Monokondiller Üzerine Yengeçlemesine - 2/2

LEVENT ŞENTÜRK

İlk bölüm için tıklayın.

Enis Batur, Tahta Troya’da, Sandık Odası ekiyle, 1 mitleştirilmiş Ece Ayhan şiirini yeniden yapısökümcü bir üslupla yeryüzüne indirme girişiminde bulunduğunda yıl 1978’dir: Yapısökümcülüğün akademyamızda merkeze yerleşmeye başladığı 2000’li yıllardan neredeyse çeyrek yüzyıl önce. Metinlerarasılık, pastiş gibi teknikler, çeviriler ve yeniden yazımlar; kısacası postmodern yazınsallıktan aynı metinde şu sözlerle bahseder: “Lautréamont ya da Aragon, Eliot ya da Pound: Şiirin bünyesinde doğurgan bir söz geçişimi, bir içiçe geçme işlemi boy gösteriyordu.”2 Ve hemen arkasından, kendini bu bağlama yerleştirme çabasından sözaçar: “Ben baştan beri, sınırsızlığa çağrıda bulunan, bunun için de eleştirel bakışa kurmaca boyutu da içleştiren bir yazıyı istedim.” Yazarın dünyasına yakından bakmaya başlayınca, eleştirel kurmaca çizgisinin, metinlerini boydan boya katettiğini görmek okuru şaşırtmamalı bu nedenle; kitaplarından sayısız örnek verebiliriz.

Eşittir Sonsuz’da (III), Büyük Uyum başlığı altında şunları söylüyor: “Parmakların, elin, alçıyı ilk kavradığı anı, bunu izleyen ilk, arayan devinimleri bir tür kaygıyla düşünüyorum hep.”3 Sonra da ekliyor:


Ve el, “özdeğin düşü”nü gerçekleştiriyor.


Ya asemik yazıda nedir durum? Artık orada özdek de yoktur, el kendi aramasıyla yüzyüze, başbaşa, göz gözedir. Düşünü gerçekleştireceği saltık veya aşkın kılacağı maddenin yükünden sıyrılıp, birbaşına, nedensizlik içinde, nedensizliğiyle özgürleşerek başlar devinmeye – sadece kendi için.

Eşittir Sonsuz’da, heterotopik imgelerden biri daha, aynadan sonra: Halı. İlk Başkalaşım metinlerini hep heterotopik imgeler kuşatır. Eşittir Sonsuz’un grafik kararı, görsel değilse de çerçeveleyici bir ölçüsel kısıttır: Her levhaya iki başlık sığacak biçimde dağıtım yapılmıştır: “=” ve “∞” simgelerine birer başlık düşsün diye mi? Sayfada metinler uzunluğuna bakılmaksızın ikişerli yerleşir. Eşittir Sonsuz’da Klee’den söz açarak (XIV: 116) şu alıntıyı getirir: “Uygarlığın doğuşunda yazmak ve çizmek aynı edim iken, temel öge çizgiydi. Kuraldır, çocuklarımız çizgiden yola çıkar.” Bu alıntının önü sonu ilginç biçimde, noktaya dairdir. Fellini’nin Sekiz Buçuk filminden söz ederken, başarısız doğumdan, düşükten, yaratıcı gücün açığa çıkamaması korkusundan açar Batur. Ya asemik yazı? O, düşüğün panzehiri, yazı ile korkunun birbirine gerildiği yerdeki kısa devre mi oluyor?

Enis Batur
Bizans Dönemi Monokondil Örneği (Tarih: 1350 - 1375) © Fransa Ulusal Kütüphanesi

Viyana İçin Siyah Vals’ten (IV) bir pasaj: “Bir şehir ki durmadan bölünsün, parçalansın, farklı üsluplara, yanılgılar aritmetiğine, kendi özel mantığına, her seferinde kurduğu kuralcıl denklemi tuzağa düşüren bir çözülmüşlüğe bel versin.”4 Tıpkı asemik yazı gibi, anlamı kurarken dağıtan yazı. Peşinden: “İstiyoruz ki yabancı, tıpkı otlar ve ağaçlar gibi, geride bıraktığımız bir çağda kalsın.”5 Sonra: “...yaratıcı gücün bizi yaralamasına katlanmayı kabullenmemiz gerekecektir.”6 Kentlerdeki yabancının yazınsal eşdeğeri, tanımsız, anlamsız, asemik yazı mı? Devamında: “Yakınımızda beslenen karabasan, bizi düşe çalışmaktan alıkoymamalı.” Beaubourg Kültür Merkezi'nin dev ölçekli yeryüzü kültür ve sanatı deltasına dönüşümünün başka yerler için örnek oluşturmasını dileyen yazar, bunun faşizme karşı kuvvetli bir panzehir olacağını, çağdaş kültür ve sanatla doğrudan temas eden kitlelerin faşizme daha dirençli olacağını umar. Asemik yazı da, faşizme direnen böyle binlerce kanaldan, yordamdan, praksisten biridir.

Beaubourg (Pompidou) Kültür Merkezi (Kaynak: centrepompidou.fr)

Anlam’a koşulmuş yazı (bkz. s. 52, epigraf: “yazının boğucu anlaşma düzeninin düzmeceliği”) kendi özdevinimini de unutur. Asemi’ye dönmesi engellenmiş yazı, anlamlı olmaktan da çıkar. Bu önermeleri İki/z’den, Beriki Üzerine Deneme başlığını taşıyan Başkalaşım metninden çıkarsadım: “Kendine dönmesi engellenmiş kişi öteki olmaktan da çıkar.”7 Kendindeki öteki olarak asemik yazı.

“...(İ)ki sözün sarmal düzen kurmaları”ndan, “...insanların düğüme değil de çözüme gereksinimi var”8 olduğundan bahsediliyor sonra. Asemik yazı, bu durumda Monokondiller, yazının, elin, kalemin, kâğıdın, mürekkebin birbirine (yazar bunu biribirine diye yazardı) düğümlenmesi, birbirinde yumaklanması, birbirinde yuvarlanıp kilitlenmesidir. Der ki, yengeçlemesine:


Diyorum ki: Bir yerde başlamamıştır, bir yerde de bitmez. Yanlara doğru açılır hep.9


Eskatalojik dil de benzer ezel ve ebed metaforlarına başvursa da, sonunda önsüz-sonsuz oluşu, yanlamasına değil dikine tanımlar binyıllardır. Yanlamasına açılış, yengeçlemesine gidişat: Asemik yazının rizomatik kuruluşudur bu, oluş’un kuruluşudur. Asemik yazı Gökçeyazın’ı zaten çoktan devirmiştir. Soldan sağa, satırdan satıra, sayfadan sayfaya şeritler halinde dizilmiş, çizgisel yazının anlam kuruculuğunun dışına çıkıldığı anda, tıpkı Asa Nisi Masa’da Guido’nun bir ucu yerdeki, öteki gökyüzünde uçan diğer kendinde tuttuğu ipi gibi, asemik yazı ipin iki ucunu, bir yere bir göğe, bir yere bir göğe, dönüp duran, çıldırmış bir mıknatıs gibi savurur durur –bir havalanır anlam, yükten kurtulur, İkarus, bir yere iner, Daidalos, tutunur. Çizgi kıvrılırken, Roller Coaster misali Guido, anlamla anlamdışılık arasında, benliğiyle öteki arasında, gündüz gezen bedeniyle gece salınan bilinçötesi arasında asemik yazıda savrulur.

Dijital yankılar çağındayız. Sesi dijital uzama gönderiyoruz artık. Bu, biçimini ekranda görebildiğimiz, anamorfik bir sanaluzamdır. Ses, başkalaşarak yankıyor. Eşittir Sonsuz’da yankıdan şöyle söz ediliyor:


Ama yankı, ses’in sözünü tekrarlamaz burada. Onun sustuğunu, söze getiremediğini tamamlayıp yeni bir eksikliğe hazırlamak için yankır.10


Dijital yankı çağında, ses başkalaşarak yankıyor. O yankımanın nasıl olup da bunca metamorfoz geçirebildiğini, o uzamın üç boyutlu diyagramı sayesinde anlıyoruz. Yankıma, düz anlamlı bir yineleme neden değildir, gösteriyor dijital yankılayıcı. “Ayna bize bir yandan da tek olmadığımızı gösterir.”11 Heterotopik öteki’nin, adına basitçe yansı deyip geçtiğimiz karmaşık görünümün üreteci olan ayna. Eşzamansız yansı. Asemik yazı, bir yandan da, yazının “herkesin içinde olduğu ayna” olmadığını, olmayabileceğini, kısacası yazının salt kamusal işlev olmayabileceğini, salt bireysel yaratıcılık da olmayabileceğini gösterir.

İki silinmiş nokta arasında, biteviye içiçe geçmiş, başı ucu belirsiz, uçsuz bucaksız, açık uçlu akı olarak Bach varyasyonunu (Ulus Baker) düşünelim. Yazar şöyle der: “...Matematiksel veri olarak, başı ucu açık iki (silinmiş) nokta arasında aralıksız içiçe geçiş.”12 Asemik yazı, Semik Evren’deki, Mânâ Âlemi’ndeki binyıllık birikimden, binlerce yıldır anlam biriktiren elden bir adım öteye, sadece bir adım öteye, başaşağı geliyor, geliyor, o rahimden, başaşağı, ama bambaşka biri o, ismi başka ama aynı cisimden döllendi, bir Canavar kendisi.

Asemik yazı, intiharı süreğen kılmak gibi sürreel, ’patafizik bir gerilimdir. “...dublörün aslı ortadan kaldırma raddesi...”13 Tekrarlanması olanaksız edimin anlık tekrarına dayanan performansı, anlamsızlaştırma performansı. Ban-anagram ama pan-ban-anagram: Anlamlı hiçbir sözce oluşturmayacak anagramlar/evirmeceler yapmak (Ban-anagram, anlamsızlık anagramı, anlamın “ban” edilmesi, yasaklanması) ama bunu tüm metin boyunca, yazarken hep yapadurmak (“Pan” ya da hep-“bananagram”, durmadan anlamı yasaklayan sözcelerden oluşan kodlama: Panbananagram).

Bir başka işaretsel imge “/”, metinde. Jarry’nin ’patafiziğine örtük bir gönderme sayılabilir. Şöyle formüle edilmiş:


/: Yer.
Aynanın derinliğindeki sûretin aynanın yüzüne mesafesi aslın aynaya mesafesine eşitse,
/ = 0.


Alfred Jarry ise bunu şöyle koymuştu:


∞ - 0 – a + a + 0 = ∞
özdeşliğine göre,
a uzunluğu sıfırdır, a bir çizgi değil bir noktadır.
Demek ki, kesin olarak,
TANRI SIFIR İLE SONSUZUN
TEĞET NOKTASIDIR.
Patafizik bilimdir...14


Ayna, Enis Batur’daki alıntıda “Ayna = 0”, bir sıfır düzlemi, üretken bir orjin, aynı zamanda hiç olmayan bir yer, demek ki konvansiyonel-olmayan bir uzamsallık, çizgisel-olmayan bir fiziktir. İşte tamı tamına “/ = 0”dan yazılabilir asemik yazı.

Bedenle yazının eşitlendiği, birbirine karışıp birbirine dönüştüğü duruma yazarın getirdiği açıklama: “Yazarken, ondan, organlarıma davranıyor kan, özsu, mürekkep.”15 Bu duruma konvansiyonel yazı değil de asemik yazı denk geliyor daha çok. İlerleyen sayfalarda Thomas Mann’dan bir alıntıyla karşılaşıyoruz: “Çünkü yalnızca Ben bir sorun olduğunda yazmanın anlamı vardır.”16 Demek ki benlik, kendilik, kimlik, varoluş sorunları sürmektedir, asemik yazıda da –zaten asemik yazıyı, yazının sanata dönüşmüş, resimleşmiş biçimi gibi alır Schwenger.17

Peter Schwenger, Asemic: The Art of Writing.

Buradan Yüzyüze’ye (VII) geçelim. Monokondiller’in bir eğretilemesiyle karşı karşıya olabiliriz: “Harfler de birer sûrettirler ama: Yazıdan yazıya, dilden dile, söz ve ses arası işaretin kendisiyle olmadığı an biçimiyle çelişirler durmadan: Babil Karmaşası.”18 İleride “yazı’nın biricikliği ve anonimliği arasındaki bölünme”den19 bahseder yazar. Aynı sayfada: “...kurayazdığım her metin en küçük birimlerine ayrışıyordu. (...) ardından da, (...) tek bir harfmişçesine derişiyor, yayı toplanıyordu. (...) Büyüyen işaret, içinde yer aldığı, anlamsal düzeneğinin bir parçası kıldığı metnin anlamından yükselip taşıyordu” der. Gerçekte yüzlerden söz etmektedir ama yengeçlemesine okumaya denk düşen ifadeler yakalanır. Yüzyüze’de şu satırlara da rastlanır: “Alfabesini sökemediğim bir resim-yazı, gramerini tutamadığım bir dil, anlamını durmadan değiştiren sözcükler hep siliyor, yeniden yazıyor, yeniden siliyorlar yüzümü.” 20

Almanak’ta (VIII) edebiyatı civaya benzettiği pasajda asemik yazının da civamsı halini, ele avuca gelmezliğini görebiliriz: “...Dokunduğunuz an yerinden biçiminden oynar, bölünür, yeniden birleşir, bölünür yeniden.”21 Yazının serüvenini iyi anlatan peş peşe pasajlar: “Çarkların içinde dönerken, bütün farkların tekrarına, her tekrarın içerdiği farka çarpar, bir aynalar düzeneğinde çoğalır, artar, durur, kaybolur. (...) bir momentler dizisinin denklemlerinin sürçmeden kurulması.”22

Başkalaşımlar’ın onuncusu Bî-Linç’te, oylumu özetleyen şu pasaj: “Her şey işaretleri soğuran yüzeyin yüzünde beliriyor ve yitiyor aslında. Biçimler, biçimsiler, harfler, anlam ve imlemler orada toplanıyorlar, burada da: Figür, yazı oylum, nota, imge, görüntü, yansı, yansılama, yankı, yangın.”23

Yengeçlemesine parçalar yakalamak için yürüttüğüm araştırmanın bir başka aşamasında, Başkalaşımlar XI-XX’de çaprazlamasına gezinmeye devam ediyorum: Hatay’da Bir Rolls-Royce’da (XI) peşpeşe birkaç parçaya rastladım: “...Yazma isteği o denli kabarıp taşkınlaşır ki, tıkanırız kâğıdın önünde...”24 Asemik yazıya o zaman mı başvurulur? “Yazarken, atım can alıcı önem taşır.”25 Yazmanın mekaniğine içkin bir de kimyası vardır, iyi bilindiği gibi. Asemik yazının kimyası, anlamlı yazının kimyasından bambaşka olsa gerek. Bir başkası: “...bizi yazmaya ve yazmamaya götüren eşikleri tartmak...”26

Yazının hep sınır-deneyiminde gerçekleştiğinin farkındadır yazar; asemik yazıya bunca yakın olması, yazma koşulundan kaynaklanır. Indiana Jones metni, Barthesgil bir tonda ve Umberto Eco perspektifinden yazılmış, tempolu ve okuması zevk veren metinlerinden biri, Başkalaşımlar toplamının.

En deneysel parçalardan birine geçiyorum: “...yazma isteği kavurucu bir boyut almaya başladığı an, elimde beni kışkırtan bir bölge, bir işaret, bir odak –“.27 Kelebek Camı, bir obje üzerine yazılmış –ama sonunda yazma isteğinin kendisi üzerine yazmaya dönüşen– bir metin. Kendini, yazmayı arzularken ve yazamazken bulan kişi, hiçbir şey yazamasa da, saf arzu olan yazma arzusunu metinleştirerek bir meta-anlatı parçası kurar. Monokondiller’e dair okuduğunuz bu yazı da, onlardan hiç söz etmeden, onları var eden gerekçeleri, gereçleri, tutamakları, yazıyla beraber koşan gölgesini izlemek iddiasında.

Gesualdo’da (XII) şunları yakaladım: “... Çukurları, kuyuları, tepecikleri, tepeleri, kısacası eğrileri yabana atılamayacak, kurallara bağlanabilecek bir alan olma özelliğine sırt verilemeyecek bir bölge.”28 Bahse konu topografya, söylemeye gerek yok, yazının topografyasıdır. Ölçüye gelmez eğrilerle donanmış bir topografya olarak yazı, saf biçimine, Monokondiller’de ulaşılan arzudan başkası değil. Yine metaforik bir mimari unsurdan hareketle: “...Merdivenin bir basamağında rastladığım bir ayrıntının peşi sıra öteki basamaklara yöneliyorum.”29 Burada inişli çıkışlı bir devinimin ifadesi var. Aynı sayfada: “...İçinde yeraldığı bir uzayla yarattığı, yaratabildiği uzayın toplamından oluşan bir uzay.”30 İçiçe uzaylar, olumsal ve kurmaca uzaylar, birbirinin ek evrenleri; yazı ve asemik yazı. Tüm bu verileri bağlamlarından, sayfalarından yırtıp alarak, kastedilmiş şeylerden kastedilmeyenlere doğru yanlamasına, yengeçlemesine anlam alanını tahribe yöneliyorum. İşte bir başkası: “...ters yönde ilerleyen bir çeviri...”31 Asemik yazı, o gölge koşucu, yazar kâğıtta ilerlerken, karşı yönden aynı hızla ona doğru, aynadaki gibi yazarak geliyor; üzerine üzerine geliyor, belki onu alt ediyor, düşürüyor bile. Ve: “...iki uca doğru çelişkili hareket akımları, akışları, akıları düzenleyen...”32 Guido’nun ikiz bedenlerinin ellerinde tuttuğu ipin iki ucu gibi.

Ya/Zar (XIII)’dan tek bir alıntı: “...: Başlangıcından önce başlayan, sonucundan sonra süren bir sonsuzluk içerir.”33 Olumsal, başsız sonsuz yazı evreninin bitimsiz çizgisi boyu.

Akabe (XIV), sanki yazıyı tanımlar şu pasajda: “...: Küllerinden, arınmış, ilk saflığını bulamasa da aramış, yeniden doğar, çıkagelir.”34 Yazı böyledir belki, küllerinden doğan; asemik yazı, geride kül bile bırakmayan şeydir, hep kendindedir, hiç küllenmeyen saf enerjidir, arzudur.

Modernlerin Gecesi (XVI): “Işığın ekseninde, gecenin içinde yürür ve onun içinde yürüyüşünü dinler.”35 Yazarken, yazının kendini yazmasını dinleyen ikiz. “Parçalanmış Anlam’ın hücrelerini, başı ucu açık bırakılmış, eksiltilmiş yepyeni düzenlemelerde örgütlerler.”36 Monokondiller parçalanmış anlam hücreleridir, harflerin de ayrıştığı bir yazı/çizi kipine aittirler ve tek seferde, bir jestle birbirlerine eklemlenirler, dünyaya gelirler.

Makaslamak (ve) Saklamak’ta (XVIII) “...: Resmedilen bir şey yok, resmetme ediminden başka”37 diyor yazar; motto yazınsal alana da taşınabiliyor: “Yazılan bir şey yok, yazma ediminden başka.” Belki de yengeçleme okumamın en kestirme buluntusudur bu.

Başkalaşımlar’ın ikinci cildinin finale uygun düşen son metni Frenhoferolmak (XX), “Hareketim aslında bütün anlamsal sınırsızlığını içinde taşıyor, yazmak da hareket etmektir gerçi, ...” diye sürdürüyor soruşturmasını ve aynı sayfada: “... söz diziminin eklemleri, kemikleri boşlukta yuvarlanıyor...”38 ifadeleri var. Monokondil, aynı zamanda, başparmak gibi tek eklemli anatomiler için de kullanılan bir terim. Asemik yazı: Boşlukta yuvarlanan eklemlerle kemikleri, yazının.

Son cilde geliyorum: Başkalaşımlar XXI-XXX’a. Yazar kitabın başında “...ahtapot yazı yeni kollarını öne sürdü”39 diyor.

Omurgasızlar ailesinin uzaylı ferdi ahtapot, kaybettiği kollarını rejenere edebilen varlıklardan biri. Şu halde, yazan gövde, yazarken kollarını yitirse de sorun yoktur, yazı deney alanıdır ve hepsi de gövdeye bağlıdır. Ya asemik yazı: Kollarının her biri başka bir gövdenin hükmü altındaymışçasına başına buyruk davranan, çıldırmış bir ahtapot, çok-tapot.

Philippe Petit'in Paris Notre Dame kuleleri arasındaki yürüyüşü, Haziran 1971. (Kaynak: Getty Images)

Hokka’baz (XXII), somut biçimde, yazmanın ip üzerinde yürümekle eşitlendiği rizikolu varoluş koşulunu somut biçimde resmediyor. Çizgili Kâğıt Üzre Kalemle İlerlemeye Dair başlığıyla Philippe Petit’nin boşlukta çelik halat üzerindeki yürüyüşüne benzer bir edim olarak tanımlanıyor. Yazar boşluğa dair yeni bir imge veriyor okura: “...görünüşten yola çıkarak sonsuza doğru genişleyip giden boşluk, az ya da çok, yoğunluğuyla bizi etkileyen ve hemen amaçlarımızın içine gömülen, havada biçim değiştiren şeyi bize sunar.” Peşi sıra: “Philippe Petit’nin teması, gökyüzündeki yürüyüşü, bundandır, bana başlangıçta bembeyaz, bomboş, dilsiz bir sayfaya yerleştirilen ve orada harflerini bekleyen çizgileri anımsatıyor.”40 Asemik yazının durumu nedir öyleyse? Asemik yazı devamlı düşüş içinde olandır, devamlı ölendir, ölüdür o, havada çürüyüp ayrışır, havaya gömülür.

Kütüphane’ye (XXVII) atlıyorum: “Tunçtur orada her hece; kimi cümlelerden pirinç ışığı geçer, bazı sayfalarda taş, bazalt olanca sertliğiyle döner çarpar; bölümler vardır, bir kül tabakası kadar geçirgen, yeraldıkları kitabın öncesini sonrasını içlerinden akıtırlar.”41 Yazının gölgesi, yazı-olmayan-yazı’nın maddi gerçekliği nasıl oluşur o halde? Heceden tümceye, sayfadan bölüme ve kitaba evrilen hiyerarşiyi izleyen bir cümledir bu. Asemik yazı tunç–pirinç–taş–bazalt serisini, hatta külü bile izlemez. Hiçbiridir.

Masadan Geçen Metin (XXX), toplamın son Başkalaşımlar metninden: “...farklı labirentlerden, biribirine açılan, biribirilerinde başı sonu eriyen pek çok labirentten oluşmuş tek bir harita...”42

Enis Batur’un Monokondiller’i ya da “oldubittiler”, “bir seferde yapılmışlar” üzerineydi bu yazı; ama okuru bir konuda uyarmalıyım; tek tek Monokondiller’in bu güçlü jestlerini açmayı, irdelemeyi, çözümlemeyi, benzetmeyi, mukayese etmeyi, açıklamayı hiç aklımdan geçirmiyorum bu yazıyı tamamlarken. Daha fazlasını okura bırakmak en doğrusu; zaten Batur da Monokondiller üzerine uzun uzadıya yazmak yerine, okuru yeni Monokondiller üretmeye çağırıyor.

Kaynakça

  • Oruç Aruoba. 2014. Benlik. İstanbul: Metis.
  • Enis Batur. 1992. Başkalaşımlar I-X. İstanbul: YKY
  • _. 2000. Başkalaşımlar XI-XX. İstanbul: YKY.
  • _. 2009. Başkalaşımlar XXI-XXX. İstanbul: Kırmızı.
  • _. 2011. Uç Şiirler. İstanbul: Kırmızı.
  • Alfred Jarry. 2003. Seçme Eserler. Çev. Işık Ergüden. Ankara: Dost.
  • Peter Schwenger. 2019. Asemic: The Art of Writing. Minneapolis, London: Minnesota Press.
  • URL 1: https://postasemicpress.blogspot.com

Notlar
1 Tahta Troya, ss. 85-87.
2 s. 91.
3 Eşittir Sonsuz, s. 101.
4 Viyana İçin Siyah Vals, s. 131.
5 A.g.y., s. 136.
6 s. 137.
7 İki/z, s. 153.
8 s. 156.
9 s. 157.
10 s. 157.
11 s. 158.
12 s. 158.
13 s. 159.
14 Alfred Jarry. 2003. XLI. Tanrı’nın Yüzeyine Dair. Kitap VIII. Ether- Sonsuzluk. Seçme Eserler. Çev. Işık Ergüden. Ankara: Dost, s. 258.
15 Enis Batur. 1992. İki/z. Başkalaşımlar I-X. İstanbul: YKY, s. 168.
16 s. 173.
17 Peter Schwenger. 2019. Asemic: The Art of Writing. Minneapolis, London: Minnesota Press.
18 Enis Batur. 1992. Yüzyüze. Başkalaşımlar I-X. İstanbul: YKY, s. 205.
19 s. 244.
20 s. 251.
21 Almanak. s. 264.
22 s. 264, s. 266.
23 Bî-Linç, s. 323.
24 Enis Batur. 2000. Hatay’da Bir Rolls-Royce. Başkalaşımlar XI-XX. İstanbul: YKY, s. 58.
25 s. 59.
26 s. 60.
27 s. 61.
28 Gesualdo, s. 67.
29 s. 71.
30 s. 71.
31 s. 78.
32 s. 85.
33 Ya/Zar, s. 95.
34 Akabe, s. 125.
35 Modernlerin Gecesi, s. 223.
36 s. 225.
37 Makaslamak (ve) Saklamak, s. 313.
38 Frenhoferolmak, s. 375.
39 Enis Batur. 2009. Başkalaşımlar XXI-XXX. İstanbul: Kırmızı.
40 Hokka’baz, 2009: 135.
41 Kütüphane, s. 313.
42 Masadan Geçen Metin, s. 457.

Etiketler:

İlgili İçerikler: