Demokrasiden Mimarlığa
…Özgürlük duygusunu ortaya çıkaran koşullar özgürlüğün armağanı değildirler. Özgürlüğü yaratan koşulların peşinde olsaydın nereye kaçacağını bilemez, otururdun. Özgürlük, sendeki insanı ortaya çıkardığı zaman, bu senin ödülündür. İçinde kendini yetiştireceğin bir imparatorluk vardır ve bu senin elinin altındadır…
…Kısıtlamalar ve özgürlük arasındaki ayrımı anlayamadım. Ne kadar çok yol açarsam, seçim yapmakta o kadar özgür mü olurum? Ama her yol bir sınırlamadır çünkü aslında etrafına bir bariyer koymuşumdur. Peki aralarında seçim yapabileceğiniz hiçbir yol olmadığında özgürlük dediğiniz şey nedir? Boşlukta dolaşma hakkına özgürlük mü diyorsunuz? Bu daha çok insan olarak asıl görevinizden feragat etmek gibi bir şey... (Kale, Bölüm 83)
Saint Exupéry
Mimarlık için mekân planlama ve tasarlama ustalığı demek yanlış olmaz. Ancak mimarlık kendi tarihsel geçmişi incelendiğinde, tarihin tüm farklı siyasi ve ekonomik dönemlerinde sermayenin bir aracı olarak işlev görmüş bir meslek alanıdır (Harvey, 2012; Çavuşoğlu, 2020; Jones, 2021; Touraine 2004). Özü gereği sermaye ile birlikte hareket eder. Kapitalizmin savaşlar eliyle küresel sermayenin büyümesini sağlayan kronik bir tabiatı vardır. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ortama bu yaklaşım ile baktığımızda, kapitalizmin mimarlığı da ne kadar iyi kullanabildiğini görürüz (Harvey, 2012; Harvey, 2019a; Harvey, 2019b; Harvey, 2019c). Ancak İkinci Dünya Savaşı öyle büyük bir yıkıma neden olmuştur ki, insanlık ve dolayısıyla mimarlık birlikte ve özgür yaşamın temel değerlerini düşünmek ve dikkate almak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla mimarlık, ölçek, bağlam, işlev, üretim, kullanıcı gibi dinamikleri mekânsal tasarımın odağına alır (Droste, 2015; Droste, 2019; Loos, 2020; Loos, 2021; Ragon, 2021). Yıkım öyle büyüktür ki, üretkenliği ve üretimi temel değer olarak merkezine koyan mimarlığın, demokrasiyi de önceleyen kent örüntülerini dikkate alan bir perspektiften hizmet vermesi gerekli olmuştur. Kanımca mimarlık, bütün tarihi boyunca ilk defa, üretken bir demokrasinin bütüncül olarak ele alabileceği temel ilkeleri, Bauhaus ekolü bağlamında yapılandırmıştır (Saletnik ve Schuldenfrei, 2009; Schwartz, 2012; Ragon, 2021). Ancak bu çok da uzun sürmez… 1980’lerden sonra, çağdaş kapitalist sistem maalesef küresel sermayenin hegemonyasını güçlendirmiş ve tüketim toplumunda etkili olan duyguların hâkim kılınması yoluyla, insanca yaşamanın tüm değerlerini sermaye peşindeki "itibarın" postalları altına yeniden serivermiştir (Harvey, 2019a; Touraine, 2004; Baudrillard, 2013). Akademik literatürde küreselleşme, mega şehirler, marka şehirler gibi kavramları da gördüğümüz bir dönem şekillenir (Bayhan, 2014; Çavuşoğlu, 2010; Keyder, 2009; Uyar, 2018)… Mimarlığın Bauhaus döneminden devraldığı ilkeler aşınır, silikleşir ve kaybolur… Kitleleşerek ayrışan toplumda temel değer olan tüketimin yüceltilmesiyle mimarinin normları da büyüklükler, alanlar, kabuklar, yükseklikler olur (Yırtıcı, 2005)... Mimarlık için tüketimi ve tüketiciyi odağına alarak büyüme arzusu ile yanıp tutuştuğu yeni bir dönem başlamıştır artık! İşte tam da bu dönemde sürdürülebilirlik ifadesi dillerimize pelesenk olur (Jones, 2021; Sev 2009)! Kalkınma ekseninde gelişen bu kavram zamanla maalesef sadece büyüme ipini göğüslemenin bir aracına dönüşür! Tüm sosyal ve ekolojik sorunlarımıza rağmen kalkınma unutulur! İlle de büyüme… Ancak bardağın dolu tarafından bakacak olursak; bu dönem aynı zamanda "katılımcılık" kavramının da mimarlığa kazandırıldığı şanslı bir dönemdir de (Day ve Parnell, 2003; Fung, 2006; Malbert, 1998; Sanoff, 2006; Terlemez, 2018)…
Mimarlık, tarihinin tümü bağlamında değerlendirildiğinde, "katılımcılık", demokratik toplumsal dinamikler açısından yenilikçi ve çok önemli bir ilke olarak karşımıza çıkar. İlk defa hiyerarşik bir yapıdan yatay ilişkisel bir yapıya geçilmiştir. Mimarlığın kullanıcı odaklılığı merkezine alarak, üretken bir toplum yapısını güçlendiren bir perspektif sunabileceği kabul görmüştür. Bu aslında demokrasi ve mimari ilişkisinde de gerçekten bir İLKtir! Mimarlık ilk defa demokrasi açısından dikkate alınan bir değeri kapsamına dahil etmiştir. Kavram mimari tasarım yaklaşımlarında bir yöntem biçimi olarak literatüre girer. Ancak, aslında, gözlerden kaçırılan ama demokratik kazanımlar açısından çok önemli olacak olan saklı bir yola çıkan gizli geçit gibidir! Öyle ki bu kavram ile mimarlığın "özgürlük duygusu" ile etkileşiminin sorgulanmasının bile önünün açılabilmesi mümkün aslında… Üzücü olan kapitalist sistemin mekânsal örgütlenmesinde, katılımcılık, pratik uygulamalara yaygın olarak geçirilemediği gibi bahsettiğim bu açıdan ise hiç kâale bile alınmıyor!
Mimarlık hiyerarşik bir yapıda şekillendiği sürece kamu yararı gözeten etkinliklerle, canlı bir kamusallık yaratan işlevlere yönelik mekanları nasıl sorgulayabilir ki? Katılımcılık, kamusal mekanlar ve kamusal alanı canlandıran faklı işlevlerin peşine düşülmesinin de anahtarı olacak olgulardan biridir…
Mimarlık ve özgürlük kavramları yana yana ele alındıklarında genel olarak bu kavramsal ilişki yine hiyerarşik bir tepeden bakma ile ifade edilir. Genelde tasarımcının fikir özgürlüğü ve özgün tasarımlar ortaya koyma gücü, seçimlerini yapabilme becerisi olarak değerlendirilir. Yirmi yıldır hizmet verdiğim mimarlık alanında ve akademik ortamda kişisel gözlemlerime dayanan yaygın bir kanıdır bu! "Mimarlık insan odaklı bir yaşamın en onurlu değeri olan özgürlük duygusuna sosyal sermaye gelişimi açısından nasıl katkı sağlayabilir?" sorusunun belki de hiç sorgulanmadığı bir tarihsel geçmişe sahibiz!
Ancak tabii ki bunun için belli bir temel aksiyomdan yola çıkmamız gerekir. Felsefe tarihinde özgürlüğün ne olduğunun sorgulandığı teoriler arasından ortak bir tanımlamayı ilkesel olarak ortaya koymak gerekir. Ancak bir görüş yazısı ölçeğinde detaylı tanımları ele almak takdir edersiniz ki mümkün değil... Demokrasi bağlamında etkili olan bir özgürlük tanımlamasının ele alındığını özellikle hatırlatmakta fayda var… Dolayısıyla bu özgürlüğün; insan olmanın koşullarının sorgulanması üzerinden ve dolayısıyla Arendt’in teorisi bağlamında tanımlamak gayet mümkün (Arendt, 2013; Berktay, 2012)! Benzer tanımlar, insanın var olma amacını odağına alan Saint Exupery’den de verilebilir (Exupéry, 2014; Exupéry, 2016). Ancak Arendt’in bu amacı kamusal alan olgusunun varlığına bağladığı teorik anlatımı kavramın mimarlık ile kuracağı diyalog açısından adeta bir hazine gibidir! Önemli kuramsal bir altyapı barındırır…
Sonuç itibariyle, özgürlük seçim yapabilmek değildir. Özgürlük ne olduğu ya da ne olmadığı üzerinden tanımlanmaz. Özgürlük dilediğini yapmak ya da yapmak istemediğini yapmamak da değildir! Bu sadece kolaycılığa kaçmayı tercih ettiğimiz bir tanımlama… Özgürlük kendini aşma, kendi biricikliğini inşa etme yolunda emek harcamayı ve bedel ödemeyi göze alabilmektir! Eminim şimdi bunun ne demek olduğunu sorgulayanlar da olacaktır… Gündelik hayatta her istediğimizi özgürlük zanneden bizler için anlaması ne kadar zor bir açıklama değil mi? Bunun anlaşılmazlığı, temel bir bakış açısının gözden kaçırılmış ve yitirilmiş olmasından ibaret aslında! Tüketim toplumunun bize dayattığı bakış açısını değiştirip, özgürlüğün temel işlevinin, her insanın biricikliğini inşa edebilmesi olduğunu hatırlamamız yeterli olacaktır! Arendt bu yüzden kamusal alanın değerini daha da vurgulayarak öne çıkarır (Arendt, 2013; Baudrillard, 2013; Berktay, 2012)!... Zira kamusal alan kolektifliğiyle bireylerin eylemesini kolaylaştırır… Kamusal alanda üreten her birey kamusal özne olma yetisini geliştirir. Kamusal özne olabilmek, bireyin özgürleşerek kendi hür iradesiyle temel ihtiyaçlarının ötesinde sorumluluk bilinci alabilmesini, dolayısıyla kendini sürekli yeniden inşa ederek aşmasını ve gelişmesini sağlar (Arendt, 2013; Negt ve Kluge, 2018).
Mimarlık bunun neresinde mi? Bunun için kavramsal ilişkilerin peşine düşmek gerekir! Ancak ilişkili soruların peşine düşerseniz bu yolu bulabilirsiniz… Kamusal alanlar üretim alanları ise hangi işlevler üzerinden mimarlık bu ortama hizmet eden farklı mekânsal araçlar geliştirebilir? Tüketerek özgür olunabilir mi? Neden özgürlük, üretken bir yaşamı gerektirir? Mimarlık, katılımcı yaklaşımlarla farklı mekânsal araçları, kamusal alan ve kamusallığın canlılığını desteklemek için geliştirebilir mi? Bauhaus’un ilkelerine geri mi dönmek gerekir? Çağdaş anlamda olumlu dışsallık yaratan üretkenliği kültür ve sanat mekanlarında aramak daha mı doğru olur? Kentsel planlama ve mimarlık ortak yeni yaklaşımlar geliştirebilir mi? Mimarlık, özgürlük gibi temalar üzerinden nasıl kamu yararı üreten mekanlar tasarlayabilir? Hangi ilkeleri esas almalıdır? Katılımcılık bir ilke mi yoksa bir yöntem mi olmalıdır?
Bence siz de soruları çoğaltmaya devam etmelisiniz!
Kaynakça:
- Uyar, A. (2018). Marka Şehir Kavramı ve Türkiye ile Dünyadaki Marka Şehir Çalışmaları Üzerine Bir Araştırma. Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 1(3), 467-479.
- Arendt, H. (2013). İnsanlık Durumu. İstanbul: İletişim Yayınları.
- Baudrillard, J. (2013). Tüketim Toplumu. İstanbul: Ayrıntı yayınları.
- Bayhan, V. (2014). Küresel Kent, Küresel Özne ve Küresel İsyan, Doğu Batı Dergisi, 68, 212-231.
- Berktay, F. (2012). Dünyayı Bugünde Sevmek (Hannah Arendt’in Politika Anlayışı). İstanbul: Metis Yayınları.
- Çavuşoğlu, E. (2010). "İnşaat Ya Resulullah" - İslamcı Neo-Liberalizmde İnşaat Fetişi ve Mülkiyet Üzerindeki Simgesel Hal. Birikim Dergisi, 270, 40-51.
- Day, C. ve Parnell, R. (2003). Consensus design: Socially inclusive process. Routledge.
- Droste, M. (2015). Bauhaus 1919-1933. Reform and Avant-garde. Berlin: TASCHEN.
- Droste, M. (2019). Bauhaus 1919-1933. Berlin: TASCHEN.
- Exupéry, S. (2016). Kale. Çev: İsmail Yerguz, İstanbul: Zeplin Kitap
- Exupéry, S. (2014). Citadelle. French Edition: CreateSpace Independent Publishing Platform
- Fung, A. (2006). Empowered participation: reinventing urban democracy. Princeton University Press. Harvey, D. (2012). Asi Şehirler. İstanbul: Metis Yayınları.
- Harvey, D. (2019a). Sermaye Muamması. İstanbul: Sel Yayıncılık.
- Harvey, D. (2019b). Paris: Modernitenin Başkenti. İstanbul: Sel Yayıncılık.
- Harvey, D. (2019c). Postmodernliğin Durumu. İstanbul: Metis Yayınları.
- Jones, D. (2021). Mimarlığın Tüm Öyküsü. İstanbul: Hayalperest Kitap.
- Keyder, Ç. (2009), İstanbul Küresel ve Yerel Arasında. İstanbul: Metis yayınları.
- Loos, A. (2020). Süsleme ve Cürüm. İstanbul: Arketon.
- Loos, A. (2021). Mimarlık Üzerine. İstanbul: Janus.
- Malbert, B. (1998). Urban planning participation: linking practice and theory. Chalmers University of Technology.
- Negt, O., Kluge, A. (2018). Kamusallık ve Tecrübe. İstanbul: Notabene.
- Ragon, M. (2021). Modern Mimarlık ve Şehircilik Tarihi. İstanbul: Kabalcı Yayınevi
- Saletnik, j. ve Schuldenfrei R. Ed. (2009). Bauhaus Construct - Fashioning Identity, Discourse and Modernism. London-New York: Roudledge
- Sanoff, H. (2006). Multiple views of participatory design. METU Journal of the Faculty of Architecture, 131–143
- Schwartz F. J. (2012). Architecture and Crime: Adolf Loos and the Culture of the “Case”. The Art Bulletin, 94(3), 437-457
- Sev, A. (2009). Sürdürülebilir Mimarlık. İstanbul: Yem Yayın
- Terlemez, A. K. (2018). Uygulamalı Katılımcı Mimarlığın Türkiye’deki Bağımsız Mimari Gruplar Üzerinden İncelenmesi. The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 8(1), 143-152.
- Touraine, A. (2004). Modernliğin Eleştirisi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
- Yırtıcı, H. (2005). Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
İlgili İçerikler:
-
Oho’larla Uha’ların Arasında - 2/2
Genette’e göre beş çeşit transtekstüel (mutasyona uğramış, dolanık, binişik, sarmaşmış, vb.) yazı vardır: İlki alıntılamadır; yazar doğrudan alıntı yapar. İkincisi hırsızlamadır (plagiarism); yazar açıktan ilan etmese de edebi bir ödünçlemeye başvurur (akademisyenlerin suçlanmaktan en çok korktukları tür de budur). Üçüncüsünde yazar ima yoluyla, dolaylı yoldan kaynak metinle ilişki kurar.
-
Oho’larla Uha’ların Arasında - 1/2
Günümüzde hakikati bildiğini iddia edebilecek kimse var mıdır? Gerçeklere “doğal yollarla” karışan ve ’patafizik denebilecek gerçek-dışılıktan başka, bir de her yanda harıl harıl üretilip dolaşıma sokulan “yalan” vardır; ki güç yapıları gerçeği sulandırmada özverili bir rol oynayarak, sıradan gündelik gerçekleri örtbas etmek konusunda –değişen terkiplerde– “katkıda” bulunur.
-
Olağan Deneyimler ve Tasarlanmamış Mekanlar Üzerine Bir Deneme
Olağan olanın pek de rağbet görmediği modern dünyada, insan elinin değmediği ne kaldı söylemek güç. 21. yy mimarlık pratiklerinde yer alan "Kendiliğinden olanı, olağanüstü hale getirmeden dengeyi bulma"ya yönelik tartışmalar üzerine düşündükçe günlük hayatta çeşitli öznel filtreler geliştiriyor insan zihni.
-
Saklayarak Saklamamak: Reichstag
Mimarlık pratikleri süresi içerisinde, zamanın bir bölümünde dönemin toplumsal döngü ve olgularından doğrudan etkilenen Reichstag yapısı, kişisel bağlamını ve anlam kodunu oluşturduğu kurgudan sıyrılmalar-kopmalar-ayrılmalar yaşayarak, bir başka zamanda, bir başka bağlamda, bir başka çevreyle, ona göre tekinsiz bir ortamda yeni anlam kodunu oluşturmak ile ilişkili bir uğraşa sahip.
-
Geleceğin Mimarlarına Kılavuz Niteliğinde Bir Kariyer Yolculuğu
İlham verici kariyeri boyunca, üzerinde çalıştığı projeleri çizim aşamasından inşaatın son detay uygulamalarına kadar titizlikle takip eden Tolga Kezer ile Moskova'dan İzmir'e uzanan çalışma hayatını, Kezer Mimarlık'ın kuruluş sürecini, uluslararası tecrübelerini, tasarım felsefesini ve ödüllü projelerini konuştuk.
-
Yapay Zekâ Destekli Kent Tahayyülleri
Mimarlığın ve yapılı çevrenin geleceğini yapay zekânın gözüyle hayal edersek nasıl olur? Geçtiğimiz yıl Archinect, Generative Futures: An AI + Architecture Storytelling Challenge yarışması adı altında, işte bu sorunun cevabını aramak üzere bir çağrı yayınladı.
-
"Bağlam" Meşrulaştırmadır
Metropol insanı için genel geçer isteklerin başında, en küçük fırsatta şehir hayatından çıkıp bir doğa parçasına yakınlaşma isteği geliyor. Bu tabiat parçasının insan doğasına iyi gelen yanı, çözülemeyen kaotikliği olabilir mi?
-
Ölçülebilirliği Aşan Yaşanan Mekân
Goethe’nin yaşamı yükselten mimarlık tanımıyla başlayalım bu yazımıza… Onun bu tanımında, mimarlık ancak ve ancak tüm duygulara seslenebildiğinde yaşamı yükseltebilen bir değer kazanmaktadır! Nasıl mı?