Sinestetik Etkileşimler: Üsküdar Vapur İskelesi
Sakarya Üniversitesi öğrencileri, Üsküdar Vapur İskelesi için duyusal nitelikleri zengin çağdaş bir ekin nasıl olabileceğini araştırdıkları projelerini anlatıyorlar.
Bulunduğumuz coğrafya, çeşitli insan topluluklarını içinde barındırdığı için farklı kültürlerin ürünleriyle oluşmuş zengin bir mirası barındırıyor. Kimliğimizi şekillendiren kültürel mirasların yaşatılması ve sonraki nesillere aktarılması için çeşitli koruma kriterleri mevcut. Bunlar kentlerde yaşanan politik, ekonomik, sosyal değişimlerden etkilenmiş ve süreçle birlikte kent pratikleri de dönüşüm geçirmiştir.
Konumu itibariyle tarih boyunca kentin odak noktalarından biri olan Üsküdar’da birçok mimarlık mirası bulunuyor. Bir modern mimarlık mirası örneği olan Üsküdar Vapur İskelesi, 1965 yılında eski yolcu istasyonu yerine tasarlanmış ve süreç içerisinde birçok değişime uğramış. Yapı çeperine gelen dolgu alanı iskele sınırlarını okunamaz hale getirmiş. Metronun ve Marmaray’ın da yapılmasıyla aktarım merkezi olma niteliğinin artması, vapur iskelesinin tasarlandığı döneme göre kullanımındaki yoğunluk artışına eklemlenmekte.
Bu yoğun kullanımda farklı sirkülasyonlar deniz ve kara cephelerinde farklı ritimlerde karşımıza çıkıyor. Deniz tarafından gelen dalga ve martı seslerinin oluşturduğu dinginlik, kara cephesinde ise ticari akslar ve ulaşım sirkülasyonundaki hareketlilik ile birbirine zıt, dinamik bir ilişki kuruyor. Kara cephesindeki yoğun kullanımın gerektirdiği ihtiyaçlar, zamanla mekansal dönüşüm talebi yaratmış. Bu talepler yapının özgün tasarımına uygun gerçekleşmemiş, özgün yapının mimarının tasarım yaklaşımında formu belirleyen diyagonal çatı biçimiyle mekansal kurgu arasındaki ilişki dikkate alınmamış. Gelen niteliksiz ekler ile yapı ve çeperi artık algılanamaz hale gelmiş. Tespit edilen problemler doğrultusunda yapının okunurluğunun azaldığı, bağlamıyla kopukluklar ortaya çıktığı gözlemlendi.
Yapı ve çevresinde okunurluk nasıl artırılabilir, sadece görerek mi?
"Görme yalıtır, ses birleştirir.
Görme doğrultusaldır, ses tüm yönlere doğrudur.
Görme duyusu dışsallığı imler, ses ise bir içsellik deneyimi yaratır.
Nesneye ben bakarım ama ses bana gelir; göz uzanır, kulak karşılar. Binalar bakışımıza tepki vermezler ama seslerimizi kulaklarımıza iade eder."
(Pallasmaa, Tenin Gözleri, 1996)
İskele meydanları da diğer kamusal yapılar gibi salt görme ile değil, farklı duyularla da algılanabilen yapılardır. Eminönü İskelesi'nin balık kokusuyla, Haliç İskelesi'nin yoğun vapur sesiyle aklımızda kalması bu mekanları imgeleştirir. Üsküdar Vapur İskelesi de martı, vapur ve dalga sesini duyabileceğimiz, denizden gelen rüzgarı hissedebileceğimiz, denizin kokusunu alabileceğimiz bir konumdayken günümüzde hissedilen tek şey insan seslerinin trafik sesleriyle birbirine karışması. Bahsedilen iç içe geçmiş duyuların, mekanda çizdiği duyusal yoğunluklar eskizler aracılığıyla aktarılırken "duyuların bazen kesiştiği bazen dönüştüğü yerlerde sinestetik mekanlar oluşabilir mi?" sorusu üzerinden tasarımın biçimlenmesi amaçlandı. Sinestetik mekanlar, seslerin duyular arası geçişi temsil ettiği ve bu mekanlar üzerinden deneyimsel odaklar oluştuğu yerlerdir.
Yapı için getirilen sinestetik mekan kurgusunda çağdaş ekler aracılığıyla kaybolan seslerin mekanda öne çıkması hedeflendi. Martı, dalga, rüzgar gibi doğal seslerin azalması, Üsküdar’dan kalkan vapur sesinin mekanikleşmesi, trafik sesi gibi yeni ses türlerinin balıkçı seslerini bastırması, ahşap sürgü iskele seslerinin azalması iskelenin zamanla hafızamızdaki yerini silikleştirdi. Kaybolan bu sesler kent hafızasının bir parçası. Bu bakımdan, tasarım yaklaşımı olarak benimsenen sinestetik mekan kurgusu, kent hafızasının yeniden kurgulanması ve ses odaklarının dönüştürülüp aktarımını sağlaması açısından önemli. Yapı yeniden düşünülerek duyuların kesiştiği, ayrıldığı, dönüştüğü, sirkülasyona yön veren odaklar ile kurgulandı. Tasarlanan çağdaş ekin iskeleyi okunur kılabilmesi için deniz dalgası ve rüzgar hareketinden referans alınmıdı. Vapur yaklaştığında oluşan sekanslar sinestetik mekan oluşumunu sağlarken seslerin her defasında farklılaşması ise deneyimin sürekli değişmesine olanak sağlıyor.
Malzeme seçiminde çeperdeki yoğun sirkülasyon ağı da dikkate alındı. Sirkülasyonları toplayan, dağıtan ve bazen de birleştirip hacim tanımlayan hafif strüktürler düşünüldü. Strüktürel malzeme olarak magnezyum alaşım tüpü kullanımı önerildi. Bu malzemenin tercih edilmesinin sebebi, duyusal deneyim merkezi haline gelmesinde ve işitsel duyuların aktarımında kolaylık sağlaması. Strüktürde kullanılan toplayıcı tüpler, dalganın kıyıya vurması ve rüzgarın çarpması ile oluşan hareketi kullanarak sesi içerisine topluyor ve tüp içindeki farklı boyutta çubuklara çarpıp rezonans boşluğunda ses üreterek iletici tüplere aktarıyor, ses bu sayede yapı sisteminde iletiliyor. Aktarılan seslerin rastlantısal şekilde oluşması her defasında farklı tınılarla farklı deneyimler sağlıyor. Bu işlevin yanı sıra bekleme alanlarında sinestetik mekanlar farklı mekânsal algılar ve deneyimler sağlıyor.
Yapıya sonradan gelen niteliksiz ekler, iç mekan algısını da değiştirmiş. Aydınlatma sistemi, oturma birimleri, bilgilendirme tabelaları gibi bu niteliksiz ekler kaldırıldı ve çatı strüktürüyle birlikte düşünülerek yeniden tasarlandı. Yapı ve çevresinde kurgulanan sinestetik mekanlarda ise strüktürel tüpler uzayıp kısalarak hacmin farklı deneyimlerle algılanmasına hizmet eden kent mobilyalarını oluşturuyor. Sinestetik mekanlar barındıran çağdaş ek; aktarılan çevre, ölçek, ritim, malzeme etkileriyle düşünülerek oluşturuldu.
Yakın çevredeki tarihi dokular ve İstanbul silüeti dikkate alınarak tasarlanan çağdaş ek, çevredeki etkileşimleri hatırlatarak İskele Meydanı’nın imge niteliğini güçlendirme hedefi taşıyor. Böylece duyularla birlikte yapı ve çevresi sadece aktarım merkezi olmaktan çıkarak yeni bir deneyim merkezine dönüşebilir. Çağdaş ekin oluşturduğu duyusal deneyim alanları mevcut meydanla birlikte bulunduğu dokunun odağını oluşturma potansiyeli taşımakta.
İlgili İçerikler:
-
Rami Kütüphanesi - Ulusal Arşiv Binası
-
Urban Backflip Stüdyo Çıktıları Sunumu: “premiere”
-
Tarihi İzler ve Mülkiyet Bağlamında Üretim Mekanları: Cibali Ayakapı Hamamı İşlevsel Dönüşüm Önerisi
Sakarya Üniversitesi öğrencileri, İstanbul Cibali'deki Ayakapı Hamamı için tasarladıkları çağdaş ek ile dışa kapalı hamam yapısını kente entegre etmeyi amaçlamışlar.
-
Van Tekel Binası’nın Kolektif Üretim Mekanına Dönüşümü
Sakarya Üniversitesi öğrencileri, Van'daki Tekel Binası için tasarladıkları çağdaş ekle, kentin üretim ve zanaat mirasını hatırlatıyorlar.
-
Kamusal Oylum Önerisi: Paşalimanı Un Fabrikası
Sakarya Üniversitesi öğrencileri, mimarlık mirasına çağdaş eki konu aldıkları projelerinin ilki olan Paşalimanı Un Fabrikası'nı kaleme aldılar.
-
Korumada “Çağdaş Ek” Olgusuna Dair “Genç” Açılımlar…
Senem Doyduk ve Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarhi yapılara çağdaş ek meselesini stüdyo projeleriyle tartışmaya açıyorlar. XXI'de iki haftada bir yayınlanacak projelerle yeni ve genç bir yaklaşımın olanaklarını araştıracaklar.
-
Bütüncül Altyapı
-
Tofu ve Yılanbalıkları