Kentsel Tarımı ve Gıda Topluluklarını Kentsel Muhalefet Çerçevesinde Düşünmek

ALPER CAN KILIÇ

Fridays for Future ya da Yokoluş İsyanı1 gibi kitle hareketleriyle dünya çapında toplumsal karşılığını bulan küresel iklim krizine, dışarıdan gözlemlediğimiz, onu çözmek için eyleme geçmediğimiz, sadece farkında olduğumuz, tüketim alışkanlıklarımızı ve ötesinde beslenme tarzımızı değiştirmeden devam edebileceğimiz bir kriz hali olarak bakmak, giderek çoğalan seslere ve krizin sonuçlarına kulaklarımızı tıkamak bizi çözüme götürecek bir yol gibi görünmüyor. Konuyu incelerken yolumuza çıkan veriler başlangıçta insanın kendisinden uzak, belki de empati kurmayı başaramadığı ozon tabakasının incelmesi, buzulların erimesi, karbon seviyesinin yükselmesi, türlerin azalması olarak görünse de bunun giderek bir gıda krizine evrildiği tüm insanlığın önünde duran ve ucu nihayet kendisine doğrudan dokunan yadsınamaz bir gerçek. Bunun yansımalarını son yıllarda yaşanan felaketler sonucunda Türkiye ve dünyada çiftçilerden sıkça görüyor ve duyuyoruz. Başımızda böyle bir durum varken tarımsal uygulamalarımıza dair “henüz çözemediğimiz” çok büyük problemler de diğer taraftan devam ediyor: Yanlış uygulamalar neticesinde çölleşen tarım alanları, yüksek oranda pestisit kullanımı, zehirlenmiş topraklar, şifa ve besin olması için tükettiğimiz besinlerin bizi günden güne öldürüyor olması vb. Sorunu bu çerçevede düşündüğümüzde zincirleme bir çözümler skalasında ilerlenmesinin artık bir gereklilik olduğunu anlayabiliriz.

Peki sağlıklı gıdaya ulaşabilmek için biz kent insanları nereden başlayabiliriz ve ne yapabiliriz? Bu soruya şu an için iki eylemle yanıt bulmak mümkün görünüyor: Kentsel tarım (kent bahçeleri, kent çeperinde ve içinde yer alan tarım alanları, kent bostanları) ve gıda oluşumları (gıda toplulukları, tüketim kooperatifleri, çeşitli inisiyatifler).

KENTSEL TARIM
Şu an kimileri tarafından romantik bir hareket olarak bakılan kent bahçeciliği, senaryo bu şekilde devam ederse hepimiz için çözüme yönelik bir kurtuluş olabilir. Üstelik yalnızca gıda üretimi anlamında değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve mekansal anlamda da mevcut sisteme alternatif oluşturmanın bir yolu olabilir kent bahçeleri. Kısa bir tanımla: “Kent bahçeleri, bulundukları yere özgüdür ve yerelliği destekler. Yerelin gücünü öne çıkarmayı, yerel tedarik zincirlerini kullanarak etki alanını artırmayı ve gerçekçi, ihtiyaçlara uygun amaçlarla yerel ekonomiyi desteklemeyi amaçlar. Yerelin sorunlarının, yerinde yerel kaynaklarla çözümüne dayalı bu model, merkezsizleşmiş bir sistemin gelişebileceği altyapıya katkı sağlar. Kent bahçeleri aynı zamanda bulundukları alanda, ekonomik, sosyal ve mekansal iyileşme sağlayarak yerele değer katar. Kent bahçelerinin etrafında kentsel akışlar zamanla artarak, yerel esnaf ve kurumları olumlu etkiler.”2 Dünyadan örnek vermek gerekirse, petrol krizi sonrası kentteki yeşil alanların değerlendirilmesinin zaruri hale geldiği Küba’da, kent bahçelerinde ve kent çeperlerinde yapılan tarımsal üretim, bugün ülkenin yaklaşık %75 oranında gıda ihtiyacının karşılanmasına olanak tanıyor.3

Roma Bostanı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Roma Bostanı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Roma Bostanı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Roma Bostanı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Roma Bostanı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Roma Bostanı; fotoğraf: Mehmet Çağnis
Güneşköy Kent Bahçesi; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Güneşköy Kent Bahçesi; fotoğraf: Alper Can Kılıç

ÜLKEMİZDE GIDA SORUNUNU KENTSEL VE KIRSAL ÖLÇEKTE DEĞERLENDİRMEK GEREKİRSE…
Kentte neden tarım yapmamız gerektiğini somut olarak anlamamız için ülkemizdeki tarımsal üretimle ilgili kısa bir değerlendirme yapmakta fayda var. 12 Aralık 2012 Tarihli ve 6360 sayılı “On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile “ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kimliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır”.4 Endüstri devrimiyle başlayarak kırdan kente gerçekleşen göçlerin artması günümüzde yanlış politikaların sonucu olarak “köy” kavramının ortadan kaldırılmasına kadar giden bir sürece varmış bulunmakta. Küçük üreticiyi yok olmanın eşiğine getiren; “milli birlik”5 adı altında çiftçisini çemberin dışına iterek holdinglere hizmet edecek veya ithalata (tohum ve “zehir” sanayi) mecbur bırakacak şekilde tasarlanan programların sonuçları gelecekte hem halk sağlığını hem de kültürel ölçekte bir algıyı etkileyecek olumsuz bir dönüşüm makinesinin çarklarını güçlendirmekten daha ötesini vermiyor bize. Bununla birlikte, Türkiye coğrafyası üzerinde bir kanser gibi ilerleyen kentleşme, tarımın topraklardaki payının giderek küçülmesi, tarımsal işgücü istihdamının azalması, “küçük” ölçekli tarım arazilerinin köylüden alınıp büyük şirketlere gümüş tabakta sunulmasına yönelik yönetmeliklerin ardı arkası kesilmeyecek şekilde düzenlenmesi çabasıyla birlikte bu durum, dolaylı veya doğrudan, insan-doğa ilişkisinin de toplumsal ölçekte bir çıkmaza sürüklenmesine neden oluyor.

Diğer taraftan, kentlerde var olan biyo-çeşitlilik ve üretim potansiyeli, kentsel tarım için önemli bir itici güç oluşturabilir gibi görünüyor. Örneğin ülkemizde yalnızca İstanbul’un doğal florasında 2500’den fazla6 çiçekli bitki yer almakta. İngiltere’nin tüm toprakları üzerinde 1850, Polonya’nın tümünde 2450, Hollanda’nın tümünü ele aldığımızda ise 1600 bitki türünden söz etmek mümkün. Bu sayıları veriyor olmamın sebebi, İstanbul gibi toprakları sömürülen ve yok edilen bir kentin, bunca zulme, bu kadar katliama ve plansız dönüşüme rağmen hala nasıl canlılık ve bereket dolu olduğunu, sahip olduğu canlılığın ne kadar çeşitli olduğunu göstermek. Hala umut var! Çünkü çeşitlilik yaşam demek ve yalnızca çeşitliliklerin bir arada var olabildiği kenarlarda hayat kendini yeşertmeye ve var etmeye devam edebilecek.

Kentsel tarım, bu coğrafyada yabancısı olduğumuz bir pratik de değil üstelik. İyi ki var dediğimiz, bize kentte yeşil alan hakkımızı ve toprakla olan bağımızı hatırlatan bir örnek Roma Bostanı. Bunun dışında Yedikule, Gümüşdere, Tatavla ve Kuzguncuk bostanları gibi (her ne kadar tümünde doğal yöntemlerle üretim yapılıyor olmasa dahi) kente yakın konumlarda yer alan ve varlıklarını bugüne kadar sürdürebilmiş olan kentsel üretim alanlarımız, etkileşim kurmamız ve örneklerini çoğaltmamız için bizleri bekliyor. Çözüm yalnızca biz istersek gelecek.

Kentsel tarım uygulamalarını hayata geçirebilmek için toplumsal psikolojiyi, kentin tarihini, tarımla ilişkili şirket-devlet işbirliklerini, kentsel ve kırsal yaşama etki edecek yönetmelik ve yasaları, gıda ihtiyacının mevcut senaryoda hangi mesafelerden ve ne şekilde karşılandığını, kent çeperi ve kırsal bölgelerde tarımın durumunu iyi analiz etmek gerekiyor. Bununla birlikte yapılacak bu tarımın, eylemlerimizin niyetiyle uyuşması ve bizi sağlıklı kılması için ranttan arı tarım alanlarında, zehirsiz topraklarda, atalık tohumdan üretilmiş besin değeri yüksek ürünlerle gerçekleştirilmesi gerekli. Bunun sağlanması için mevcut kentsel üreticiyi desteklemek ya da kendimiz üretici haline dönüşmek iki alternatif senaryo olarak görülebilir. İlk senaryoda, sistematik bir şekilde örgütlenmek, hala üretim yapan kent çiftçilerini keşfetmek ve bu üreticileri yapılan işbirlikleriyle, kurulan dostluklarla, tahsis edilen güven ortamıyla zehirsiz ve sürdürülebilir tarım uygulamalarına yönlendirmek mümkün. İkinci senaryoda ise inisiyatif alarak ve hayatlarımızda büyük değişikliklere giderek, belediye ya da devlet kurumları işbirliğiyle kentin içinde ve çevresinde bölge halkının ihtiyaçlarını karşılayabileceği yeni tarım alanları yaratarak, kendimiz üretici olarak sürece dahil olabilir ve kent çiftçilerinin sayısını artırabiliriz. Her iki senaryo da, kent dediğimizde aklımıza gelen mevcut tanımı değiştirip evrilterek, kentleri gıda anlamında dışa bağımlılıktan kurtarıp yerel kaynaklara yönelten, kendi gıdasını kendi üreten, sürdürülebilir birer üretim alanına dönüştürme yolunda önemli potansiyeller içermekte.

Gıda Toplulukları Çalıştayı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Gıda Toplulukları Çalıştayı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Gıda Toplulukları Çalıştayı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Gıda Toplulukları Çalıştayı; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Kadıköy Gıda Topluluğu dağıtım esnasında; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Kadıköy Gıda Topluluğu dağıtım esnasında; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Kadıköy Gıda Topluluğu dağıtım esnasında; fotoğraf: Alper Can Kılıç
Kadıköy Gıda Topluluğu dağıtım esnasında; fotoğraf: Alper Can Kılıç

GIDA TOPLULUKLARI
Gıda toplulukları yerelde örgütlenerek, aracıları ortadan kaldırarak, üreticisiyle doğrudan iletişim kurarak, “ temiz, adil, sağlıklı ve lezzetli” gıdaya ulaşmaya niyetli, bu gıdaların üretimine ve üretenine destek olmak, karbon ayak izini azaltmak, gıda tedarik zincirini kısaltmak isteyen, zehirsiz bir dünya hayal eden insanların bir araya geldikleri toplulukları ifade ediyor. Pek çok topluluk modeli olmakla birlikte, bu topluluklar iki kişiyle başlayarak binlerce, hatta milyonlarca kişiye ağ örgütlenmeleriyle ulaşabilir. Bu yazıda öncelikle kent bahçelerimizden bahsetmemin sebebi, ürün ihtiyacımızı çevremizden karşılamamızın her anlamda daha sağlıklı olacağını vurgulamaktı. Fakat böyle bir imkan elimizde yoksa veya bu konuda henüz organize olamamışsak “ne kadar yakın o kadar iyi” felsefesiyle, yerel hareket ederek olabildiğince yakın üreticilerle irtibata geçerek ve gıda toplulukları oluşturarak temiz, sağlıklı gıdaya ulaşmayı denemeliyiz.

Geçtiğimiz Aralık ayında EkoHarita’nın7 da organizasyon destekçilerinden biri olduğu Gıda Toplulukları Çalıştayı’nın8 üçüncüsünü gerçekleştirdik. Uluslararası örnekleri paylaşmak niyetiyle davet ettiğimiz konuklarımızdan biri Polonya’dan Wawel Gıda Kooperatifi & Nyeleni Polonya, bir önceki yıl İtalya’dan Dayanışma Satın Alma Grupları (GAS) ve ilk yıl Fransa’dan Fransa Köylü Tarımını Koruma Derneği (AMAP) idi. Bu gruplar binler, hatta milyonlara ulaşmış, örnek verebileceğimiz gruplardan sadece birkaçı.9 Bu çalıştaylarda yapılan forumlar, atölyeler ve sunumlarla yeni gıda topluluklarının ve inisiyatiflerinin oluşumuna, yeni üreticilerle tanışma olanağına ve toplumsal ölçekte “sağlıklı ve temiz” gıda, atalık tohum, kalıcı ve doğal tarım kavramlarının yeni insanlara ulaştığına şahit olduk. Sevinçliyiz.

Gıda toplulukları sistemi, türeticilerin üreticiyle kurdukları bu doğrudan bağ sayesinde, dolaylı satın alım kanallarını devre dışı bırakarak üreticiyle buluştukları bir güven ortamı oluşturuyor; böylece kopmuş olan üretim-tüketim bağını yeniden kurup güçlendirerek ve çiftçilere düzenli bir gelir sağlayarak yeni bir ekonomi yaratıyor. Bir gıda topluluğu kurulmak istendiğinde temel etik değerler üzerine oturan her topluluğun kendine ait bir işleyişi olabilir. Dünyada ve Türkiye’de yer alan gıda topluluklarının benimsediği temel niyetler arasında aracısız, adil ve temiz gıdaya ulaşmak, küçük üreticiyi desteklemek, karbon ayak izimizi en aza indirmek, bunlara ek olarak lojistik masraflarımızı paylaşmak sayılabilir. Gıda toplulukları aynı zamanda yerelde sosyalleşmeyi, birlikte öğrenmeyi ve üretmeyi de teşvik ediyor. Yerelde örgütlenen bireyler arasında kaybolan komşuluk ilişkileri, yardımlaşma ve mahalle kültürü de yeniden canlanıyor.

İnsanların mütevazı çabalarıyla oluşturulan gıda toplulukları, Türkiye’nin dört bir yanında her geçen gün sayıca artıyor fakat daha fazla katılıma ve birbirine kenetlenmiş yerel ağların bu katılımla güçlendirilmesine ihtiyaç var. Üretimimizin temeline birlikte inmek, ne yediğimizi, yediğimizi kimin ürettiğini birlikte tanımak, üreticimizle dost olmak ve birlikte çalışmak, daha iyi bir üretim ve daha sağlıklı bir toplum için kolektif olarak atılması gereken önemli adımlar olarak görünüyor. Bu hareketi yaygınlaştırmak ve daha fazla kişiye ulaşmak amacıyla kurulmuş olan www.ekoharita.org 10 ve www.ekotopluluk.org 11 gibi web siteleri de, bu kolektif çabanın çevrimiçi ayağını oluşturuyor.

Doğa yolumuz olsun,
Dünya varmış!

NOTLAR:
1 https://www.fridaysforfuture.org/, https://twitter.com/yokolus_isyani
2 Sarı, Ayşe Ceren; Arısoy, Alp; Kılıç, Alper Can, Bahçecinin El Kitabı, ÇEKÜL Vakfı Yayınları, 2019, s.20
3 Bahçeci, DEVİN, “Dünyada Kent Bahçeleri”, Yeryüzü Derneği Yayınları; Aguilar, Funes Fernando, “Beyond İstanbul: Mekanda Adalet ve Gıda”, çev: Umut Kocagöz, Mekanda Adalet Derneği Yayınları, 2018, s.123
4 Resmi Gazete, “On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, erişim: 25.03.2019, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/12/20121206-1.htm
5 https://www.tarimdunyasi.net/2019/04/17/tarimda-milli-birlik-projesini-acikliyoruz/
6 Akkemik, Ünal, İstanbul Ormanlarının Sorunları ve Çözüm Önerileri, 2014, Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi Yayınları, s.101
7 www.ekoharita.org
8 https://www.ekoharita.org/2018/12/12/ekoharitanin-kurucularindan-alper-can-kilic-ureticilerle-iliskilerimizi-onlari-taniyarak-uretimlerine-katilarak-gelistiriyoruz/
9 Petrini, Carlo, “Terra Madre”, çev: Güliz Akyüz, 2017, Yeni İnsan Yayınevi, s. 52-53
10 Türkiye’de yer alan, çevrenizdeki gıda topluluklarına ve gıda topluluklarıyla alakalı pek çok haber ve bilgiye https://www.ekoharita.org/projeler/toplulukdesteklitarim/ üzerinden ulaşabilirsiniz. Şimdi siz de bir adım atarak ve kendi gıda topluluğunuzu kurarak bize katılabilirsiniz. Destek istediğiniz konular olursa [email protected] adresine mail atarak veya sosyal medya kanallarımızdan ulaşarak her sorunuzu iletebilirsiniz.
11 EkoHarita ekibi olarak yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştığımız, küçük üreticilere doğrudan erişimi ve gıda topluluklarının işleyişine dair kolaylaştırıcı bir araç olarak tasarladığımız “Topluluk Destekli Tarım Aracı” www.ekotopluluk.org web sitemiz üzerinden yakında faaliyete geçecek. Bu aracın gıda toplulukları oluşturulmasını, türeticilerin güvenilir üreticilere ve aynı şekilde üreticilerin güvenebileceği türeticilere ulaşması için gereken bağı hızlıca tahsis etmesini  ve sadece bir araç olarak kalmasını ümit ediyoruz.

Etiketler:

İlgili İçerikler: