XXI’de bu ay Özer\Ürger Mimarlık’ın Konyaaltı Kentsel Kıyı Düzenleme projesi, KG Mimarlık tasarımı Kumport, Spridd’in The Wooden Box konut projesi, SO tasarımı Fuzzy House, TEC tasarımı Mikhuna Fabrika yapısı, TACO’nun Noon Okul Sonrası Eğitim Merkezi projesi ve Wealdstone Gençlik Atölyesi’nin ürettiği modüler mobilya bileşeni Wealdstone Ayağı yer alıyor. Ayrıca Bora Can Aksoy ve Özgür Bingöl’ün konut birimleri tasarımında tektipleşmeyi Bağdat Caddesi aksında ele aldıkları yazıyı da bu sayıda bulabilirsiniz.
Birim konut planlamasının artık bir tasarım konusu olarak neredeyse ortadan kalktığı, onaylanmış/üzerinde uzlaşılmış bir şemanın sınırlı çeşitlemelerinden ibaret olduğunu iddia etmek zor değil.
Mimari işletim sistemi, Marshall McLuhan’ın meşhur “mecra mesajdır” sözündeki “mecra”ya benzer: Mimarlıkta “mecra mesajdır”.
Halk için mimarlık yapma iddiasında olan temas ise karşılıklı ve süreklidir. Bir çalışma yapılarak sonucunda mimari ürün üretmek ya da üretmemek ana hedef değildir.
Halbuki tasarım aslında bir dizi sıkıntılı işten oluşan bir süreçtir. Bu yazıyı yazarken bile son derece sıkılıyorum. Okuyan da sıkılacak. Neden? Çünkü şu güzel tasarım ortamının bozulmasını hiçbirimiz istemeyiz.
Gündelik yaşam nesneleri, taşıdıkları somut değerlerin ötesinde, bulundukları bağlam ile zihinlerde değişken bir kavramsallık yaratıyor. Bu hal, nesneleri kendi maddi varoluşlarından sıyırıp, zaman içerisinde geçmiş, gelecek ve şimdiki an ile tuhaf bir bağ kurduruyor. Böylelikle iletişimde olunan nesneler içsel bir yapıya bürünüyor ve zihinlerde imgeler oluşturuyor. Bireyden bireye farklılık gösteren bu görme biçimlerinin referans noktalarından biri olan somut gerçeklik algısı da gerçeküstücü Rene Magritte’in resimlerinde bozguna uğruyor.
Mackintosh’un çalışmaları, bugün ne kadar dar bir alanda tasarım yaptığımızı ve uzmanlaştığımızı hatırlatıyor.