Helsinki’nin Guggenheim İle İmtihanı

ÖMER KANIPAK

Avrupa’nın en hızlı büyüyen kentinin belediyesi bundan altı yıl önce önemli bir karar aldı. Helsinki’yi dünya kültür turizminin önemli noktalarından birine dönüştürmek için yeni bir çağdaş sanatlar müzesine ihtiyaç olduğuna karar veren belediye, müzeyi kurmak üzere Guggenheim Vakfı’nı davet etti. Fizibilite çalışmaları için 1,15 milyon Euro alan Guggenheim Vakfı 2011 başlarında şehir meclisine bir plan sundu.

Plana göre şehrin Güney Liman Bölgesi olarak adlandırılan kısmında yılda yarım milyon ziyaretçi çekecek ama karşılığında yarısından çoğunu Helsinki Belediyesi’nin karşılayacağı yılda 14 milyon Euro’luk işletme masrafı olan bir müze öngörülüyordu. Sadece maddi külfetinden değil ama Guggenheim Vakfı’nın müzedeki eserlerin seçiminde ve yönetiminde de fazlası ile yetkili olacağı düşünülerek bu plan 2012’nin Mayıs’ındaki belediye meclisi görüşmesinde yediye karşılık sekiz oyla reddedildi.

Bir yıl sonra Guggenheim Vakfı revize edilmiş bir teklifle tekrar Helsinki’ye geldi. Yenilenen teklife göre daha özerk davranacak şekilde Guggenheim Helsinki Vakfı kurularak müze yönetiminde Helsinki Belediyesi de söz sahibi olacak ve ilk planda öngörülen yıllık masraflar %10 kadar düşürülerek tahmini ziyaretçi sayısı artırılacaktı. Ayrıca Guggenheim Vakfı’nın alacağı yıllık 23 milyon Euro’luk lisans ücretinin de şehir halkına yük getirmeyecek şekilde özel yatırımcılar tarafından üstlenilmesi planlandı.

Bütün bunlara ek olarak yaklaşık 18 dönümlük müze arsasının körfezin karşı yakasında olacak şekilde yerinin değiştirilmesine ve yeni müze binasının uluslararası bir mimarlık yarışması tarafından belirlenmesine karar verildi. Hepsinden önemlisi yarışmanın sonuçlarının bundan sonraki adımlar için kilit rolü olması idi, çünkü belediye meclisi hala ikna olmuş değildi ve seçilecek projeden sonra planı yürütmeye karar vermişti.

Guggenheim Vakfı Bilbao’da davetli bir yarışma ile binanın projesini belirlemiş olsa da herkese açık uluslararası bir yarışma ile müze binasının projesini ilk kez Helsinki’de belirleyecekti. Ne Guggenheim Vakfı ne de Helsinki Belediyesi yarışmaya bu kadar ilgi olacağını tahmin etmemişti. İki aşamalı yarışmanın ilk aşamasına tüm dünyadan 1715 proje teslim edildi.

Jürinin yorucu çalışmaları sonucunda farklı seviyedeki elemelerden sonra altı proje finalist olarak ilan edildi ve anonimlikleri korunacak şekilde Helsinki’ye davet edilen ekiplerden, jürinin önerileri doğrultusunda projelerinin revize edilmesi istendi. Dört ay sonra geliştirilen projeler teslim edildi ve jüri tekrar toplanarak altı finalist projeyi değerlendirdi. 23 Haziran’da ise kazanan projenin Paris’te çalışan Hiroko Kusunoki ve Nicolas Moreau tarafından 2012 yılında kurulmuş Moreau Kusunoki Architectes’e ait olduğunu basına ilan etti.

Ortaklardan birinin Japon olması ve her ikisinin de önceleri Sanaa, Kengo Kuma ve Shigeru Ban gibi ünlü Japon mimarlarla çalışması nedeni ile kazanan projede geleneksel ve çağdaş Japon mimarisinin izlerini okumak mümkün. Helsinki’nin liman bölgesindeki yapılar bitişik nizam dikdörtgen bloklarda ızgara plan düzeninde inşa edilmiş durumda. Yeni müzedeki vaziyet planında da bu ızgara planın devamlılığını okumak mümkün. Bir yaya köprüsü ile arkasındaki parkla bağlantı kuran yeni müze kompleksi, sirkülasyon ve servis mekanları ile ilişkilendirilmiş ama aslında birbirinden bağımsız davranabilen dikdörtgen kütleler olarak düşünülmüş. Her bir kütle kendi başına davranabilen bir pavyon gibi ya bir galeriyi ya da bir servis işlevini içeriyor. Konvansiyonel müzelerdeki baştan belirlenmiş bir gezi rotasının aksine bu yapıda oldukça esnek ve değişken bir kurgu oluşturmak mümkün. Kütleler girişten itibaren geriye gittikçe yükseklikleri artıyor en sonunda deniz fenerini anımsatan bir kule ile sonlanıyor. Bu kulenin alt katında 20 metre yüksekliğinde büyük sanat ürünlerine ev sahipliği yapabilecek bir galeri konumlandırılmış. Üst katlarında ise ofisler ve en üst katta ise şehre ve limana hakim bir restoran düşünülmüş. Girişten itibaren yükselen kütlelerin çatılarının formu da vahşi İskandinav denizinin dalgaları ile görsel bir ilişki kuruyor. Kütlelerin arasında kimi zaman içeride kimi zaman ise dışarıda dolaşmak ve vakit geçirmek mümkün. Moreau Kusunoki Architectes müzenin sadece sanat eserlerine ev sahipliği yapması yerine Helsinkililerin vakit geçireceği şeffaf ve kamusal bir mekan olması amacı ile tasarlandığını belirtiyor.

Helsinki,Guggenheim,moreau kusunoki architectes
imajlar: moreau kusunoki architectes

Helsinki vatandaşlarının biraz da eleştirel bir şekilde sorguladığı siyah kütlelerin nedeni ise yakılarak hava koşullarına dayanıklı hale getirilmiş ahşap shingle kaplamalar. Her ne kadar mimarlar geleneksel Fin mimarisinden esinlenerek bu malzemeye karar verdiklerini iddia etseler de pek çok yerel mimar daha çok geleneksel Japon mimarisinde kullanılan yakılmış ahşap kullanımının Fin mimarisinde bulunmadığını belirtiyor. Yılın büyük bölümünde beyaz karlarla kaplı Helsinki’de bu siyah kütleler dikkat çekecek olsa da pek çok Helsinkili kütlelerin beyaz olmasından yana.

Finale kalan diğer rakipleri gibi Moreau Kusunoki Architectes’in projesi kuvvetli bir tektonik forma sahip, mütevazilikle anıtsallığı ustaca birleştiren bir öneri. İnşa edilebilirse akılda kalıcı ikonik formu ile Helsinki’nin görsel kimliğinde önemli bir yeri olacağı kesin. Böyle bakıldığında Guggenheim’in arzuladığı “satılabilir imaj” da yaratılmış olacaktır.

Lakin bu yarışmanın sonuçlanması Guggenheim Helsinki için bir son değil, uzun sürecek bir tartışma ve ikna sürecinin başlangıcı. Kent meclisi henüz müzenin bu alanda inşa edilmesi için onay vermiş değil. Anketler ekonomik sıkıntı nedeniyle sosyal harcamalarda kesintiler öngörülen bir dönemde, Finlilerin neredeyse %75’inin bu müzeye itiraz ettiklerini gösteriyor. Son karar verici olan belediye meclisindeki altı partinin üyelerinin de neredeyse yarısı şimdiden karşı oy kullanacaklarını belirtti. Buna rağmen tartışmalar artık daha görünür hale gelmiş bir nesneye odaklanacağı için yarışmanın bu sürece yarardan çok zarar getirmesi de olası. Sonuçlar açıklanmadan önce müzenin varlığına itiraz eden bazı Helsinkililer şimdiden binanın rengini tartışmaya başlamış durumda.

Helsinki, Bilbao ve Abu Dhabi’nin aksine kültür ve sanat alanında dikkate değer bir altyapısı olan bir şehir. Londra, Paris, Viyana, Amsterdam gibi kraliyet koleksiyonlarından doğan bir birikimi olmasa da Helsinki’de Ateneum, Kiasma, HAM (Helsinki Art Museum) gibi çok büyük koleksiyonlara sahip müzeler var. Artek, Marimekko, Ittaala, Arabia gibi önemli markalar yaratmış; dünya tasarım başkenti seçilmiş, her sene önemli bir tasarım haftası düzenleyen; çok iyi çalışan bir mimarlık müzesine sahip Helsinki, sadece sanat müzeleri ile değil, mimarlık ve tasarım müzeleri ile de ciddi bir birikime sahip. Bütün bu birikim göz önüne alındığında ciddi sanat çevrelerinde meşruiyeti sorgulanan, bir anlamda çağdaş sanatın Starbucks’u konumundaki Guggenheim’ın Helsinki’ye layık olup olmadığı sorgulanıyor.

Finlandiya’nın Türkiye elçiliğinin davetlisi olarak ödül töreninde bulunduğum Helsinki’de geçirdiğimiz üç gün boyunca farklı kültür sanat aktörlerinin yöneticileri ile konuşma fırsatı buldum. Bu konuda sadece sıradan Helsinki vatandaşları değil, işin içinde olan uzman kişilerin de kafaları karışık ve görüşler ayrışmakta. Kimileri Guggenheim gibi bir markanın Helsinki sanat ortamını daha da zenginleştireceğine inanırken kimileri de harcanacak onca paranın mevcut kurumlara aktarılması ile Guggenheim kadar kuvvetli bir Fin markası yaratılabileceğini düşünüyor.

Tüm bunların yanında, geleneksel Fin demokrasisi, şeffaflığı ve tartışarak çözüme ulaşma geleneği star mimarlarla şov yapmaya alışmış Guggenheim Vakfı’nı uluslararası açık bir yarışmaya ikna ederek önemli değişimi başlatmış olabilir. Helsinki mi Guggenheim’den yararlanmakta, yoksa Guggenheim mı Helsinki’den? Bu, şimdilik belirsiz. Ama sadece her yıl alacağı lisans bedeli ile bile Guggenheim Vakfı finansal açıdan kazanması garantili taraf olacak gibi duruyor.

Her ne kadar bu yarışma sonunda gerek kazanan gerekse diğer beş proje mimarlık kültürüne önemli katkıda bulunan fikirler barındırsa da, konuştuğum bazı Finliler gibi alçakgönüllü bir halkın salt daha çok turist gelmesi uğruna bu büyüklükte bir projeye ihtiyacı olmadığını düşünenlerdenim sanırım. “Büyük” mimarlık eserleri büyük çöküşlerin göstergeleri oluyor genelde. Kuzeyin bu mütevazi şehri için aksini ummak isterim.

Etiketler: