Atıf Kutusu
Liman işletmeleri tesislerini yeniden ele alma projesi kapsamında inşa edilen ofis, çevresindeki konteynerlerden aldığı ilhamı sade ve işlevsel bir yaklaşıma dönüştürerek yerleşiyor.
Kumport Liman İşletmeleri’ne ait, İstanbul Ambarlı’da bulunan liman ve tesislerinin yeniden ele alınarak toplamı 6.000 metrekareyi bulacak yapılar grubunun tasarlanması işi olan projede genel müdürlük binası, bakım onarım tesis ve atölyeleri ile depolar, ana mekanları oluşturuyor.
Yapıların yer aldığı 126.000 metrekareyi bulan açık kullanım alanında, gümrüklü ve gümrüksüz alan ayrımı bulunmakta. Mal girişi-çıkışı gibi işlevlerin yer aldığı alanın görsel dilini ise konteynerler kuruyor. Farklı renklerde ama ölçek ve biçim bağlamında kendini tekrarlayan bu depo kutucukların yarattığı kuvvetli imge, projede özellikle yönetim binasında vurgulandı. Kendine özgü konumu ve işlevi, geniş açık alan içinde firmayı ifade eden esas kapalı alan-yapı olarak ele alınmasına sebep oldu. Tasarımın boyut ve biçim anlamında mesele edindiği bu nedensellik sonucu bina, yakın çevresindeki konteynerlere mimari bir cevap olarak ortaya kondu.
Yönetim binasının kapalı alan ihtiyacı ve yerel regülasyonlarla 10,5 metre olarak sınırlandırılmış yükseklik, tasarımın yatay çözümünü mecbur ve mümkün kıldı. Konseptin esasını oluşturan “birbirine bordalamakta olan iki gemi” fikri birbirinin benzeri iki ayrı kütle olarak mekana yansıtılırken kütlelerde çözülen ofis alanları, her katta birer köprü ile birbirine bağlanıyor. Sınırlı yükseklik içinde yer bulması gereken üç kat, söz konusu ofis kütlelerinin 3,5 metre yüksekliğinde, kısmen basık bir etkide olması sonucunu doğurdu. Ancak giriş, bekleme ve iç boşluk olarak da adlandırılabilecek galerili orta boşluk 10,5 m yüksekliğini, yani binanın tamamını gösteriyor. Sadece ön ve arka cepheden değil, yukarıdan da doğal ışık alan bu ferah, aydınlık ve herkese açık iç mekan, çalışma alanlarından net bir şekilde ayrılıyor; ışık kalitesi ve görsel niteliğiyle nispeten basık çalışma alanlarını besliyor. Girişten itibaren algılanması istenen “deniz” olgusu ise alanın yönlendiği istikameti gösteriyor.
Tamamen çelik ve cam olarak tasarlanan yapıda, böylelikle mekanların iç-dış ilişkisini üst düzeye çıkarmak, doğal ışık ve doğal hava ile binanın her bir metrekaresi yıkamak amaçlandı. Yapının çelik kurgusu dışında kalan taşıyıcılar ve asansör, merdiven, ıslak hacim gibi alanlar ise brüt beton ile inşa edildi. Çelik, cam, brüt beton gibi malzemelerin yanı sıra iç mekanda da doğal ahşap, ip-halat kullanıldı. Mekanik ve elektrik çözümleri de yine aynı çıplak, brütalist anlayışın devamı olarak tavanda kendi ifadelerini buldu. Alçı panel (gypsumboard) asma tavandan bilinçli olarak kaçınıldı, çelik yapı çıplak haliyle içeriden de gösterildi.
Giriş, yerleşim hizalarındaki farklılık ve aralarındaki açı sayesinde ayrıştırılan iki kütlenin arasından sağlanmakta. Girişte yer alan havuzun üzerinden binaya yaklaşılmasını sağlayan beton rampa ise yine denizciliğe, tekneye binme eylemine gönderme yapıyor. Arazinin eğimli yapısı sayesinde oluşturulan önü açık, ışık alabilen bodrum katta, kafeterya alanı yer alıyor. Fitness, soyunma odaları, duşlar ve teknik hacimlerle tamamlanan kapalı mekanlara ek olarak yapının hemen yanında oluşturulan açık iç avlu, dışarıyla ilişki kurulmasına olanak veriyor.Yapı, bu kotta yanında yer alan atölye binasıyla da birleşiyor ve ön cephesinde bu birleşimin izlerini taşıyor.
Yönetim binası gibi, atölye binası da son derece sade biçimde ele alındı. Ön cephesinin dolu-boş oranları, giriş çıkışlar için dört adet seksiyonel kapı ve tek bir yatay ışık bandıyla, süsten arındırılmış, işlevsel bir şekilde ortaya kondu. Beş adet bağımsız depodan oluşan depo yapısı ise tek katlı, kırık çatılı, sıvasız briket duvarları ile aynı yalınlığın devamı olarak kampüsü tamamlıyor.