Bir Soru, Bir Sergiye Dönüşebilir Mi: Mimarlıkta İnovasyon Nedir?

ŞEBNEM ŞOHER

Portekiz, hem mimarlığı hem de mekan üzerine yapılan ikincil üretimleriyle adından sıkça söz ettiren bir ülke. Özellikle Lizbon Mimarlık Trienali'nin yaklaştığı bu son aylarda Lizbon ve Porto, çok sayıda uluslararası etkinliğe, seminer, tartışma ve sergiye ev sahipliği yapıyor. Son 6 ay içinde, önce güncel Portekiz mimarlığının önemli isimlerinden João Luís Carrilho da Graça'nın işleri, ardından Porto'da yine güncel işlerden oluşan geniş bir konut seçkisi sergilendi. Bunun üzerinden birkaç ay bile geçmeden Calouste Gulbenkian Vakfı Müzesi'nde, aralarında Álvaro Siza Vieira ve Eduardo Souto de Moura'nın da bulunduğu yedi öncü mimarın yedi projesi sergisi yapıldı. Elbette bunlara, hem toplantılar hem de yayınlar eşlik etti.

 Doğa ve Bilim Tarihi Ulusal Müzesi, şebnem şoher
fotoğraflar: şebnem şoher

Bu dönemde, mimarlık sergisi için beklenmedik bir mahal olan Doğa ve Bilim Tarihi Ulusal Müzesi de, hem toplumun farklı kesimlerini hem de mimarlık ve tasarım disiplinleri içindeki farklı nesilleri ve yaklaşımları bir araya getirmek üzere kapılarını açtı. İki kadın küratör, Filipa Roseta ve Sofia Marçal, tarafından hazırlanan sergi ve yan etkinliklerin farklı gruplara hitap etmesinin birçok nedeni vardı: Sergileme için seçtikleri, -yerleşkeyi oluşturan yüksek duvarlarla çevrili botanik bahçesi ve ana kapısı sokağa kapalı bilim koleksiyonuna rağmen- kentin merkezinde yer alan ve sabit mimarlık izleyicisinden farklı bir ziyaretçi kitlesi için tanıdık bir mekan olan müze ve biri mimarlık diğeri müzecilik alanlarından gelen iki küratörün sergiyi bir manifestodan çok, bir soru etrafında kurgulamış olması.

Adından da anlaşılacağı üzere içeride karşılaşacağınız mimarlık pratiğinden alıkonulmuş ürünler, bir cevap vermekten çok bir soruyu tartışmak üzere orada bulunuyorlar. Serginin adı da sorunun kendisi: “Mimarlıkta inovasyon nedir?”

Küratörlerden Filipa Roseta aynı zamanda kendi ofisinde tasarım yapan ve projeler yürüten bir akademisyen. Kendisiyle yaptığım görüşmede, 14 ofisten 14 işin yer aldığı serginin sancılı seçim sürecini anlattı. Güncel Portekiz mimarlığında, farklı mimarlık eğitimlerinden gelen üç farklı nesilden bahseden küratör, sergideki işlerde çeşitlilik sağlayabilmek adına hem bu nesil farklılığına hem de her dönem içinde birbirinden teknolojiyle ilişki, formla ya da kültürel bağlamla daha yakından ilgilenme gibi niteliklerle ayrışan ofislere yer vermeye çalıştıklarını söyledi. Elbette hem toplumun geçirdiği dramatik dönüşümlerin etkisiyle biçimlenen mimarlık anlayışları hem de benzer dönemlerde öğrenmeleri ve üretmelerine rağmen farklılık gösteren ilgi alanları, mimarlık başlığı altında yapmak istediklerini de özgünleştiriyordu. Ancak sergide amaçlanan, her ofisin işlerini ve mimarlığa bakışlarını değil, tam olarak “Mimarlıkta inovasyon nedir?” sorusuna üretimleri içinden nasıl cevap verdikleriydi. Bu soruya odaklanmayı sürdürmek ve fazlasını anlatmaya, aktarmaya çalışmamak, belki de serginin en etkileyici yönlerinden biriydi.

Sergiye paralel olarak yapılan konuşmalardan birinde, küratörün “3. nesil” olarak tanımladığı en genç kuşaktan Fala Atelier, mimarlıkta yenilikçi olmanın özgün olmak anlamına geldiğini ve hem yerel-kültürel unsurlardan hem de bugüne kadar karşılaştıkları ve biriktirdikleri uluslararası referanslardan beslendiklerini söylüyordu. Yine mimarların yaşına göre yapılan bu üçlü ayrımda Fala Atelier ile aynı grupta yer alan Impromptu Projects de mimarlıkta inovasyonun “kendi problemini ortaya atmak” olduğunu savunuyordu.

Bugün Portekiz, usta mimarlarıyla ve Akdeniz mimarlığının önemli örnekleriyle anılmakla birlikte, gençler için rekabet çok fazla ve özgün olmak pratiklerindeki belirleyici etmen. Bu nedenle birbirinden oldukça farklı görünen 5 ofis de, bu büyük mimarlık içinde kendilerine bir niş açmaktan ve kararlı bir biçimde orada var olmaktan söz etti.

Elbette sergi tek başına bu derinlikte bir içgörü sağlamak için yeterli değildi, çünkü 14 ofisin her biri yalnızca birer iş; bir adet iki boyutlu görsel, bir maket ve kısa bir paragraftan oluşan metinle temsil ediliyordu. Bu, izleyiciye doğrudan bir cevap sağlamak yerine, izleyicinin mimarlık alanıyla ilişkisinin derinliğine de bağlı olarak bir his, ucu açık çağrışımlara neden olabilecek bir başlangıç noktası oluşturuyordu. Girişte ziyaretçileri, ilk neslin temsilcilerinden Nuno Teotónio Pereira'nın ofisinden gelen büyükçe, beyaz, temiz bir maket ve hemen aynı hizada, kronolojik gezinin sonu gibi görünen Empreiteiros Digitais'in yerleştirdiği koltuk ve sanal gerçeklik gözlüğü karşılıyordu.

Bu iki ucu birbirine bağlayan rotada ise her biri mimarlık ürününü bir araya getiren bambaşka bileşenleri tartışmaya açabilecek 12 nitelikli örnek bulunuyordu. Pereira'nın bugün koruma altındaki Águas Livres bloku, bir yandan çağdaş yapım tekniklerini deneyen, bir yandan da 1950'lerin domestik teknolojilerini Lizbonluların gündelik hayatına tanıtan modern bir konut örneğiydi. Öte yandan Gonçalo Byrne ofisinin Lizbon limanı için tasarladığı kontrol kulesi, başka alanlara ait teknoloji bilgisini mimarlıkla birleştirirken, mimarlık ve yenilik ilişkisi adına bambaşka bir sınav veriyordu. Birkaç proje ileride, mimarlıkta inovasyonun ne olduğu sorusuna, Impromptu Projects'in verdiği yanıt niteliğinde M.A.P. (Macau Architecture Promenade) Pavyonu projelerinin maketi göze çarpıyordu. Burada, yerel malzeme ve tekniklerden öğrenerek çağdaş bir uygulama yapan genç nesilden mimarlar, mimarlıkta yeniliğin, tasarladıkları yerin kimliğini göz önünde bulundurmak olduğunu söylüyordu. Sergideki en keskin yorum ise Siza Viera'dan geliyordu: “Mimarlıkta inovasyon yoktur.” Ardından yenilik takıntısının yarattığı korkunç sonuçlara değinse de, iki küratörün ortaya bir cevap koymaktan kaçındığı serginin yoruma yer bırakmayan tek yanıtı, hatta tüm sergideki tek yanıtlayıcı cümle oluyordu.

Güncel bir mimarlık sergisinde küratör, karar verici ya da seçici olarak kendi sözünü geride tutabilmek, her biri kendi güçlü söylemleriyle var olan başarılı pratikleri bir arada sergileyebilmek önemli bir problem. Benzer şekilde serginin kime ve nasıl ulaşacağı; yaş grubundan meslek grubuna, ziyaretçilere ait demografik çeşitliliği sağlamak da aynı derecede önemli. Farklı iki disiplinden iki kişinin iş birliğiyle, kentin beklenmedik bir yerinde açılan mütevazı sergi, bu iki problemle, büyük kurumlardan ya da önemli seçici kurullardan çok daha başarılı bir şekilde baş ediyordu. Soru sorup yanıt vermemenin bazen kaçınmak ya da yeterince derinleşememekle neredeyse eş olduğu birçok başka örnekle bir arada düşünüldüğünde, az malzemeyle çok düşündürmek ve az sözle çok tartışmaya yer açabilmek, kısa süre açık olan bu özel serginin önemli başarıları arasında yer alıyordu.

Etiketler:

İlgili İçerikler: