Codex Seraphinianus’a Giriş
-tüm baltayı taşa vuranlara-
Codex’in başlangıcı önceden planlanmış değildi. Sanat ve(ya) iletişim alanlarındaki araştırmaların bir sonucu değildi. Öylece geldi, aniden ve kendiliğinden. Buna rağmen tesadüf değildi -bir olay, ona sebep olan, arkasında yatan nedeni saklar. Bu nedenin ne olduğunu bilmiyorum, sonradan kimi hipotezler geliştirmiş olsam da. Anımsadığım kadarıyla, bir noktada Codex belirdi... 1976’nın Eylül ayıydı. Bir ay öncesinden bile bunu hayal edemezdim.
Luigi Serafini, 20141
Serafini, Codex’in doğumu hakkında “o günü ve olayı hatırlıyorum” der Pino Corrias’a. “Bir arkadaşım beni aradı ve beni sinemaya götürmek için alacağını söyledi. Ben de, sebebini bilmeden, şöyle dedim: Hayır, evde kalacağım, bir ansiklopedi yapmam lazım. Telefonu kapattığımda, gerçekten çizmeye başladım. Bir adamla başladı, sonra bir tornavida, bir yaprak, bir alet. Sonra satırlar boyunca hayali başlıklar yazdım, otomatik bir biçimde: Dans eden işaretler ve beyaz duraklar... Levhadan levhaya geçtim, tek bir gün ara vermeden, haftalar, aylar boyunca.”
Decodex, Alessandro Riva.
“Codex Seraphinianus”, Plinius’un “Naturalis Historia”sının, Lucretius’un “De Rerum Natura”sının, Vicenzo di Beauvias’nin “Speculum Maius”unun ve Diderot ve d’Alembert’in “Encyclopédie”lerinin ya da dostlarım Giulio Einado’nun ve Livio Garzanti’nin yakın zamanlardaki değerli çabalarının mensup olduğu, dostluk ve fantazmalar ailesine aittir.
Franco Maria Ricci, 1981. Codex Seraphinianus’un ilk baskısının sunuş yazısından.
Serafini, dünyada yazılmaya değer tek kitabı yazdı ve yaptı: Codex Seraphinianus’u.
Asri zamanların kıyametinden (elektromanyetik yahut elektronik çöküşten) veya çağcıl büyük bir yangından tek bir kitabın kurtulabileceği söylense, çekinmeden Codex Seraphinianus’u, o muhteşem Ansiklopedi’yi önerirdim. (Neden böyle düşündüğümü bu yazıda aktaramayacağım açık; bunu bir kitap ölçeğinde açıklamam gerekeceğini biliyorum.)
1949 doğumlu Luigi Serafini, Roma’da küçük bir apartman dairesine 1976-78 yılları arasında, iki yıldan uzun süreliğine (Riva’nın ifadesiyle otuz ay boyunca yaşadığı binanın çatı katına) kapanarak, beyaz bir kedinin çıkagelip kitabın yapımına eşlik etmesiyle başyapıtını yazmaya ve yapmaya koyulduğunda genç bir mimardı. Codex Seraphinianus adını verdiği ansiklopedisine başladığında daha yirmi yedisindeydi; yapıtını tamamladığında otuzuna bile basmamıştı. “Dahi” kelimesini tarihyazımsal doğruculuk adına akademik jargondan defetmiş olanların bile, bir kereliğine de olsa, Serafini’nin Codex’i için kullanmaktan başka çıkar yolu yok gibi görünüyor maalesef. (Ama dilersek, kitabın yakıcı dünyasını ıskalamış birçoklarının izinden de gidebiliriz.) Serafini’ye o günden bugüne ne değiştiği sorulduğunda, “sadece saçımın rengi” demiştir: İflah olmaz bir Romalıdır, evi yıllardır Pantheon’un hemen yakınındadır. Codex’in fiziki çerçevesi, neden iki cilt halinde yayınlandığını da ortaya koyar. İlk cilt doğa bilimlerine ayrılmıştır: Sırasıyla botanik, zooloji, yerbilimleri, kimya, fizik, mekaniğe ayrılmış bölümlerden oluşur. İkinci cilt insan bilimlerine ayrılmıştır: Anatomi, etnoloji, antropoloji, mitoloji, dilbilim, gastronomi, oyunlar, moda, mimarlık ve şehircilik ele alınır.2
Her ayrıksı yapıtı bekleyen sessizlik ve kara kamunun ketum gölgesi, Codex’in dur durak bilmez, şenlikli bilimini de kuşatıp karartmaya meyletmiş olmalı uzun süreliğine; kanımca bu sis gitgide dağılıyor ve gelecek kuşaklar için tümden dağılmış olacak, yazarının da müjdelediği gibi. Öyle ki, o zaman yirmi birinci yüzyıl, kaçınılmaz şekilde, Codex Serafinianus yüzyılı olacak...
Kalın görmezden gelme katmanı, “hafifseme+garipseme=dışlama”dan oluşan gepgeniş bir “ıskalamalar tarihi” yaratmışa benzer. Bu ıskalamayı, ayrıksı İtalyan yayıncı Franco Maria Ricci’nin 1981 tarihinde Codex’i dört yüz sayfaya yaklaşan iki ciltlik pahalı bir edisyon biçiminde yayınlamış olması bile engelleyebilmiş değildir. Aradan geçen otuz beş yılın sonunda, kitap çeşitli dillere “çevrilmiş” ve efsaneleşmiş durumdadır; hatta internetten pdf’sine saniyeler içinde erişmek de mümkündür; bununla beraber, hakkındaki düşünsel üretimin hala cılızlığı ibret vericidir. Klasiklerle ilgili söylenegelen, “herkesin bildiği, kimsenin okumadığı” biçimindeki kalıp, “okunmak” bağlamında Codex Seraphinianus için bir şey ifade etmese de, kitap için uygun deyiş “herkesin bildiği, kimsenin bilmediği” diye yeniden formüle edilebilir.
Birkaç ünlü örnek: Calvino, Hofstadter, Manguel... “Görünmez Kentler” gibi akla durgunluk veren bir kitabı yazmasının üzerinden neredeyse on yıl geçmişken, kitabın farklı bir baskısına önsöz yazan Italo Calvino bile, dilimize “Bir Hayalperestin Ansiklopedisi” adıyla çevrilen ve Kum Koleksiyonu’nda yer alan metninde, deyiş abartılı kaçmayacaksa “lay lay lom” denebilecek bir yaklaşımla tanıtır kitabı.3 Yazı başlangıçta kitabın kavramsal evrenine yakınlaşmaya başlar ama hızla görsel dünyasından birkaç fragmanı betimlemeye doğru tembelce savrulup sonlanır. O kadarını okur yapamayacakmış gibi. (Kitaba yeniden dönmüş müdür Calvino, başka yapıtlarında buna dair emareler var mıdır, bilmiyorum, araştıracağım. Benzer şekilde, Barthes’ın Metnin Hazzı’ndaki yaklaşımını da henüz bilmiyorum.)
Kapsamlı incelemeler pek yoktur o dönemde. 1985’te Douglas Hofstadter daha kısa değinir Codex’e; o çetrefil evrene dalmak ve oradan yeni kavramlarla geri dönmek yerine, kimi yüzeysel gözlemlerle ve birkaç sıfat kullanmakla yetinir; Codex’e ancak bir sayfa lütfedebildiği, sekiz yüz elli sayfayı bulan eserinde.4
Codex Seraphinianus’un ilk baskısı Ricci tarafından adresine postalanan Alberto Manguel, Okumanın Tarihi’nde, vaktiyle gerçekleşmiş bu olaydan ve kitaptan yine bir sayfa boyunca ancak söz eder; kitaptan birkaç görselin küçük kopyalarına da yer vererek. Ancak Manguel’in Serafini’yi köken olarak bağladığı yer tuhafın tuhafı, handiyse abuktur: Dördüncü yüzyılın sonlarında yaşamış Aziz Nilos’u, Serafini’nin Ankyra’lı (evet aynen: Ankaralı!) atası sayarak uzun uzadıya din adamının hayatını anlatmaya girişir. Manguel’e göre Aziz Nilos, Serafini’nin gelişini istemeden de olsa, hem de bin yedi yüz yıl önceden haber veren bir atadır!5 Görsel bakımdan, Brügel’i bir tür öncel saymak belki mümkün. Yirminci yüzyıldan, keza Escher’in yapıtını da. Ama bunlar sadece varsayımdan ibaret.
Codex’in ıskalanma nedenleri muhtelif elbette. Carl Sagan’ın romanından uyarlanan, Robert Zemecekis’in 1997 yapımı Contact (Mesaj) adlı filmi herkesin malumudur: Jodie Foster, Dr. Elanour Ann rolünde, uzaylıların gizem içre gizem, sır üstüne sır, yolladıkları mesajı aşama aşama söker. Bir kuasardan gelen seslerin ritmi çözülür, bu seslerin şifreli bir mesaj olduğu anlaşılır; Hitler’in göründüğü bir video çıkar ortaya; bu videonun elektronik kesitinden başka mesajlar çıkar; bu mesajlar şeffaf levhalara dökülür... Bununla beraber, konvansiyonel sayfa düzeni mantığı içinde bu mesajların ne tür bir teknolojinin yapım kılavuzu olduğu anlaşılamaz; Dr. Ann üçlü sayfa düzeninde, x-y-z koordinat takımını tanımlayan levhaları bitiştirmeyi akıl edene kadar. Gerisi çorap söküğüdür; aygıt yapılır, uzaylıların dünyasına adım atılır, hatta bir değil iki tane birden imal edilir dev aygıttan, vs... Yine de uzaylılarla temasın Dr. Ann’in halüsinasyonu olup olmadığı aydınlanmaz.
Bu türden gizem anlatılarında “subliminal mesaj”, örtülü hakikat, tüm materyali önceler; pür bir işlevselciliktir gizi kuşatan. Ortada karanlık yoktur, sadece henüz aydınlanmamış bir antroposantrizm vardır. Bu nedenle de kriptografi çözülene dek, estetik bir ilginin nesnesidir, işi bitince çöpü boylayacaktır. Örtmece, çözüm vaadinin labirentlerinden ibarettir ve Büyük Bilgi, orada öylece, beklemektedir.
İşte bu “armut-piş-ağzıma-düş”çülüğün Codex’te işe yaramaması harika gelişmedir: Nitekim Serafini, Codex’ten otuz yıl kadar sonra, 2009’da Oxford’da kitapseverler için yaptığı bir konuşmada Codex’in “asemik” olduğunu, açık ya da gizli hiçbir dile denk gelmediğini, tümden uydurma olduğunu beyan edene kadar, kriptoloji uzmanlarının ve matematikçilerin, okültizmden ufoculuğa her türden gizemciliğe yaslanmaya çalışanların ilgi alanına beyhude girmiştir.6 Onlar da, tıpkı Mesaj filminin kana susamış gizem çözücüleri gibi sonuca varmak ve Codex’i çöpe göndermek için can atmışlardı mutlaka.
Yazarın kayıt altına alınmamış ve küçük bir gruba seslenen bu açıklaması gizin bozulması gibi mi yorumlanmalı? Kuşkusuz, ama ondan da fazla, yılgınlık ifadesi olmalı. Gösteriye odaklanmış hayranlık kültürü, kitabı dilinden dolayı değil, görsellerinden ötürü kült mertebesine yükseltmiştir. Eğri oturup doğru konuşalım: Serafini ansiklopediyi görselsiz, salt otomatik yazıdan ibaret birkaç ciltle başlatmış olsaydı, Codex asla yayınlanmayabilirdi. Yayıncıyı cezbeden de büyük oranda görselleri değil midir? Salt uydurma bir dilin kaligrafı, şairi olmak, Serafini’ye bugünkü ününün yüzde birini bile kazandırmayabilirdi. Oysa tüm “kavram”larının kökeninde bu dil fikri yatmaktadır. Kitaba bu yanıyla da otuz beş yıldır tersinden bakıldığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. “Bu dünyanın” gerçeküstü yanına dikkat çeken epeyce üretim var: Claude Nuridsany ve Marie Pérennou’nun yönetmenliğini yaptıkları, 1996 yapımı Mikrokozmos, Çayırın Sakinleri (Micrcosmos, Le peuple de L’Herbe) adını taşıyan devrimsel belgesel filmi, böceklerin dünyasına patafizik denebilecek bir giriş yapar sözgelimi. Yönetmenler böcekleri yakından “göstermekle” yetinmez; zaten oradan, “içeriden” konuşurlar adeta. (Serafini’nin Codex’inin de “içeriden” konuştuğu söylenmiştir.)
Çek gerçeküstücülüğünün büyük ustası Jan Svankmajer’in doğa tarihine yaklaşımı da benzer bir yabancılığın ve bilinmezliğin kıyılarında konumlanır erken filminde (Historia Naturae, 1967).
Rose-Lynn Fisher’ın elektron mikroskobuyla yaptığı arı çekimlerine dayalı gerçeküstücü böcekbilim albümü Bee (Arı, Princeton Architectral Press, 2010), birkaç yüzyıldır mimarların çekiminden kurtulamadıkları bu “sosyal” varlığın akla durgunluk veren strüktürel gövde evrenine güncel, coğrafi bir seyahat vadetmektedir: Dün, arı kovanı sosyo-ekonomik bir modeldi; bugün morfogenetik, queer bir heterotopyadır.
Serafini’nin birkaç eseri daha var: Jules Renard’ın 1930’larda kaleme aldığı doğabilimi eseri Storia Naturali’yi (Doğa Tarihi) resimlemiş ve yakınlarda yayınlamıştır. Codex’ten iki yıl sonra daha minör bir albüm yayınlamıştır; bu kez yanına bir yazarı daha takmış görünür ama sadece bir mahlastır bu; kitabının kahramanını ortak yazar yapar, Pulcinellopedia (Piccola)’da. Pulcinellopedia’daki “def-i hâcet eden efendi” kadar günümüze dimdik bakan az imge vardır. Tekleşmenin, totolojiler evreninin bir ifadesi olarak bu karakalem, hiyerarşinin çevrimselliğini yakıt yapan totaliterliğin ironi yüklü diyagramıdır. Sanki Svankmajer’in Diyaloğun Boyutları’nın (1982) ilk bölümünün bıraktığı yerden başlamıştır Pulcinellopedia. (Codex’in 2013 Rizzoli baskısının başına en az bir formalık daha materyal eklediği görülmekte. 2015’te ise yepyeni bir yapıt daha yayınlamıştır Serafini.)
Codex’in arka planında Henry Darger’ın patolojik işlerinin, La Planéte Sauvage (Vahşi Gezegen) adlı 1972 yapımı animasyon filminin veya Fosco Maraini’nin adları geçer; kuşkusuz başka koşutluklar da bulunacaktır, hakkındaki yazın genişledikçe. Aziz Nilos’u bilemem elbet; ama Serafini’nin evreninin gerçeküstücü jeneratörüyle aynı galakside düşünebildiğim birkaç isim söyleyebilirim. Bu ilgi salt bir “name dropping” sayılmayacaksa, Yüksel Arslan’ın Arture’leri ve defterlerindeki çizimler, Erinç Seymen’in cehennemsi, kalabalık sahneleri ve bir yanıyla Zafer Aracagök’ün desenleri, Serafini’nin Codex’iyle birlikte düşünülebilecek ayrıksı görsel evren parçaları gibi geliyor bana.
Iskalamalar tarihinin en beylik bağıntılarından biri, Codex’in Voynich Yazması ile benzerliği etrafında geliştirilen argümandır. Benzetmelere ve kıyaslamalara teşne eçhel popüler alan, sapla samanı karıştırmanın erdemine bel bağlayadursun, bu “benzerlik” ciddiye alınacak gibi değildir. İkisinin de asemik ve dünya-dışı bir anti-epistemolojinin ürünü olması, nasıl bir ortak payda yaratıyor olabilir ki? Keza başka uydurma botanikler geliştiren çizerlerin çıkmış olması, Codex’i ya da Serafini’yi anlamaya ne kadar yaklaştırabilir ki bizi?
Codex’in gizli nehri, günümüzün çizgi filmlerinin imgelemini de beslemektedir: Yetişkinlerin ayrıksılığa yer açamayan sefil epistemik çölüne denecek bir şey yok. Onların hayal gücü, kendilerine verilenlere sımsıkı yapışma sofuluğundan ibaret. Ama çocukların dünyası gitgide daha fazla Serafinik hale gelmekte: Gumball’daki karakterlerin beklenmedikliği, Uncle Grandpa’nın yaratıkları ve mekanları; ama en çok da Adventure Time’ın olağanüstü evreni, çokbiçimliliği ve rasyonellikten bir çırpıda sıyrılıveren geçişkenliği, fantazmı ve halüsinojen karakteri, Codex Seraphinianus’un açtığı kapıdan bakmaktadır. Codex’ten “yararlandıkları”nı değil, yaratıcı dünyanın azımsanmayacak bölümünün Codex’leşmekte olduğunu gösteriyor bu örnekler.
Codex’in yayınlanmasının yirmi beşinci yıldönümünde kaleme aldığı Decodex’te Alessandro Riva, Serafini’nin biyografisinin yanı sıra, hakkındaki yazını da geniş ve yetkin şekilde kuşatır. Calvino ve Hofstadter’den başka, Giorgio Manganelli’nin, Giovanni Mariotti’nin, Federico Zeri’nin, Pino Corrias’ın, Sgarbi’nin, Peter Schwenger’in ve Achille Bonito Oliva’nın yazdıklarından alıntılara yer vererek yazısını örer.7 İşlevselcilik karşıtı anarşizan makinalar tasarlayan Finli mimar Alvar Gullichsen’in yapıtlarına ve benzer çizgideki Bruno Munari’ye de değinmemezlik etmemiştir.
Serafini, yeni bir queer grafoloji ve sürreel bir anti-epistemoloji alanı açtı; alabildiğinde okunaklı, handiyse billur bir asemik dilsizlik getirdi. Sürrealizmle sistematik bir ansiklopedi kadar karşıt hiçbir şey yoktur herhalde; “sürrealist ansiklopedi”nin oksimoron olduğunu düşünebiliriz. Oysa Codex bunu icat ederek epistemik ses duvarını ortadan kaldırır.
Codex’in başına adını koymamayı ve yapıtın içinde yitip gitmeyi ciddi ciddi düşünmüştür Serafini, Decodex’in yazarı Riva’ya göre. Serafini’nin anonim kalma arzusunun gelecekte kazanabileceği anlam bahsine gelince: Bu “otomatik yazı”nın dijital evrendeki yeni ve sonsuz yankılarının gelmesi için belki bir çeyrek asır daha bekleyeceğiz; Serafini’nin index cildini ortaya koyduğu ansiklopedinin diğer ciltlerinin başkalarınca yazılmasını, yapıtın tamamen ortaya çıkmasını... Böylece yazarın anonimlik hayali de anlamını bulabilecektir; ayrıca kitabın sonundaki Memento Mori’nin, “vaziyet”in tasviri olmaktan çıkarak “vasiyetname”ye doğru evrilmesi de mümkün olacaktır.
Bu meşhur son sayfa üzerine kalem oynatmakta niceleri atak davranmıştır. Serafini, Codex’in otomatik yazısını animik bir vurguyla, büyülteç altına alarak gösterdiğinde salt mizaha sığınmıyordu, kan donduran bir keskinlikle kehanetinin yeğinliğini bildiriyordu okura. Borges’in bir öyküsüne ek evren olarak mı tasarlandı Codex? Bu durumda, Codex’in ek evrenleri, ansiklopedinin (başkaları tarafından gelecekte yazılacak olan) bizzat kendi olacaktır.
Minecraft’ın evrenini düşünelim; o sonsuz gerçeküstücü evrenin Serafiniyen versiyonunun belirmesine daha çok mu var? Gelecekteki Seraphinianusçu yazılımları, oyunları düşünelim: Serafinik evrenin mantığını içselleştirmiş yazılımların ortaya çıkmasına daha ne kadar kalmış olabilir ki?
Codex Seraphinianus’un kahkaha ve ince alay dolu illüstrasyonlarına otuz beş yıldır bakıp büyülenmekle yetinilmiş olması tam bir katatonikleşmedir. Bu ne zaman son bulacak? Codex’i yapmakla, Serafini’nin kitabı/ansiklopediyi tamamladığı düşünüldü, yukarıda değindiğim üzere. Oysa Serafini, sadece bir index cildi, bir öncü cilt yapmıştır: Ansiklopedinin, A’dan Z’ye, yahut Serafinice’ye uygun düşen yeterli sayıdaki cildi boyunca, henüz ortaya konmadığını anlamış olmalıydı herkes. Serafini bir mimari proje başlattı; gelecek kuşaklar, yazılmaya değer bu tek bilimsel eserin yeni, anonim yazarçizerleri olmak için yola koyulacaklardır.
Ne Wigley’nin protez kuramı, ne Haraway’in cyborg’u, ne de Deleuze ve Guattari’nin makinesel yaklaşımının henüz Codex’le bağı kurulmuşa benziyor. Bu bağlantılar henüz kurulmadıysa da kurulmak üzeredir. Yıllardır Deleuze ve Guattari ikilisinin Kapitalizm ve Şizofreni başlıklı iki ciltlik dev eseri didik didik okundu, kavramlar doğuran evreni üzerine ciltler dolusu coşkulu kuramsallaştırmalar yapıldı. Ya Codex? O da böylesine kavramlarla dolu değil mi?
KAYNAKÇA
-Carl Abrahamsson. The Uncommon Sense of Nonsense. www.carlabrahamsson.com.
-İtalo Calvino. 2008. “Bir Hayalperestin Ansiklopedisi.” Kum Koleksiyonu. Çev. Kemal Atakay. İstanbul: Yky, ss. 147-51.
-John Coulthard. Another Green World. The Codex Seraphinianus. www.johncoulthard.com.
-Ivan A. Derzhanksi. 2004. Codex Seraphinianus: Some Observations. www.math.bas.bg.
-Grapefruitopia.com: “A Study of the Codex Seraphinianus. Introduction”.
-Douglas Hofstadter. 1985. Metamagical Themes. Questing for the Essence of Mind an Pattern. ABD: Basic Books, ss. 228-9.
-Jordan Hurder. The Worlds of Luigi Serafini: The Codex Seraphinianus and Pulcinellopedia (Piccola). www.chancepress.wordpress.com
-Alberto Manguel. 2001. Okumanın Tarihi. Çev. Füsun Elioğlu. İstanbul: YKY. ss. 118-21.
-Esen Gökçe Özdamar. 2014. The Codex Seraphinianus as an Artwork. İçinde: Architecture and Writing. Archtheo 2014, Theory of Architecture Conference. MSGSÜ, İstanbul: Dakam, ss. 327-38. (*Yazara, sunumunu içeren pdf sayfalarını paylaştığı için teşekkürlerimle...)
-Alessandro Riva. 2006. Decodex. İçinde: www. 5cense.com. Decoding the Decodex: Demystifying Luigi Serafini’s Codex Seraphinianus.
-Luigi Serafini. 1981. Codex Seraphinianus. Milano: Franco Maria Ricci.
-__. 1983. Pulcinellopedia (Piccola). Milano: Longanesi.
-Jeffrey Christopher Stanley. 2010. To Read Images Not Words: Computer-Aided Analysis of the Handwriting in the Codex Seraphinianus. Raleigh: North Caroline State University, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, s. 17.
-Justin Taylor. 2007. The Codex Seraphinianus. How Mysterious is a Text if the Author is Still Alive (and Emailing)? May 2007. The Believer. www.believermag.com.
NOTLAR:
1 Robert Louis Fenech. 2014. Luigi Serafini ile Söyleşi. 3 Ekim 2014. Patron. http://www.patronmagazine.me/2014/10/code-breaking/
2 Grapefruitopia.com’daki “A Study of the Codex Seraphinianus. Introduction” başlıklı yazıya göre bölümler: Birinci cilt: 1) Flora, 2) Fauna, 3) Peda, 4) Fizik, 5) Makineler/Mekanik; 2. cilt: 6) Anatomi, 7) Mitoloji, 8) Yazı, 9) Yemek ve Giyim Kuşam, 10) Oyunlar ve Eğlence, 11) Mimarlık
3 Bkz. İtalo Calvino. 2008. “Bir Hayalperestin Ansiklopedisi”. Kum Koleksiyonu. Çev. Kemal Atakay. İstanbul: Yky, ss. 147-51
4 Douglas Hofstadter. 1985. Metamagical Themes. Questing for the Essence of Mind an Pattern. ABD: Basic Books, ss. 228-9
5 Alberto Manguel. 2001. “Resimleri Okumak”. Okumanın Tarihi. Çev. Füsun Elioğlu. İstanbul: YKY. ss. 118-21
6 Jeffrey Christopher Stanley. 2010. To Read Images Not Words: Computer-Aided Analysis of the Handwriting in the Codex Seraphinianus. Raleigh: North Carolina State University. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, s. 17. Geniş bir yazı için ise, Alessansdro Riva’nın Codex’in yirmi beşinci yılı baskısı için kaleme aldığı Decodex’e bakılabilir. (www.5cense.com adresinde İtalyanca metnin İngilizce çevirisi mevcut.)
7 Alessandro Riva. 2006. Decodex
İlgili İçerikler:
-
Oho’larla Uha’ların Arasında - 2/2
Genette’e göre beş çeşit transtekstüel (mutasyona uğramış, dolanık, binişik, sarmaşmış, vb.) yazı vardır: İlki alıntılamadır; yazar doğrudan alıntı yapar. İkincisi hırsızlamadır (plagiarism); yazar açıktan ilan etmese de edebi bir ödünçlemeye başvurur (akademisyenlerin suçlanmaktan en çok korktukları tür de budur). Üçüncüsünde yazar ima yoluyla, dolaylı yoldan kaynak metinle ilişki kurar.
-
Oho’larla Uha’ların Arasında - 1/2
Günümüzde hakikati bildiğini iddia edebilecek kimse var mıdır? Gerçeklere “doğal yollarla” karışan ve ’patafizik denebilecek gerçek-dışılıktan başka, bir de her yanda harıl harıl üretilip dolaşıma sokulan “yalan” vardır; ki güç yapıları gerçeği sulandırmada özverili bir rol oynayarak, sıradan gündelik gerçekleri örtbas etmek konusunda –değişen terkiplerde– “katkıda” bulunur.
-
Defter Bilançosu: On Yılın Dökümü (X-Lopedia, 1-25)
Mimarların, yazarların, sanatçıların defterleri öğrenilmiş ağırbaşlılıktan, gün gelir sıyrılır mı? Yazmaya başladığımdan beri, açılmasını beklediğim tartışmalar açılmadıkça, gelmesini beklediğim kavramlar gündeme gelmedikçe (gelmiyor, gelecek gibi değil) endişeleniyorum.
-
Dünyanın Kronoplanı
2021 Temmuzunun başlarıydı; BTF’nin (ESOGÜ Mimarlık Bölümü'nün yıllardır süregelen mümbit öğrenci etkinliği Bademlik Tasarım Festivali’nin) davetine nihayet icabet ederek atölye açmayı kabul etmiştim.
-
Kentsel Kristalografi
Yakıt istasyonu kanopisinin vadesi dolmak üzere; öte yandan bu enfes yapı tipini temel alarak tasarlanmış bir evde yaşamayı kim istemezdi ki...
-
Steingruber’den Perec’e: Morsplan Üzerine
Mors alfabesinin önceli ilkin 1753’te ortaya konmuş; Samuel Morse’un Baltimore’dan altmış kilometre ötedeki Washington’a kodları elektriksel biçimde iletmesinden epeyce önce. Bu teknoloji kullanımdan düşeli neredeyse çeyrek yüzyıl oluyor.
-
Pomi’nin Güncel Türkiye Mimarlığına Müdahaleler Kitabı
Üniversitede 2023 bahar dönemi paramparça geçti denebilir: Şubat’taki depremlerden sonra Nisan’a kadarki boşluk; ardından seçimler sebebiyle Mayıs’ın ilk haftasından başlayıp Haziran’da –bile– toparlanamayan bir dönem oldu.
-
“Devran Dönecek” Üzerine Mütemmim Cüz: Mediokratlar
Nicedir devran döndü, dönüyor, dönecek yollu sondajlardan, anketlerden geçilmiyor. Devran denen şeyin hareketlenmekte olduğuna dair alametlerin çokluğu, harareti azalmayan yayınların, yazıların ve konuşmaların başlıca hipotezini beslemeye yarıyor.