Zihinlere Zehir Zerk

EFE GÖZEN + BURCU BİÇER SANER

Yanlış anlaşılmasın, goygoyun sonunu getirmek gibi ulvi bir amacımız kesinlikle yok. Daima işini az önemseyen, umursamayan ya da ciddiye almayan çıkacak ve goygoyunu yapacaktır. Ancak goygoyun en tehlikelisini, en sinsi şekilde ve en hızlı yayılanını incelemenin vakti geldi de geçiyor. Daha önceki sayılara bile çeşitli örneklerle sızan akademideki fabrikasyon ve hesaplamalı tasarım goygoyuna ancak ucundan dokunabileceğiz; nitekim kronik bir sorundan bahsediyoruz.

Hesaplamalı tasarımın kemikleşmiş müfredata sahip mimarlık eğitimine dahil edilmesi, pek tabii sancılı bir süreç. Mimarın, tüm kararları alan Yüce Tasarımcı olduğuna dair sarsılmaz inancı olanlar için tepeden inme bir sürecin tabandan yukarıya tasarlanması biraz korkutucu gelebilir. Yüce Tasarımcı’nın mimarlık fakültelerinde vücut bulmuş hali ise elbette Yüce Akademisyen. Doğal olarak kendisi tasarım pratiklerinin en iyilerine hakim bir şahsiyet. Bir hesaplamalı tasarım seçmeli dersi ya da çalıştayı, ulu müfredatın bir kıyısına eklenebilir, pek de tehditkar olmayan bir yenilik olarak var olabilir. Yöntemin özünü kavramaya asla lütfetmemiş Yüce Akademisyen’in gözünde ise bu yeni yöntem ve araçlar, ne yazıktır ki göz boyama aracı olmanın ötesine geçmeyecektir.

Peki, buradaki öğrencilerin Doğu Yakası ya da Londra’daki havalı mimarlık öğrencilerinden ne farkı var? Onlar, esasında bağlamından kopuk akışkanlar dinamiği analizleriyle estetize edilmiş cepheler yaparken,1 bizimkiler niye benzer goygoyu yapmasın? Gerçi bu şanslı gençler en azından goygoyu bir tasarım sorununu ele alırken yaptığından, Michael Beirut’un dediklerini hatırlarsak,2 belki de bir nebze affedebiliriz. Nihayetinde hesaplamalı üretim yöntemlerini bir tasarım stüdyosu kapsamında irdeliyorlar değil mi? Yüce Akademisyen’in direktörlüğünde ise bu yöntemler en fazla bir seçmeli ders olabilir veya bilemediniz müfredattaki zorunlu bilgisayar programı öğren(eme)-me derslerinin üç haftalık kafa karışıklığı olarak kalır.

Dilerseniz zoraki eklemlenen bu dersin bir de içeriğini inceleyelim. Şanslıysanız en azından bu yöntemlere hakim biriyle çalışırsınız, fakat dikte edilmiş metodoloji (tepeden inme) ile taban tabana zıt bir düşünme biçiminin sınırlı bir süre içinde aktarımıyla zaten allak bullak olursunuz. Tek teselli bu yeni yöntemler ile nispeten sağlıklı bir ilk temas kurmuş olmanızdır. Eğer bu yöntemlerle yüzleşme sürecini internette bulduğu öğretici videoları olduğu gibi aktarmak olarak algılayan bir eğitimciniz varsa, vay halinize! Zaten tabandan yukarıya ilişkiler kurarak geliştirmeniz gereken bir tasarım sürecini, bu ilişkileri sorgula(t)madan, bir başkasının herhangi bir proje özelinde geliştirdiği yazılımı kullanarak gerçekleştirmek ve tüm neden-sonuç ilişkilerinden koparmak, hesaplamalı tasarım goygoyunun altın kuralıdır. Sözü daha da uzatmadan böyle acıklı bir sürece maruz kalacak olursanız yaşayacaklarınızdan bir kesit sunalım.

Reaction Diffusion algoritmaları ile “büyütülmüş” başlık
İstemediğiniz kadar parametrik kule bulabilirsiniz, hatta araya Kas Oosterhuis’un LIWA Kulesi bile kaynayabilir
Eminiz ki bu spagetti kodun ekran görüntüsü geliştirilen yazılımın ne yaptığını açıklamaya yeterli olacaktır
Nasıl biçim grameri uygulanmamalı; iki basit kural dahilinde, rastgele üç boyutlu kütlelerin kesişimleriyle oluşacak mekanları gerçekten merak ediyoruz

Uzmanınız sizin neden-sonuç ilişkileriyle bir mantık kurabilmeniz üzere ders strüktürünü adım adım kurgulamak yerine, tespit edilmiş bir tasarım problemini çözme derdi olmadan üretilmiş serbest forma sahip herhangi bir yüzeyin hızla nasıl üçgenlenip lazer kesime uygun hale getirilebileceğine dair program hazırlayabilir. Hoş (geri)geldin ya post-modern! En geç üçüncü dersin sonuna kadar işlenecek bir konu ise elbette “parametrik kule” tasarımı. Hemen onun da tarifini verelim:

Bir değişkeni (rakam) istediğiniz uzunlukta bir seri (aynı ya da farklı aralıklara sahip sayı dizisi) oluşturacak şekilde sıralayın. Bu seri, geometrinin (artık daire olur, poligon olur, elips olur; bu kısımda yaratıcılık tamamen size kalmış) Z ekseninde ne kadar (vector amplitude) hareket ettirileceğini (move) tanımlar. Calatrava’nın Malmö’deki Turning Torso etkisini yakalamak istiyorsanız bu geometrilerin hepsini merkezinden yeni bir seri oluşturup tatlıca döndürün. Şimdi bütün kapalı geometrileri bir güzel kapladık mı (loft), tamamdır. Artık Evolo yarışmasına katılabilecek bir tasarıma sahipsiniz. Olmadı Z ekseni yerine başka bir ekseni dener, herhangi bir bienale katılabilirsiniz. Ama en azından az buçuk hesaplamalı tasarım olabilmesi için belki de üretim bilgisini tasarıma gömerek, mesela birleşim detaylarını da üretken modele dahil ederek bir şeyler üretebilirsiniz.

Eh, bu kadar işi bir de belgelemek gerek. Mantıklı olanın, kurulan ilişkilerin her adımını temsil edecek diyagramlar ile bir başkasına aktarmak olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak goygoyda mantık aramamak gerektiğini herhalde üçüncü sayının sonunda özümseyebilmişizdir. Sürece hakimiyet (?) göstergesi ve bir temsil aracı olarak ekran görüntüsü! Döngü yazmayı bilmediğinden, takip edilemez hale gelene kadar düzinelerce kez kopyalanıp yapıştırılmış komponentlerle dolu bu karman çorman haldeki spagetti kod, tam da goygoycunun kafa röntgeni gibidir. Her şey birbirinin içine girmiş durumda. Başarıyla savunulmuş doktora tezlerinde bile bu fenomene rastlamak mümkün.

Hesaplamalı tasarım sistemlerinin mimarlık müfredatına girme çabası elbet 2000’lerde başlamadı. 1970’lerin sonundan itibaren takipçileri tarafından kült statüsünde takip edilen biçim gramerleri müfredata girmeye çalışan ilk örneklerden. Biçim gramerleri, 1970’lerde Stiny ve Gips tarafından öncelikle sanat eserlerini yorumlama ve değerlendirme için gömülü estetik sistemler olarak tanıtılmış, takiben Palladyan villa3 analizi ve Frederick Froebel’in yaratma metodundaki4 sezgiselliğe alternatif getirecek yeni bir tasarım dili oluşturma denemesiyle mimarlıkta  karşılığını bulmuştur. Analiz ve sentez yapma aracı olmanın yanı sıra her ikisini birleştirerek sadece okunmak için değil, kullanılmak da üzere yeni gramerler yaratma esnekliğine sahip yöntemler uzun zamandır araştırılıyorken bizim odadaki fil bunu tebaasıyla Selçuklu deseni üretme yöntemine indirgedi. Bir projenin amacını ve kısıtlamalarını karşılamak üzere önerilen kurallar ile yaratılacak mekan ve tasarım problemi (ne şekilde çözüleceğine dair) arasındaki ilişkileri, bir de işlevsel ve estetik kaygılara cevap verebilecek öznitelikteki bir grameri nereden başlayacağını bilerek tasarlamak, şüphesiz yürek istiyor. Neticede bu tür bağlantıları kurmak önceden kestirilemeyecek sonuçlar üretme potansiyeline sahip bir sistem üzerinden zorlayıcı olabilir, o halde goygoycu neden bildiği sularda yüzmesin, bir desen bir anda neden mekan üretme stratejisine dönüşmesin? Tam da biçim gramerleri kısır bir döngüye girmişken yapma grameri, iki boyuta indirgenmiş biçim üretim sürecine yapım yöntemleri ve az da olsa malzeme bilgisini de dahil ederek, bu deneysel metodu anlamlı bir hale getirdi.

Ancak her yapma hali eşdeğer değil. Make dergisinin başımıza sarmış olduğu bir pazarlama harikası olan “maker” kavramı, yapım eyleminin ne kadar ticarileştiği ve bayağılaştığının adeta tescili. Herkes herhangi bir şey yapıp maker olurken insanların neyi nasıl yaptığı değerini yitirmekte. Yapma eyleminin kendisi revaçta, nasıl olduğu pek de önemli değil. Elbette, yapılan her şeyin alıcısının olduğu ortamdan Yüce Akademisyen de faydalanacaktır. Akademinin masa başı steril ortamından bir kere bile atölyeye inmemiş, hayatında hiçbir el aletine dokunmamış, malzeme bilgisinden yoksun Yüce Akademisyenlerin gökten inen vahiyle uygulamalı proje yürütmesi kadar da ironik bir şey olmasa gerek. Daha kendileri hiçbir sürece hakim değilken hasbelkader tasarım üretimi gerçekleştirmeye çalışanları izlemek kadar trajik bir şey olmayabilir.

Bu tragedyanın bir nedeni, Yüce Akademisyen’in üretimin de tasarlanabilir bir olgu olduğunu çabucak unutuvermesi. Ancak, ustalıkla bu yükümlülükten kaçmanın da bir yolu bulunmuştur: hacklemek.5 Baktık istediğimiz sonucu alabilecek gibi değiliz, her şeyi hackledik deriz. Yeni bir bağlam kurup üretim yöntemi geliştirmemek için de bahanemiz hazır olur böylece. İşte sevdiğimiz goygoy ortamı! Çünkü süreç tasarımı dersek, birden her şey çok gerçek olur ve öğrenciler için yeteri kadar havalı olamayabiliriz. Hem tasarımcı dediğin tasarlamaz, hackler.

Zanaatın eski günlerinde
İnşaatçılar büyük özenle işlerlerdi
Her an her parçayı,
Çünkü Tanrılar her yerdedir.

Longfellow’un bu dizeleri, mimarlık ile yakından ilişkisi olan Wittgenstein’ın mottosuydu.6 Kastedilen açık ve net. Eskiden zanaatkarlar işi kestirmeden yapmaktansa, büyük bir öz-disiplin ile en görünmeyen detayları bile büyük bir özveriyle işlemekteydi. Bu hem işlerini önemsediklerinden, hem de vicdanlarından kaynaklanıyordu. Goygoya yer yoktu. Peki, elimizin altında tasarım ve üretim süreçlerine bu kadar yardımcı araç varken, biz elimizdeki işe gerekli saygıyı göstermeden niye goygoy yapalım? Eski zaman ustalarının çalışma etiğini kendimize örnek alsak acaba daha iyi bir yere gelebilir miyiz?

FOMO’nuzdan7 kurtulun, sırf bir Instagram hikayesi olarak havalı gözüktüğü için illa en son akıma kendinizi kaptırmak zorunda değilsiniz. Derin bir nefes alın ve 10’a kadar sayın. Önce yeni teknoloji ya da yöntem üzerine biraz kafa patlatın, avantajları ve dezavantajları tarttıktan sonra ondan nasıl yararlanabileceğinizi düşünün. Biz hiç mi goygoy yapmadık? Pek tabii yaptık. Bazen Turuncu’nun göz alıcı ve hassas hareketleri dikkatimizi dağıtmadı değil. Ancak tasarım ve üretimi ortak bir süreç olarak ele alırken goygoy yapılmaması gerektiğinin farkındayız. Sonuçta hem kendimiz hem de diğerleri için tüm yeni, ilgi çekici ve heyecan verici olanakları mahvetmek istemeyiz.

NOTLAR
1 bkz. Sözde Söylemler, XXI Mart 2018.
2 bkz. İlle de Robot Olsun, XXI Şubat 2018. Kısaca hatırlamak gerekirse, ünlü tasarım ofisi Pentagram’dan Michael Beirut’a göre tasarımın kapsadığı işlevselliğin dışına düşen her kararda az da olsa goygoy bulunur.
3 G. Stiny and W. J. Mitchell, “The Palladian grammar,” Environment and Planning B 5 (1978): 5-18.
4 G. Stiny, “Kindergarten Grammars: Designing with Froebel’s Building Gifts,” Environment and Planning B 3 (1980): 409-462
5 Bu noktada bilinçli şekilde üretim yöntemlerini kendi bağlamında değerlendirip, kelimenin özünde ima edilen “bir sistemin belli bir noktasından faydalanmak” kavramını destekleme niteliğinde, dersini yapım süreçlerini bu kapsamda yeniden ele alacak şekilde kurgulayanları tenzih ederiz. Bizim lafımız son dakika hackerlarına. 6 Harry Frankfurt’un “On Bullshit” adlı kitabından.
7 Fear of Missing Out sıklıkla sosyal medya mesajları tarafından tetiklenen, heyecan verici ya da ilginç bir olayın şu anda başka yerlerde meydana gelirken sizin buna dahil olamama endişenizdir.

Etiketler: