Mimarlık eğitimini Edirne'de tamamladıktan sonra koruma alanındaki yüksek lisansını İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi'nde, yine aynı alandaki doktorasını Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, Post-Doc çalışmasını ise Oxford Brooks Üniversitesi'nde yapmıştır. Balıkesir Üniversitesi'ndeki araştırma görevliliğinden ve devamındaki lisansüstü çalışmalarından sonra, İstanbul ve Kuzey Kıbrıs'ta vakıf üniversitelerinde yardımcı doçent olarak çalışan Doyduk, halen Sakarya Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nde öğretim üyesi ve bölüm başkan yardımcısı olarak görev yapıyor.
Senem Doyduk ve Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarhi yapılara çağdaş ek meselesini stüdyo projeleriyle tartışmaya açıyorlar. XXI'de iki haftada bir yayınlanacak projelerle yeni ve genç bir yaklaşımın olanaklarını araştıracaklar.
Stüdyodan Notlar'ın bu ayki konuğu Senem Doyduk, çeperdeki mimarlık okullarının görünmezliğini kaleme aldı.
İçinde bulunduğumuz siyaset ortamında, mimarlık mesleğini toplumsal meseleleri merkeze alarak pratiğini geliştiren genç topluluklar yerine, meslek örgütlerinin popülerliğe yönelik tutum içinde olmalarını eleştirmek acaba “keskin bir siyasi tutum” mu olur? Zira, İzmir şubenin de içinde bulunduğu meslek odamızın bir grup şubesi, mimarlık alanından siyaseten keskin söylem üretmeyi sakıncalı buluyor.
Hayatın her alanında hangi amaçla ve nasıl mimarlık yaptığımızı, mimarlık eğitimine nasıl dahil olduğumuzu belirleyen bağlamın farkındalığıyla hepimize gerçek, samimi, çarpıcı, ajite işler kılma cüreti dilerim.
Bir mimari proje paftasında insan figürlerinin nasıl kullanıldığının, figürlerin birbirlerinin yüzlerine bakacak, bir topluluk oluşturacak şekilde yerleştirildiğinin fark edilmesi ve bunun üzerinden çıkarımlar yapılması, ancak mimarlık eğitimi dışından bir gözün yapabileceği bir saptama sanırım.
Koruma bilgi ve pratik alanının, mimarlık tasarım alanından bu kadar mesafelenmesini, koruma konusunun binanın dış kabuğunun yıkılıp yıkılmamış olmasına indirgenmesiyle ve bu tür bir indirgemenin her türlü çifte standarda çanak tutma potansiyeliyle ilişkili görüyorum.
Sınırlar çizilmesine ve “sınıf”landırma meselelerine duyulan rahatsızlıkların kökeninde, bir çizgi çekme ve bir sınır oluşturma girişiminin üsttenci, katı, kısıtlayıcı ve sınırlandırıcı bir yaklaşım olarak değerlendirilmesinin yattığı görülüyor.
Halk için mimarlık yapma iddiasında olan temas ise karşılıklı ve süreklidir. Bir çalışma yapılarak sonucunda mimari ürün üretmek ya da üretmemek ana hedef değildir.
“Kavramsal araştırmalar” ve “kavramların anlamını çoğaltmak” olarak cilalanan yaklaşım bazı durumlarda, anlamların içeriğinin boşaltılması riskini taşıyor.
Biz üniversitelerde proje yürütücüleri olarak öğrencilerin hangi yollardan yürüyeceğini belirleyemeyebiliriz, ancak hangilerinden çıkamayacaklarını biliriz.
"AKM binasının tescil kararının kaldırılması ve özellikle de (bu kadar çalışan, yazan, çizen, konuşan, sunan, kurullarda yer alan uzmanın mesleki ortamlarda varlıkları hissedilirken) sessiz sedasız kaldırılabilmiş olması, AKM’nin yıkılmasından daha spekülatif ve bir o kadar da dehşet verici bir haberdir."
Sakarya’daki mimarlık bölümünün iştahlı, meraklı, sorumluluk duygusu gelişmiş öğrencileriyle bu içerikte bir kolektif mimarlık haberi takibi, beni hem çok bilgilendirdi hem de gençliğin inşa edeceği geleceğe dair umudumu korumama katkı sağladı.
Koruma uzmanlık alanının halk ile irtibatsızlığı-kopukluğu-temassızlığı konusunda söylenebilecek sözler, mimarlık ve hatta akademik alanının da halktan kopukluğuyla birbirine benzer.
Katılımcı mimarlık pratiğini Bengi Akbulut, Ferhat Hacıalibeyoğlu, Merve Akdağ Öner, Sait Ali Köknar, Senem Doyduk ve Sinan Omacan ile konuştuk.