Akdeniz Peyzajıyla Bütünleşen: Aktur Tatil Siteleri
Tefrikamızın dördüncü bölümünde mimari pratiğinin mihenk taşlarından olan Aktur Bodrum ve Datça tatil sitelerinin ortaya çıkışını anlatan Ersen Gürsel, proje sürecindeki aktörler arası ilişkiler üzerine deneyimlerini de paylaşıyor.
Aydan Volkan: Hem tekil yapı hem de kentsel ölçekteki çalışmalarınıza bakıldığında iki farklı nitelik göze çarpıyor: İlki coğrafyayla kuvvetli ilişki kuran, yapının yakın çevresine önem veren tavrınızı bir oyun kurucu gibi gerçekleştirmeniz. Bazı mimarlar, bir eskiz çizimi üzerinden tasarım oluşturup ekibinden bunu geliştirmesini bekler; oysa siz bundan farklı bir şey tanımlıyorsunuz. Sizin yaptığınız gibi tasarıma diğer bileşenleri katmanın bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Bu tespitime katılır mısınız? İkincisi ise önemli sayıda projeniz Ege Bölgesi kıyılarında. Bu bilinçli bir tercih miydi?
Ersen Gürsel: Projenin yerleşme planı aşamasında ortak görüş, nesnel koşullar üzerinde oluşur. Farklılıkları olsa bile bileşenleri bağlayıcı ya da herkesin kabul edeceği, uzlaşacağı objektif koşullardır. Mimari tasarımın üçüncü boyutunun devreye girmesiyle ise ayrışmalar başlar. Yani, çalışmalar ortak akıl düzeyinde gelişir ancak tasarım sürecinde öznel düşünceler devreye girer. Bu süreç kişiler üzerinden yürütülebilir; çünkü grup üyelerinin özellikleri bu süreçte öne çıkar: Kimi projenin yerleşme düzeninde, kimi model arayışında, kimi de akıl yürütmede katkı sağlar. Kimi öyle toparlayıcıdır ki sadece konuşmaları sürecin yürümesine yardımcı olur. Tüm bunlar düşünüldüğünde bu birleşme o kadar zenginleşir ki bunu derleyecek birine ihtiyaç vardır, tartışmalarla oluşan altlığın toparlayıcı rolünü üstlenir.
Gençlik yıllarımızda, arkadaşlarla birlikte yarışmaya girmemizin hiç kolay olmadığını hatırlıyorum ama zamanla arkadaşlarımın özelliklerini anlamıştım. İleriki zamanlarda bu sezgiler, akıl yoluyla yapılan tercihlere dönüştü. Sezgiye dayalı yanılma payları azalarak katılımcı, objektif ve iyi sonuçlar vermeye başladı. Paylaşımı açmak gerekirse: proje teslim tarihi, çalışma süresi, zamanlama becerisini gerektiren süreçler içinde herkesin özelliği doğrultusunda paylaşmak. Tüm çalışanları projeye dahil etmek yükü de hafifletir. Çalışma ortamının dinamik süreci bana da özgürlük alanı sağlar. Yeni proje konuları beni her zaman heyecanlandırıyor; hiçbir projeye ticari bir iş olarak bakmıyorum, bakmadım.
Aktur projelerine başladığımız 1969 yılında, Nihat Güner ve Mehmet Çubuk ile kurduğumuz EPA proje grubuna, Öcal Ertüzün de katılmıştı. Side Projesi’nde planlama yöntemi sürecinin kontrolü açısından edindiğimiz deneyim sayesinde Aktur projelerinde yararlı sonuçlar aldık. Takımın içinde birinin, konuşmaları dinlemesi, toparlaması, kritik görüşleri yeniden konuşmaya açması, çalışmanın verimliği açısından önemlidir. Evet, buna oyun kuruculuk denebilir. O süreçler bana, hem mesleğimin pratik bilgi edinme, araştırma alanlarında hem de sosyal gelişimime katkı sağladı. Doğrusunu söylemek gerekirse dokuz yıl para almadan Side projesinin yükünü taşımak kolay olmadı. Benzer durumu Aktur projelerinde de yaşadık.
Neden Akdeniz ya da Ege Bölgesi diye soruyorsunuz. Çalışmalarımın coğrafi çevresini seçme nedeni ne olabilirdi? Bugüne dek üzerine düşünmemiştim. Yeni sorular karşısında yeni okumalar yapıyorum ben de, sorularınıza cevap verme imkanı bulurken geçmişle de hesaplaşma gibi oluyor benim için. Geçen yıl “Salt”ın bir programında Öcal Ertüzün ile birlikte Aktur projeleri hikayesini uzun uzadıya anlattık. Bu program da düşüncelerimi yeniden düşünme fırsatı vermişti. Sanırım her iki bölgenin kıyı ve kara kesimlerine yaptığım gezilerde, birbirilerine benzeyen ama aynı zamanda farklılaşan bir yapı kültürü çevresiyle karşılaşmak; iklim çevresi, bitkisel çevre ve türleri, topoğrafya ve güneş yerleşme alanlarının dokuları, yapı kültüründe kullanılan yerel malzemelerden bir okuma yapmak mümkün olmuştu.
Aktur Datça ve Bodrum Tatil Sitesi projeleri, iki farklı coğrafi bölgede farklılıkları ortaya çıkaran planlama düzeninden mimari yapı-mekan tasarlama kurgusuna değin benzerlikleri ve ayrışmaları içeren deneysel çalışmalardır. Datça ve Bodrum ile Side projesini de birlikte düşündüğümüzde, mekansal planlamadan mimari modüler sistemine geçiş, yatırım programları, arazi ilişkilerini de kapsayan çalışma EPA grubunun çalışma yöntemiyle faaliyetlerini genişletti. Pratik alanda görünürlük kazandırdı. Aydan Volkan: Aktur projeleri Ege'deki ilk projelerinizse neden o bölgede yoğunlaşmış olduğunuzu anlaşılır. 2015 yılında bile, hala Türkiye'nin en iyi tatil sitesi olarak görünen bu denli iyi turizm yapıları muhtemelen çok iyi bir referans olmuştur. Ersen Gürsel: Zamanla birikmiş hayallerimiz, bu projelerle gerçekleşme olanağı bulmuştu. Projelerin başarısında yatırımın modeli, yatırımın şirket yapısı ve Özer Türk çok etkindi. Türkiye’de turizm sektörünün gelişmesine gönül veren Özer Türk, Muğla valisiydi ki Burhaniye kaymakamlığı sırasında Behruz Çinici’nin yapmış olduğu Artur Sitesi’nin de düşünce mimarıdır. Amacı Türkiye’nin kıyısı en uzun ili olan Muğla’da, iç ve dış turizme aynı zamanda hizmet verecek tatil siteleri modeli oluşturmaktı.
Aktur proje teklifini aldığımızda bizden istenen Datça ya da Bodrum'dan birini seçerek projelendirmekti. Biz ise iki projeye birden teklif verdik. İki farklı coğrafyada, farklılıkları ortaya çıkaran bir tasarım denemesi yaptık. Bu zorlayıcı bir süreçti ve sonuçta iyi bir deneyim oldu. Yerel yapı kültürünün farklılıklarını bulmak, yakalamak gerekliydi. Bol bol gezdik, tespitler yaptık. Aktur A.Ş. 2.500 ortaklı bir şirketti ve üyeleri aynı zamanda konut sahibi olacaktı. Farklı model bir yapı…
Projelerin bir başka özelliği ise hem iç turizme hem de dış turizme açık tesisler olmalarıydı, konut tipleri bize proje verilmeden önce buna göre kurgulanmıştı. "Türkiye'de iç turizm olmazsa dış turizm gelişmez" düşüncesi o dönemde çok tartışılırdı. İç ve dış turizme hizmet verecek yerleşme düzeni ve mekanların kullanımı için kurgulanan bu program, konut sahiplerinin özel tercihleri yerine ortak bir standart düzeyinde olmaktı. İki proje alanı için de benzer yerleşim konsepti gelişti. Planlama kavramı, farklı bir işletim sistemini de beraberinde getiriyor. "Ne kadar farklı tipler üretirsek o kadar zengin bir yerleşim düzeni oluşur." düşüncesi, proje çalışma grubuna katılan genç mimar arkadaşlarımızla paylaştığımız ortak düşünceydi.
AV: Mimarlığa sosyal bir bilim olarak baktığınızı biliyoruz, iki farklı kentteki Aktur'lar için; “Kimler Datça'ya, kimler Bodrum'a gidiyor?” gibi bir sosyolojik bir okuma yaptınız mı hiç ya da coğrafyayı düşünürken, planlama kararlarınızda etkili oldu mu bu?
EG: Sorunuzun içeriğine tümüyle katılıyorum. Değindiğiniz gibi bir seçim olabilseydi, sosyal yapı-mekan tasarımı ilişkilerini de kapsayan projeler üzerinde yapılacak çalışmaların, hem içerik hem de tasarım boyutlarıyla kıyı kesimlerindeki yapılaşmanın kalitesine olumlu katkıları olabilirdi. Ancak böyle bir seçim olmazdı; proje grubu olarak, şirket ortaklarının seçimi bizim dışımızda oluyordu. Belirlediğiniz konseptte bir proje içinde çalışmak isterdim. Olamadı.
Kooperatif organizasyonu içinde yaptığım bir iki proje başarılı olmadı, mesela. Kullanıcısı belli olmayan yaşam alanı ve konut tasarımları yapmak mimar olarak bile cazip gelmiyor. Keyif alamadığım projelerden de uzak durmaya çalıştım. Aktur modeline benzer bir yatırımcıyla da karşılaşmadık daha sonra. Bu nedenle de tatil siteleri çalışmaları sonlandı.
AV: Sizin “yazlık ev” konseptinde tasarlamış olduğunuz tatil sitesini her mevsim kullananlar, geçmişte bunun için size teşekkür etmişlerdir. Bugün de sizin onlara teşekkür etmeniz gerekebilir; çünkü bence mekan, insanla var oluyor. Bir mekanın kalitesinin, içinde yaşayanlar tarafından kullanıldığı ölçüde arttığını düşünüyorum.
EG: Evet, mevsimlik yerine, tatil sitelerinin sürekli yaşama düzenine olanak verecek nitelikte planlanmış olması… Bu hep böyle olsaydı, kıyı yerleşmelerini bugün farklı düzeyde konuşabilirdik. Konutların içinde yaşayan ve onları özgün yapısıyla koruyan aileler, bizleri arayarak teşekkür ederler; ama tabi bu yıl, Datça Sitesi’ne fotoğraf çekimi için gittiğimde, binalar üzerinde çok fazla eklentiler de vardı. Site sakinlerinin denize ulaşımları, sosyal yaşamlarına katkı sağlayan mekansal kurgu, yerleşme düzeni planlarının korunmuş olması vs. Kırk yıl önce projelendirilen Aktur Siteleri hala konuşuluyor ise sorunun yanıtını sitelerin bu özellikleri üzerinde aramak gerekir.
AV: 2.500 üyeli bir şirket sisteminden bahsettiniz. Peki, sizce şirket, programı size getirmeden önce öngörülen kullanıcıların fikrini almış mıdır yoksa bu sadece bir turizm yatırım danışmanı tarafından hazırlanmış, uluslararası bir yatırım planlaması çerçevesinde bir program mıdır?
EG: Aktur Tatil Siteleri proje müellifi seçimi, davetli yarışmayla belirlendi. Projelerin değerlendirme sürecinde şirketin yatırım programı yarışmacılara verilmişti. Yarışma sonrasında yatırımın konsepti değişmeksizin, konut tipleri ve ortak kullanım alanlarının nitelikleri ve boyutlarında değişim oldu. Konaklama tesislerinin programları ve yerleşme düzenleri, imar planının teknik ve standartlarına göre olması, yapılaşma alanı sınırları, kıyı kesimlerinin kamusal kullanışa açık olması, tatil sitesinin dışa kapalı olmasını önleyen ulaşım planı, yapı alanı ve yeşil alan dengesi, yeşil alanların nitelikleri gibi planlamanın belirleyici kararları, süreçte çok konuşulmuş, tartışılmıştı. Projenin en belirgin özelliği de imar planı, kentsel tasarım ve mimari projelerin birlikte projelendirilmiş olmasıdır.
AV: Özer Türk'ün zenginleştirici bir katkısı olduğuna göre, valilik projeye ne kadar dahil oldu, özel sektör yatırımı değil miydi?
EG: Özer Türk şirket üyesi değildi dediğim gibi, Aktur Tatil Siteleri’nin konseptini tasarlayan kişiydi. Tatil sitesini yaşam alanı olarak görmek onun hayaliydi; proje çalışmalarına da üst akıl, danışman olarak katılmıştı ve çalışma grubumuzu motive etmesi açısından çok katkısı olmuştu.
AV: 2.500 kişiye orkestra şefliği yapıyordu diyebiliriz.
EG: Aynen öyle, her gün mesai sonrası Muğla’daki ofisimize gelirdi. Proje aşamasının tüm sürecinde yanımızda oldu, ancak özellikle belirtmek isterim; imar planlarına ya da yapılaşma koşullarına hiçbir şekilde müdahale etmedi. Proje uygulama süreci birlikteliği, proje grubu için çok yorucu bir süreçtir. Şantiyenin enerjik yapısıyla birlikte daha da yorucuydu; fakat projenin kalite ve sürekliliğine olumlu katkı sağladı. Dönemin en yüksek bedelli proje ihalesiydi. Evet, çok yorulduk ve para kazanmadık; fakat meslek hayatımızda Aktur projelerini yapmış olmak, tüm çalışanlar dahil proje müellifleri Nihat Güner, Mehmet Çubuk, Öcal Ertüzün ve beni mutlu etmiştir.
AV: Sanırım bir projenin başarılı olmasında işveren çok önemli. Proje, ne kadar iyi tasarlanmış olursa olsun, işverenin dünya görüşü ve kalitesinin mimari tasarımın ortaya konmasında ve niteliğinde çok etkin payı var.
EG: Çalışma süresince ve sonrasında şirket yöneticileri projeye hiç müdahale etmediler. İşverenin gölgesini Özer Türk taşır, geç saatlere kadar mesai harcardı; "Bu adam bu kadar çaba harcıyorsa, ben de mesai yaparım." dedirtirdi. Otoriter tavrına rağmen her zaman tartışmaya açıktı, işletme ve proje ilişkileri üzerine yaptığı eleştiriler önemliydi. Muğla'da büro kurmamızı, projenin merkezden yönetilemeyeceği için yapıların çevresine yakın olmamız gerektiği gerekçesiyle istemişti. Daha sonraki işlerimizde de deneyimledik ki bu, çok doğru bir düşünceydi.
Bu coğrafyadaki proje kapasitesinin gelişmesinin, yatırımcıların gerçekleştirilmiş projeler üzerindeki düşünceleriyle oluştuğunu söyleyebilirim. Yatırımcıları aynı olsa bile, her projenin farklı bir kimliği olması, yatırımcılar için özel bir neden olabilir.
Uygulama sürecinde, yapı maliyetinin artışından etkilenen işverenlerle süreci paylaşmaya, yapının kalitesi ve özgün kimliğini oluşturmanın yanı sıra projenin işverene ait olduğu düşüncesini onlara aktarmaya çalışırım. Çünkü proje alanının doğal yapı, fiziksel çevre, imar planı ve yatırım programı ilişkileriyle uyumu kadar işverenin niyeti ve kimliği de proje tekliflerini değerlendirmenin ön koşuludur.
Proje alanının yapılanma koşulları, olması gerekenleri belirler. Ama yatırımcının niyeti ve kimliğini neden önemlidir diye sorabilirsiniz, haklısın. Proje ve üretim süreci, bunu birlikte yaşayacağımız kişiyle ortak bir sorumluluk alanı oluşturur. Binanın sahibi tapu belgesinde yazılıdır, ancak öte yandan da bina inşa edildiğinde de toplumsal bir meşruiyet kazanır. Kamu çevresi içinde yer alması nedeniyle toplumu ilgilendirir. İşverenlere bunu anlatmak kolay değildir.
İnsan yaşamı, yapı ve çevre tasarımının merkezindedir. Yapının doğal çevre içinde baskın olmasını değil, doğal mekan içinde, onun yanında yer almayı düşünürüm. Doğal çevre içinde kendimi özgür hissederim. Bu duygunun bana özgün olma yolunu açtığını düşünüyorum; deniz kıyısında da benzer iki çakıl taşı göremezsiniz.
İlgili İçerikler:
-
AFFR 2023 "Tartışmalı Alanlar" Temasıyla Başlıyor
-
İstanbulSMD 20. Yaşını Kutladı
-
Ersen Gürsel: Daima “Yeni”nin Peşinden Koştum
-
İstanbulSMD Mimarlık Günü’nü Scarpa ile Kutluyor
-
AURA İstanbul 2022 Güz Dönemi Sertifika Programı Başvuruları Başladı
-
Milli Reasürans ve Şehir
Tefrikamızın beşinci ve son bölümünde Sevinç Hadi, Milli Reasürans’ın tasarım ve yapım sürecine dair detaylara değiniyor, mimarlığın yaşamı tasarlamanın bir parçası olduğunu vurguluyor.
-
1960'lar Ofis Hayatı
Tefrikamızın dördüncü bölümünde Sevinç Hadi, Türkiye'ye döndüğü yıllarda kent planlama çalışmalarını ve Şandor Hadi ile birlikte yürüttükleri ofis düzenini anlatıyor.
-
Yurtdışı Deneyimleri
Tefrikamızın üçüncü bölümünde Sevinç Hadi, Almanya’daki çalışma deneyimleri ile oradaki yaşamına dair detayları, Avrupa gezilerini ve kendisini etkileyen yapıları paylaştı.