Dışişleri Şehitleri Anıtı ve Anı Mekanı Fikir Projesi Yarışması - Eşdeğer 1. Ödül

KOOP Mimarlık'ın "Dışişleri Şehitleri Anıtı ve Anı Mekanı Fikir Projesi Yarışması" kapsamında geliştirdiği proje, eşdeğer birincilik ödülüne layık görüldü.

Ankara’nın kalbinde, zamanın ve toprağın kesiştiği bu yerde, bir hafıza yarığı açılıyor.

Doğal eğimlere tutunan, toprağa saplanan duvarlar; diplomatların, dünyanın dört bir yanında bıraktıkları sessiz ama derin izlerin bir karşılığı olarak yükseliyor. Her duvar hattı bir yılın acısını, her duvar bir kaybın sessiz yankısını taşıyor.

Bu anıt, sadece geçmişi hatırlatmak için değil, zamana karşı direnen bir hafızayı köklemek için var.

Burada, zaman ağır ağır toprağa işlerken, yükselen anı duvarları kayıpların anısına sabitlenir. Doğanın sürekliliği ile insanın kırılganlığı arasında inşa edilen bu mekân, yaşanan kayıpları doğaya ve toprağa teslim ederken, aynı zamanda onları kalıcı birer iz haline getirir.

Duvarların ağırlığı ve toprağın dinginliği arasında yükselen bu anıt, ne sadece matemdir ne de yalnızca anmadır.

Bu, geçmişin yüküyle geleceğe doğru atılan ağır ama kararlı bir adımdır.

Ve her duvarda, her ismin yanında uçuşan kuşlar; direncin, barışın ve sonsuz hafızanın sessiz birer taşıyıcısıdır.

Üst Ölçek ve Kentsel Bağlam

Kentin Diplomatik ve Doğal Belleğinde Bir Arakesit

Ankara’nın planlı gelişim sürecinde Atatürk Bulvarı boyunca uzanan yeşil aks, Cumhuriyet’in doğayla barışık kent vizyonunun omurgası olarak şekillendi. Bu aksın sonunda yer alan Botanik Park, yalnızca bir rekreasyon alanı değil, kentsel ekoloji, kültürel bellek ve diplomatik temsilin kesiştiği özgün bir mekân haline geldi.

1970 yılında Prof. Dr. Yüksel Öztan tarafından tasarlanan ve 1980’lerde tamamlanan Botanik Park, zamanla doğal sit alanı ilan edilerek koruma altına alındı. Kentin hızla büyüyen yapısına karşı doğayı ve peyzaj sürekliliğini koruyan bir direnç noktası oluşturdu. Bugün, park yalnızca biyolojik çeşitliliği desteklemekle kalmıyor; aynı zamanda Ankara’nın toplumsal ve kültürel hafızasında kalıcı bir yer ediniyor.

Proje alanı, Çankaya Caddesi ile Cinnah Caddesi arasında, Çankaya Köşkü’ne ve büyükelçilikler koridoruna doğrudan komşu bir konumda yer alıyor. Bu bağlam, mekânı sadece ekolojik değil; aynı zamanda diplomasi ve devlet hafızasında önemli kılıyor. Burada oluşturulacak anı mekanı, yalnızca bireysel kayıpları değil, bir devlet geleneğinin ve uluslararası barış misyonunun da izlerini taşıyor.

Tasarım yaklaşımı, Botanik Park’ın mevcut kültürel peyzaj değerlerine saygı göstererek; topografyaya müdahaleyi minimumda tutan, hafızayı toprağa işleyen ve zamana sabitleyen bir mekân dili öneriyor. Yeşil aksın sürekliliğini ve ekolojik bütünlüğü koruyarak, mekânsal bir hafıza izini doğanın içine açıyor.

Tasarım Yaklaşımı

Topografyaya İşlenen Kolektif Bellek

Tasarım, doğaya egemen olmak yerine, onunla birlikte var olmayı seçer. Botanik Park’ın doğal eğimi, anı mekânının temel yapısını belirleyen aktif bir unsur haline gelir; toprağın doğal hareketleri, zamanın akışına ve kayıpların izine dönüştürülür.

Araziye saplanan anı duvarları, diplomasi tarihinde kaybedilen her bir bireyin anısına ağır bir iz bırakır. Bu duvarlar, zamanın derinliğini ve kaybın ağırlığını toprağa işler; zamana karşı unutmaya direnen, fiziksel ve kalıcı bir hafıza sistemi oluşturur.

Her duvar, bir yılı temsil eder; her boşluk, yaşanmamış yılların sessizliğini işaretler. Şehitlerin verildiği yılların yoğunluğuna göre değişen yükseklik ve ritim, tarihin dalgalanan hafıza topografyasını mekâna taşır. Mekân, bu dalgalanmayı yalnızca izlemek değil, deneyimlemek için tasarlanmıştır: ziyaretçi duvarlar arasında yürürken, zamanın katmanları arasında bir yolculuğa çıkar.

Üst meydan, Çankaya Caddesi’nden hafif bir silüetle kentliye seslenir; doğrudan bir açıklık değil, alçakgönüllü bir davettir. Yoğunlaşan ve yükselen duvarların silüetinde, hafıza yoğunlaşır; duvarlar arasında daralan boşluklarda zamanın ağırlığı hissedilir.

Engelsiz bir rampayla inilen alt meydanda ise hafızanın yarattığı ağırlık açılır, törenler ve anmalar için tanımlı bir alan oluşturur ve nihayetinde parkın doğal akışıyla birleşir.

Mekânsal Kurgu ve Anı Duvarları

Yıl Yıl İşlenen Hafıza

Anı mekânı, zamanın lineer akışını ve kayıpların mekânsal izlerini eşzamanlı olarak görünür kılar. Her duvar hattı belirli bir yılı, her bir duvar bir şehidi temsil eder. Duvarların yoğunluğu, yükseklikleri ve aralarındaki boşluklar, zaman içindeki kayıpların fiziksel bir haritasını oluşturur.

Yıllara göre düzenlenen duvarlar, toprağa saplanarak zamanın hafızasını mekanın dokusuna işler. Kimi yıllarda alçalan, kimi yıllarda yükselen duvarlar; toplumsal hafızada yer etmiş dönemlerin mekânsal karşılıklarını üretir. Ziyaretçi bu duvarlar boyunca ilerlerken, yalnızca fiziksel bir güzergâhı takip etmez; aynı zamanda zamanın iniş çıkışlarıyla yüzleşir, acının yoğunlaştığı anları hisseder.

Her duvarın yüzeyine ahşap kalıplar içinde dökülmüş pirinç harflerle yıl, şehir ve şehitlerin isimleri işlenmiştir. Duvarlar arasında dolaşırken, kimi yüzeylerde gömülü pirinç kuş figürleriyle karşılaşılır. Bu kuşlar, ağır zaman katmanları arasında umudu, barışı ve diplomatların dünyaya yayılan izlerini simgeler; hafızanın sert duvarları arasında gökyüzüne açılan bir nefes alanı yaratır.

Alt meydanda duvarlar yarım ay şeklinde açılır, zamanın çizdiği kavisin merkezinde bir toplanma ve anma alanı yaratır. Burada mekânsal yoğunluk azalır, hafıza ve zaman yeniden genişler; doğaya, gökyüzüne ve geleceğe açılır.

Malzeme ve Üretim Dili

Toprak, Beton ve Pirinç

Mekânı oluşturan betonarme duvarlar, yüzeylerinde ahşap kalıp izlerini taşıyarak, doğallığın ve zamanla aşınacak bir yaşanmışlık katmanının izlerini mekâna işler. Bu ham yüzeyler, yapay bir parlaklıktan arındırılarak; toprağın doğallığına, zamanın aşındırıcılığına ve hafızanın kalıcılığına uygun bir karakter kazandırılmıştır.

Her bir yıl, şehir adı ve şehit ismi, betonun içine gömülü pirinç harflerle anıtlaştırılmıştır. Bu yöntem, isimleri duvar yüzeyinde yaşayan, yok olmayan izlere dönüştürür. Anı duvarlarının bazı yüzeylerinde yer alan pirinç kuş figürleri, malzemenin sertliğini yumuşatarak mekâna yeni bir katman ekler. Bu figürler, diplomatların dünyaya yayılan barış misyonlarına, insan ruhunun hafifliğine ve kayıpların sonsuzluk içindeki yolculuğuna bir gönderme niteliği taşır.

Malzeme dili, tümüyle zamana dayanıklı, müdahalesiz ve doğanın yıpratıcı etkilerine açık bir sistem üzerine kurulmuştur. Beton zamanla solacak, pirinç kararıp matlaşacak; ama mekânın taşıdığı anlam, zamanla güçlenecektir. Bu sayede hafıza, yalnızca zihinsel bir hatırlama değil, malzemeyle birlikte yaşayan, dönüşen ve mekâna kök salan bir iz haline gelir.

1- Ahşap kalıplar tasarımda belirtilen boyutlara göre sıralanır. Burada önemli olan nokta yazıt bloğu kadar hacmin boş bırakılmasıdır.
2- Kalıplar söküldükten sonra ahşap kalıp izli betonarme anı duvarı oluşacaktır.
3- Yazıt bloğu için tasarımda belirtilen ölçülerde ahşap kalıp oluşturulur. Bu ahşap kalıbın içine şehit künyesini oluşturan pirinç harfler konulur. Beton dökülür.
4- Ahşap kalıplar söküldüğünde pirinç yüzeyler hemyüz beton bloklar oluşur.
5- Yazıt bloğu anı duvarında 1 cm fuga oluşacak şekilde monte edilerek işlem tamamlanır.

Üst ve Alt Meydanlar

İki Aşamalı Hafıza Deneyimi

Mekân kurgusu, hafıza deneyimini iki aşamada sunacak şekilde tasarlanmıştır: Üst meydan, kentsel hafıza ile ilk temasın kurulduğu bir karşılama alanı; alt meydan ise hafızanın derinleştiği, zamanla yüzleşmenin yoğunlaştığı bir anma alanı olarak kurgulanmıştır.

Çankaya Caddesi kenarındaki üst meydan, kentle doğrudan bağ kurar. Burada anı duvarlarının oluşturduğu hafif bir silüet, kentliyi mekâna davet eder; ancak her şeyi açık etmek yerine, bir eşik yaratır. Ziyaretçiye bir yandan hafif bir merak duygusu verirken, diğer yandan ağır bir hafıza yükünün başlangıcını hissettirir.

Üst meydanda döşeme dili, anı duvarlarından kopmadan ilerler. Aralarından bitkilerin çıkabildiği döşeme taşları, hafızanın toprağa karışan doğasını vurgular. Bitki yüzeyi, duvarlara yaklaştıkça yoğunlaşır; böylece ziyaretçi, doğadan gelen bir akışla hafıza alanına çekilir.

Üst meydandan başlayan engelsiz rampa, ziyaretçiyi ağır ağır alt meydana doğru yönlendirir. Bu iniş süreci, yalnızca fiziksel bir kot değişimi değil; zamanın, kaybın ve hafızanın ağırlığına doğru doğa içinde düşünsel bir hazırlıktır.

Alt meydanda, anı duvarlarının açılarak oluşturduğu yarım ay formu, mekânsal yoğunluğun merkezinde bir odak noktası yaratır. Burası, bireysel kayıplardan kolektif hafızaya geçilen bir buluşma alanıdır.

Peyzaj ve Zemin Kurgusu

Doğaya Açılan Hafıza

Anı mekânı ile çevresindeki doğal peyzaj arasında keskin bir sınır çizilmemiştir; aksine, hafıza ve doğa birbirine karışarak, zamanla silikleşen ama kalıcı bir bütünlük oluşturur.

Üst ve alt meydanların zeminlerinde kullanılan geniş prekast beton izler, toprağa basitçe yerleştirilmiş hatıra çizgileri gibidir. Bu izler, doğrudan duvarlardan çıkarak döşemeye yayılır; zamanla yüzeylerinden otların, çimlerin çıkmasına izin verecek şekilde aralıklı ve geçirgen olarak tasarlanmıştır.

Beton izler arasındaki boşluklar daha küçük boyutlu prekast döşemelerle kaplıdır. Duvarlara yaklaşıldıkça beton izlerin yoğunluğu azalır, yeşil artar, hafıza sıkışır ve mekân daha ritmik bir algı üretir.

Eğimli arazi, üst ve alt meydanlar arasında ve alt meydandan Botanik Park’a doğru süreklilik sağlar. Arazinin, zemin dokusuna minimum müdahale ile, yerel türlerle yapılacak bir karışımla çevresine uyumlanması sağlanacaktır.

Mevcut ağaç ve bitki dokusu, koruma önceliğiyle tasarımın ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmıştır. Ağaçlar kaldırılmamış, aksine yeni hafıza alanı, mevcut ağaçların arasından yükselen bir hatıra çizgisi gibi tasarlanmıştır.

Alt ve üst meydan arasındaki rampa ile, alt meydandan parka devam eden rampanın toprak olması öngörülmüş olmakla birlikte, parkın geneli için 1970 Yüksel Öztan tasarımını çağdaş yaklaşımlarla ‘restore eden’ bir çalışma gereklidir.

Toprağa İşleyen Hafıza

Bu anıt, yalnızca kaybedilen bireylerin anısına adanmış bir mekân değildir; aynı zamanda toplumsal hafızanın zamanla doğaya karışarak kalıcılaştığı bir hatırlama alanıdır.

Diplomatların dünyaya yayılan barış misyonları, burada, ağır beton duvarların zamana direnen sağlamlığıyla; doğanın yumuşak döngüsü içinde, birlikte bir varoluşa kavuşur.

Toprağa saplanan her duvar, bir kaybı zamana sabitlerken; duvarların yüzeyinde uçan kuşlar, insan ruhunun hafifliğini, barışa olan umudu ve sonsuz bir yolculuğu simgeler.

Kayıplar unutulmaz, hafıza sabitlenir ve zamanla doğaya kök salarak güçlenir.

Mekân, yalnızca matem tutmak için değil; düşünmek, hissetmek ve geleceğe daha derin bir bilinçle yürümek için tasarlanmıştır.

Ankara’nın kültürel ve doğal peyzajı içinde, devletin ve toplumun hafızasına ağır ama onurlu bir iz bırakır.

Burada zaman, ağır ağır toprağa işler; hafıza, doğayla birlikte yaşar ve kalır.