“Şeytanı Uyandırmak:” Yapay Zeka ve Geri Zeka

SABRİ GÖKMEN

Müşkülpesent adlı köşesindeki yeni yazısında Sabri Gökmen, mimari tasarım araçları ile yapay zekanın imtihanını ve olası gelecek senaryolarını paylaşıyor.

9-15 Mart 2016 tarihlerinde Google’ın yıllar süren araştırmaları sonucunda geliştirdiği Alpha Go, dünyanın gözleri önünde ilk ciddi testini o dönem dünya şampiyonu olan Lee Sodol’la karşılaşarak verdi. Google için her şey yolunda gidiyordu, derken dördüncü maçta oluşan bir kodlama hatasından dolayı Alpha Go maçı kazanmanın herhangi bir yolunun kalmadığını farkederek nedeni anlaşılamayan hamleler yapmaya başladı. Her ne kadar Go gibi hesaplaması oldukça karmaşık, stratejik ve tarihsel bir oyunu oynaması için geliştirilen yapay zeka, turnuvanın sonunda maçı 4-1’lik skorla kazansa da akıllarda kalan soru, yapay zekanın hesaplamanın yetersiz olduğu durumlarda neden tamamen mantık dışı davrandığıydı...

Yakın tarihimizi incelediğimizde özellikle 20. yüzyılın ortalarından sonra insan ırkının teknoloji alanında inanılmaz atılımlar yaptığına şahit olduk. İkinci Dünya savaşını bitirmek için yaratılan atom bombası ve Soğuk Savaş Dönemi’nde uzaya gitme yarışı süresince fırlatılan fosil yakıtlı devasa roketlerden, günümüzdeki bilgisayar ve mobil teknolojilerin egemenliğindeki dijital çağa tamamen geçmemiz 4,5 milyar yıllık evrenin oluşumuna kıyaslanamayacak kadar kısa bir süreyi kapsadı.1 Şimdilerde ise birçok teknoloji alanını hızlıca etkisi altına alacağı düşünülen yapay zeka araştırmaları, otomasyona maruz kalabilecek her sektör gibi tasarımcıların da zihnini kurcalamaya başladı. Her ne kadar fiziksel olarak etkilerini hissetmediğimizi düşünsek de yapay zeka artık hayatımızın her anında karşımıza çıkıyor ve bizi bizden daha iyi tanıyan dijital sistemlere dönüşüyor. Bu algoritmalar sayesinde artık bir yerden bir yere giderken hangi rotayı kullanmamız gerektiğini, online butiklerde hangi çanta ya da ayakkabıyı beğeneceğimizi ya da hiç tanımadığımız biriyle yaşayabileceğimiz bir ilişkinin ne kadar başarılı olabileceğini tahmin etmek bile mümkün hale geldi.

Günümüzde gerçekleştirilen ve alanındaki en uzman araştırmacıların katıldığı yapay zeka konferanslarında tartışılan başlıca konulardan biri ise 21. yüzyılda yapay zekaya nasıl bir yön verileceği ve yakın tarihte hangi mesleklerin en çok etkileneceğiydi. Durumun kaçınılmazlığını savunan Elon Musk, yapay zekanın yaratacağı etkilere karşı hazırlanılması ve “şeytanı uyandırmak” adını verdiği bu araçların daimi üstünlüğünü kabul eden insanoğlunun olası bir birleşmede zeka sıçraması yapacağını haykırıyordu.2 Tasarım alanında ise, ikinci dijital dalga olarak kulağımıza çınlatılan bu teknoloji sayesinde artık tasarımın birçok etabını insanların yapmasına gerek kalmayacak;3 hatta Tony Stark’ın komutlarını yerine getiren Jarvis gibi, parametrelerini telaffuz ettiğimizde karşımızda holografik görüntüsünü bulacağımız tasarımlar tahminimizden daha yakın olabilir. Dilerseniz, yakın geleceği sorgulamadan önce, yakın dijital geçmişimize bir kez daha göz atalım.

Iron Man ve yapay zeka sistemi Jarvis
Ivan Sutherland’ın geliştirdiği Sketchpad arayüzü
Gehry’nin Barselona’da tasarladığı Altın Balık (El Peix) heykelinin dijital ortamda üretimi, 1992

Dijital Tasarım Araçlarının Kısa Tarihi
1963 yılında Ivan Sutherland’ın MIT’de geliştirdiği dijital destekli ilk görselleştirme arayüzü örneği olan SketchPad,4 bir oda büyüklüğündeki bilgisayarın ufacık ekranına ışın tabancasıyla basit geometrik şekiller çizilmesini sağlıyordu. Daha sonra gelişen bilgisayar teknolojileri ve Microsoftun öncülüğünde 1980’lerde bilgisayarlar evlere girmeye başlamış artık daktilo yerine Imac’lerde kitaplar yazılmaya ve resim yapılmaya başlanmıştı. Tasarım alanında da bilgisayar destekli ilk işlere bu dönemlerde rastlıyoruz. Özellikle birinci dijital dalga kapsamında 1990’ların başında birçok mimar ellerine geçirdikleri tüm teknolojileri yeni formlar ve tasarımlar üretmek için kullanmaya başlamıştı.5

Gehry Technologies’in kuruluşu sayesinde karmaşık geometrilerin dijital ortama aktarılması ve üretilebilir rasyonel formlara dönüştürülmesi de bu döneme rastlamaktadır. Bu alanda kullanılan ilk araçlardan olan CATIA aslen 1977’de uçak modellemesi üretmek için geliştirilmişti, ancak bu programın potansiyelini gören bazı kurnaz mimarlar benzer formlarda aerodinamik binalar üretmek için hemen kolları sıvamıştı.6 İlk başlarda teknoloji olarak sadece pergel, paralel cetvel ve Fransız eğrisini bilen mimarlar artık bilgisayarların dijital ekranında noktalar girerek form dünyasında kaybolmaya başlamış ve daha önce karşılaşılmamış binalar üretmeye soyunmuşlardı. Bu erken dönemde teknolojiyle üretilmeye başlanılan işlerin çoğuna “dijital mimari” denmesi de kullanılan araçların çıkan formlar üzerideki hegemonyasını gözler önüne sermekte. Daha sonraları ise kendilerine “Illuminati” gibi isim yakıştıran bu “Dijirati”ler yeni bir akım ve paradigma yarattıklarını sanarak bu araçların yaygınca kullanılmasına ve hatta konvansiyonel üretim tekniklerine kafa tutmaya başlamışlardı.

2003 yılında Centre Pompidou’da yapılan “Standard-dışı Mimarlık” sergisinde o dönem dijital mimarlığın önde gelen isimleri kullandıkları araçların potansiyellerini gözler önüne seriyordu.7 Sergiye katılan ziyaretçiler kendi mobilyalarını tasarlayabilecekleri arayüzleri nasıl kullanacaklarını anlayamayınca vitrinde sergilenen objeleri tercih etmeleriyle küratörlerin şaşkına uğramalarına neden oluyordu. Aynı dönemde Columbia gibi ABD’nin seçkin okullarında ise “kağıtsız” tasarım eğitimi verilmeye başlanmış ve dijital modeller üzerinden projeler değerlendirilirken eski neslin jüri arkası ağıtları tekno müzik eşliğinde dağıtılmaya başlanmıştı.8 Günümüze gelindiğinde ise tüm dünyada bilgisayar destekli eğitimin verildiği ve bu teknolojik araçların kutsallaştırıldığı bir durumla karşı karşıyayız. Bu aşamada tasarımcılar için kaçınılmaz olan tartışma ise artık klişe hale gelen analog mu dijital mi tartışmasına kıyasla, teknolojinin tasarımla nasıl bütünleşeceği ve tasarımcının 21. yüzyıldaki mesleki rollerinin neler olacağıydı.

Tasarım Araçları ve Araç Tasarımları
Dünya genelinde mimari eğitimde en çok kullanılan programlardan biri olan Rhino, altıncı sürümünde parametrik modelleme arayüzü olan Grasshopper eklentisini programının ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Bu arayüz sayesinde tasarımcı belirli parametrelerle sanal tasarım objeleri, formlar ve hesaplamalı süreçler tarifleyebilmekte ve tasarımı tekil bir çerçeveye indirgemektense, çeşitli varyasyonlar üzerinden dinamik olarak değiştirebileceği akıllı bir model olarak ele almaktaydı. Geometri ve matematik temellerinde çalışan binbir tane komut sayesinde kullanıcı sadece bir form ya da bina tasarlamıyor, artık tasarım bir meta-obje haline geliyor ve parametrelerle anında değiştirip kurgulanabilen akışkan bir forma bürünüyordu. Bu aşamada en ilginç ayrım ise parametrik araçların çoğunlukla eğri ve akışkan yüzeyler üzerinden (NURBS) geliştirilmesi ve ağırlıklı olarak yüzey parçalanma stratejilerini kapsamasıydı.

Parametrik modellemenin hayatımıza girmesiyle ortaya çıkan bir diğer kavram ise tasarımcıların kullandıkları arayüze yeni araçlar ve komutların eklenmesini sağlayan programlama dillerini öğrenmeleri ve artık arayüzdeki araçların da tasarlanabilmesinin önünün açılmasıydı. Açık kaynak mantığıyla geliştirilen yazılımlarla tasarımcılar kendi eklentilerini program diline aktarabiliyor ve yaratmak istedikleri tasarım araçlarını modelleme arayüzünde kullanabiliyordu.9 Daha sonraları geliştirilen ve benzer bir süreçten geçen Revit-Dynamo ise, yapı bina modellemesi ve data koordinasyonu konusunda mimarların işlerini epeyce kolaylaştırdı. Bu sayede mimarlar 1990’larda başka disiplinler için geliştirilmiş araçlarla bina ve form tasarlamaktansa, yönetmek istedikleri tasarım süreçleri için araçlar ve programlar geliştirebilecek, kısacası tasarım disiplinine ait olmayan bir aracın kısıtlı kapasitesine sonunda hapsolmayacaktı.

General Motors'un metal baskıyla geliştirdiği parçalar, 2018
Autodesk'in geliştirdiği Parametrik Sandalye, 2018
Stanislas Chaillou'nun yapay zekayla geliştirdiği planlar, 2019
MaRS ofisleri parametrik tasarım varyasyonları, Autodesk

Tasarım Alanındaki Yapay Zeka Araştırmaları
Günümüzde mimarları kaygılandıran başlıca konu, erken dönem parametrik tasarım araçlarının geldiği son nokta olan yapay zekanın kullandığımız araçlara ve iş sahasına nasıl bir etkisinin olacağı... Acaba 1990’larda geliştirilmeye başlanan ve bir hayli etkili olan BIM sistemlerinin yarattığı gibi yeni bir istihdam kriziyle mi karşılaşacağız, yoksa bu araçlarla yaptığımız prematüre çalışmalara daha sonra tiksintiyle bakarak “Dijirati”lerin kulaklarını mı çınlatacağız?

Yakın zamana kadar Autodesk, Google’ın yaptığı gibi kendine yapay zekayla ilgili bir Ar-Ge birimi kurarak, mimarlar ve mühendislerin en çok kullandıkları yazılımlarına eklentiler geliştirmeye başladı. Bunlar arasında en çarpıcı olanları yapay zekanın belirli parametrelere göre en optimum tasarım çözümünü sunması ya da olabilecek tasarım yaklaşımını varyasyonlar üzerinden gözler önüne sermesiydi. Bunlardan ilki, son ürünü özelleştirip tekilleştirirken, diğeri ise sonsuz bir popülasyon üzerinden tasarıma bakmanın potansiyelini araştırıyor ama son bir tasarım formunu belirleyememe paradoksunu bizlere sunuyordu.

Optimizasyon konusu, tasarım alanında özellikle yapı bina modellemesi ve buna dayalı olarak yüksek performanslı binaların üretilmesi alanlarında kilit bir konu haline geldi. Buna kıyasla, diğer mühendislik alanlarındaki kullanımı ise çok daha eskilere dayanıyordu. General Motors’un yakın tarihte denemeye başladığı, üç boyutlu baskı teknolojisiyle daha az malzeme kullanılarak yüksek strüktürel performans sağlanmasına yarayan yapay zeka algoritmaları, üretilecek parçaların form optimizasyonu konusunda mühendislerin işlerini elbetteki kolaylaştırdı. Buna kıyasla Autodesk’in geliştirdiği “Parametrik Sandalye” modelinde ise, dört ayaklı bir oturgaçın uzay kafes sistemine dönüştürülerek farklı varyasyonlarının türetilmesi ve bu varyasyonların strüktürel performanslarına bakılarak tasarımların performansları inceleniyordu. Öne sürülen yöntem, artık tasarımcıların bu ileri araçları kullanarak tek bir tasarım çözümü geliştirmeleri yerine simülasyonlarla yeni tasarımları keşfetmeleriydi. Özetle strüktürel, mekanik ya da aerodinamik parametrelere göre kurgulanması gereken parçalar için optimizasyon kavramı çoktan birçok farklı disiplin ve mesleki pratiğin içine girmişti. Fakat yaratıcı ve öznel olma eğilimindeki mimarlık pratiğinde ise neyin optimize edilmesi gerektiği hem etik hem de estetik bir sorun olarak ortaya çıkıyordu.

Günümüzde yapay zekanın mimarlık alanındaki potansiyel uygulamalarını ve ilk denemelerini görmeye başladık. Geometrik bir parçadan oda bölümlemeleri, mobilya ve detayları düşünebilecek planlar üreten yaklaşımlardan, belirli sosyal ve işlevsel parametrelere göre kurgulanmış bir ofis planının varyasyonlarının üretilmesine yarayan algoritmalar artık tasarım alanında kullanılmaya başlandı. Karşılaştığımız örnekler gerçekten heyecan verici ancak bir o kadar da yukarıda bahsettiğim konular hakkında düşündürücü. Özellikle mimarlar için diğer teknolojik araçlar gibi yapay zekanın da olumlu ve olumsuz etkilerinin olacağı kaçınılmaz görünüyor. Bu aşamada sormamız gereken asıl soru ise, bu araçların tasarımcıların düşüncelerini ve yaklaşımlarını nasıl geliştireceği ve onlara bazı şeyleri dikte ekmektense, arttırılmış zekayla tasarımın nelere baki olduğunu gösterip gösteremeyecekleri. Evrimsel olarak her gün daha karmaşık bir sistem üretmeye çalıştığımız dünyada zaten basite indirgediğimiz çözümleri daha da optimize etmektense, kendi belirlediğimiz karmaşıklıklar içinde yolumuzu bulmamızda yapay zeka yardımcı olabilir. Aksi halde, kendimizi bu araçların yanında geri zekalı gibi hissedip, tüm kontrolü onlara vererek varoluşsal krizlere kapılabiliriz. Seçim bizim...

Notlar
1 Yapay zekanın tarihsel evrimiyle ilgili bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_artificial_intelligence
2 “Elon Musk: Yapay zeka bize karşı en büyük varoluşsal tehdit,” The Guardian, 27 Ekim 2014.
3 Second Digital Turn: Design Beyond Intelligence, Mario Carpo, 2017.
4 Sketchpad: A man-machine graphical communication system, Ivan Edward Sutherland, MIT Thesis, 1963.
5 Animate Form. Princeton Architectural Press, Lynn, Greg, 1998.
6 Autodesk’in o dönemki başkanı Carl Bass, mimarlık için CATIA kullanmayı çekiçle diş çekmeye benzetecekti. Bkz. "Gehry, Dassault and IBM Too," AEC Magazine, 2003.
7 “The Question Of Non Standard Form,” Zeynep Mennan, METU JFA 2008/2, 171-183. 8 Marx, John. “A Proposal for Alternative Methods for Teaching Digital Design,” Digital Design Studios: Do Computers make a Difference? ACADIA (October, 1998): 59- 71.
9 Rhino-Grasshopper için geliştirilen yüzlerce eklenti ve yazılım için bkz. https://www.food4rhino.com/

Etiketler: