Bir İmdat Çağrısı Daha

HÜLYA ERTAŞ

Küratörlüğünü José luis de Vicente’nin yaptığı “Dünyanın Sonundan Sonra” sergisi, son hızla tükettiğimiz gezegenimizin yaşadığı iklim değişikliğini sorguluyor. Hülya Ertaş, gezegen için hem bir kutlama hem bir ağıt olarak tanımladığı sergiyi yazdı.

"Dünyanın sonunun geldiğini hayal etmek, kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolaydır.”1 Bu Mark Fisher’ın meşhur kitabı Kapitalist Gerçeklik’in (Capitalist Realism) ilk bölümünün adı. Mevcut toplumsal düzenin kapsayıcı niteliği, hayal gücünün çoraklaşmasına dolayısıyla değişime yönelik eylemin pasifleşmesine yol açtı. Bu yüzden olsa gerek ki CCCB’deki (Centre de Cultura Contemporania de Barcelona-Barselona Çağdaş Kültür Merkezi) sergi, kapitalizmden sonra ne olacağına odaklanmayı es geçerek direkt konuya giriyor: Dünyanın Sonundan Sonra. Az çok sağduyusu olan herkes için oldukça açık olduğu üzere, gezegenimizi tükettik. Nehirlerini ve denizlerini kirlettik, dağlarını kömür ve altın için kazdık, toprağını her türlü kimyasalla zehirledik. Dünyanın sonu yakın, sonumuz kendi elimizden oluyor. Ve herkes de bunu biliyor.2 Dünyanın Sonundan Sonra gibi ironik bir başlıkla sergi esasen, İnsan Çağı’nın (Antroposen) gezegenimizi nasıl etkilediğini ve iklimsel değişikliğin gelmek üzere değil, zaten yaşanmakta olduğunu göstererek beraberinde getirdiği toplumsal, ekonomik ve insani krizleri sorguluyor. Dünyanın Sonundan Sonra, canımız gezegenimiz için aynı anda hem bir kutlama hem de bir ağıt. Bir nevi yıkıntı aşkı hissi, henüz tamamen yok olmamış olduğunu içten içe bildiğiniz kayıp bir mekana duyulan aşk.

Sergi, sekiz yerleştirme ve bunları bağlayan “bekleme odaları”yla örülü bir anlatıya sahip. Bekleme odaları, küresel ısınmaya ve İnsan Çağı’nın etkilerine hükümetleri ikna etmeyi amaçlayan kolektif bir sanat projesi olan Gelecek Bakanlığı’nın (Ministry of the Future) genel merkezi olarak işliyor. Ve ilk gelecek bakanı olarak atanmış olan Timothy Morton3 bu genel merkezlerde dönen videolarda bize sesleniyor. Bu alanlarda rakamlarla ve tarihsel bağlam içinde bazı acı gerçekler iletiliyor; sanki Morton, insanları ve insan dışı varlıkları da içeren bütüncül bir bakışla Dünya için lobi yapıyor. 

Kim Stanley Robinson'un metnine eşlik eden ekran
Kim Stanley Robinson'un metnine eşlik eden ekran; fotoğraf: Vicente Zambrano, © CCCB
Unravelled, 2017; fotoğraf: © Unknown Fields Division (Liam Young+Kate Davies)
Aerocene; fotoğraf: © Tomás Saraceno Studio
Deniz Eyaleti; fotoğraf: © Charles Lim
The Cinders olarak bilinen lav bölgesini çevreleyen sulama alanları, Millard County (Utah); Benjamin Grant / Satellite imagery © DigitalGlobe, Inc izniyle

Sergi, yeryüzünün çeşitli görüntülerine Mars üçlemesinin yazarı Kim Stanley Robinson’un4 kaleme aldığı bir metnin eşlik ettiği devasa bir ekranla başlıyor. Robinson, bir zihin yolculuğuna davet ediyor bizi: “Kendinizi bir gezegen gibi düşünün.” “Ormandaki ağaç” ve “okyanustaki denizanası” olduğumuzu söyleyerek ve içinde yaşadığımız Dünya ile empati kurmamızı, ölümden sonraki hayatımızı hayal etmemizi önererek kendi geleceğimizin ve aynı zamanda gezegenin geleceğinin bizim mesuliyetimizde olduğunu hatırlatıyor. Serginin en başında bahsedilen bu denizanası daha sonra da selamlıyor bizi, Rimini Protokol’ün deneyime dayalı yerleştirmesi Kazan > < Kazan’da (Win > < Win).5 Burada denizanası, içinde yaşadığı habitatın kirliliğinden etkilenmemesi ve hatta denizlerdeki ısınmadan fayda sağlamasıyla deyim yerindeyse iklim değişikliğinin esas galibi. Bu yaratık, 670 milyon yıldır hiç değişmedi ve muhtemelen yüz milyonlarca yıl daha değişmeyecek. Sandalyelerin dairesel bir aynaya baktığı bir odaya giriyorsunuz. Önce kulaklıklarla, odada sizinle aynı aynaya bakan insanlarla etkileşime geçiyorsunuz. Ve ayna, siz denizanalarının bilimsel zaferlerini dinlerken, onlarla dolu bir su tankına dönüşüyor ve tankın ardında oturan diğer insanların size baktığını görmeye başlamanızla tank giderek şeffaflaşıyor. Siz, odanızın içindeki insanlar, denizanası tankı ve arkasında oturan insanlar bir bütün haline geliyor; aynı varoluşta, aynı hikayenin bir parçası haline geliyorsunuz. Karşınızdakilere el sallayarak yüzünüzde alaycı bir gülümsemeyle odayı terk ediyorsunuz. 

Bu alaycı gülümseme tüm ziyaretiniz boyunca size eşlik ediyor. “Dünyanın sonundan sonra ne hayatta kalacak?” alengirli bir soru. Oysa cevabı bir yaz günü göğü kadar açık olan başka bir soru daha var: “Dünyanın sonunu kim getirecek?” Benjamin Grant’ın devasa rıhtımlar, elektrik santralleri, kapalı siteler, maden alanlarını içeren uydu fotoğrafları, insanın yeryüzünün en uzak yerlerinde bile nasıl etkili olduğunu gösteriyor.6 Bu görsel peyzaj aynı anda hem dünyevi hem de dünya dışı. Kimi bunu muzaffer bir edayla insan(oğlu)nun yüceliği olarak görebilir, kimi ise yarın yokmuşçasına yeryüzünü sömüren türünden utanç duyabilir. Ve bence bu ikilik, İnsan Çağı fikrinin ardındaki esas gerilimi tanımlıyor. Charles Lim’in, Singapur’un nasıl yerleşime uygun hale getirildiği ve okyanusa doldurulan kumlarla ülke büyüklüğünün nasıl %30 genişletildiğini gösteren videosunu seyrederken bu gerilim daha da netleşiyor.7

Grant’ın ve Lim’in doğayı sömürme üzerine işlerinin arasında başka türlü bir sömürüyle yüzleşiyoruz: İnsanın kendi türünü sömürmesiyle. Unknown Fields Division’ın videolar, tekstil boyama imalathanelerindeki gibi su öğeleri ve tekstillerden oluşan yerleştirmesi bizi Hindistan ve Bangladeş’e götürüyor. Giysi gibi gündelik metaların nasıl üretildiğine ve bunların ardındaki toplumsal mekanizmalara tanıklık etmek, etrafımızın kapitalist gerçeklik tarafından nasıl sarılı olduğunu tekrar hatırlatıyor.8

Ve ardından Superflux, başka bir gerçekliği sunuyor bize: Hayatta kalışımızın güvencesinin tamamen kendi ellerimizde olduğu 2050 Londra’sındaki gerçekliğe. Mitigation of Shock (Şokun Hafifletilmesi) yerleştirmesi, iklim değişikliği sonucunda artık gıda üretiminin geleneksel tarımla mümkün olmadığı ve herkesin kendi başına bu sorunun üstesinden geldiği yakın bir geleceğe hazırlıyor bizi. Kırmızı/mavi ışık tayflı aydınlatma, sonsuz çimlendirme denemeleri günlüğü ve apokaliptik dünyadan havadisler veren bir radyo...9

Şokun Hafifletilmesi, 2017; fotoğraf:© Superflux
Jeremijenko Guillermo Santomà’nın stüdyosunda iş başında, Hospitalet de Llobregat; fotoğraf: Claudia PM Santibáñez © CCCB 2017
Bekleme odası; fotoğraf: Vicente Zambrano, © CCCB
Açılış akşamında Çevresel Sağlık Kliniği'nden bir kare; fotoğraf: Vicente Zambrano, © CCCB

Sergiyi distopik bir senaryoyla terk etmeyelim diye, Tomas Saraceno’nun bizzat havayı, uçuşun esas aracı olarak araştıran işiyle karşılaşıyoruz.10 Her ne kadar Saraceno’nun doğayla ne türden işbirlikleri geliştirebileceğimize dair çözümü küçük bir sorunu çözüyor gibi görünse de özellikle de bugünlerde enerji meselesini gündeme getirmek anlamlı. Aerocene, enerji sektöründe doğayı sömürmeden doğal güçleri etkinleştirerek güneş panelleri ve rüzgar türbinlerinin çok ötesinde inovasyonların mümkün olduğunu hatırlatıyor. Sergi boyunca belgeleme (Robinson, Grant ve Lim’in işleri), eleştiri (Rimini Protokol, Unknown Fields Division ve Superflux) bölümleri ile karşılaşmıştık. Saraceno’nun işi ile onu izleyen Natalie Jeremijenko’nun Çevresel Sağlık Kliniği (Environmental Health Clinic) ise çözümler bölümüne ait. Çevresel Sağlık Kliniği, New York Üniversitesi’nde, bireysel koşullardan ziyade çevresel koşullar üzerinden insan sağlığı araştırmaları yürüten bir labarotuvar ve klinik. “…bu klinikten ilaç reçetesiyle değil, eylem reçetesiyle çıkıyorsunuz: çevresel sağlığınızı anlamaya ve geliştirmeye yönelik toplanmış yerel veriler ve kentsel müdahaleler ile…”11

Dünyanın Sonundan Sonra, bize sadece dünya sonrasından sahneler sunmuyor, yetkilileri küresel ısınmaya karşı harekete geçmek üzere ikna etmeye çalışan pek çok girişimden biri aynı zamanda. 2015’te imzalanan, çoğu ülkenin kolayca unuttuğu ve diğerlerinin tamamen bir kenara koyduğu Paris Antlaşması’nın bir hatırlatması. Ancak ne fütürist ne de ilerlemeci bir sergi olan Dünyanın Sonundan Sonra, günümüz sanatı için, kurumsal sınırların içinde kalıyor olsa da bir eleştirel duruş öneriyor. Öte yandan bu kurumsal sınırların dışında kalan solarpunklar, eko-anarşistler, büyümeme (degrowth) savunucuları gibi, kapitalist gerçekliğin ötesinde bir gelecek için dünya genelinde seferber olmuş insanların var olduğunu bilmek insanı bir nebze rahatlatıyor.

NOTLAR
1 Mark Fisher ya da diğer adıyla “k-punk”, günümüz dünyasının işleyiş mantığını “kapitalist gerçekçilik” olarak tanımlıyor. Kapitalin (sermaye) kontrol ve işletmecilik mantığının akıl sağlığımızı nasıl etkilediğini sorgulayan Fisher, 2017’de hayatını kaybetmiş olsa da fikirleriyle çağdaş düşünürleri etkilemeye devam ediyor. http://k-punk.org
2 McKenzie Wark serginin ta en başında bizi şu iki cümleyle selamlıyor: “Medeniyetin sonu geldi. Ve herkes bunu biliyor.” Yakın zamanlarda yapılan ve kamuoyunun iklim değişikliği üzerine görüşlerine odaklanan bir araştırma da bu iddiayı doğruluyor: “…Amerikalıların %62’si küresel ısınmanın etkilerinin şu an, 2017’de gerçekleştiğine inanıyor.” https://en.wikipedia.org/wiki/Public_opinion_on_climate_change
3 Timothy Morton karanlık ekoloji ve hiperobje teorileriyle biliniyor. Yakın zamanda Mark Fisher ve kendi depresyonu hakkında attığı -sonradan sildiği- tweet yüzünden ağır biçimde eleştirilmişti. http://ecologywithoutnature.blogspot.com/
4 Mars Üçlemesi (Kırmızı Mars, Yeşil Mars, Mavi Mars) Dünya’nın Mars’ı kolonileştirmesi ve yeryüzünde yaptıkları hataları bu kolonide tekrarlamama kaygısıyla yeni bir toplumsal düzen kurma girişimlerini anlatıyor. https://en.wikipedia.org/wiki/Mars_trilogy
5 Maalesef basın dosyalarında Rimini Protokol’ün yerleştirmesinin fotoğrafları yok ama Kazan > < Kazan ve diğer projeleri için ayrıntılı bilgi burada bulunabilir: www.rimini-protokoll.de
6 Daily Overview’in kurucusu olan Grant, işini şöyle tanımlıyor: “Üst bakış (bu görsellere üst bakışlar diyoruz) insan eyleminin -daha iyi ya da daha kötü için- peyzajı biçimlendirdiği yer ve anlara odaklanıyor.” www.dailyoverview.com
7 Charles Lim Ying Yong’un Deniz Eyaleti (Sea State) işi daha önce, 2015 Venedik Bienali’nde de sergilenmişti; ayrıntılı bilgi ve video burada bulunabilir: seastate.sg 8 Kendilerini “göçebe tasarım ve araştırma stüdyosu” olarak tanımlayan Unknown Fields Division, Liam Young ve Kate Davies tarafından yürütülüyor. www.unknownfieldsdivision.com
9 Superflux teknoloji, toplum, çevre ve tasarım arakestinde işler üretiyor. Ayrıntılı bilgi şurada bulunabilir: superflux.in
10 Mimar Thomas Saraceno’nun Aerocene projesi hakkında daha fazla bilgi için: aerocene.org
11 Çevresel Sağlık Kliniği hakkında daha fazla bilgi burada bulunabilir: https://www.nyu.edu/projects/xdesign/clinic/

Etiketler: