"Kentsizleştirme"nin Kent Muhalefeti

HOSSEİN SADRİ

Yeryüzünün en yeni misafirleri olan biz insanlar, sadece son iki yüzyıldır hayatımızda olan ancak gitgide daha da bağımlı hale geldiğimiz fosil kaynakların her gün yaklaşık 30 milyar kilosunu tüketmekteyiz. 100 milyon yıldan daha fazla bir zamanda oluşmuş olan bu kaynakları aynı hızda tüketmeye devam edersek, içinde bulunduğumuz 21. yüzyıl bitmeden hepsini bitirmiş olacağız. Bu duyarsız, aşırı tükettiğimiz yaşam biçimlerini sürdürerek sonraki nesillere havasında zararlı gazlar, sularında mikro-plastik ve toprağında zehir bulunan, buzulları erimiş, ormanları çölleşmiş, bitki ve hayvanları genetik modifikasyona maruz kalmış, iklim kriziyle boğuşan, kirli ve fakir bir dünya bırakmaya adeta tüm gücümüzle çaba harcıyoruz.

Yeryüzündeki canlı ve cansız tüm varlıkları kendi neslimizin ganimeti gibi algılayarak tüm bu talanı yaparken, birbirimize karşı canice yaptıklarımız ise korkunç yaşamımızı daha da net bir şekilde sergiliyor. Bugün dünyada her on kişiden birinin yaşamak için en temel gereksinimi olan içme suyuna erişimi yok. Ölen her iki çocuktan biri açlıktan ölüyor. Her dört çocuktan üçü şiddete maruz kalıyor. Her on ölümden biri şiddet ve yaralanma sonucu gerçekleşiyor. Tahminlere göre 2025 yılında dünyada her beş kişiden biri yeterli barınma koşullarından yoksun yaşayacak.

Tüm bu yukarıda saydıklarım, büyük bir krizin içinde olduğumuzu gösteriyor. Bu kriz ekolojik ve sosyal sonuçları olan bir etik krizdir ve günümüz insanının etik değerlerden ve onların bilgisi, bilinci ve duyarlılığından yoksunlaştığını yansıtır. Bu etik çöküşün temel nedeni ise aşırı ve hızlı tüketimi yaygınlaştıran, insan ölçeğindeki ilişkileri ve nesiller ötesi bağlılıkları yok eden bir yaşam tarzı olarak kentleşmedir. Bookchin, “sosyal bir yamyamlık” olarak nitelendirdiği kentleşmenin şehirleri, köyleri ve tüm yeryüzünü ekolojik olarak çöküşe uğratan, insanların doğayla ve diğer insanlarla kurdukları tüm etik ilişki biçimlerini mahveden bir olgu olduğunu savunur.

Kentleşme ayrıca insanın ve medeniyetinin en önemli eseri olan şehirleri ve şehir (city) tanımı ve algısını yok etmiştir. Şehirler, nesiller ötesi bir dayanışmanın ve doğayla kalıcı ilişki biçiminin çok uzun bir zaman diliminde devam etmesiyle var olabilmiştir. Şehirler, geçmişlerinde var olan kimi zalimce ve ayrımcı uygulamalara rağmen bugünkü bilimin, felsefenin, edebiyatın, özgürlük, dayanışma, adalet ve mücadelenin doğup yeşerdiği muazzam insan birliktelikleridir. “Şehirdaşlar” (citizen) Bookchin’in deyimiyle kan bağına dayalı olan biyolojik temelli ilişkileri sosyal ilişkilere dönüşmüş, farkındalıkları yükselmiş insanlardır ve giderek daha fazla sekülerleşen kurumlar ortaya çıkarmışlardır. Bu kurumlar sayesinde ise bireylerde öz farkındalık artmış, rasyonel düşünme beslenmiş, seküler bir kültür yaratılmış, bireysellik güçlenmiş ve özgürlüğün kurumsal formları oluşturulmuştur. Bookchin’e göre, insan topluluklarının tarihsel olarak yeryüzüyle ve birbirleriyle kurdukları ilişkilerin dönüşümüne bakarsak eğer, şehirler doğayla kurdukları son derece yaratıcı ilişkiler sayesinde biyolojik doğa ve sosyal doğanın en iyi yönlerinin bütünleşmesinden ortaya çıkan, insan ölçeğinde çalışan “etik” eko-topluluklardır. Şehirlerin etik anlayışı ise Bookchin’e göre tamamlayıcılık etiğidir (ethics of complementarity). Tamamlayıcılık etiğinin temelini oluşturan, insan türünün, insan olmayan canlılarla ve cansız varlıklarla domine eden ve tüketen bir tür olarak değil de destekleyen bir tür olarak ilişki kurması ve insanların birbirleriyle ve doğayla daha zenginleştirici, canlandırıcı ve iyileşme odaklı işbirliği yapmalarıdır. 1

Kentsizleştirme Tasarımı Stüdyosu, 2015

Kentleşmeden farklı olarak, etik bir eko-topluluk olarak şehirleri yeniden elde etmeyi talep eden kentsizleşme (de-urbanization), kentsizleştirme tasarımı (de-urban design)2 aracıyla bir radikal dönüşüm vizyonu taşır. Kentsizleştirme tasarımı kentleşmiş mekanları kendine yeten, doğayla bütünleşik, yaşamı canlandıran, barış ve dayanışma içinde, adil ve özgür insan yerleşkelerine dönüştürmeyi (transition) amaçlamaktadır. Bunu yapabilmek için sistemde radikal değişimi hedefleyen “geçiş tasarımı” (transition design)3 ve kalıcı insan yerleşkeleri tasarlama bilimi olarak permakültür tasarımından4 faydalanır.

Kentsizleştirme tasarımı, geçiş tasarımından hareketle ve değişim teorileri temelinde, değişimin tasarlanamazlığı ve kontrol edilemezliği gerçeğini kabul ederek, yukarıdan aşağıya ve çizgisel ilişki biçiminde bir tasarım stratejisi ve algısını rededder. Değişime doğru yol alabilmek için farklı disiplinlerin ve paydaşların desteğiyle öncelikle bir vizyonun belirlenmesi üzerine odaklanır. Bu vizyon kentleşmiş her alan için, o yerin ekolojik ve sosyal özellikleri doğrultusunda kendi kendine yetebilen, kendini yönetebilen, fosil kaynaklardan bağımsız, paylaşımcı, adil ve etik eko-toplulukların ideal yerleşkelerini tasvir ederek, değişimin yönünü belirler. Burada kalıcı insan yerleşkelerinin oluşumu için permakültür tasarımının teknik ve prensipleri kullanılarak tamamlayıcı etik anlayışı çerçevesinde nesiller ötesi insanlar ve doğayla bütünleşen bir yaşam alanının özelliklerini ortaya çıkarır.

Bu vizyondan hareketle ve çeşitli “kötü sorunların” (wicked problems) birbirleriyle bağlantıları düşünülerek, taban hareketine ve dinamiğine dayalı kısa vadeli ve uzun vadeli geçiş tasarımları gerçekleştirilmekte. Vizyon, yerelde dayanışmacı, dayanıklı ve sistemden bağımsız güçlü toplulukların oluşmasını desteklemek için olabildiğince daha fazla bileşeni birbirine bağlamayı teşvik etmekte ve geçiş tasarımı bu vizyonun gerçekleşebilmesi için eldeki kaynaklar ve öndeki sorunları dikkate alarak mevcut ilişkilerin daha fazla artırılacağı yaratıcı yöntemleri araştırmayı üstlenmekte.

Kentsizleştirme tasarımı, oluşturduğu vizyonla insanları yeniden insan ölçeğinde birbirleriyle ve doğayla ilişkiler kurmaları için teşvik eder, daha sonra geçiş tasarımıyla bu vizyonu yerine getirmelerine destek olur. Böyle bir vizyon, şehirdaşları bina, sokak ve mahalle ölçeğinde birbirleriyle ve oralardaki toprak, hava, su ve tüm bileşenlerle ilişkilendirerek, dayanışma ve dayanıklılığın azami derecede gerçekleşmesi için olabildiğince daha fazla ortaklık, karşılıklı işbirliği ve paylaşım imkanı ve ağı geliştirir. Her evin elektrik üretip yan komşularıyla paylaşmasıyla yayılmış bir elektrik ağının binaları, sokakları ve mahalleleri birbirine bağlaması gibi mevcut merkezi üretim ve dağıtım hizmetinin yerine geçebilecek ekolojik ve sosyal yönleri güçlü bir sistem değişikliği amaçlanır. Nasıl kentleşme bireylerin tüm ihtiyaçlarını bir hizmet merkezine bağlayarak onları daha bağımlı kılarak merkezi yönetimi güçlendiriyorsa, onun aksine kentsizleştirme tasarımı ve geçiş projeleri de uygulandıkça her aşamada, daha fazla sayıda insanı ve topluluğu güçlendirerek, sistemden bağımsız hareket etmelerini ve özgürleşmelerini sağlayacaktır.

Diğer kentsel sosyal hareketlerden farklı olarak, kentsizleştirme tasarımı mahalle ve hatta sokak ve bina ölçeklerinde topluluklaşmayı, sosyal ve ekolojik duyarlılıklarla kalıcı sistemler yaratmayı ve paylaşarak güçlendirmeyi uygulayarak, uzun vadeli ve git gide daha özgürleşen mahalleler ve daha canlanan ekosistemlerle etik eko-topluluklar olarak şehirleri yeniden elde etmeye çalışır.

NOTLAR:
1 Bookchin, M. (1999) Kentsiz Kentleşme, Ayrıntı Yayınları
2 Kentsizleştirme Tasarımı: Hossein Sadri ve Senem Zeybekoğlu öncülüğünde geliştirilmekte olan bu alan, dünyada giderek artan sosyal adaletsizlik ve çevre sorunlarının temel sebebi olarak kentleşmeyi ve onun yan ürünleri olarak endüstriyel tarım, petrol bağımlılığı, kirlilik, iklim değişikliği, yoksulluk ve sosyal çatışmalar gibi konuları ele alıyor ve kentleşme sonucu bozulmuş ekolojik ve toplumsal yapıların restorasyon stratejilerini oluşturma ve uzun vadeli geçiş projelerinin taban dinamiğiyle tasarlanmasını destekleyici rol üstlenmeyi hedefliyor.
3 Geçiş Tasarımı: Terry Irwin ve Gideon Kossof öncülüğünde son yıllarda tasarımın sürdürülebilir bir geleceğe varmak için değişim yaratabilme rolüne odaklanarak geliştirilmektedir.
4 Permakültür Tasarımı: Bill Mollison tarafından yaklaşık 40 yıl önce tanıtılan kalıcı ve onarıcı insan yerleşkeleri tasarımı bilimidir.

Etiketler:

İlgili İçerikler: