Peter Zumthor ve Minör Mimarlık
-lanet olası federallere-
Algıladığımız nesnelerin bize verecek mesajı yoktur, basitçe oradadırlar. [...] İşaret ve sembollerin ötesine geçerler, açık ve boşturlar. Sanki bilincimizi üzerinde odaklayamayacağımız bir şeye bakıyor gibiyizdir. Burada, bu algısal boşlukta bir anı belirebilir, zamanın derinliklerinden çıkıp gelen bir anı. Şimdi, nesneye dair gözlemimiz, bütünlüğü içinde dünyanın öngörülmesini kucaklar çünkü anlaşılmayacak hiçbir şey yoktur.
Peter Zumthor, MD, s. 17.
John Cage, konferanslarından birinde, zihninde müziği duyup sonra da yazmaya girişen bir besteci olmadığını söylemiştir. Başka türlü çalışır. Kavramlar ve yapılar belirler ve sonra nasıl ses verdiklerini görmek için onları icra eder.
Peter Zumthor, MD, s. 29.
Nasıl ki düşünce alanında yirmi birinci yüzyılın “Deleuze yüzyılı olacağı” kehanetinde bulunulduysa mimarlık ve tasarım alanında “Zumthor yüzyılı”nda mıyız ya da olacak mıyız?
Dünyaca ünlü mimar Peter Zumthor üzerine Türkçede bir kitap yayınlandı (Şubat 2016, Metis). Kitabı bir solukta okudum, derslerine girdiğim mimarlık öğrencilerim de okudular, derslerde kitap üzerine konuştuk...
İhsan Bilgin’in geniş bir “homage” listesine sahip kitabının, öğrencilerde hem yazarının lezzetli düşünsel metinlerine hem de Zumthor’un yapıtlarına ve kitaplarına yönelik bir ilgi uyandırmasını umuyorum. Akademik mimarlık yazını yavan metinlerle kaplıdır, onları sanki insanlar değil de heykeller okuyacaktır. Bundan olsa gerek, böyle yazıları okurken kendimizi mahkemede gibi hissederiz: Sanki metnin sonunda adalet ya tecelli edecek ya edemeyecektir. Bilgin’in metinleri, tersine, birer memba gibi. Bu yazıda, Bilgin’in derlemesinden yola çıkıp Zumthor’un kitaplarına doğru uzanmayı deneyeceğim.
İhsan Bilgin’in kitabını bir tür “intro” kabul edelim; Zumthor’un üretimine ve düşünce dünyasına yönelik sistematik (yapıtlarındaki sorunsalları tarihselleştirerek tartışan) ve kapsamlı (tüm projelerine ve güncel üretimlerini değerlendirerek) bir bakış geliştiren eleştirel yapıtlar da peşinden gelebilir. Nitekim Mimarın Soluğu sistematik yahut kuşatıcı olmanın uzağında; güncel giriş bölümü (“Neden Zumthor?”) hariç (ki bu bölüm Zumthor’un güncellenmesi değil, İhsan Bilgin’in kendini güncellemesiyle sınırlı), yazılar sırasıyla şu tarihlerde ve dergilerde yayınlanmış: 2009 (Yeni Mimar), 2001 (Arredamento), 2009 (Betonart) ve 1999 (XXI ve Defter).
Mimarın Soluğu, Zumthor’un tasarım felsefesini derinden kavrayan bir kitap adı; solukta yuvalanan metafizik ve maddi boyutların ikircimini ifade ediyor. Bir yandan tasarımcının malzemeyle ve problemiyle/görevle dolaysızca bağ kurma girişimini, bir yandan da tasarımcının yapıyı deneyimleyen insan bedenine ve tenselliğe yer açan yakınlığını ima ediyor. Bilgin, tasarımcının kendine biçtiği bu misyonu “tine madde üzerinden varmayı benimsemek” (MS, s. 103) diye aktarır.
Bilgin, Zumthor’un başlıca yapıtlarına değinir. (Mimarın stüdyosu, Brüder Klaus şapeli, St. Benedict Şapeli, Gugalun Evi, küçük ölçekli tasarımlardır. Bregenz Sergi Evi tekil kentsel binadır. Chur Arkeoloji Müzesi ve Kolumba Müzesi, orta ölçeklidir. Spittelhof konutları, küçük ölçekli bir toplu konut projesidir. Berlin Terörün Topoğrafyası Anıtı ve Expo İsviçre Pavyonu, majör kentsel enstalasyonlardır. Vals Kaplıcası bir ek binadır ve kuşkusuz bir Opus Magnum’dur.) Bununla beraber, Yakılan Cadılar Anıtı, İsviçre’deki Geçici Sergi Evi, California’da LACMA için Müze Projesi, Leiden’deki Un Fabrikası endüstriyel sit alanı ve çevresindeki parkların düzenlenmesi projesi, 2011 Serpentine Galerisi yapısı gibi son dönem üretimlerinin kitapta adının geçmemesi eksiklik. Tekrar basımında, kitabın sonunda Zumthor’un güncel biyografisine yer verilerek bu sorun çözülebilir.
Bu yapılardan söz edilmemesi sadece fiziksel bir eksiklik olmanın ötesine uzanıp, mimarla ilgili imgeyi de, kitabın tasarımcıyla ilgili temel iddialarını da zayıflatıyor. Çünkü Leiden Un Fabrikası projesinde, Zumthor’un ekibini genişlettiği, güncel eğilimlere yabancı kalmadığı, oldukça konvansiyonel kentsel kararlarla vaziyet planını kurduğu; eleştirdiği Bilbao tarzı ikonculuğun hiç de uzağına düşmeyen bir biçimde davranmaya başladığı görülür. Gehry gibi yeni bir bina tasarlamaz belki; tabii mevcut binaları strüktür olarak bırakmak, cephelerini baştan tasarlayıp üstlerine kentin her yeniden görülebilecek şeffaf, ışıklı katlar eklemek yeni bina tasarlamak değilse. Bölgede kimi binaları yıkarak iki temiz bölge yaratır, yeni kanallar ve yaya köprüleri önerir, alanı dikine kesen iki büyük kentsel park alanının aksını endüstriyel sit alanıyla bütünleştirir ve bu parkları tasarlama işini de üstlenir.
Büyük ölçekte, kale içindeki yeşil alanların dairesel sürekliliğine yönelik, başka bir inisiyatifin geliştirdiği gayet “sıradan” bir kentsel kararı benimseyip, kendi alanına yedirir. Kentsel programda ise dünyanın başka yerlerinde gördüğümüz gentrifikasyon, müzeleştirme, ticarileştirme, elitleştirme gündeminin Un Fabrikası projesinde eksiksiz şekilde yerine getirilişi, hayal kırıklığının doruk noktasını temsil eder. Kafe, dükkan, restoran, öğrenci konutları, atölyeler, otel, müze, lüks konut… : Radikallik hariç ne ararsak vardır. Üstelik korumaya karar verdiği endüstri yapılarının cephelerini soyup, bunlara yeni cepheler tasarlamaya karar vermesi öncesinde strüktürlere otel, tasarım merkezi, rezidans gibi işlevler verişi, neo-liberal piyasa mantığının elit versiyonunu üretmenin eşiği değilse nedir? Vals Kaplıcası’nın radikal Zumthor’u buharlaşmış gibidir Leiden projesinde. Zumthor, projesini İngilizce sunduğu konferans videosunda profesyonel bir edayla konuşur.1 Ama Almanca söyleşilerinde eylemci ve keskin kimliği daha ağır basar, daha sahicidir...
ZUMTHOR İMGESİ
Zumthor’un “yolu”, starlığı ve ikon mimarlığını gerçekten de reddetmek midir? Bu ödülleri her zaman starlar almaz, ama son tahlilde Riba’yı da Pritzker’i de reddetmemiştir. (Nobel ödülünü reddedenler vardır.) Bu durumda ne evliyadır ne aziz. “Başka türlü de star” olunabileceğini göstermiş de sayılabilir; bu yol, yeni olmasa da şatafatsız ve ağırbaşlı “author” mimar/sanatçı/yazar geleneğine kendini tevazuyla eklemleyişidir belki de.
İhsan Bilgin’in Zumthor imgesi, mimarın loş binalarıyla uyum içinde. Bilgin, her ne kadar Zumthor’un dünya mimarlık pazarındaki ticari ve klişe imgesine uzak dursa da, kendi imgesini yaratmakta gecikmez: “Monad gibi kapalı dünyalar kuran”, “müdahale kabul etmez işler” üreten bir mimar olarak tanımlar 1943 Basel, İsviçre doğumlu Peter Zumthor’u (MS, s. 33). Kitap ilerlerken, Zumthor imgesi farklı boyutlar kazanıp, sarp bir karaktere dönüşür: Yerini terk etmeyen, kapasitesini büyütmeyen, yeniliklerden etkilenmeyen, değişmeyen bir mimardır; dünya gündemini izlemez, aktüaliteye yüz sürmez, dünyayı değiştirmeye çalışmaz. İç dünyasını kale gibi tahkim etmiştir (MS, ss. 36-7). Görünen o ki, bu imge aşınmaya başlamıştır bile.
Bütün bu yakıştırmaları bertaraf etmek için, mimarın uğraşına “etkileri/aura” bağlamında değil de “çalışma biçimi/ars poetika” bağlamında bakmak daha mümbit, neşeli, oyuncul bir Zumthor imgesi yaratabilir. Nasıl ki bir romancıyı yarattığı karakterlerle özdeşleştiremezsek, tasarımlarını da mimarın kendiyle eşleştirmek isabetli değildir. Alp kırlarının satiri Zumthor ya da başka bir imge... Bunun için Therme Vals [V] kitabı iyi bir kaynaktır. Bu kitapta, konferans metinlerinin izleyiciye hitap kaygısıyla yüzeyselleşmesinden farklı, bambaşka, ayrıntılı bir modus operandi söz konusudur. İmgeyle imalat, süreçle sonuç arasındaki gelgitler ve fay hatları, sakınımsızca serilmiştir kitapta, ruhani bir Zumthor imgesinin esamisi okunmaz; buraya döneceğim.
Zumthor’un “farkı”, çalışma süresini yaratma, belirleme ve kullanma biçiminde, özgürlüğünde gibi görünüyor. Klasik bir iş yetiştirme ritmi içinde değil, çok daha geniş zaman dilimlerine yayılan, bu nedenle de hız manyaklığının ister istemez dışına düşen bir eyleme ritmine sahip görünüyor mimar. Bu zamansallık boyutunu Bilgin şöyle betimlemiştir:
…[tasarımcı] dikkatini durumun kendisine yöneltirse, ilhamını durumun biricikliğinden alırsa, güneşin her doğuşuna, ağacın her kesitine, insanın her akşamki haline dikkat kesilmeyi bilirse, bakmaya, işitmeye, koklamaya, tatmaya, dokunmaya açıksa, bunları otomatiğe almamışsa, özgül durumların kendilerine bir kere açıldı mı tekrarlanan hiçbir şey, hiçbir an olmadığının farkındaysa, işte bu açıklık durumu içinde gerçekleştirme iddiasındadır üretimini. (MS, s. 43)
Bilgin, Zumthor’un karşı koyduğu akıntıyı “dizginlerinden kopmuş bir nominalleşme eğilimi” (MS, s. 38) diye tanımlar: Herkesin kendi adıyla anılmak istediği ikonlar çağında (seksen sonrası), adlar coğrafyasına dönüşen kentlerin neo-liberallikle gelen yeni-anonimleşmesini ve farktan/özgünlükten yola çıkanların, yolun sonunda farksızlığa saplandıkları küresel pazarı faş eder: “Seksen sonrasının ayırt edici özelliği bu durumu bir sanayiye, piyasa değerine dönüştürmesi; sonuç olmaktan çıkarıp, başlangıç haline getirmesiydi.”
Bilgin, Zumthor’un minör mimarlığının veçhelerini “Maddenin Yoğunluğu”nda adım adım bulgular: “Birine bakarak sonraki ya da önceki işini kestirmenin mümkün olmayışı” (MS, s. 47) bunlardan biridir: Deleuze ve Guattari’nin minör edebiyattan söz ederlerken “kendi diline yabancılaşmak” diye tanımladıkları benzersiz durumun mimari versiyonu. (Ama ben bu yazıda, Deleuze ve Guattari’nin minör edebiyat kavramsallaştırması yoluyla Zumthor’un yapıtlarını ele almayacağım; bu ne kadar çekici görünse de, başka bir yazının konusu olabilir.)
Bir adım ötede şöyle der: “Mayalanmış, damıtılmış, her şeyi üzerine çekmiş, toplamış, sorumluluğunu üstlenmiş yoğunluklar olarak madde ve durum.” (MS, s. 48) İlerleyen sayfalarda: “Karşılaşma sonrasındaki muhakemeye değil, karşılaşmanın kendisine yapar yatırımını. Tekrarlanmaya, birikmeye, çoğalmaya yatkın değildir. Belirir, iz bırakır ve yiter. Her seferinde yeniden başlamak, yeniden deneyimlemek gerekecektir.” (MS, s.53.) Bregenz Sergi Evi’yle ilgili olarak: “Anlam olarak şeyler’den ‘dolaysız deneyim olarak şeyler’e kayma. Konvansiyonlar aracılığıyla deneyimlenen ‘anlam’ın kısa devre ile aradan çıkartılmaya çalışıldığı ‘semiyotik öncesi’ (anlam öncesi) deneyime çekilme arayışıdır bu.” (MS, s. 60.) Bu bir tür özcülük değilse, minör mimarlığa doğru bir adımdır. “Durumun, olgunun dolayımsız haliyle yüzleşmeye en hazırlıklı mimar” Zumthor, “fikirler sadece nesnelerin içindedir ve onların dışında hiç fikir bulunmaz” diyerek öznenin önceliğini askıya alır. (MS, ss.75-9) Bu son cümle, Mimarlığı Düşünmek’tendir.
Devam edecek...
KISALTMALAR:
MS: Mimarın Soluğu (Bilgin)
MD: Mimarlığı Düşünmek (Zumthor)
A: Atmosferler (Zumthor)
V: Vals Kaplıcası (Zumthor, vd.)
KAYNAKÇA
İhsan Bilgin. 2016. Mimarın Soluğu. Peter Zumthor Mimarlığı Üzerine Denemeler. İstanbul: Metis Yayınları. [Makale derlemesi ]
Peter Zumthor. 1999. Thinking Architecture. Çev. Maureen Oberli-Turner. Basel, Boston, Berlin: Birkäuser. [Konferans metinleri derlemesi: 1988-California; 1991-Slovenya; 1994-Finlandiya; 1996-Stokholm; 1996-İsviçre.]
. 2006. Athmospheres. Basel, Boston, Berlin: Birkäuser. [Konferans metni-2003, Almanya.]
, Sigrid Hauser, vd.. 2008. Therme Vals. Çev. Sigrid Hauser, Catherine Schelbert. Zürih: Verlag Scheidegger Sr. Speiss AG.
NOTLAR
Bkz. www.youtube.com/watch?v=N4QsGTZJwuA. Erişim: 24. 3. 2016, 23:12
İlgili İçerikler:
-
Oho’larla Uha’ların Arasında - 2/2
Genette’e göre beş çeşit transtekstüel (mutasyona uğramış, dolanık, binişik, sarmaşmış, vb.) yazı vardır: İlki alıntılamadır; yazar doğrudan alıntı yapar. İkincisi hırsızlamadır (plagiarism); yazar açıktan ilan etmese de edebi bir ödünçlemeye başvurur (akademisyenlerin suçlanmaktan en çok korktukları tür de budur). Üçüncüsünde yazar ima yoluyla, dolaylı yoldan kaynak metinle ilişki kurar.
-
Oho’larla Uha’ların Arasında - 1/2
Günümüzde hakikati bildiğini iddia edebilecek kimse var mıdır? Gerçeklere “doğal yollarla” karışan ve ’patafizik denebilecek gerçek-dışılıktan başka, bir de her yanda harıl harıl üretilip dolaşıma sokulan “yalan” vardır; ki güç yapıları gerçeği sulandırmada özverili bir rol oynayarak, sıradan gündelik gerçekleri örtbas etmek konusunda –değişen terkiplerde– “katkıda” bulunur.
-
Defter Bilançosu: On Yılın Dökümü (X-Lopedia, 1-25)
Mimarların, yazarların, sanatçıların defterleri öğrenilmiş ağırbaşlılıktan, gün gelir sıyrılır mı? Yazmaya başladığımdan beri, açılmasını beklediğim tartışmalar açılmadıkça, gelmesini beklediğim kavramlar gündeme gelmedikçe (gelmiyor, gelecek gibi değil) endişeleniyorum.
-
“Ankara'da İz Bırakan Mimarlar: Kadri Erkman” Kitabı Yayınlandı
-
Dünyanın Kronoplanı
2021 Temmuzunun başlarıydı; BTF’nin (ESOGÜ Mimarlık Bölümü'nün yıllardır süregelen mümbit öğrenci etkinliği Bademlik Tasarım Festivali’nin) davetine nihayet icabet ederek atölye açmayı kabul etmiştim.
-
Kentsel Kristalografi
Yakıt istasyonu kanopisinin vadesi dolmak üzere; öte yandan bu enfes yapı tipini temel alarak tasarlanmış bir evde yaşamayı kim istemezdi ki...
-
Steingruber’den Perec’e: Morsplan Üzerine
Mors alfabesinin önceli ilkin 1753’te ortaya konmuş; Samuel Morse’un Baltimore’dan altmış kilometre ötedeki Washington’a kodları elektriksel biçimde iletmesinden epeyce önce. Bu teknoloji kullanımdan düşeli neredeyse çeyrek yüzyıl oluyor.
-
Anadolu’nun İmarında Yarışmalar: 1930 - 1990 Kitabı Yayınlandı