"Yerellik ve Aidiyet Unsurlarını Ön Planda Tutmak Bizim İçin Hem Bir Hedef Hem de Bir Sorumluluk"

YEŞİM KOZANLI GÖKÇE ARAS ENGİN

25 seneyi aşkın deneyimi ile akredite olduğu uluslararası otel zincirleri ve dünya markaları için dünyanın farklı noktalarında projeler üreten İç Mimar Yeşim Kozanlı liderliğindeki Yeşim Kozanlı Mimarlık, mimari ve iç mimari tasarımını üstlendiği Radisson BLU Hotel Kaş projesi ile "Hospitality Interiors" kategorisinde iF DESIGN AWARDS 2024'e layık görüldü.

Bu uluslararası başarının ardından Yeşim Kozanlı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide Yeşim Kozanlı Mimarlık’ın son dönem çalışmalarını, kullanıcı beklentisinin yüksek olduğu mekan tasarımlarında izlediği yol haritasını, konfor ve deneyimi bir arada sunarken “yer”e özgülüğü öne çıkaran uygulama tercihlerini ve çevreye duyarlı yaklaşımıyla en iyi sonuca ulaşmayı amaçlayan tasarım anlayışını konuştuk.

Gökçe Aras Engin: Sizi ve Yeşim Kozanlı Mimarlık’ı kısaca tanıyabilir miyiz?

Yeşim Kozanlı: 1994 yılında Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra hızlı bir şekilde profesyonel iş hayatına atıldım. Konut, ofis, mağaza, restoran gibi yapıların iç mimari tasarımlarıyla başlayan iş hayatım, zaman içerisinde otel projelerinde uzmanlaştığımız büyük ve başarılı bir ofise dönüştü. Uluslararası otel zincirleri de dahil olmak üzere birçok markaya akredite olan ofisimiz ile bu sene meslek hayatımın 30. yılına ilerlerken, ortalama 100 kişilik, dinamik ve deneyimli bir ekip ile çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yeşim Kozanlı Mimarlık olarak kendine ait bir hikayesi olan projeler ile daha iyi yaşam alanları oluşturmayı amaçlıyoruz. Neyi, neden, nasıl yaptığımızın dengeli bağlantılarını kurarak ve projelerimizi bu temeller üzerine tasarlayarak, yerel ve küresel ölçekte mimari - iç mimari projeler üretmekteyiz. Tasarım merkezi kimliğini de barındıran ofisimiz, eğitici ve üretici yapısıyla yeni konseptler tasarlamakta, hizmet verdiği markalarla nitelikli bağlar kurarak projelerini geliştirmekte. Yeşim Kozanlı olarak aynı zamanda “İdealist İç Mimarlık Derneği” kurucu üyelerinden de biriyim.

GAE: Genellikle otel, restoran, konut gibi kullanıcıların hem konfor hem de rahatlığı aynı mekanda bulmayı beklediği mekanlar üzerine çalışmalarınız var. Tasarımlarınızda bu bileşenleri sağlamaya çalışırken ön planda tuttuğunuz hususlar nelerdir?

YK: Bu konudaki başarımızın önemli sebeplerinden biri, tasarımlarımıza başlarken önceliğimizi, “insan ölçeğinde duygulara” ve “kullanıcı ihtiyaçlarını belirlemeye” vermemiz. Projelerimizde ilk adım, kullanıcıların ihtiyaçlarını ve beklentilerini derinlemesine anlamak olur. Bunu, mevcut trend analizleri belirleyerek ve müşterilerimiz ile doğrudan iletişime geçerek gerçekleştiriyoruz. Özellikle otel, restoran ve konut gibi mekanlar, kullanıcıların hem fiziksel hem de psikolojik rahatlığını etkiler. Bu nedenle, mekanın işlevselliği ve estetiği ile kullanıcının kişisel deneyimine özel önem verilir.

Tasarımsal açıdan ise estetik ve fonksiyonelliği doğru oranda birlikte kullanmak, konfor ve rahatlığı bir bileşen olarak yanında getiriyor. Malzeme ve doku seçimlerinde yaptığımız detaylı ve dengeli seçimler de yine kullanıcı hislerine hitap ettiğimiz, konforu oluşturan önemli hususlar arasında. İnsana iyi gelen mekanlar üretme isteğimiz, tercihlerimizde konfor ve rahat kullanım senaryolarını öncelikli kılıyor. Kamusal ya da özel mekan fark etmeksizin, kullanıcıların “mekana ait olma” hislerini konfor ile birleştiren konseptler üretmeye çalışıyoruz.

Seraf Vadi Restoran / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Seraf Vadi Restoran / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Seraf Vadi Restoran / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Seraf Vadi Restoran / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Seraf Vadi Restoran / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Seraf Vadi Restoran / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Seraf Vadi Restoran / Fotoğraf: İbrahim Özbunar

GAE: “Yerellik”, “yer’e özgülük” ön planda tuttuğunuz tasarım bileşenleri, her projenizde bunu yakalamak mümkün oluyor mu?

YK: Her projemizde “yerellik ve aidiyet” unsurlarını ön planda tutmak bizim için hem bir hedef hem de bir sorumluluk. Projelerimizde, bölgenin kültürünü, tarihini ve yerel özelliklerini yaşatmak fazlasıyla önem verdiğimiz bir konu. Ancak, bu hedefe ulaşmanın her projede farklı zorluklar ve fırsatlar sunduğunu kabul etmek gerekir. Bu, projenin bulunduğu coğrafya, müşterinin vizyonu ve beklentileri, bütçe kısıtlamaları, mevcut yapıların veya arazinin koşulları gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir.

“Yer”e özgülük, projelerime o yerin kültürünü, tarihini, doğal özelliklerini ve sosyal dokusunu yansıtma çabasıdır. Bu, yerel malzeme kullanımından, bölgesel mimari özellikleri ve inşaat tekniklerini modern tasarımla entegre etmeye, hatta yerel sanat ve el sanatlarını projenin bir parçası haline getirmeye kadar uzanabilir.

Kültürel hassasiyet, doğal çevre, tarih, yerel malzemeler ve teknikler… Her ne kadar bu unsurları her projemde ön planda tutma gayretinde olsam da bazen mevcut koşulların yarattığı sınırlamalar nedeniyle tam olarak istediğim sonucu elde etmek zor olabiliyor. Bu tür durumlarda, “yer”e özgülüğü en iyi şekilde yansıtabilmek için yaratıcı çözümler ve kompozisyonlar bulmaya çalışırız. Örneğin, yerel malzemelerin bulunamadığı durumlarda, yerel dokuyu yansıtan desenler veya sanat eserleri ile benzer bir etki yaratmayı amaçlayarak, kullanıcıda aidiyet hissini oluşturmayı hedefleriz. Bunu da başarılı bir şekilde gerçekleştiren ve doğru noktalara dokunmayı refleks edinmiş bir ofisiz. Bu süreç, hem tasarım pratiğimizin bir parçası hem de projelerimize değer ve anlam katma yönünde sürekli bir arayış.

GAE: Projelendirme aşamasından sonra uygulamada dikkatinizi çeken, değiştirmek istediğiniz detaylar oluyor mu? 

YK: Projelerimizde, projeden uygulama aşamasına tutarlı bir sonuç üretme oranımız oldukça yüksek. Ancak, evet, projelendirme aşamasından sonraki uygulama sürecinde dikkatimi çeken ve değiştirmek istediğim detaylar olabiliyor. Tasarım ve tasarımı gerçekleştirme süreci dinamik bir süreçtir ve birçok faktör projenin başlangıç vizyonundan belirli sapmalara yol açabilir. Bu durumlar, pratik zorluklar, malzeme seçimindeki değişiklikler, işçilik veya müşterinin değişen beklentileri gibi çeşitli sebeplerle ortaya çıkabilir.

Örneğin, projelendirme aşamasında belirlenen malzemelerin gerçekte beklenen kalite ve estetiği yansıtmaması durumunda, alternatif malzemeler arayışına girebilirim. Ayrıca, malzemelerin uygulanma şekli ve işçilik kalitesi de önemli. Uygulamada, beklenen estetik ve fonksiyonellik sağlanamıyorsa müdahale edilmesi gerekebilir. Bazen de mekanın kullanımıyla ilgili pratik ihtiyaçlar, gerçek kullanımda ortaya çıkan yeni gereksinimler nedeniyle değişebilir. Örneğin, bir otelin lobisi veya restoranın mutfak düzeni, uygulama sırasında daha farklı ihtiyaçları karşılamak üzere yeniden düzenlenebilir.

Uygulama sırasında, bazı tasarım detaylarının mekana beklenen estetik değeri katmadığını veya tasarımın bütünlüğünü bozduğunu fark edebilirim. Bu tür durumlarda, tasarımın bütünselliğini ve estetik değerini artıracak değişiklikler yapılabilir. Bu tür değişiklikler, proje yönetimi ve tasarım sürecini esnek bir yaklaşımla ele almamız gerektiğini gösterir. Bu nedenle, uygulama aşamasında sürekli iletişim ve iş birliği içinde olmak, projenin başarıyla tamamlanması için kritik öneme sahip. Bu süreçte, müşterilerin, yüklenicilerin ve tasarım ekibimizin geri bildirimleri dikkate alınarak, projenin en iyi sonucu vermesi için gereken düzenlemeleri yapıyoruz.

GAE: Otel ve restoran her ne kadar hizmet sektörü olsa da birbirinden farklı tasarım kriterleri taşıyor. Tasarım ve uygulama aşamalarında sizi daha çok cevaplanması gereken soruyla karşı karşıya bırakan tipoloji hangisi?

YK: Otel ve restoran tasarımı, farklı kullanıcı deneyimleri ve işletme modelleri nedeniyle benzersiz tasarım kriterleri ve zorlukları önümüze sunar. Bu iki tipolojinin de kendine has tasarım problemleri ve ihtiyaçları ortaya çıkar.

Genel olarak içinde restoran ve yeme içme alanları barındıran otel projeleri tasarladığımız için iki tipoloji için de fazlasıyla cevaplanması gereken sorular alıyoruz. Restoranlarda mekânsal kısıtlamalar ve işlevsellik dışında mutfak tasarımı ve ekipman yerleşimi gibi zor ve teknik sorular, otellerde ise daha çok kullanıcı ihtiyaçlarına yönelik teknik sorular karşımıza çıkıyor.

Her iki tipoloji de benzersiz zorluklar ve tasarım kriterleri barındırsa da, restoran tasarımı, sıklıkla daha spesifik işlevsel ve mekansal kısıtlamalar nedeniyle daha detaylı ve çeşitli soruları cevaplamamı gerektiren durumlarla karşı karşıya bırakabiliyor. Her iki durumda da soruları, başarılı tasarım, kullanıcı ihtiyaçlarını anlama, mekansal zorlukları aşma ve estetik ile işlevselliği birleştirme yeteneğimizle cevaplıyoruz.

Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar
Radisson BLU Hotel Kaş / Fotoğraf: İbrahim Özbunar

GAE: Uygulama aşamasındaki deneyimlerinizi bizlerle paylaşabilir misiniz? Örneğin “Radisson BLU Hotel Kaş” projesinde yerel taşları kullandığınızı belirtiyorsunuz, taşları yerel mimariye uygun olarak uygularken yerel uygulayıcılarla çalışma şansınız oldu mu?

YK: Radisson BLU Hotel Kaş projemizin mottosu “yeniyim ama buralıyım” cümlesinden ortaya çıktı ve beklediğimiz gibi bir sonuç oluşturdu. Bunu sağlayan en önemli özellik otele baktığınızda oraya ait bir yapıyı görüyor olmanız ve kullanıcısı olduğunuzda hiçbir yabancılık hissetmiyor oluşunuz. Bu tür projelerde, yerel malzemeleri kullanmanın yanı sıra, uygulama sürecinde yerel uygulayıcılarla çalışmak da projenin başarısı için hayati önem taşır. Radisson BLU Hotel Kaş projesinde yerel taşların kullanımı, projeye sadece estetik bir değer katmakla kalmayıp, aynı zamanda sürdürülebilirlik ve bölgesel mimari ile uyumu da güçlendirdi.

Radisson BLU Hotel Kaş projemiz özelinde, yerel taşların seçimi ve uygulanması sürecinde, bu malzemeleri geleneksel ve modern tasarım öğeleriyle nasıl entegre edeceğimiz konusunda yerel uygulayıcılarla yakın iş birliği içinde çalıştık. Projeye özgü tasarım kriterleri ve estetik beklentileri dikkate alarak, taşların boyutu, dokusu ve rengi üzerine detaylı çalışmalar yaptık. Yerel uygulayıcıların bilgisi, bu taşların doğal güzelliğini koruyarak, onları çağdaş bir tasarım anlayışıyla nasıl harmanlayabileceğimiz konusunda bize önemli ölçüde yön gösterdi. Ayrıca tüm bu özellikleri ile Radisson BLU Hotel Kaş, iF DESIGN AWARDS 2024'e de layık görüldü.

GAE: Uzun yıllardır özellikle otel tasarımları yapıyorsunuz, zaman içinde kullanıcıların beklentilerinde dikkatinizi çeken değişiklikler gözlemlediniz mi?

YK: Zaman içinde, teknolojinin ilerlemesi, sosyal medyanın yükselişi ve küresel seyahat alışkanlıklarındaki evrim, kullanıcıların otellerden bekledikleri deneyimleri önemli ölçüde değiştirdi. Artık misafirler, sadece bir yatak ve çatı arayan gezginler olmaktan çıktılar ve otellerden çok daha fazlasını bekler hale geldiler. Özelleştirilmiş hizmetler, kişiselleştirilmiş deneyimler ve benzersiz tasarım anlayışları, kullanıcıların tercihlerinde öne çıkan unsurlar. Ayrıca, sosyal medya ve dijital platformların yükselişiyle, otellerin estetik çekiciliği ve "fotoğraf değeri", özellikle genç gezginler arasında bir oteli tercih etme kriterleri arasındaki yerini almaya başladı.

Sürdürülebilirlik ve çevre bilinci de son yıllarda kullanıcı beklentilerinde önemli bir yer tutmaya başladı. Misafirler, özellikle geçtiğimiz yıllarda atlattığımız küresel pandemiden sonra çevresel ayak izlerini azaltma konusunda bilinçli otelleri tercih ediyorlar. Bu da otel işletmelerinin enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerden, suyun yeniden kullanımına, yerel ve organik gıda tedariğine kadar birçok parametreye daha fazla dikkat etmesini sağladı.

Aynı zamanda otellerin yerel kültürle olan bağlantısı, misafirler için giderek daha önemli hale geldi. Bu nedenle otel işletmecileri otellerini sadece konaklama yerleri olarak değil, aynı zamanda yerellik ve kültürel deneyimler sunan mekanlar olarak konumlandırmaya başladı. Bu eğilimler, otel tasarımı ve işletmeciliğini şekillendiren yeni normlar ve beklentiler yarattı.

GAE: Sanat, tasarımlarınızın ana unsurlarından birisi. Her projenize özgün sanat eserleri ekleme şansınız oluyor mu? Beraber çalıştığınız sanatçılar ve eserleri ile ilgili neler söylemek istersiniz?

YK: Projelerimizde sanatın entegrasyonuna büyük önem veriyoruz ve her fırsatta özgün sanat eserlerini mekanların bir parçası haline getirmeye çalışıyoruz. Sanat eserleri, mekanlara sadece estetik değer katmakla kalmıyor aynı zamanda mekanın hikayesini anlatma, kültürel bağlamları güçlendirme ve ziyaretçilere ilham verme gibi derinlemesine etkileri olan araçlardan da biri. Her projeye, o projenin ruhunu ve mekanın özünü yansıtacak özgün sanat eserleri eklemek benim için hem bir ayrıcalık, hem keyifli bir iş, hem de bir sorumluluk.

Beraber çalıştığım sanatçıları, genellikle projenin bulunduğu bölgenin kültürel ve sanatsal mirasını yansıtabilecek çalışmaları ile öne çıkan veya orayı yaşamış kişilerden seçiyoruz. Bu, yerel sanatçıları desteklemenin yanı sıra mekanın yerel kimliği ile güçlü bir bağ kurmasını sağlıyor.

Sanat eserlerinin seçimi ve entegrasyonu sürecinde eserlerin projenin genel tasarım konseptiyle uyumlu olmasına dikkat ediyoruz. Bu, tabloların yanı sıra heykeller, duvar resimleri, yerleştirme sanatı ve hatta özel tasarım mobilyalar gibi çeşitli form ve görsellerle oluşturulan büyük bir kompozisyonu içerebiliyor.

Projelerimizde sanatın bu kadar önemli bir yer tutması, mekanları standart bir konaklama veya yaşam alanından çok daha fazlası haline getiriyor. Ziyaretçiler için hatırlanacak, üzerinde düşünülecek ve hatta ilham alınacak bir deneyim sunuyor. Bu yüzden, her projede sanatçılarla iş birliği yapmak ve mekanlara özgün sanat eserleri entegre etmek, tasarım anlayışımızın temel taşlarından biri. Sanat, hem projelerimize katma değer sağlıyor hem de mekanların benzersiz bir kimlik kazanmasına yardımcı oluyor.

GAE: Son dönemde üzerinde çalıştığınız projeler nelerdir?

YK: Şu anda Yeşim Kozanlı Mimarlık olarak, Türkiye’de ve dünyada, 20’den fazla projeyi aktif olarak yürütüyoruz. Çek Cumhuriyeti’nin Prag kentinde yer alan “Marianske Lazne Swissotel” projemiz devam ediyor. Bu proje, tarihi ve tematik özellikleri açısından çok önemli ve yeni bir konseptte oluşturuluyor. İtalya’da tasarladığımız kayak oteli “Hotel Chalet Valdotain” ise tamamlanmak üzere. Ayrıca Bodrum’da Accor Grubu’na ait olan ve Türkiye’ye ilk defa giriş yapan bir marka olan “HYDE Hotel Bodrum” projemiz devam ediyor. Bunların dışında, Antalya, Fethiye, Kaş ve Bodrum gibi birçok ilde global zincir markalara ait resort hotel projelerimizin tasarımları ve uygulamaları da devam ediyor.

GAE: Halihazırda Türkiye’de ya da dünyada size ilham veren yerler, tasarımlar, sanatçılar, mimarlar ya da mekanlar nelerdir?

YK: Tek bir tasarımcıdan bahsetmek mümkün değil ancak beni tasarım algılarıyla etkileyen isimler -her birinin birbirinden çok farklı çizgileri ve anlayışları olmakla beraber- Kelly Wearstler, Richard Meier, Marcel Wanders, Paola Lenti ve Zaha Hadid. Bu isimlerin içerisindeki favorim ise formları kullanış biçimi ve hiç olmaz denilen işleri ortaya çıkarma cesareti ile Zaha Hadid. Yaptığı iş ile bağı güçlü, yaşayan ve hissedilen projelere imza atan Zaha Hadid ile tanışma şansım olduğu için de ayrıca mutluyum.

GAE: Bu keyifli söyleşi için teşekkür ediyoruz ve yeni projelerinize XXI’de yer vermek için sabırsızlanıyoruz.

YK: Ben teşekkür ederim.

Etiketler:

İlgili İçerikler: