XXI’in bu ay dosyasında Venedik Mimarlık Bienali var. Küratör seçimi ve sergileriyle oldukça tartışma yaratan mimarlığın iç hesaplaşması bienali Aydan Volkan, Cem Sorguç, Dirim Dinçer, Gökhan Karakuş, Hülya Ertaş ve Korhan Gümüş’ün yorumlarıyla bu sayıda. Leonidas Papalampropoulos tasarımı Eptagonia Tarım Tarihi Müzesi, Saad El Kabbaj, Driss Kettanı ve Mohamed Amine Siana tasarımı Guelmim Teknoloji Okulu, Suna Birsen Otay, İpek yürekli ve Arda İnceoğlu tasarımı Demirören Holding, Avcı Mimarlık’ın Kintele Kongre Merkezi, GMW Mimarlık’ın Odeabank Genel Müdürlüğü projesi, Şule Koç tasarımı Geo ve Emre Gönlügür kaleminden Onur Teke tasarımı T-Evi projeleri de bu sayıda yer alıyor. Bunların yanı sıra Leyla Bektaş, Lerzan Aras, Can taşkent’in yazılarını ve Ersen Gürsel tefrikamızın son bölümünü de okuyabilirsiniz.
Sene 1934. Şekip Akalın, Bayındır Bakanlığı’ndaki görevi kapsamında Ankara için bir tren garı tasarlamaya koyulur.
Can Taşkent, çevremizi sarmalayan patternleri yazdı.
Sinan Logie geçen ay, bu köşede, Venedik Bienali Türkiye Pavyonu etrafında gerçekleşen tartışmaya binaen, “eleştiriye tahammülsüzlük bir norm halini almış gibi görünüyor” diyordu.
Türkiye’de yerli ya da yabancı tasarımcıların ürün geliştirme konusunda sıkça başvurduğu yöntemlerden biri; bu coğrafyaya içkin addettikleri bir imgeyi, nesneyi, örüntüyü, sembolü, “modern” ya da “çağdaş” bir bakışla yeniden yorumlamak.
Mimarlık ortamındaki değişen tartışma zemininin mimarlık öğrencileri üzerindeki yansımasını Lerzan Aras yazdı.
Venedik Mimarlık Bienali, mimarın sorumluluğunu gündeme getirerek mimarları konforlu alanlarından çıkmaya davet ediyor. Hülya Ertaş ana sergiler, ülke pavyonları ve Türkiye'nin katılımı üzerinden bienali değerlendiriyor.
Modernizm, mekan ve teknoloji üzerinden 100 yıldır yazılıp konuşuluyor. Toplumsal yansımaları ve etkileri de daha çok “batı modernizmi” merkezli bir coğrafi angajmanla tarif edilegeldi.
Gerçeküstücülerin buna benzer yöntemleri daha sonra Oulipo’cuları da etkilemiş, sayısız oyuncul anlam üretme teknikleri geliştirmelerine ilham vermiştir.
Milenyum ile birlikte daha da belirginleşen bir şekilde, modern mimarlık söylemlerinin küreselleşme ve postmodern saldırı karşısında dağılışı, onun gücüne duyulan güveni kökten sarstı.
Mimarlığın bağımlı bir ilişki mantığı dışına çıkarak sorunların çözümünde etkili olabileceğini göstermeye çalışan Alejandro Aravena ile farklı tipteki gelişme biçimleri yaşayan şehirlerin süreç içinde karşılaştırmalı olarak nasıl dönüştüğünü sorgulamaya çalışan Ricky Burdett ekibinin çalışması arasında bir bağ kurulabilir mi?
Ersen Gürsel, mimari tasarım süreci, mimarlığın diğer disiplinlerle ilişkisi ve modern anlayışla kurulan mekan ve yaşam üzerine duygu ve düşüncelerini paylaşıyor.
Zweig’ın ev-aidiyet sorgulamasının kaynağı, döneminin pek çok sanatçısı ve düşünürü için de paradigmaları yeniden kuracak metinler ürettirmişti. Metnin geçtiği kitap 1942’de yayınlandı; 70 yılın ardındansa bu cümleler, yeniden yıkıcı gerçeklere dönüştü ve Zweig gibi düş/kurgu becerisine sahip olmaya gerek kalmadı.
Yirmi birinci yüzyıl, dünyanın her yerinde savaşların, krizlerin olduğu ya da hepsinden haberimiz olabildiği için karamsarlık, bir o kadar da aldır(a)mamazlıkla ilerliyor.
Mimaride 20. yüzyıl sonuna dek düşünceler dünyası çok daha küçük bir topluluk tarafından yürütülmekteydi. Bu, çoğunluğu Avrupalılardan, bir kısmı da Amerikalı ve Japon mimarlar, eleştirmenler ve tarihçilerden oluşan grup, yüzyılın başlarında modernist kuramlarla ortaya çıktılar ve yüzyıl-ortasında mimari düşüncenin yayılımına ön ayak oldular.
Benliğiyle, yerle ve işin kendisiyle girdiği bu keşif yaklaşık iki buçuk yıl sürer.