Kat73, Bodrum Yalıkavak’taki eski bir köy evini yenileyerek çağdaş ihtiyaçlara uygun bir tatil evine dönüştürdü. 73 Yalıkavak adlı proje, yerel mimari unsurlarla modern yaşam beklentilerini dengeli bir şekilde bir araya getiriyor. Ofis projeyi şöyle anlatıyor:

EN

Mimarlık, yalnızca bir yapı inşa etme eylemi değildir; aynı zamanda bağlam yaratma, hafızayı koruma ve insan deneyimini dönüştürme sorumluluğudur. Bodrum gibi kendine özgü bir yerel mimari geleneklere ve korunması gereken bir kültürel dokuya sahip bir coğrafyada bu sorumluluk daha da derinleşir. Bugün Bodrum’da gözlemlenen yeni yapılaşma düzeni, yerel kimliği görünmez kılan ve geleneksel dokuyu silikleştiren bir standartlaşmayı beraberinde getirmeye başlıyor. Bölgenin kendine özgü mimari değerleri, birbirinin kopyası olan konutların estetik homojenliği içinde kayboluyor gibi görünüyor. Peki, Bodrum’un mimari hafızası çağdaş bir yaşam biçimiyle nasıl birleştirilebilir? 73 Yalıkavak, bu soruların ışığında şekillenmiş bir öneri olarak var oldu ve eski köy evi, bir tatil evi bağlamında yeniden tasarlandı. 

Burada tatil, yalnızca bir dinlenme eylemi değil; Bodrum’un yerel mimari kimliğini ve geçmişin mekansal hafızasını çağdaş olanla deneyimleme süreci olarak yeniden tanımlanır. Bu ev, farklı geçmişlerden gelen insanların bir araya gelerek kendi hikayelerini yaratabileceği ve mekana kendilerinden bir iz bırakabileceği bir alan sunar. Mimarlık, tam da bu noktada amacına ulaşır: İnsanların mekanla ve birbirleriyle bağ kurduğu, anılar bıraktığı bir deneyim alanı yaratmak. Peki, bir tatil evi, yerel hafızayı koruyup bugünün yaşam pratikleriyle nasıl bütünleşebilir? Bu soru, 73 Yalıkavak’ın tasarım sürecinin merkezinde yer alır.

Proje, eski bir köy evinin yeniden işlevlendirilmesi yoluyla, Bodrum’un yerel mimari hafızasına dair bir tartışma başlatmayı hedefler. Bodrum’un köy evleri, geleneksel yapılarıyla doğayla uyumlu bir yaşam biçimini temsil eder. Ancak bu yaşam biçimi, çağdaş ihtiyaçlarla nasıl birleştirilebilir? Bu ev, bu sorunun bir yanıtı olma iddiasını taşımaz; aksine sorunun kendisini görünür kılar. Yeniden işlevlendirme sürecinde, köy evinin mekansal ve strüktürel unsurları korunmuş ve bu unsurlar çağdaş bir bağlam içinde yeniden değerlendirilmiştir. Yerel hafızanın çağdaş pratiklerle birleşmesi, eleştirel bir mimarlık diline olanak sağlamıştır.

Dış duvarlar, yalnızca bir sınır elemanı olarak değil; aynı zamanda mahremiyeti sağlayan ve çevreyle kurulan bağları güçlendiren birer çerçeve olarak ele alınmıştır. Bu duvarlar, dış dünyanın manzarasını parça parça çerçeveleyerek kullanıcıların çevreye daha iyi odaklanmasını sağlar. Çerçeveler, kullanıcıya yalnızca bir görsel deneyim sunmakla kalmaz; aynı zamanda mekanın içsel dinamiklerini dış dünyaya taşıyan bir filtre görevi görür. Bahçenin ve evin mahremiyet içinde şekillenen bu açık ilişki ağı, bireylerin hem mekanla hem de çevreyle derin bir bağ kurmasına olanak tanır.

Bahçe, çağdaş gündelik hayat pratiklerini destekleyecek unsurlarla donatılmıştır. Dinlenme-serinleme havuzu, açık mutfak ve odağında insanları bir araya getiren bir masa, bu pratiklerin mekansal yansımalarıdır. Özellikle açık mutfak, yalnızca bir fonksiyonel alan değil; kullanıcıların etkileşim kurduğu, birlikte zaman geçirdiği bir odak noktası olarak tasarlanmıştır. Bahçenin geçirgenliği ve esnekliği, evle olan ilişkisini güçlendirirken, bireysel ve kolektif deneyimler için özgür bir alan yaratır. Burada bahçe ve ev, ayrılmaz bir bütünlük içinde, kullanıcılarına bir mekandan çok bir yaşam biçimi sunar.

Beyaz renk, projenin temel tasarım unsurlarından biridir. Duvarlardan zeminlere kadar mekanın her katmanında yer alan beyaz, yalnızca estetik bir seçim değildir; Bodrum’un mimari geleneğine bir gönderme olmanın ötesinde, mekanın ışıkla olan ilişkisini belirleyen bir elemandır. Zeminlerde de beyaz rengin kullanılması cepheyle bütüncül bir ifade oluşturarak ışığı mekana yayan ve kullanıcıyı mekanın içine alan bir atmosfer yaratır. Bunun karşısında yer alan kırmızı detaylar ise, projeye çağdaş bir vurgu ve ritim katar. Yağmur oluklarında başlayan ve iç mekanda devam eden kırmızı, bir malzemenin ya da yüzeyin ötesinde, tasarımın bir zamanlar arası diyaloğa olan vurgu niteliğini ifade eder.

İç mekan tasarımı, belirli bir mobilya ya da nesne seçimini önceliklendirmek yerine; mekanın bir obje sergileme alanı değil, kullanıcıların fiziksel, duygusal ve düşünsel bir bağ kurabilecekleri bir deneyim alanı olması fikrine dayanır. İç mekan, minimalist bir tasarım anlayışıyla ele alınmış ve bu bağlamda doğal malzemelerle bilinçli bir zıtlık yaratılmıştır. Doğal malzemeler – ahşap ve mermer gibi – yalnızca fiziksel özelliklerinden dolayı değil, aynı zamanda kullanıcıda uyandırdığı duygusal ve algısal etkiler üzerinden seçilmiştir. Ahşap, sıcaklık ve doğallık duygusunu taşırken; mermer zamansız bir sağlamlık ve dinginlik hissi yaratabilir.

Bu malzemelerin kullanımı, yalnızca bir estetik tercih değil, aynı zamanda bir sürdürülebilirlik yaklaşımının ürünüdür. Evin eski ahşaplarının yeniden kullanılarak lentolara dönüştürülmesi, hem geçmişin mekansal izlerini görünür kılmakta hem de yeni bir işlevle günümüz bağlamına taşımaktadır. Bu, mekanın malzeme hafızasını ve yerel değerlerini koruma çabasının bir yansımasıdır. Burada, geçmişin malzemeleri ile çağdaş bir mimari dil arasında bir bağ kurulmuş ve sürdürülebilir bir tasarım yaklaşımı da benimsenmiştir. Bunun karşısında yer alan kırmızı, mekana çağdaş bir enerji katmanın ötesinde zamansız bir dinamizm sunar. Kırmızının iç mekandaki varlığı, geçmiş ve bugün arasında bir köprü işlevi görmesini sağlar. Beyaz renk ile birleşen bu kontrast, mekana hem sakinlik hem de dinamiklik kazandırır. Kullanıcı, bu zıtlıkların yarattığı uyum sayesinde mekanla fiziksel ve duygusal bir bağ kurar.

Atmosfer, mekanın sadece somut boyutlarıyla değil, mekanda deneyimlenen ışık, koku, ses, doku ve duyguların bütüncül bir ifadesiyle ilgilidir, 73 Yalıkavak bu hali tasarımda hedef koyar. Projenin tasarım sürecinde, iç ve dış mekanın tek bir deneyim alanı olarak ele alınması bu yüzden büyük önem taşır. Kullanıcıların mekanda geçirdikleri zaman, farklı mekansal köşeleri, renkleri, malzemeleri ve ışığı deneyimleyerek zenginleşir. Bahçede toplanmak, açık mutfakta vakit geçirmek, havuzun kenarında dinlenmek ya da sedirde kitap okumak gibi gündelik eylemler, mekanın kurmaya çalıştığı hikayenin parçaları haline gelir. Kısacası kullanıcı, evin bir izleyicisi değil, evle birlikte yeni anılar inşa eden etkin bir katılımcısı konumundadır.

Sonuç olarak, 73 Yalıkavak, Bodrum’un mimari hafızasını koruyarak çağdaş yaşam biçimlerine dair bir öneri sunar. Bu öneri, kesin bir cevap değil; bir tartışma başlatma niyetidir. Beyazın hafızayı temsil ettiği, kırmızının ise çağdaş olana dikkat çektiği bu tasarım, kullanıcıları mekanın bir parçası haline getirir. Bahçe ve ev arasındaki bütünlük, mekanın çevreyle olan ilişkisini yeniden düşünmeye davet eder. Bu proje, yalnızca bir yapı değil; bir bağlam yaratma ve bir diyalog başlatma aracıdır. Gaston Bachelard’ın dediği gibi, “Mekân, hafızanın yuvasıdır ve yalnızca onunla anlam kazanır.”

73 Yalıkavak’ın ana amacı, bu ipuçlarını sürdürmek, güncellemek ve kullanıcıların kolektif belleklerine yeni katmanlar eklemektir. Böylece Bodrum’un özgün dokusu, sadece bir estetik tercih olarak kalmaz; yaşayan, dönüşen ve yeni hikayelere ev sahipliği yapan bir deneyim alanına dönüşür.