“Torre Rinalda: Yeni Görme Biçimlerinin Keşfi” Projesi’ne İkincilik Ödülü

Lecce Belediyesi ve Reuse Italy platformu tarafından İtalya Lecce’de bulunan Torre Rinalda adlı kıyı gözetleme kulesinin yeniden kullanımı için açılan “Reuse the Tower - Torre Rinalda (Lecce) Architecture Competition”da Gülizar Gözay, Emine Zeytin ve İbrahim Özvariş’ın “Torre Rinalda: Yeni Görme Biçimlerinin Keşfi” adlı projeleri ikincilik ödülünün sahibi oldu.

Güney İtalya’daki Puglia bölgesinin kıyı şeridi boyunca eski kıyı kulelerinin kalıntıları vardır. Kuleler, 16. yy’da denizden gelmesi muhtemel işgalciler için yakındaki kasaba ve köylere görsel sinyaller sağlamak için kıyı boyunca stratejik olarak yerleştirilmiş. Lecce topraklarında bulunan Torre Rinalda, bu mimari savunma aygıtının dikkate değer bir örneği. Yerel kireçtaşı ile inşa edilen kule, her bir kenarı 10 metreyi aşan kare bir kaideye ve eğimli bir gövdeye sahip. Yarışma kapsamında, katılımcılardan Torre Rinalda için ikinci bir yaşam tasarlamaları, burayı restore edilmiş bölgesel anlamı olan bir simgesel yapıya dönüştürmeleri ve kullanılmayan alanları toplanma ve gözlem için halka açık bir alana dönüştürmeleri istenmiş.

Yarışmada ikincilik ödülünün sahibi olan “Torre Rinalda: Yeni Görme Biçimlerinin Keşfi” projesinin tasarım önerisi kapsamında; denizden gelen işgalci tehlikesine karşı sahil boyunca inşaa edilmiş gözlem kulelerinin, artık böyle bir tehlikenin olmadığı çağdaş dünyada, orjinal fonksiyonunu nasıl sürdürebileceği tartışılmaktadır. Bu bağlamda tasarım, uzaktaki tehlikeyi yakalamaya yönelik görme biçiminden, yakındaki doğanın dinamik dönüşümünü fark etmeye yönelik bir görme biçimine çağrıdır. Çünkü iklim krizi çağında artık tehlike uzaklardan gelen işgalcilerden değil, yerleşiklerin çevreye ve doğaya kayıtsızlığından kaynaklanmaktadır. Kıyı boyunca konumlandırılmış tarihi kuleler, doğayı farketmeye ve korumaya dair bu yeni görme biçiminin gözleri olarak kavramsallaştırılmıştır.

Yarışmanın ana öznesi olan Torre Rinalda kulesinin korunması yaklaşımı üç strateji içermektedir: Tarihin izlerini korumak, doğanın izlerini korumak, orijinal işlevin izlerini korumak. Yeniden kullanım için kuleye önerilen eklemelerde, kulenin tarihi dokusunun ve yapı üzerindeki doğa katmanlarının görünür olmasına özen gösterilmiş, zaman içinde meydana gelen hasarların olduğu gibi bırakılarak kulenin tarihselliğinin tanıkları olarak korunmaları sağlanmıştır. Bu bağlamda kulenin yıkılan kısmının izleri korten malzeme ile çerçevelenmiş, yeni önerilen programlara ilişkin tüm eklentiler minimalist ve mevcut durumu olabildiğince koruyacak/gösterecek biçimde tasarlanmıştır. Denizden gelen dalgaların kuleye zarar vermesini önlemek için ise bir dalgakıran sistemi önerilmiştir.Bu sistem aynı zamanda su üzerinde/içinde bir amfi tiyatro olarak kurgulanmış, suyla ilişkili bir toplanma ve rekreasyon alanı olarak işlevlendirilmiştir.

Tasarım önerisinin koruma yaklaşımı, kulenin orijinal "gözetleme" işlevine üç farklı yolla referans vermektedir ve önerilen eklemeler sayesinde kule üç farklı "izleme" biçiminin nesnesi/aracısı/öznesi haline gelmektedir: (1) Landmark ve sahne olarak kule (izlenen), (2) camera obscura olarak kule (projektör), ve (3) seyir terası olarak kule (gözlemci).

(1) Landmark ve Sahne Olarak Kule (İzlenen)
Kuleye eklenen yansıtıcı strüktür, kent merkezinden gelen ziyaretçi için kuleyi daha kuleye ulaşmadan çok uzaklardan görülebilen bir simge haline getirmektedir. Gündüz güneşin, gece ise ayın hareketleri sayesinde yansıttığı çevrenin görüntülerinin her an değiştiği bu strüktür, kuleyi gözlemleyen olmaktan çıkarıp “izlenen” e dönüştürmektedir. Kent merkezinden kulenin önüne ulaşan ziyaretçiyi ise kulenin önündeki duvar kalıntılarının izleri kullanılarak oluşturulan sahne ve içerdiği etkinlikler beklemektedir. Sahnenin denizdeki uzantısı olarak yerleştirilen dalgakıranların oluşturduğu su amfisi sayesinde ziyaretçi kendini bir performansın içinde bulmaktadır. Bu sayede kule, eşsiz güzelliğiyle, deniz sahnesinin arkasında bir sete dönüşmektedir.

(2) Camera Obscura Olarak Kule (Projektör)
Kulenin girişindeki penceresiz karanlık oda ile üst kat arasında yer alan pencere açıklığı, yapıyı dev bir “camera obscura”ya dönüştürmenin potansiyeli olarak görülmüştür. Bu açıklığa eklenen mercek sistemi sayesinde çevrenin görüntülerinin zemine yansıdığı dinamik bir enstalasyon oluşmaktadır. Kulenin üzerine eklenmiş olan yansıtıcı strüktür, yakın çevrenin yansıyarak dönüşmüş görüntülerini zemin kattaki ziyaretçilere taşımaktadır. Güneş ve ayın hareketleriyle ve zamanın etkisi ile dönüşen görüntüler zemin katı bir sergi ve etkinlik alanına dönüştürmektedir. Enstalasyonun sanatçısı doğanın kendisidir ve doğa değiştikçe enstalasyon da kendini yenilemektedir.

(3) Seyir Terası Olarak Kule (Gözlemci)
Son olarak; ziyaretçiler, eklenen merdivenleri takip ederek üst kata çıktıklarında, kulenin orijinal kullanımını anımsatan ikinci bir gözlem programına dahil olurlar. Bu yöntem, tıpkı kulenin orijinal işlevinde olduğu gibi çevrenin doğrudan gözlemlenmesidir. Yapıya eklenen merdivenlerin yönlendirmeleri ziyaretçilere farklı bakış noktaları sunmaktadır. Bu sayede zemin katta enstalasyon aracılığıyla deneyimlenen doğa, üst katta tüm gerçekliğiyle ziyaretçiye sunulmaktadır.

Etiketler: