Eleştiri Eylemde

PİERRE CHABARD

Bir yapının yaşam döngüsü onun kullanıma açılmasından çok önce başlar ve çok sonrasına kadar devam eder. Mimarlık eleştirisi metninin ön hazırlığının yapıldığı ve genellikle öneminin abartıldığı bu beklenen açılış anı, biraz yapaylık taşır. Bu aynı zamanda mimarlığın iki geleneksel varoluş durumu arasındaki söyleme dayalı kuramsal anlayışla, somut ve faydacı yapım süreciyle ve sembolik ritüelle alakalı bir durum.

Yine de modern olan, fikir ve nesne, düşünce ve eylem arasına yerleşen bu kronolojik ve Maniheist ayrım, her ne kadar zihinsel olarak zahmetsiz bir zemine otursa da, bugün hala mimari proje olarak adlandırdığımız akılcı, geçici ve sosyal süreçleri açıklamada yetersiz kalıyor. Daha ilk hipotezinde proje, soyutlama alanını terk edip sayısız temsilin şekline bürünüyor. Fakat henüz birer karton, köpük ya da pleksi parçasıyken bile bir şeyleri yerinden oynatıyor, malzemeyi dönüştürüyor ve insanları harekete geçiriyor. Karşılığındaysa gerçekliğin somut ve kaygan zemini projenin içsel mantığıyla çatışıyor, önermelerini ve parametrelerini sürekli teste tabi tutuyor.

Mimarlıkta düşünce ve eylem ayrı yalın ikiliklermiş gibi ele alınamaz, aksine birbirlerine ayrılmaz bir şekilde bağlıdır ve pek çok şekilde etkileşim içindedirler. Bu koşullar altında bir mimari projeden nasıl söz edilir? Mimarlık eylemlerin ve beklenmedik uzlaşmaların radikal patlamalarını içeren, ani ivmeler ve durağan fazlar arasında ileri geri gidip gelen, içsel kabullerin ve dışsal işlemlerin dahil olduğu bir hikaye midir? Ne doğrusal ne de art zamanlı, proje süreci net bir başlangıç noktasına ve tanımlı bir sona indirgenemez; tasarlanmış ve inşa edilmiş form olarak keskin çizgilerle ayrılamaz. Proje bir çizgi değil de bir noktadır, dengesiz bir füzyon noktası. İster ilk eskizlerde ister ondan sonraki süreçte, bütün hikayesini barındırdığından herhangi bir zamanda hakkında her şey söylenebilir.

Sanat eleştirisinden doğan mimarlık eleştirisi özünde binaların biçimsel ve estetik yönleri üzerine yoğunlaşıyor. Mimarlığı yalnızca “bakış”a, görünür yüzeylerine indirgeyen bu yaklaşım, mimarlığı sergilemeye; bir diğer deyişle onu dış görünüşüyle sınırlamaya meyleder. Koşullarının karmaşıklığından soyutlanan mimarlık şiirsel kaynakların çoğundan da yoksun kalır. Görsel tiranlığın, mimarlığı geçicilikten ayıklamaya ve konseptle mistik bir şekilde bağlantılı ortaya çıkan kütleyi öne çıkarmaya yönelik eğilimi kendi grafik biçimlemeleri gösterildiğinde dahi projelere yansıyor. Dergilerin kuşe kağıtlarında mimari çizimler, öncesi ve sonrası olmayan, “memnun etme arzusu ve kendini kaptırmayı reddetmeyle baştan çıkarma ve sessizlik arasında ikiye bölünmüş”1 olarak ve yalnızca estetik otonomileri doğrultusunda bitmiş nesneler olarak ele alınıyor. Yine de mimari üretimin karmaşıklığını tamamıyla kavrayabilmek için eleştiri, bir kara kutu olmanın aksine sonuna kadar açık olmalı, proje dosyalarını seri haline getirmeli, birbiriyle ilişkilendirmeli ve onların operasyonel gücünü ortaya koymalı. Eleştirmen, mimarlık pratiğinin görünmeyen yüzünü anlaşılır kılmalı, iletişim akslarını haritalamalı, bina bittikten sonra ziyaretçinin gözünden kaçan her şeyi açığa çıkarmalı.

Eğer eleştiri uzak, soyut ve yüzeysel incelemeler için bir araç olmaktan çıkar ve mimarlığın ne olduğundan çok ne yaptığını gösterirse, yörüngelerini tarihselleştirirse, o zaman eleştiri, belki mimarlık pratiği içinde bir sahne haline gelebilir.


1 Michel Vernes, ‘Les ombres de la beauté’, in Jean Dethier (ed.), Images et Imaginaires d’Architecture, Paris, Editions du Centre G. Pompidou, 1984, p. 31.

Etiketler:

İlgili İçerikler: