“İçinden Elini Çekip Çıkardığın Bir Eldiven Gibi Boşalan”* Mimarlık Tartışmaları

SENEM DOYDUK

Eray’la “Zincirleme Reaksiyonlar” köşesindeki yazışmalarımızın ikinci yılını tamamlamış bulunuyoruz. Metinlerimizin ne kadar “zincirleme” olabildiğinden pek emin olamamakla birlikte, beni bu köşeye davet ettiği için Eray’a ve buna olanak sağlayan XXI dergi editörlerine teşekkür ederim. Geçtiğimiz günlerde #zincirlemereaksiyonlar ve çevrimiçi yayınlanan #kentinmuhalifyüzü gibi köşelerle ilgili sohbet ederken XXI’e alternatif bir mecranın mesleki yayınlar içerisinde bulunmadığına dair bir değerlendirmede bulunuldu. Gerçekten de benzerleriyle karşılaştırılınca; kendi sözünü söylemek, sesini duyurmak isteyen alternatif mimarlık topluluklarının ve muhalif içerikli metinlerin XXI’de kapladığı alanı düşününce ne kadar yerinde bir tespit olduğuna hak verdim. Mimarlık mesleğini salt mekanla ilişkilendirmekle kalmayıp, mesleki örgütlülük, mesleki dayanışma, kent muhalefeti ve hatta kent mücadelesiyle ilgili sözü olanlara böylesi bir dönemde alan açarak büyük bir boşluğu doldurduklarına inanıyorum. Böyle bir mecrada iki yıldır düzenli yazı yazma imkanı benim için kıymetli.

Eray, Eylül yazısında bienalden, sergilerden, müzelerden ve sanat galerilerinden söz etmişti. Eczacıbaşı Holding, Koç Grubu gibi ülkenin sermayedar gruplarının İKSV etkinlikleri, bienaller ve sponsorluklar yoluyla sanat ortamına ve sanatçıya yaptıkları “katkılarının” yanı başına madencilik faaliyetleriyle doğayı katleden katkılarını bırakıvermişti.

Geçtiğimiz iki ay içinde mimarlık gündemi oldukça yoğun geçti; özellikle de bienaller, müze açılışları ve tabi mimarlık haftası etkinlikleriyle…

Bilindiği gibi bu yıl Uluslararası Mimarlar Birliği’nin (UIA) teması “Herkes İçin Konut” idi. Haberdar olmayan meslektaş sayısı azdır sanırım, Türkiye’de “Herkes İçin Mimarlık” adını taşıyan bir mimarlık topluluğu var. Genç meslektaşlardan ve mimarlık öğrencilerinden oluşan bu grubun etkinlikleri ve uygulamaları hem sayısal hem de içeriği bakımından oldukça yoğun olduğu için, adlarını bilmeyen, duymayan kişi sayısı azdır diye düşünüyorum. Bu yılki UIA teması açıklandığında aramızda şu espriyi yaptık: “Herkes İçin Mimarlık, bu yılki mimarlık haftası etkinliklerine nasıl yetişecek acaba? Her yerde sunum yapmak üzere davet edilirler herhalde. Ama yetişirler, oldukça kalabalık bir topluluk nasılsa.” Ancak meslek odası ve kurumların mimarlık haftasıyla ilgili etkinlik programları ilan edildiğinde, bizlerin beklediğinin aksine topluluğun ismini hiçbir yerde göremedik. Zaten her kurum da bu temayı ana gündemlerine almadı. Takip edebildiğim kadarıyla Girne Amerikan Üniversitesi’nde Hossein Sadri ve Kenan Güvenç bu konuda bir ikili söyleşi gerçekleştirdiler. Mimarlar Odası Ankara şubesi Mimarlar Günü açıklamasında bu temayı merkezine aldı; bir de davetli konuşmacısı olmayan, tüm meslektaşların ve kamuoyunun katılımıyla tartışmayı ve üretmeyi önemsediğini belirttiği “Herkes İçin Konut – Bir Slogan Değil, Bir Görev, Bir Talep, Bir Taahhüt” başlıklı bir forum düzenledi. Ayrıca, Mimarlar Odası İzmir şubesi, “Herkes için Konut” başlıklı bir etkinlik düzenledi ki, benim için en ilgi çekici organizasyon bu oldu.

Viyana'da 1923 yılında inşa edilmiş Reumannhof sosyal konutu; fotoğraf: Payton Chung, flickr
Kahlenberg sosyal konutu; fotoğraf: Tauralbus, flickr
Rabenhof, 1030 Viyana; fotoğraf: Brigitte Rieser, flickr

Bu başlık altında sunum yapmak üzere kimin davet edildiğini gördünüz mü? Emre Arolat. “Herkes İçin Konut” teması, insanların barınma ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hakça ve eşitçe dağılıma dair bir mesaj verir, “herkes” kavramı, belirli bir grubu sınıfı değil, daha geneli kapsayan, çoğulcu bir kavramdır. Mimarlar Odası İzmir şubesi barınma hakkının eşitçe dağılımı hakkındaki etkinlik için Türkiye mimarlık ortamından Emre Arolat’ı uygun bulmuş. Kendisi de davete icabet etmiş. Etkinlik canlı yayınlanır mı ya da kayıt odanın web sitesine konulur mu diye bekledim, açıkçası nasıl bir içerikte söz söyleyeceğini oldukça merak ettim. UIA temasının açıklamasında, “…tüm insanlara, özellikle de en az şanslı olanlara (yoksulluk ve emeğin sömürülmesi gibi konular büyük bir şanssızlık bildiğiniz gibi) hitap etme sorumluluğunu adil bir şekilde geliştirilmesi ve paylaşılması” ifadelerinin tam olarak Arolat mimarlığı pratiğiyle örtüştüğünü düşündü sanırım Mimarlar Odası İzmir şubesi. En az şanslı olanlar denildiğinde; rezidanslarda, kapalı sitelerde, villalarda yaşayanlar mı çağrışım yapıyor acaba, zira Arolat’ın konut tasarım pratiği yoğun olarak bu kesimi kapsıyor. Ulusal ve uluslararası mesleki camiada çok başarılı tasarım projeleri gerçekleştiren ve yine hem ulusal hem de uluslararası mimarlık ödülleri sahibi olan Emre Arolat’ın; Zorlu Center, Likör Fabrikası gibi müdahaleleri ise kimi mecralarda birer kent suçu olarak değerlendirilmekte. Tasarım alanındaki başarılarının ötesinde, “herkes”i kapsayacak bir kamu çıkarını gözeten, hakça ve adaletli bir barınma hakkı dağılımında bir önceliği olan, konut üretimi içerisinde UIA’nın “Herkes İçin Konut” tarifine yaklaşan, kent hakkı gibi meselelere dair bir uygulamasını bilmediğimiz Arolat, “Herkes İçin Konut” konusunda ne diyor olabilir gerçek bir merak konusu. Sunuma ait bir kayıt oda şubesinin sayfasında yer almıyor ancak etkinliği, Arolat’ın “günümüz konut anlayışını kendi perspektifinden aktardığı” bilgisiyle haberleştirmişler. Fotoğraflardan etkinliğin “rekor bir katılımla gerçekleştiğini” görüyoruz. Mimarlar Odası İzmir şubesinin Emre Arolat seçimi, kitleleri toplama açısından oldukça doğru bir karar olmuş, elbette bu ilginin oluşmasında diğer iki konuşmacının Uğur Tanyeli ve Bülent Tanju gibi isimler olması da yadsınamaz. Yani şube, tam da tema başlığıyla yıllardır pratik gösteren bir topluluk yerine bir “star mimar”ı çağırmayı akıl etmesinin karşılığını almış görünüyor.

Bir mimarın mimarlık yapma biçimi, hangi profile ve sınıfa yönelik mesleğini hayata geçireceği kendisini bağlar, herkes bildiği gibi yaşar, yapar, yıkar. Bunu söyleyerek her türlü mesleki tavrı meşrulaştıran bir bakış açısına sahip olduğumu söylemeye çalışmıyorum. Her bir tutumun, yapma ve yapmama biçimlerinin tarihe birer kayıt olarak geçtiğini düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz şartlar altında, bir kurallar bütünü olarak hukuk sisteminin çokça aksadığı bir dönemde, kentli haklarımız mahkemeler ve yasalarca garanti altına alınmış değil ne yazık ki. Siyaseten alınan kararlar nedeniyle sayısız ve geri dönüşü olmayan kayıplar veriyoruz kentlerimizde. Dahası, hukuki kazanımların hayata geçirilmesinin ötesinde bu tür kazanımlar için kamuoyu oluşturmaya çalışan kent muhalefeti de çok az sayıda grup ve insanın çabalarıyla sürdürülmeye çalışıyor. Burada dikkat çekmek istediğim, meslek örgütlüklerinin kent muhalefeti konusundaki yitirdikleri pozisyonları. Birer yetkiye talip olmuş ve yetkinin tayin edildiği yönetici pozisyonundaki kişilerin görev ve sorumluluklarını aklımızın bir kenarında tutup, mimarlık alanında ve kentliyi ilgilendiren kamusal ölçekli yapılarda bu kadar kamu yararı gözetilmeden, üst gelir gruplarının mimarı olarak bilinen bir mimarın bir tür sosyal, toplumsal duyarlılık mesajı içeren bir temada meslek örgütüne davet edilmesini, geniş bir kitlenin coşkuyla buna katılım göstermesini olağanlaştıramadığımı söylemeye çalışıyorum. Yani konu, Arolat mimarlığının nasıl bir zemine oturduğu değil, bu mimarlık pratiğindeki kararları değerlendirip bir meslek örgütünün kendisini nasıl pozisyonlandırdığı, bir çeşit popülerlik telaşıyla tüm filtrelerini yitirmiş olması. Mimarlar Odası İzmir şubesi, yarın, modern mimarlık mirasının korunması konusunda bir temayla Tabanlıoğlu’nu davet edip AKM sunumu yaptırabilir örneğin, ya da Sinan Genim’i anıtsal yapıların korunması ve restorasyonu başlığında Narmanlı Han uygulamasını sunmaya davet edebilir. Burada işaret etmeye çalıştığım kişiler ya da kişiler özelindeki proje uygulamaları değil, mimarlık mesleğinin toplumsal fayda ya da kamu çıkarlarını, kent hakkını korumak için kullanageldiği literatüre ait terim ve kavramların yerli-yersiz kullanımı ve bu savurgan kullanıma meslek örgütünün ev sahipliği yapıyor olması.

İçinde bulunduğumuz siyaset ortamında, mimarlık mesleğini toplumsal meseleleri merkeze alarak pratiğini geliştiren genç topluluklar yerine, meslek örgütlerinin popülerliğe yönelik tutum içinde olmalarını eleştirmek acaba “keskin bir siyasi tutum” mu olur? Zira, İzmir şubenin de içinde bulunduğu meslek odamızın bir grup şubesi, mimarlık alanından siyaseten keskin söylem üretmeyi sakıncalı buluyor.

Yaklaşık iki yıl önce, 2018 Ocak ayında Mimarlar Odası İzmir şubesinin de aralarında bulunduğu, Bursa’da gerçekleştirilen ve sekiz şubenin imza attığı “Mimarlar Odası’nın Mimarlıkla ve Üyeleriyle Barışma Vakti Gelmiştir” başlıklı bir deklarasyon metni kaleme alınmıştı. Deklarasyonda, meslek odasının üyelerinin çoğunun sorduğu “Oda benim için ne yapıyor?” sorusunun yaygınlığı problemleştirilmiş, kent yağmasına, imar planları ihlallerine, hukuk dışı uygulamalara, kanunsuzluğa karşı meslek odasının zaafları olduğuna dikkat çekilmişti. Şu ifadelerle somutlamıştı sekiz şube bu zafiyeti: “Merkezi düzeyde ortaya konulan keskin siyasi söylemler, meslek hak arayışının önüne geçmiştir.” Sekiz şube, merkez oda yönetiminin beyanlarını keskin ve sivri bulmuş, mesleki sorunlardan daha çok, ülke siyasetine yönelik karşıt söylemler üretmekle itham etmişti. Esasen eleştirinin adresi meslek odasının merkez yönetimi olsa da alt metinde 55 bin üyenin büyük oranına sahip olan İstanbul ve Ankara şubeleri de kastediliyor gibiydi.

Mesleki sorunlarımızı, ülkedeki siyasi ve yönetsel sorunlardan ayrıştırmaya çalışan, sanki bunlar birbirinden bağımsız, apayrı şeylermiş gibi bir perspektife sahip olan bu apolitik beyan, odanın üyeleriyle iletişiminin zayıflığını, oda-üye ilişkilerindeki kopukluğu gereğinden fazla, yüksek dozlarda hayata geçirildiğini düşündükleri bir politik tavra dayandırmaktaydı. Bu, taraftarı kolayca bulunabilecek ancak son derece bilinçli bir biçimde meslek örgütünü apolitikleştirmeye çalışan, odanın zaten zedelenmiş ve geleneğine oranla son derece zayıflamış olan kent hakkı arayışlarındaki ve kentsel muhalefetteki rolünü daha da pasifleştirmeyi hedefleyen, mimarlık mesleğini bazı teknik meselelerle indirgeyen Mimarlar Odası tarihinin belki de en geri düştüğü beyanlarından biridir.

Adana, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, Gaziantep, Kayseri ve Muğla şubelerinin yanında İzmir şubenin de altına imza attığı bu deklerasyonu anımsadım Emre Arolat’ın herkes için konut konusunda davet edilmesini gördüğümde. Deklarasyonda beyan edilen, ne kadar az politik muhteva, o kadar kapsayıcı bir pozisyon ve katılımcı toplama denklemi İzmir şubenin konut hakkının ve herkes arasındaki dağılımı konusunda söylem üretmek için Emre Arolat mimarlığını uygun görmesi, deklarasyondaki daha az toplumsal hak arayışı, daha çok mesleki kaygılar mesajının somutlaşmış hali gibi görünüyor.

Deklarasyonda; siyaset yapmak isteyen meslektaşların nereye gideceğini bilemediği zannından ileri gelse gerek, “…üst düzey siyasi tavır geliştirme eğiliminde olan meslektaşlarımız bu yaklaşımlarını siyasi parti çatısı altında değerlendirmeliler” buyruğuyla, mesleği ülkenin politik havasından ayrı görmeyen kişilere nasıl bir yol izlemeleri gerektiği de işaret ediliyor. Kent suçuyla anılan projelerin müellifini meslek odasında görmenin verdiği rahatsızlığı beyan edebilmek için hangi siyasi partiye üye olunması gerektiğini tam olarak kestiremiyorum, açıklamada parti ismi beyan edilmemiş, sanırım partiyi seçme hakkı bize bırakılmış.

Yazıyı sonlandırırken, fazla siyasi ve sivri olmayacaksa ve bir siyasi partiye dahil olmadan da beyan edebilmemizde bir mahsur yoksa, meslek alanımızı yakından ilgilendiren ancak mimarlık haftasında gündeme gelememiş bir konuya dikkat çekmek isterim. Henüz sonlanan “Barış Pınarı Harekatı”nın ardından “Güvenli Bölge”de gerçekleştirileceği duyurulan konut inşaatı projesinin derinden ve yakıcı bir şekilde yaşanan ekonomik krizle olan ilişkisi gibi konularda şubeler meslek alanıyla bağlantılı bir söylem üretecekler mi, yoksa bu konu mimarlığı ilgilendirmeyen politik bir konu mudur acaba? Projenin 140 köyden, 10 ilçeden oluşan bir yerleşim yeri olacağı ilan edildi. Planlamayla ilgili, 100 metrekare 3+1 ev ve ahırdan oluşan 1000 konut, taziye evi, hükümet konağı, sekiz ilçede 10 yataklı hastane, iki ilçede 200 yataklı hastane, 10 cami, kapalı spor salonu, sanayi sitesi, sağlık ocağı, emniyet binası (karakol), 16 derslikli iki okul, gençlik merkezi, üniversite gibi yapıların render görüntüleriyle birlikte her haneye bir dönüm tarım yapılabilecek arazi verileceği gibi ölçü, bahçe kullanımı, bütçe hesapları gibi bilgiler paylaşılmış olmasına karşın, bunların birer taslak çalışma olduğu, detaylı çalışmaların sürdüğü bildiriliyor. Ülkemizden geri gönderilecek Suriyeli mültecilerin yerleşeceği bölgenin inşaatının yabancı fonlarla karşılanacağı planlanıyor. Bu inşaatta çalışacak mimar, mühendis ve işçilerin iş güvencelerinden kimin (hangi ülkenin) sorumlu olacağı, mülkiyet haklarının kimler tarafından nasıl dağıtılacağı ve daha pek çok detaya dair iktidar sahipleriyle bir diyaloğa geçilecek mi acaba, çünkü yukarıda sözünü ettiğimiz deklarasyonda iktidarla diyalogsuzluk da önemli eleştirilerden biriydi: “Siyaseten uzlaşılmaz görünen iktidar sahipleriyle üye menfaatlerine dayalı bir diyalog süreci başlatıp, olumsuz bir cevap gelirse, iktidar sahipleri üyelere şikayet mi edilse?” Ya da yine deklarasyon önerileri arasında olduğu gibi, güvenlik koridorunda gerçekleşecek proje için, “kamu projelerindeki haksız rekabetin önüne geçmek için bir proje yarışması” düzenlenmesi de önerilebilir.

Akademi ve mesleğin entelektüel çevrelerince prestij sahibi olan star mimarlar, daha çok ülkenin sermaye gruplarına proje üretiyor. Hükümetin birer devlet politikası olarak ürettiği türde projeler ülkenin ileri gelen tasarımcıları tarafından değil daha çok TOKİ aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Sekiz imzacı meslek odası şubemizin, deklarasyonda bildirildiği gibi, siyasetten uzaklaşıp mimarlık alanına geri dönüp, böylece üyelerle de aralarındaki kopukluğu gidererek, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizi atlatmak için geliştirilen “Barış Koridoru” projesiyle ilgili iktidar sahipleriyle diyalog süreci başlatıp, olumsuz bir cevap gelirse biz üyelere şikayet etmelerini bekliyoruz.

*Nazım Hikmet’in Saman Sarısı şiirinden.

NOTLAR
1 “Mimarlık İçin Değil Herkes İçin Konut” başlıklı söyleşinin tamamı youtube kanalından izlenebilir: https://youtu.be/7nLUpNDFyDc
2 http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php?Did=10336
3 http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php?Did=10388
4

Etiketler:

İlgili İçerikler: