Plinius’un Naturalis Historia’sı: “İstridyeler İşitebilir mi?” - 1/2

10.01.2025

“Bunu ben kendim yazdım ve Keltlerden alınan bu ganimetlere adadım.”
Plinius, Naturalis Historia, VIII. Kitap. Yunanca yazabilen bir filin notu.

“Gökkuşağı geceleri meydana gelmez, her ne kadar Aristoteles geceleyin bazen gökkuşağı gördüğünü söylese de, bunun yalnızca ayın on dördüncü gününde gerçekleştiğini kabul eder.”
Plinius, Naturalis Historia.

“En yararlısı belki de insan bönlüğünün iyi bir ansiklopedisinin yapılması olurdu, ama korkarım, yüz bilginin yaşamı bu işi sonuna vardırmak için yeterli olmayacaktır.”
Novalis. 1

Plinius, –Deleuzegil bir söz oyununu devreye sokacak olursak– ansiklopedik bilginin kumaşındaki en güçlü “Pli”leri (adıyla müsemma: “Pli”nius) atmış kişilerden biridir: İki bin yıl evvel, her yana dağılmış bilgiyi, bugün bile gözümüze cengâverce görünebilen akıl almaz bir enerjiyle bir araya getirme arzusuyla dolarak, dahası bu arzusunu yaşamının sonuna dek canlı tutmayı da başararak –ki görece kısa bir yaşam sürdüğü de ortada– tek bir kitabın altında toplayan kişidir; yaşadığı yer itibariyle kendinden önce kimsenin yapmadığı, belki yeltense de yapamadığı işi gerçekleştirmiştir.

Birinci yüzyılda yaşamış, sonradan İmparator olacak Vespasian’ın himayesinde ve sonra da yakın çevresinde yer alan Secundius Gaisus Plinius’un otuz yedi kitaptan oluşan devasa Doğa Tarihi, yazarın Vezüv’ün kıyısında volkanik gaz ve dumandan zehirlenerek trajik biçimde ölmesinden iki yıl önce, elli dört yaşındayken, 77 yılında tamamlanmıştır. John F. Healy’ye göre eserin adı olan Historia Naturalis’teki historia sadece tarih değil, aynı zamanda soruşturma veya araştırma anlamına da gelen Yunanca historia kelimesinden türemedir.2 Healy şöyle devam eder:

Naturalis sıfatı, ‘doğaya ait olmak’ veya ‘şeylerin doğasına dair’ anlamına gelir ve başlığı Doğa Tarihi olarak çevirme konusunda uzun süredir devam eden geleneğe bağlı kalsak da, Beyet’nin Recherches sur le Monde versiyonu, çalışmanın ölçeğiyle ve Plinius’un kendi konusunu “doğal dünya veya yaşam” olarak tanımlamasına daha uygun düşer.” 3

Healy’ye göre “Denetçi Cato (MÖ 234–149) ve Varro (MÖ 116–27) Roma’da ansiklopedi türünün başlatıcılarıdır. İÖ birinci yüzyılda Lucretius (yaklaşık 94–55), Yunan filozof Epikuros’un sistemini yorumlamak için yola çıktı ve hiçbir zaman aşılamamış ahenkli bir şiir ve öğreti alaşımı ortaya koydu.” 4

Healy, Plinius’un ölümünün “79 yılında Pompeii, Herculaneum, Stabiae ve Oplontis’i yok eden Vesuvius patlaması sırasında” gerçekleştiğini, “küçük bir tekneden Stabiae’ye çıkarken kükürtlü dumanlar tarafından alt edildi[ği] ve 24 Ağustos 79’de öldü”ğü bilgisini verir.5 Bu şaşırtıcı kesinlik, doğrudan Genç Plinius’un mektup derlemesinden kaynaklanır. Onun trajik ölümü sanat tarihine de damgasını vurur; volkanların göründüğü resimlerde, ateş nehirlerinin kıyısına bir Plinius figürü iliştirilmektedir. Plinius, Doğa Tarihi’nin yedinci kitabının hemen başında, çok sıradan bir şeyden söz açar gibi şöyle der:

“Yukarıda dünyanın bir anlatımını; diyarların, ırkların, denizlerin, önemli nehirlerin, adaların ve içerdiği kentlerin bir anlatımını verdim.”

Bu altüst edici cümleyi bugün, bırakalım dünyanın bütünü için kurmayı, herhangi bir canlının belli bir coğrafyadaki güncel konumuyla ilgili olarak bu rahatlıkla kurmanın imkânsız hale geldiği girift bir bilgi akışı dünyasında yaşadığımız apaçıktır. Olasılıkla iki bin yıl önce de bu mümkün değildi ancak dünyanın eksiksiz bir bilgisine ulaşma ve onu derleme tutkusunun en bariz ifadesi olan bu cümle, Plinius’un zamana ve mekâna karşı açtığı amansız kayda geçirme savaşının görkemini bütün saflığı içinde gösteriyor. Bir başka yerde, otuz ikinci kitabın indeksinin sonunda, yani birinci kitapta Plinius, şöyle bir madde adı verir: “Denizde yaşayan tüm hayvanların isimleri.”

Bu cümleyi bugün nasıl anlamak gerekir? İki bin yıl önceki tabiat bilgisinin çok sınırlı, kişinin bir çırpıda sayıp dökebileceği kadar sınırlı olduğu biçiminde mi? Bence hayır: Bunu asla tamamlayamayacağını bile bile, böyle bir başlığın altının başkaları tarafından doldurulması için mim koyar Plinius her seferinde sadece. Attığı her madde ile geleceğin bir ansiklopedisine yer açmakta, onu başlatmaktadır Plinius. Ne aşırı bir iddialılık, ne naif bir haldir söz konusu olan: Bu ifade, gerçek bir tevazu biçimi olup çıkar.

Rackham, ilk basımı 1938’de gerçekleştirilen on ciltlik bilingual (Latince aslıyla birlikte) Harvard baskısına yazdığı önsözde6 kitabın antropolojik bir belge olarak değerli olduğuna dikkat çeker. İnsanların çevresine duyduğu ilginin tarihini derleyen Plinius, doğru gözlemin, sistematik isimlendirmenin ve sınıflandırmanın, yani Doğa Bilimleri’nin kademeli büyümesini sergileyen dağınık bir gerçekler deposu kurmuştur Rackham’a göre: Plinius’un yaşama karşı genel tutumu, zamanının diğer eğitimli insanlarınınki gibi, ılımlı ve rasyonel bir Stoacılıktır.7 John F. Healy, Doğa Tarihi’nden yaptığı seçmelere yazdığı önsözde, iki bin yaşındaki çağdaşımızın yaşamına ve eserine ışık düşüren kimi şeylere dikkat çekerek, Plinius’un abartılı yaşam tarzları, lüks, hırs ve açgözlülük hakkındaki eleştirisinin hiç de şaşırtıcı olmadığını belirtir; Plinius doğayla insan ilişkisinin makul seviyede şiddet içermesini doğru bulur; madencilik veya inci avcılığı ve yetiştiriciliği gibi zor kullanmaya dayalı faaliyetleri men eder.

Rackham, önsözünde başka bir Plinius’tan, Genç Plinius’tan söz açar; bu kişi, amcası yaşlı Plinius’a on ciltlik mektuplarından bir cildini ayıracak denli geniş yer açmış ve hakkında fiziksel betimleme bulunmayan ansiklopedicinin kimliğini karanlıkta kalmaktan kurtarmıştır. Rackham, amcasının büyük hayranı olan bir arkadaşından gelen soruyu yanıtlayan genç Plinius’un, (Episfles, III, v) eserlerinin tam listesini yedi adla ve 102 cildi dolduran tam bir liste ile verdiğini belirtir. Bunlardan Naturae Historiarum en sonuncusudur. Healy bu eserlerin şöyle sıralandığını belirtir:

“Büyük Plinius’un çalışmaları (yeğeni Genç Plinius’ça Mektuplar III, V 5’te listelenmiştir) geniş bir konu çeşitliliğine sahiptir: Ciritin süvari silahı olarak kullanımı üzerine bir inceleme (De Iaculatione Equestri, bir kitap); arkadaşı, edebiyat hocası ve hamisi Pomponius Secundus’un biyografisi (De Vita Pomponi Secundi, iki kitap); Roma’nın Almanya’daki savaşlarının dökümü (Bella Germaniae, yirmi kitap); açıklama ve örnekli retorik eğitimi incelemesi (Studiosus, üç kitap); gramer üzerine bir çalışma (Dubius Sermo, sekiz kitap); Claudius’un hükümranlığının kapanışıyla başlayan bir Roma tarihi (A Fine Aufidi Bassi, otuz bir kitap) ve nihayet Doğa Tarihi (otuz yedi kitap).” 8

Rackham, Genç Plinius’tan aktarıyor:

“Keskin bir zekâsı, çalışmaya inanılmaz bir bağlılığı ve uykudan feragat edebilme konusunda olağanüstü bir kapasitesi vardı. Yöntemi, ağustos ayının son haftasında, özbakım için değil, çalışmak için mum ışığında kalkıp gün doğumundan çok önce çalışmayı bırakmaktı; ve kışın sabaha karşı saat birde ya da en geç ikide, sıklıkla da gece yarısı çalışmaya başlardı. Gerçekten tam bir tavşan uykusu vardı, bazen çalışmalarının ortasında hemen uyuklar ve sonra tekrar uyanırdı. Şafaktan önce, gece de çalışan İmparator Vespasian’ı beklerdi; sonra kendisine verilen göreve giderdi. Eve döndükten sonra, kalan tüm zamanını çalışmaya ayırırdı. Yazın çoğun öğle yemeğinden –eski günlerde adet olduğu üzere hafif ve kolay sindirilen bir yemekten– sonra, başka yapacak işi yoksa, uzanıp güneşlenirken kendine notlar alıp alıntılar yaptığı bir kitap okuturdu; alıntı yapmadan hiçbir şey okumazdı –gerçekte hiçbir kitabın o kadar da kötü olamayacağını, içinden bir kısmının illa ki değerli olduğunu söylerdi. Bu güneşlenme dinlencesinden sonra genellikle soğuk bir banyo alır, sonra bir şeyler atıştırıp çok kısa bir şekerleme ve ardından ertesi günün işini yapmaya başlar, akşam yemeğine kadar çalışmalarına devam ederdi. Akşam yemeğinden sonra kendisine yüksek sesle bir kitap okunur ve ondan notlar alırdı ki bu da hızlı hızlı yapılırdı. Bir pasaj hatalı okunduğunda, arkadaşlarından birinin o bölümü tekrar okutup düzelttirdiğini hatırlıyorum; amcam ona “Gerçekten anlaşılmaz mıydı?” dedi ve arkadaşı hayır anlamında başını sallayınca devamla: “O zaman neden tekrar okutturdun? Bu kesinti yüzünden on satır eksik okunmuş oldu” dedi. Onun zaman ekonomisi böyleydi. Yazın gün batımından önce ve kışın gün batımından bir saatten kısa bir süre önce sofrayı terk ederdi –bu onun için kanun hükmündeydi. Bunlar üstelik, meşguliyetleri yoğunken, kentin hayhuyu içinde sürdürdüğü alışkanlıklarıydı. Tatilde, sadece banyo zamanı çalışmadan muaf tutulurdu; banyo derken de bu ritüelin daha mahrem kısımlarını kastediyorum, çünkü kendini şampuanlatırken ve sabunlatırken, bir şeyler okuttururdu ya da dikte ettirirdi. Yolculukta başka her şeyi bir kenara bırakır ve salt çalışmayla bu fırsatı değerlendirirdi: Yanı başında kitap ve tabletleriyle hazır, elleri kışın eldivenlerle korunan bir sekreteri olurdu ki hava koşullarının acımasızlığı bile ondan çalışma zamanını çalamasın; bu maksatla Roma’da bile bir sandalyede dolaştırılıyordu. Bir yere yaya gitmek isterken beni yukarı çekerek: “Bu saatleri boşa harcamana gerek yok!” dediğini anımsıyorum. Çalışmayla harcanmayan tüm zamanın boşa gittiğini düşünürdü. Bu azimli idrakı onun tüm bu ciltleri yazmasını sağladı ve bana seçme eserlerden, iki yüzüne de aşırı küçük bir el yazısıyla tutulmuş yüz altmış cilt notu miras bıraktı ki bu yöntem bu cilt sayısını ikiye katlıyor.” 9

Yukarıdaki betimleme, yazı uğraşını merkeze alacak maddi olanağa ve prestije sahip elit bir Romalının saplantısını maiyetine üleştirdiği izlenimini yaratabilir. Ancak bunun tersi daha doğruymuş gibi görünüyor ki Plinius’u günümüzde çalışkanlığın ve üretkenliğin ebedi sembolüne dönüştüren budur. Enis Batur’un yapıtını baştan uca kuşatan şeyin “Pliniusgil” olduğunu görmemek mümkün mü? Batur bitmez tükenmez bir telâşla üretirken kadim bir kaderi yineler gibidir. Sanat Dünyamız’ın 1993 Yaz sayısı Asurbanipal’den Bugüne Ansiklopedi temasıyla çıkmıştır. Batur da diğerleri de aydınlanmacı geleneği önceleyen Plinius’tan pek söz açmazlar. Batur Ansiklopedi, Bis başlıklı yazısında andığı başka birçok ayrıksı örnekle birlikte Alberto Savignio’dan “her şeyi bilmenin hiçbir olanağı kalmamıştır”10 cümlesini alıntılar ama kendine örnek seçtiği ataları arasında Plinius’u göremeyiz.

Plinius'u çalışırken tasvir eden, Andrea da Firenze'ye ait bir minyatür (Kaynak: The British Library)

Healy, Plinius’tan geriye büst, heykel veya resim türü bir betimleme kalmamasına karşın, yukarıdaki pasajlardan fazlasını içeren mektupların altını çizer. Plinius’un fiziksel görünümüne dair elde bulgu yoksa da, Genç Plinius’un Mektuplar’ında (III, V, 7 vd.) amcasının kendine özgü yaşam tarzının canlı ve açıklayıcı bir resmi vardır:

“Bu kadar meşgul bir adamın, pek çoğu detaylı çalışma gerektiren bu kadar çok cildi nasıl tamamlayabildiğini merak edebilirsiniz; hele ki, belli bir yaşa kadar baroda çalıştığını, elli beş yaşında öldüğünü ve aradaki yılların da, yönetimini üstlendiği önemli görevler ve imparatorun danışma konseyi üyeliğiyle geçtiğini öğrendiğinizde, daha da fazla merak edebilirsiniz. Ama keskin zekâsını inanılmaz yoğunlaşma gücüyle ve minimum uykuyla idare etme kapasitesiyle birleştirdi... Kuşkusuz çok kolay uykuya dalar ve çalışırken sıkça uyuyup uyanırdı...”

“Okuma ve yazı faaliyetinin kapsamını hesaba katınca, onun asla bir kamu görevlisi veya imparatorun konseyinin üyesi olamayacağını düşünürsünüz; ama öte yandan, bunu bildiğinize göre, daha fazlasını elde etmiş olması gerekmez miydi? Gerçekte resmi görevleri yoluna her türden engeli koydu; yine de enerjisiyle üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey yoktu.” 11

Tarihçiler Plinius’u Konuşuyor
BBC 4’te 2018’de yayınlanan bir radyo programında, Melvyn Bragg moderatörlüğünde üç tarihçi Plinius’un Doğal Tarih’ini enine boyuna tartışmıştı. 12 Bragg, genel bir giriş yaparak Gaius Plinius Secundus ya da yaşlı Plinius’un, otuz yedi kitaplık dev doğa ansiklopedisiyle çağdaş anlamdaki ansiklopedi kavramına yaklaştığını belirterek girer söze: Gelgelelim, iki bin yıl evvel aslında modern ansiklopedi kavramını icat ettiğini iddia etmenin anakronizme düşme tehlikesi içerdiğini de ekler. Derken o bildik çerçeveyi çizer: Plinius, Historia Naturalis’teki tarih yazımında, alışılmamış şekilde, kendi dünya görüşünü dayatmaktan kaçınan, sakınımlı bir yol tutturur ve doğa hakkında erişebildiği tüm bilgiyi yirmi bin madde altında topladığını, bunu da iki binden fazla kitaptan derlediğini ifade etmektedir. Plinius, bu eserin bir uçtan ötekine okunmak için yazılmadığını, sadece ilgili kısımları okunabilsin diye yazıldığını ilk kitabını ayırdığı koca bir indeks ile fazlasıyla ortaya koyar.

Bragg’in söylediklerine ek yaparak araya gireceğim: Yirmi bin maddelik ansiklopedi yazmak tam olarak nasıl bir girişimdir? Çok kaba bir hesap yapmayı deneyelim: Her gün bir madde yazarak, bu kitap elli beş yılda yazılabilirdi. Kaldı ki, Plinius yirmi bin değil otuz altı bin kadar madde yazmıştır; Liba Taub’a göre bu rakam otuz yedi bini bulmaktadır. Aynı hızla bu uzunlukta bir ansiklopediyi tamamlamak için doksan beş yıldan fazla süre gerekirdi. Aşırı çalışkan bir yazar olduğunuzu varsayalım; günde on madde yazarak en azından on yıl, bir gün bile ara vermeden hep aynı tempoyla yazmanız gerekirdi. Bragg, bu çapta bir yazarın diğer birçok eserinin kayıp olduğunu eklemeyi ihmal etmez; Genç Plinius’a bakılırsa, amcası, bugüne ulaşmayan yetmiş beş kitabın daha yazarıdır. Bragg, Historia Naturalis’in birinci yüzyılda iki yüzden fazla kopyasının üretilmesinin hayret verici olduğunun altını çizer sohbetin başında. Liba Taub, sohbetin sonunda bu noktaya dönerek, bugün birçok önemli eserin sadece iki kopyasının günümüze ulaştığına işaret eder. Historia Naturalis, Rönesans çağına kadar asli kaynak olmayı sürdürmüştür. Taub, Plinius’un Roma sanatına dair 33-37. kitapların önemine ve eldeki en detaylı kaynak olma özelliğini koruduğuna dikkat çeker.

Sohbetin bir başka konuşmacısı Serafina Quomo, Kuzey İtalya’da, Komo’da doğan Plinius’un yüksek olmayan bir aristokrat aileden geldiğini belirtiyor. “Onun Doğa Tarihi’ni okuyan biri” der Quomo, “Plinius’un kitap kurdu olduğunu sanabilir: Aksine son derece aktif bir adamdı. Ordudayken sonradan imparator olacak kişiyle tanışıklığı var; bu sebeple de imparatorun yakın çevresinde yer aldı.”

Çoklu kimliğiyle Plinius hem bilgin, hem asker hem de politikacı olarak tanınır. Yeğeni genç Plinius, amcasının işkolik olduğunu, her an en azından iki şeyle iştigal ettiğini yazmıştır, der Quomo. Kozmoloji ve astronomiyle ilgili ilk kitapta evren, tanrı ve kutsallık; dünya ana, tabiat ana meselesi öne çıkarken, ikinci kitaptan sonra evrenden yere inilmektedir: Bilinen dünya, içindeki garip insanlardan ayrılmadan anlatılır. Hayvan taksonomisi, su hayvanları ve böcekler diye ayırır. Bitkilerde zeytin ağacı öne çıkarken ansiklopedinin bir kitabı tümüyle şaraplara ayrılmıştır. İlaçlar faslında bitki ve hayvanlardan elde edilen droglara genişçe yer verilir; neredeyse yeryüzünde şifa vermeyen varlık yoktur. Metallere, cevherlere ve taşlara ayrılmış kitapların ardından sanata dair kısımlar gelir; heykeller maddi bir sınıflamayla, yapıldıkları taşlara göre yer bulurken, resim sanatında pigmentler ve renk anlatılır.

Quomo, gezegenlerin yörüngeleri konusunda matematiksel bilginin sınırlı kaldığını ve bunun Ptolemaios [Batlamyus] öncesi astronomlara dayandırılan, yörünge süresi gibi bilgilerden ibaret olduğunu belirtir. Evreni ölçmeye çalışmanın ahlaki bakımdan yanlış olduğu düşüncesinden bahisle, bunun delilik olduğu savına değinir. Tanrı Plinius’un dünyasında, varlığını doğadaki olaylarla gösteren somut bir varlıktır –böylece mit somut doğa olaylarına bağlanmaktadır. Bu, Quomo’ya göre bilimin etikten ayrılmadığı bir anlayıştır; bilgi o çağda ahlaksaldır da. İnsanla doğa etle tırnak gibidir ve doğayı bilmek kendini bilmekle eştir. Quomo antik çağ epistemolojisinden kullanışlılık olgusuna geçerek, zevk ve lüks uğruna doğayı kullanmamak gerektiği yargısına değinir. Yunan ve Roma mimarlıkları aynı temelde kıyaslanarak obeliskler, sırf kralların hükümranlığını yansıttıkları, doğayla bağ kurmadıkları için olumsuzlanır. Nitekim Plinius’un Historia Naturalis’te en büyük mimari eser olarak Roma’daki Cloaca Maxima’yı, diğer deyişle antik şehrin yeraltındaki ikizini teşkil eden kanalizasyon sistemini göstermesi kayda değer ayrımdır: Mimari bir yapıyı veya anıtı değil de şehirle eşzamanlı gelişim gösteren, kenti boydan boya kat eden, sonradan üzeri örtülüp alttan kemerli bir yapı kazandırılarak üzerinde yükselen yapılara karşı mukavemeti arttırılan ve giderek şehrin bütününe yayılan kanal sistemini öne çıkarması bugün de çarpıcı görünüyor. 13 (Bunun ‘patafizik yankısı için Wim Delovye’nin 2007 tarihli, Cloaka Turbo 1 adlı yapıtını öneririm.)

Quomo, Plinius’un ölümünün mitikleştirilmesine dair on sekizinci yüzyıl resminden bir parantez açar: Patlayan volkan resimlerinin sıcak bölgesinin kıyısına hep bir Plinius figürü yerleştirilmektedir. Plinius’un eserinin yaygınlığı matbaayla hız kesmeden sürer Quomo’ya göre; on beşinci yüzyıl ortasında bile on beş farklı basımına rastlanmaktadır. Rönesans çağı, her ne kadar merakın ve dinmeyen hayret duygusunun sembolü Plinius’un gözden düşmeye başladığı çağ olsa da, Quomo Plinius’un ürettiği antik çağ bilgisinin bizim güncel teorilerimizin büyük bölümünden çok daha uzun ömürlü olduğunu teslim etmemiz gerektiğini ifade eder konuşmasında: Historia Naturalis, hataları keşfedildikten sonra dahi kuşaktan kuşağa etkisini sürdürmüştür.

Programın bir başka konuğu, Aude Doody şunları aktarıyor: Plinius önsözünde çok fazla bilgi topladığını aktarmakla beraber bu ansiklopediyi neden yazdığını söylemez. Amacı, belli ki derlediği tüm bu bilginin herkes için erişilir olmasıdır. İçindekiler listesi ve önsöz, okurun gereksindiği konulara dair bilgiye kolayca erişebileceğinin ifadesidir. Doğayı temel alıp Roma’yı öne çıkaran Plinius, kitaptan yararlananların bu bilgiyi genişletmesi beklentisini de taşımaktadır. Doody, Plinius’un iki bin yıl önceki bilim üzerine çeşitli kaynaklardan aktarımda bulunmasının, tarihçileri o günün teknikleri bakımından ilgilendirdiğini de ekler. Plinius’un doğa hakkında ne düşündüğünü söylememesi, adı Doğa Tarihi olan otuz yedi ciltlik, binlerce sayfalık eser açısından başlı başına ilginç bir şeydir. Doody, Plinius’un doğasının yarı yarıya kutsal bir şey olduğunun altını çizer.

Madenciliğin “ahlak dışılığı”nın günümüz çevreci felsefelerinin kökenine işaret eden bir ahlakçılığa yaslandığını görmezden gelebilir miyiz, Doody’nin yorumlarını dinlerken? Tek farkla: Günümüz, antroposen felaketin sonuçları üzerinden bu ahlaki yargıya varırken Plinius tüm bunlar daha başlamadan dogmatik şekilde bu ilkeyi koyar. Plinius’a göre –daha doğrusu çağında derlediği bilginin ilkeleri uyarınca– maden çıkarmak yanlıştır çünkü insanların faydalanması için yapılmış doğa, onu kullanan insanların ona karşı gelmemesi gibi bir şartla kullanıma açıktır. Madencilik, evreni ölçme, denizcilik gibi şeylerin doğayla insan arasındaki ilişkiyi bozduğunu ifade eden birinci yüzyıl düşünürü Plinius, doğayı dişil olarak kişileştirme ilkesine de sadıktır: Yaratıcı, şifacı, dişil doğanın prototipidir bu. Doody, evreni ölçmek bahsinde Plinius’un Seneca’yı ve Stoacı felsefeyi izlediğini belirtir.

Plinius, Roma’nın imparatorluğun gücünü kullanarak doğaya yaklaşması beklentisi içinde Yunanlıları ve İskender’i tanık gösterir. İskender’in sanatçıları yanına almış olması önemlidir. Doody, Plinius’un trajik ölümüne dönerek ayrıntıları yeniden verir: Bir filonun başındayken Napoli’de Vezüv’ün patladığını görüp olay yerine giden Plinius, filosunu insanları kurtarmaya yollar. Kendi de sonra ölü bulunur. Doody, Plinius’un Ortaçağ üzerinde değiştirici etkisinin büyük olduğunu, aynı nedenle çeşitli alanlarda kullanılmış farklı Plinius’lar bulunduğunu anımsatır. Hristiyan bağlamına da yerleştirilen Plinius’un fil ve yılan örneği Hristiyanlaştırılarak aktarılmıştır. Fil İsa’dır, yılansa şeytan: Sekizinci kitapta Hindistan’ın bu iki varlığının savaşını anlatan sayfalar vardır.

Plinius'un ölümü

Liba Taub da programdaki konuşmacılardan biridir; şunları dile getirir: Romalı bilginler birçok alanda yazıyordu; aynı yazarın tarımdan, savaş sanatından ve hukuktan bahsetmesi yadırganmazdı. Plinius kendini bu çoklu gelenek içinde konumlandırmak istemiştir Taub’a göre; ne var ki doğa, tarım hariç o zamana kadar gözde bir konu olmamıştır. Plinius Aristoteles gibi Yunanlı öncelleri önemsemiştir; Aristoteles’in zooloji ve biyolojiden söz etse bile, sonunda bunu taksonomi gibi bir sonuca bağlamasını yadırgayan Plinius bundan kaçınarak sadece bu dev bilgi birikiminin dolaşıma girmesini yeğler; ki Taub’a göre Plinius’un yeniliği buradadır: Doğa, parçacıl ve ayrık bilgi kümeciklerinin toplamıdır. Plinius çeşitliliği göstermekle yetinir ve yeni kavramlar öne sürmekten kaçınır.

Plinius iki bin yıl önce kaynaklara işaret etmenin ve böylece intihalden kaçınmanın önemine vurgu yaparak öncül bir rol daha üstlenmiş olur. Her bilginin tam olarak nereden geldiğini söylemese de, başta kaynaklarını verir ve döneminin rastgele alıntılayıp kaynak belirtmeyen yazarlarından böylelikle ayrılır. Bilgiyi derlemek için bizzat mı gittiği, birilerini mi gönderdiği meselesi her zaman açık değildir. Yani kaynağa nasıl ulaştığı, bilgiyi kimden ve nereden, nasıl derlediği sorusu hâlâ yanıt beklemektedir.

Taub, Plinius’un başkalarını az çalışmakla, az okumakla suçladığını belirtir. Plinius, altın yüzük takan ilk kişinin, ondan madeni zorla aldığı için doğaya karşı suç işlediğini söylemiştir. Ciddiyet, çalışkanlık gibi değerleri öne çıkaran Plinius, doğayı hayranlık duyulması gereken bir şey olarak tanıtır. Plinius’un kutsiyet tanımı ebediyetle eşanlamlıdır. Dünya kutsaldır, kutsal ebedidir gibi bir denklem kurar Plinius; bu Hristiyanlığın dünyeviliği kovan ötedünyacılığıyla hiç ilgisi olmayan maddeci bir kutsiyet tanımıdır Taub’a göre.

İkinci bölüm için tıklayın.

Dipnotlar
1 Aktaran: Enis Batur. 1993. Ansiklopedi, Bis. İçinde: Asurbanipal’den Bugüne Ansiklopedi. Sanat Dünyamız. İstanbul: YKY, s. 53.
2 Secundius Gaisus Pliny the Elder. 1991. Natural History. A Selection. Translation, Introduction and notes: John F. Healy. Penguin Books, p. 15. Tüm çeviriler: LŞ.
3 A.g.e., 13.
4 A.g.e.
5 Genç Plinius’tan aktaran: Healy, 1991.
6 Rackham, 1967: x.
7 A.g.e., x.
8 Healy, 1991. Çev. LŞ.
9 Rackham, 1967: xi. Çev. LŞ.
10 Enis Batur. 1993. Ansiklopedi, Bis. İçinde: Asurbanipal’den Bugüne Ansiklopedi. Sanat Dünyamız. İstanbul: YKY, s. 53.
11 Genç Plinius’tan aktaran Healy, 1991: 18. Çev. LŞ.
12 Melvyn Bragg, Serafina Quomo, Aude Doody, Liba Taub. 2018. Pliny’s Natural History in Our Time. BBC Radio 4 Podcasts. https://www.youtube.com/watch?v=3DXEkp25drI
13 Çağdaşımız Wim Delvoye’nin Cloaca Turbo’suna ne buyrulur? İşlevsiz makinelerin üstadı Delvoye, yirmi beş asırlık atası Cloaca Maxima kadar, Codex Seraphinianus’un yazarına da yirmi birinci yüzyıldan bir selam gönderiyor olabilir. Delvoye, def-i hacet edebilen ufak çaplı bir fabrika inşa eder. Son ürünü bok olan olağanüstü bir teknoloji.
URL: https://www.youtube.com/watch?v=aVDW-M7BUOg

Kaynakça