Çift Anlamlı Park
Altı otopark, üstüyse kent parkı olarak konumlanan Şişhane Park’ın tasarımını mimarları Alexis ve Murat Şanal, peyzaj tasarımını ve uygulamasını Arzu Nuhoğlu ve Metin Karakuş ile konuştuk.
Hülya Ertaş: Parkın bulunduğu bu nokta, özel bir konuma sahip. Bir yandan tarihi bir yerleşime komşu, öte yandan tersanelere, yani endüstriyel mirasa bakıyor. Bu konum tasarımı nasıl etkiledi?
Alexis Şanal: Bu alanın etrafındaki güncel miras, endüstriyel peyzaj ve küçük imalatçılar bizim için önemliydi. O nedenle de çevreden temin ettiğimiz malzemeleri oldukları halleriyle kullanmak istedik, tıpkı paslanmaz çelik korkuluklar ya da ahşap güverteler gibi. Bu gelişmiş imalat alanlarını vurgulamak istedik. Park içindeki ahşap güverte, aşağıdaki tersanelerdeki gemilerin güvertelerini hatırlatarak onlar üzerinde neredeyse bir konsol gibi yükseliyor, öte yandan da eskiden ahşap olan Haliç üzerindeki köprüleri anımsatıyor. Zannediyorum bunları bir şekilde geri getirmek istedik. İnsanların suyun üzerinde gibi hissetmelerini amaçladık.
HE: Proje tanımı neydi? Sizden beklenen sadece bir otopark tasarımı mıydı?
AŞ: Program tanımı oldukça netti, bir otopark ve kamusal park olması isteniyordu. Karşılaştığımız ana sorun bizden önceki projenin araçlara öncelik vermesi yüzünden Anıtlar Kurulu’nca kabul edilmemesinden geliyordu. Araçlar alanın ortasından girip çıkıyordu ve geriye oldukça vasat bir kamusal park kalıyordu. Anıtlar Kurulu da parkın anlamlı bir yer olmasını istiyordu, özellikle de tarihi alanlara geniş bir manzarayla hakim olmasından ötürü onunla yarışmayacak bir silüetin peşindeydiler bence. Bu yüzden konumunun kıymetini bilen ve Tarihi Yarımada ile olan ilişkisini vurgulayan bir proje geliştirdik. Galata, Beyoğlu, Kasımpaşa gibi farklı kültürlere sahip insanların yaşadığı bu bölgeyi birbirine bağlayan bir yer olmalıydı. Haliç Köprüsü’yle birlikte böyle bir bağlantı ihtiyacı doğdu sanırım. İlginç ve inovatif olan ise Anıtlar Kurulu’nun bunun dönüştürücü bir proje olması için tasarım bilgisine ihtiyaç duyulduğunu fark etmesiydi. Bu, diğer parklar gibi sadece bir artık mekana dönüşmemeliydi, çünkü onlar insanlarla bağ kuramadıklarından başarılı mekanlar olamıyorlar.
HE: Sizin için büyük şanssızlığın Cihangir Parkı gibi bir örneğin varlığı olduğunu düşünüyorum. O da buna benzer bir programla -altı otopark, üstü park olarak- hayata geçirilmişti.
AŞ: İlk aşamada karşılaştığımız en büyük direnç Mimarlar Odası’ndan geldi. Önerdikleri şey ile aynı fikirdeyim fakat çözüm konusunda aynı fikirde değilim. Cihangir Parkı teknik olarak yanlış olduğu için bir başarısızlığa dönüştü. Eğer ki bir binanın üstüne park yapılıyorsa bu bir çatı bahçesidir. Mühendislik açısından bakarsak kabul edilmeli ki durum böyle. Buradaki başarıysa kentsel, mimari, strüktürel, mekanik tasarımın ve peyzaj tasarımının birlikte çalışmasından geliyor. Çatı bahçesi çalışmış olanlar bilir, büyük türleri ve ağaçları bir çatıya yerleştirmek ve yaşamalarını sağlamak oldukça zorlu bir iştir. Rampadaki ahşap kullanımı insanlara rahatlık sunuyor, otopark bölgesinde yapılan güverte sayesinde hissedilmiyor. Mekanın %30’unu bitkilendirmeye ayırabildik, öte yandan sert peyzaj da önemsiz bir şey değil. Asıl mühim olan otoparkların üstünde parkların olamayacağını baştan kabullenmek değil, bunun mühendislik ve tasarımla çözülebileceğini anlamak.
Murat Şanal: Proje süresince Anıtlar Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ulaşımla ilgili sorunları halletmek istediklerinden belediyenin ulaşım departmanı her aşamada oldukça aktifti. Biz de aralarında trafik mühendislerinin de yer aldığı çok iyi mühendislerle çalıştık. Altyapı, mekanik ve elektrik mühendisleriyle projenin başından beri birlikteydik. Herkes işinde iyi olduğu için de tasarım ve uygulama olumlu etkilendi. Belediye geçmiş denetimlerini analiz etti ve ne yapmak isteyip istemediklerini netleştirdi, bu süreçte biz de bu sorunların tanımlanması için onlara yardımcı olduk. Anıtlar Kurulu da iyi bir açık kamusal park için çok destek verdi.
AŞ: Anıtlar Kurulu aynı zamanda bu tarihi bölgede iyi bir ulaşım ağının olması konusunda yenilikçi bir fikre sahipti. Ulaşımın metroya bağlanarak araçların kentten uzaklaşmasını istediler ve insanlara toplanacak alan yaratmayı düşündüler. Böylece tarihi alanda yeni bir anlatının doğmasına izin veriliyor diyebilirim. Böyle bir tasarımın getireceği değerleri anlamak açısından oldukça nettiler. İlk yıl mühendislerle birlikte projeyi detaylı olarak başta belediye olmak üzere pek çok paydaşa sunduk çünkü bu herkes için yeni bir konuydu ve herkes projeyi tüm detaylarıyla anlamak istiyordu. Bizler de projemizin sorgulanmasından yılmaktansa bu durumu benimsedik. Projeyle ilgili her şeyi açıkladığımızda da insanlar çok heyecanlandı.
HE: Bitkilendirme ile sert peyzaj arasında nasıl bir denge kurdunuz? Ana fikir neydi?
MŞ: Bitkilendirme tasarımı çok erken safhalarda gerçekleşti. Kolektif bir zihnin ve mühendisliğin ürünü olduğunu söyleyebilirim. Bitkilendirilmiş alan şimdikinden daha geniş olabiliyordu ama artısına eksisine baktığımızda, maliyet, kazanç ve değer analizleri yaptığımızda optimum çözüm bu oldu. Alttaki otopark için gerekli alanı en uygun oranlarda bırakarak, geri kalan alanı ise bitkilendirme için tampon bölge olarak düzenledik. Şehre çeperden bağlanan noktalarda daha derin bitkilendirme yapmak mümkün oldu. 100 yaşına kadar yaşayan çınar ağaçları var. Aslen burada üç tür bitkilendirme var: Binanın içinde ve çatıda derin bitkilendirme, çalı tipi orta ve daha yüzeysel bitkilendirme yaptık. Küçük tepeler yaparak görsel olarak mekan algısını artırdık.
AŞ: Ahşabı yaşayan bir tür olarak ele aldık. Bu açıdan ahşap güvertenin yumuşak peyzaj kapsamında yer aldığını düşünmek mümkün. Toplanmak için bir alan yoktu ve çeşitli etkinliklerin yapılması için düz bir alanın ve sert yüzeylerin varlığı gerekliydi. Daha alt kottaki o meydan, yani bizim "dış oda" olarak adlandırdığımız alan, dört taraftan oldukça tanımlı ve iki girişi olan bir yer. İnsanlar tanımsız mekanlarda olmaktan o kadar hoşlanmıyor ve aslında incelikli bir şekilde ayrılan sosyal mekanlarda vakit geçirmeyi seviyor. Bu yüzden parkta dramatik bazı manzaralar da mevcut. Parkta kendini yönlendirebilirsin, oturabilirsin, yukarı çıkabilirsin, yumuşak ve sert peyzajı deneyimleyebilirsin.
MŞ: Bu dış oda yaklaşık kırk metreye kırk metrelik bir alan, geleneksel avlu boyutunda tasarladık ve kullanımının oldukça esnek olmasını istedik.
AŞ: Tabi bu bizim tahminimiz ama 15 yıl içinde Haliç’ten yukarı, buraya doğru çıkan çok şahane bir park olabilir. Araç yolunu da yeraltına alırlarsa burası çok büyük bir kent parkına dönüşebilir. Burayı bir parktan ziyade kamusal bir mekan olarak ele almamız sayesinde insanların kullanımına uygun çok sayıda mekan bitki türleriyle tanımlandı. Park farklı mekansal özelliklere sahip ve peyzajı bu alanlarda tamamlayıcı olarak kullandık. Her mekan farklı mevsimlerdeki gün batımlarına odaklanıyor. Yerel bitkiler seçildiğinden mevsimsel değişimler her bir alanda farklı etkiler yaratıyor, bazen bir taraf çiçeklenip renkleniyor, bir diğer mevsim bir başka taraf. Arzu Nuhoğlu mevsimsel değişimlerle birlikte bitki ölçeklerini de kullanan bir tasarım geliştirdi. Uzun vadede buranın daha da büyüleyici bir hal alacağını düşünüyorum.
HE: Altı katlı otoparkta 1000 araçlık kapasiteyi nasıl hayata geçirebildiniz?
AŞ: Yusuf Timber’in parlak mühendislik çözümleri sayesinde. 60 metrelik açıklık geçen iki perde duvar var ancak perde duvarda açılan boşluklarla mekanın devamını görebiliyorsun. Öte yandan tüm mekanik aksamı kirişlerin arasında saklayarak tavanın daha yüksek algılanmasını sağladık. Araçlar rampaya da park ettiğinden fazladan bir sirkülasyon çözümüne gerek kalmadı. Her ne kadar başlarda rampaya park edilmesine karşı çıkmış olsalar da İstanbul gibi sürekli yokuş olan bir yerde otoriteleri ikna etmek zor olmadı. Türkiye’de genel olarak otoparka dair negatif bir izlenim olduğunu bildiğimizden öncelikle otoparka girişin iyi hissettirmesini istedik. Gece otoparka gelen kadın bir kullanıcıdan aldığım geribildirimde kendini güvende hissettiğini öğrendim ki bu güvenlik hissi bizim için çok önemliydi. Bunu sağlamak adına perde duvarlar arasında ritmik açıklıklarla diğer katların görülmesine ve mekanın sürekliliğinin hissedilmesine çalıştık.
MŞ: Hiç kapı olmadığından insanlar her şeyi görebiliyor. Yangın çıkış kapıları açık, merdivenlerde ne olduğunu hep görebiliyorsun. Asansörler camlı kapılara sahip. Öte yandan semantik olarak otoparkı dikdörtgen planlı ve üstteki parkı oval olarak planladık. Bu projenin çok erken safhalarında aldığımız bir karardı çünkü bu iki işlev arasında bir bağ olmasını istemiyorduk. Üstteki parkta vakit geçirenlerin altlarında bir otopark olduğunu hissetmemelerini amaçladık ve iki farklı geometri seçtik. Bu da strüktürel koordinasyonda biraz zorluğa yol açtı ama şu anda otoparka gelenler üstlerinde bir park olduğunu fark etmedikleri gibi parktakiler de altlarındaki otoparkı hissetmiyorlar. Ayrıca parkın içinden bir geçişle metronun Şişhane’den Kasımpaşa’ya geçen tüneline bağlandık. Herkes buradan metroya girip çıkabiliyor.
AŞ: Çok sayıda paydaşın olduğu böylesi kompleks bir projenin iyi sonuçlanması bence çok önemli. Belediyeden gelenler de çok heyecanlandılar. İyi geliştirilmiş kamu-özel ortaklıklarıyla, iyi mühendislik ve tasarımın bir araya gelmesinin bunu mümkün kıldığını düşünüyorum.
PEYZAJ TASARIMI ÜZERİNE
Hülya Ertaş: Bitkilendirme tasarımında ana konsepti nasıl belirlediniz?
Arzu Nugoğlu: Seçim kriterlerinde zaman zaman çiçek açmasına ama yaz-kış yeşil kalmasına dikkat ettik. O yüzden büyük bitkilerden ziyade çalılar var çünkü toprak derinliği kısıtlıydı. Projenin başından beri ağaç dikilebilsin diye statik-mimari-peyzaj koordinasyonu yapıldı. Ağaç dikimi için rezerv alanlar yapıldı ve yerleri özel olarak bırakıldı. Klasik bir kamusal alan bitkilendirme anlayışı kullanmadık. Bize göre gösterişli bitkilerimiz var aslında ama genel kanıya göre yok. Daha çok doğal bitki örtüsü gibi ele alarak büyüdükleri zaman da bakımının kolay olmasını istedik. Az su isteyen bitki türlerinden bir seçim yaptık. Genelde bitkilerin yaprak dokusu ve renkleriyle farklılık oluşturmasını amaçladık ve çok yıllık bitkiler kullandık. Mümkün olduğu kadar mimariye uyarak mekan etkisini vurgulayacak bir bitkisel düzenleme var. Projeye çizgi çizmeye başlayalı üç sene olmuştur. O üç seneden uygulamaya gelene kadar bazı bitkiler hacim olarak küçüldü. Statik biraz müdahale etti. Gezi olaylarından Türkiye’de artık sosyal bir oluşum var, kamusal alanların kullanımı ve bu alanlardaki faaliyetler için beklenilenin üstündeki yoğunluklar olabiliyor. O nedenle statik yükler tekrar hesaplandı. Bir anda alana kalabalık toplansa ne olacağının hesaplandığı bir titizlikle çalıştık, onun üzerine tekrar yükleri hesapladık. Ne kadar hafifletsek de statik projeyi çok mutlu edemedik ama her zaman kabul edilebilir sınırlar içerisinde kaldık. Özel bir karışım hazırladık toprağa. Torf oranını artırdık, toprağın yoğunluğunu iyice azalttık. Islak hacim, kuru hacim olarak tarttık onları fidanlıkta. Ağaçları biraz daha boyu uzun olanlardan koyabilirdik, onlar için bırakılan rezervler daha geniş, daha derindi. Ama son hesaplama sonrasında rezervleri de hafif dolgu malzemesi gibi geleneksel yöntemlerle yükselttik ve daha küçük ağaçlar koyduk.
HE: Toprak çok mu ağır gerçekten?
Metin Karakuş: Toprağı normalde tarttığımız zaman 900 kg/m3 gelir ama biz bunu 450 kg/m3’e düşürdük. Hafif topraklama, hatta çok derin dolguları blok straforlar ile yaptık. Aslında çok zor bir projeydi. Çünkü alanlar kısıtlı, statik izin vermiyor. Yüzeyde, resmen beton üzerinde çalışıyorsun. Bitkiyse biraz daha derinlik istiyor, daha hassas. Bu detayların çözülmesi açısından çok enteresan bir proje oldu. Yapay çatılar oluşturulup içlerine bitkiler dikildi. an: Bütün eğimli yüzeylerde geowebler uygulandı, yani serbest zemin bırakılmadı, bütün toprak tutuldu. Otoparka iniş rampasındaki ağaç da çatı üstünde, yani doğal zeminde değil. Onun altında 1,20 metrelik bir rezerv alanı bırakıldı he: O zaman projenin en başından beri dikim yapılacak alanlar belliydi.
AN: Tabii belliydi. Çünkü biz en başından beri mimarlar ve statikçiler ile koordinasyonlu çalıştık. Kurula projeler hazırlanırken başladık çalışmaya. İlk kaba inşaat zamanı, döşeme betonu atıldığı zaman da sulama için ilk rezervler bırakıldı. Uygulama ekibi de o aşamadan itibaren projenin içindeydi.