Toplu Konuta OMA Yorumu Başarılı Mı?
Singapur’un güneyinde yeşil bir arazinin üzerinde konumlanan The Interlace, geniş kamusal mekan ve yeşil alanlara sahip bir konut grubu projesi. Proje, yeşil alan kullanımıyla şehrin farklı bölgeleri arasında yeşil bağ oluşturmuş.
OMA’nın tasarladığı The Interlace, Singapur’un başkentinin güneyinde konumlanıyor. Yeşil tropikal bir arazinin üzerindeki proje, 1.040 konut birimini barındırıyor. 31 apartman bloğunun üst üste gelmesiyle oluşturulan tasarımda, blokların her biri altı katlı. Altıgen formunda üst üste dizilen bloklar, proje içinde kamusal mekan olarak kullanılan sekiz adet geçirgen iç bahçe oluşturuyor. Sürdürülebilir tropikal bir çevre içinde yaşamaya dair radikal bir öneri sunduklarını açıklayan OMA, sözlerine “Singapur’un geleneksel konut tipolojisini oluşturan çevreden yalıtılmış dikey kütleler yerine çevreyle, yaşam alanlarıyla ve kamusal mekanlarla bağlantı kuran bir proje önerdik” diyerek devam ediyor. Tasarım ekibi, bu projeyle modern toplumun ihtiyaçlarına dair endişelere işaret ederken ortak yaşam ve bireysellik kavramlarına iç/dış mekanlarda yaratılan çeşitlilikle cevap verdiklerini belirtmiş. Apartman bloklarının şaşırtmalı dizilmesiyle elde edilen kamusal ve özel teraslar, açık alanlardaki çeşitliliği, kullanıcılar arasındaki sosyal etkileşimi ve rekreasyon kullanımını sağlıyor. Yaratılan balkonlar, çatı bahçeleri ve teraslara ek olarak zemin kotunda blokların yükseltilmesiyle elde edilen boşluklar, çevredeki yeşili projenin içine alıyor.
Öte yandan proje, her ne kadar altı katlı olarak tasarlansa da üst üste binen kütlelerle yaklaşık 24 kata kadar çıkıyor. 3.000’den fazla kişinin yaşayacağı proje, kentsel tasarım ölçeğinde değerlendirildiğindeyse oldukça büyük ölçekli kalıyor.
Proje, Türkiye'deki toplu konutlarda da sıkça rastladığımız, çevreden yalıtılan konut bölgeleri gibi tasarlanmış ya da uygulanmış. Australian Design Review ise bu durum için şöyle diyor: “Bir ihtimal Rem Koolhaas’ın da ‘gönüllü mahkumlar’ olarak nitelendirebileceği The Interlace sakinleri, korkuluklar, çitler, güvenlik görevlileri ve aydınlatma tasarımıyla oldukça iyi korunuyor.”
Türkiye’de de aşırı korunaklı bölgeler olarak adlandırabileceğimiz toplu konut bölgeleri, etrafından taş duvarlar, demir parmaklıklar, güvenlikli girişlerle sınırlandırılıyor. Kent sosyolojisi literatüründe “kapalı cemaatler” (gated communities) olarak adlandırılan bu bölgeler, giderek çevreden saklanıyor, kabuğuna çekiliyor ve bireysel toplum yaşantısını inatla tetikliyor. Üstelik projelerin pazarlamasında bu güvenlikli durumdan övgüyle bahsediliyor. Halkalı Toplu Konutları, Başakşehir, Esenyurt ve daha nicesi bu şekilde. Bu sitelere girişlerse genellikle akıllı anahtarlarla yapılıyor. Yani koruma, evimizin birkaç yüz metre sınırından başlıyor. Halbuki eskiden koruma, apartman giriş kapısından ya da çoğunlukla doğrudan evimizin giriş kapısından başlardı. Dahası bazı yerlerde kapıların hiç kapanmadığı bir mahalle kültürü yaşanırdı. Bu bağlamda baktığımızda aşırı "güvenlikli" toplu konutlarda mahalle kültürünün yeşeremeyeceğini söyleyebiliriz.
Ne düşünüyorsunuz?
İlgili İçerikler:
-
Pandemide, Pandemiye Rağmen Bir Arada Olmak: Mekanda Ama Nasıl?
Kentin Muhalif Yüzü'nde bu ay Elif Sidar Ökdemir, pandemi ile birlikte gelen yeni mekansal koşulları kamusallık, politik eylem, dayanışma ağları ve dijital alan gibi çeşitli perspektiflerden okuyor.
-
Cephede Kontrolsüz bir Öğe: Perde
Konutların hem iç mekan düzenlemeleri hem de kent silüetindeki görünümlerinde belirleyici olan perdelerin cephe tasarımdaki yeri ne?
-
Kara Köprüsü
-
Kamusal Mekanı Canlandıran Enerji
-
Gölge Deneyimi
-
Ortak Değerler Pazarı
-
Kentsel Tasarımda Katılımcı Diyaloglar
Bilgen Coşkun ve Dilek Öztürk, UN-Habitat'tan Christelle Lahoud, Pontus Westerberg ve Klas Groth ile günümüzde katılımcı planlama anlayışı ve akıllı şehir tasarımı üzerine konuştu.
-
Hayal Üssü