"Biz"in Hikayesi: Kurgular, Kaygılar ve Uzlaşılar

ARMAĞAN GÜLHAS ELİF GELMEZ ARMAĞAN S. MELİKOĞLU EKE

Düşünmeye başladığımızda yaz aylarının başındaydık. Biz üç kurgucu, İç Mimarlık Birinci Sınıf Proje Stüdyosu yürütücüleri olarak önümüzdeki dönemin kurgusu için masa başına oturduğumuzda, tasarım eğitimi ile hiç tanışmamış “yeni”lerle karşılaşmalarımızı ve muhtemel ortak deneyimlerimizi düşünürdük, hatırlıyoruz. Yenilerin kapıyı aralayıp içeri girmesiyle başlayacak olan karşılaşmaların yükünü atmak için mesafelerin aşılması gerekti. Karşılaşmaları kolaylaştırmak, onlara kurgunun bir parçası olduklarını hissettirmek, birinci sınıf eğitimi için ulaşmamız gereken temel hedefti. İşte bu doğrultuda, kapıyı yeni aralayan bir öğrencinin gözüyle, sezgisel bir biçimde yeni bir ilişkilenmenin peşine düşmüş bulunduk.

Yeni ilişkiler, yeni söylemler, yeni kurgular… "Potansiyel olanın gerçeğe dönüşmesi için, kendi koşullarımızı kavramamız gerekiyor." Bizim örneklemimizde, potansiyel olanın gerçeğe dönmesi demek, düşünce boyutuna ek olarak, kurgunun yürütücüler ve yeniler tarafından uzlaşıyla gerçekleştirilmesi demekti. Bu uzlaşının sağlanması için ilk önce - farklı lisans eğitim modelleri ile meslek sahibi olan, farklı yollardan geçip, aynı toplantı odasında buluşup, ortak dertleri ile yola devam eden - bizim uzlaşmamız gerekti. Bu sebeple yeni proje kurgusunu konuşmak ve fikirlerimizi yakınlaştırmak üzere anlık görüşmelerimiz oldu. Haftalık paylaşımlarımız ise şimdiye kadar taşıdığımız bilgileri sunmakla şekillendi. Eskiz defterlerimiz de çakışıp birbirine göre pozisyon aldı, köşeleri kırıldıkça birbirini tamamladı.

Bu uzlaşı ihtimalini artırmanın bir yolu olarak, üniversitemizin ve genel-geçer iç mimarlık eğitiminin birikiminden ve hafızasından yararlandık. Başka yerlerde olduğu gibi bulunduğumuz üniversitede de yıllardır kullanılan ve üzerine eklemlenerek geliştirilen parçalı uygulama biçimini esas aldık. Birden fazla uygulamanın bir araya gelmesiyle bir bütün oluşturmaya çalışmak, kurgulamaya alan açarken, bizleri de kurgucu koltuğuna davet etti. Bu yöntem, kurgulama süreci boyunca düşünceyi özelden genele doğru yöneltirken, kurgucuların da çerçeveyi zamanla genişlettiği bir düşünce biçimini doğurdu. Yeni yaklaşımlar üzerinde düşünürken bir pergel gibi tek ayağımızın bir yerde sabit kaldığının, diğeriyle bir yere ulaşmaya çalıştığımızın bilincindeyiz. Bir diğer deyişle, bu deneyim ve bilgi birikimi bize yol göstericilik ile kısıtlayıcılık arasında bir çalışma ortamı hazırladı.

Parçalı uygulamaları tek bir düşüncede eritmek de bir başka uzlaşma zeminini oluşturdu. Görüşmelerin ana gündemi, parça parça akan düşünceler arasındaki kavramsal ve yöntemsel müzakereleri yürütmekti. Böylece kurgu-kurgucu-”yeni” öznelerin hem kendileriyle hem de birbirleriyle oluşturduğu çoklu diyalog ortamı, bu yazı boyunca da en çok yararlanmayı umduğumuz verileri içinde saklamaktadır. Biz kurgucular olarak, eğitim sürecinin koşullarını oluşturan önceki zamanlardan beslenmeyi bu yüzden düşünürüz.

"Peki, düşüncelerimizi hangi kısıtlarla şekillendirecektik?"

"Dün akşam aklıma yeni bir uygulama fikri geldi." dendiğinde çeşitli rollere büründük. Dönüşümlü olarak kendi fikrimizi farklı açılardan sınadık. Bazı fikirlerin üstünü çizdik. Heyecanımızı rasyonel bir heykeltıraşın ellerine bırakacak cesareti göstermeye çalıştık.

Temel kaygımız yenilerin bilgiyle buluşma anını heyecanlı bir deneyime dönüştürmekti. Dolayısıyla ne bilgi tek başına ne de deneyim bilgiden yoksun kalacaktı. Formel olanla, enformel olanı birlikte işlemek istedik. Gezi planları, seminerler, tek derslik canlandırıcı uygulamalar ile parçalı uygulamaları birbirlerine bağlamaya, birbirleriyle uzlaştırmaya çalıştık. Ne var ki, her şey bizim aklımızdan geçtiği gibi planlanamamıştı. Bütçe sorunları, kalabalık bir grupla çalışacak olmanın getirdiği kısıtlamalar gibi bizi zorlayan etmenleri geride bırakabilmek kolay değildi. Yaz aylarının başında başladığımız kurgu sürecini güzün ilk günlerinde netleştirmek üzereydik.

"Bu parçalar birbiri ile nasıl uzlaşırdı? Hangi kavram bunları çatısı altına toplardı? Bütünleştirici olabilecek bu kavram, özneleri de bütünler miydi?"

İlkelerin ve kavramların çok da sözünün geçmediği günümüzde “yeni”lerin dert edinecekleri kavramlara erişmek elbette güçtü biz kurgucular için. Gözlemlerimize göre de üst sınıflara devam eden çoğu öğrencinin iç mimarlık gibi insan ölçeğinin birebir deneyimlendiği bir uzmanlık alanında, bedenlerle kurduğu ilişki oldukça zayıftı. Çözüme gitmeden önce doğru sorulara ve soruların doğurduğu kavramlara ihtiyacımız vardı. Kendimizi “beden” teması etrafında hareket ederken bulduk.

"Bedeni çeşitli açılardan ele almanın katkısı neler olabilir? Bu uygulamaları nasıl tek bir izleğe dönüştürebiliriz?"

Sorular sormaya devam ediyorduk. Önce yenilerin bir dönem boyunca kullanacakları atölyede, birbirlerini ve kurgucuları tartma evresinin kısa sürmesini istediğimiz konusunda hemfikir olduk. "Tasarım eğitiminde iletişimin önemini biliyoruz. İletişim kısa sürede sağlanmalı. Bu yüzden atölyedeki ilk gün herkes kaynaşmalı." Yenilerin zihnindeki mesafeleri kaldırmanın bir yolu fiziksel mesafenin kalkmasıyla olabilirdi. Bu yüzden ilk uygulamada ilk iletişimin temasla kurulabileceğini, bunun da sonraki uygulamalar için bir ön bilgi verebileceğini düşündük ve bedenleri tanıştırdık. Kavramlar beliriyordu: Mahremiyet, kişisel alan, yakınlık-uzaklık, samimiyet, mesafe…

Yenilerle atölyede ilk gün

Bedenin tüm dönem tartışılmasında hemfikiriz. Ancak tasarımın temelleri de kurgunun içinde yer almalıydı. Soyut bir kavramdan soyut üretimler yapmak iki bilinmeyeni olan bir denklemi çözmek gibi. Bunu önceki yıllardan deneyimleyerek öğrendik. O yüzden elle tutulabilir, günlük hayattan objelerin fark edilmeyenlerini araştırarak başlamak iyi olacaktı. “Bedeni ile ilişkilendirebildiği objenin biçimini, işlevini, rengini, çizgisini, hissini, dokusunu anlaması gerekiyor. Anladıkça bu somutluk soyutlaşabilir. Bu analizlerle iki boyutlu ve üç boyutlu anlatılar hazırlanabilir.” Kurgucu olarak anılarımızı deşiyoruz. Amacımızı ve ulaştığımız noktayı sorguluyoruz. Bu noktada stüdyo sürecini anımsıyoruz. Yeniler için bedenle ilişki kuran objeleri anlamak bedenle ilişkisini anlamayı da beraberinde getirdi. Yeniler yeni sorular üretti.

Birinci uygulama çıktıları

- Gözlüğün sapları neden bir yerde kıvrılıyor? Bu kıvrımın açısı neye göre tasarlandı? Bir saatin kordonu en fazla ne uzunlukta olabilir? Bir tasarımcı buna nasıl karar verir? Bir kıyafetin ölçüleri nasıl belirlenmiş olabilir?

Biz de onlara soruyoruz: - Bedeni bilmek tasarımcıya nasıl yol gösterir?

“Peki bedenin biçimi var mıdır? Bir standarda/norma oturtulabilir mi? Bu doğru bir yaklaşım mıdır?”

Tasarımcı eleştirir. Tüm bu tasarım eğitiminin yanında bu kurgu, onların karakterlerine bir ek de kazandırabilir belki. Eleştirmek için eleştireceğin şeyi iyi bilmek gerekir. Standardizasyon bilinmeli ama aynı zamanda üzerine düşünülmeli. “İlkin bedenin standardını, bedeni standardize edenleri anlamak gerek. Sonra, beden gerçekten bir norma dönüştürülebilir mi sorusunu sorabiliriz.” Gözlemler, geziler, eskizler… "daha" yabancı bedenler keşfedilecek. Böylece bedenle ilişki kuran iç mekân donatılarına, mekan ögelerine bir tasarımcı nasıl yaklaşmalı tartışılacak.

İkinci uygulama çıktıları

“Aslında yaptığımız şey, bedeni kuşatmak. Bedene göre ve bedenden gelen bilgiyle yapılanları sökmek. Hem kuram, hem de tasarım pratiği ile birlikte, farklı perspektiflerden bedeni temel alan üretimleri keşfetmek.”

- Bedene göre ve uyumu temel alarak çalışanları anladık. Bedenden gelen bilgiyle makro ölçekli tasarı geliştirenleri da anladık. Bu anlama zincirinin son halkası, yeni bir bedeni hayal etmek.

Kavramları ve özneleri düşünüyoruz. Siborg, insansonrası, antroposen, müşterekler… Yeni bir bedeni -ki biz ona Beden V.2 dedik- “yenilere” nasıl düşündürtebilirdik? Farklı disiplinlerden, farklı bakış açılarını çağırıyoruz. Yenilerin bu görevi nasıl ele alacağıyla ilgili kaygılarımızı paylaşıyoruz. Onları karmaşık bir düşüncenin tasarıma dönüşümüne hazırlamak istiyoruz. Seminerler, sınıf içi tartışmalar, kitap, makale ve film önerileriyle bir hazırlık süreci tasarlıyoruz. “Çok yoğun olmasın ama yüzeysel de kalmamalı.” Kendi bedenlerinde deneyimleyecekleri 1/1 ölçekli çalışmaları nasıl inşa edecekleri konuşuluyor. Bazen kurgunun işleyişi, bazen de çıkacak ürünlerin sergilenmesi gündemimiz oluyor. Föy tamamlanıyor, yeni bir dönem bizim için başlıyor.

Üçüncü uygulama çıktıları

Aklımızda yenilerin soruları, uzlaşıları, kurguyu kavrayışları hala uçuşuyor. Bu yazıyı yazarken birazı somutlaşıyor. Biz kurgucular yenilerle uzlaşılarımızı anımsamaya ve düşünmeye devam ediyoruz.

Bu yazı, fikir - kurgu sürecini anımsamak üzere yapılan toplantılarda biriken anılarımızı hatırlamakla başladı. Bu bir sözlü - yakın - tarih çalışması olmaya aday. Söz konusu konuşmacılar ve anı sahipleri de yine bizleriz. Böylece anılarımızı en ilkel haliyle sunuyoruz. Bu çalışma ile İstanbul Kültür Üniversitesi birinci sınıf İç Mimarlık Proje Stüdyosu kurgusunu, anılar üzerinden - hafızamızda yer edenler, eskiz defterlerimizde kalanlar ve yenilerin bize öğrettikleri ile - anlatmayı amaçlıyoruz.

Etiketler:

İlgili İçerikler: