır. Ancak bunlara sürdürülebilirliğin garantisi gibi yaklaşmak tartışmayı sınırlar.

6 Özellikle enerji konusunda üretilen yeni teknolojiler ve malzeme keşiflerini kullanmak yaşamsal olmakla birlikte bunların tasarımı yönlendirmesi/beslemesi yerine tasarıma “eklenmesi” konusu tartışmayı sınırlandırır.

7 Burada özellikle “yapısal/mekânsal öneriler” ile “bina inşa etmek” arasındaki gerilimi ifade etmek için bu tanımı kullanıyorum. “Bina” tanımının, yapısal ve mekânsal önerileri baskılayan, tekil ve görünür bir nesne olarak kullanılışını tartışmaya açmak istedim.

8 Coop Himmelb(l)au’nun Havana Projesindeki “mimarlık yapmamak” üzerine gelişen radikal tavrını burada anmadan geçmemek gerekir. Ayrıntılı bilgi için Havana Project: Architecture Again: International Conference on Architecture Havana Cuba, ed. Noever, P., 1996. Prestel.

9 Burada, tasarımın görünür ve çarpıcı olmasından hareketle, değerlendirme jürisinin dikkatini çekme olasılığının önemsenmesinden söz ediyorum.

10 Bu senaryo için Jem Bendell’in “Deep Adaptation: A Map for Navigating Climate Tragedy” başlıklı makalesine bakılabilir: http://lifeworth.com/deepadaptation.pdf

Etiketler:

İlgili İçerikler: