"Mülk Allahındır": Güncel Sanat, Özel Mülkiyet ve Kentsel Mücadele Üzerine bir Deneme

BEGÜM ÖZDEN FIRAT

Son on yılda Türkiye’de kent ve kır devasa bir hafriyat alanı haline gelmiş durumda. İş makinaları yerin altını üstüne getiriyor; insan kemikleri, Bizans sikkeleri, harabeler gün yüzüne çıkıyor. Katı olan her şey yıkılırken geçmiş adeta bugüne musallat oluyor; kutsal ve değişmez kabul edilen kurum ve kavramlar alt üst oluyor. Mülkiyet, bu neoliberal dönüşümden payını alan kavram ve kurumlardan bir tanesi. Yakın dönemde kır ve kentte ortaya çıkan bir dizi yerel mücadele, farklı mülkiyet biçimlerinin (özel, devlet ve müşterek) birbirleriyle olan ilişkisini ve özel mülkiyetin tarihsel inşasının içerdiği hukuki ve hukuk dışı şiddeti görünür kıldı. Bu mücadelelerle birlikte, 2000’lerin ortalarından itibaren hem güncel sanat üretimi hem de sanatçıların kendisi kentsel siyasetin ve mücadelenin içerisinde yer almaya başladı. Kentsel dönüşüm, mülksüzleştirme, yerinden edilme ve bu süreçlere karşı ortaya çıkan direnişler güncel sanatın ve sanatçıların meseleleri haline geldi. Bu kısa yazıda güncel sanat üretimi ve kentsel mücadele arasındaki ilişkinin olası kavramsal ve tematik bağlantılarını tartışmaya açmaya çalışıyorum. Odağımda Neriman Polat’ın “Mülk Allahındır” isimli işi var ve kanımca bu iş, Türkiye’deki kentsel mücadelenin mülkiyet kavramı ve kurumu eksenindeki temel meselelerini ortaya seriyor.

Rule of Experts (2002) kitabında Timothy Mitchell özel mülkiyetin tarihinin, bir mevzuat ya da soyutlamanın tarihi olarak sunulduğunu, ancak bu türden bir tarihin özel mülkiyetin belli bir yerde gerçekte nasıl oluştuğu hakkında söyleyecek çok az şeyi olduğunu iddia eder. Bu tarih anlatısı içerisinde özel mülkiyetin ortaya çıkışı bireysel temellükler, istisnai kararlar ya da şiddet eylemleriyle ilgili olsa bile bu eylemler "şimdi"den koparılmış bir geçmişe aitmiş gibi görünür diye ekler. Mitchell’ı takip ederek “özel mülkiyet yasası”nı (law of private property) kendisinden önce gelen (ve bugün de var olan) farklı mülkiyet biçimlerini düzenleyen kesin, hukuki, standart, soyut bir ilke olarak değerlendirmek yerine, farklı mülkiyet biçimlerini yeniden dağıtan, yoğunlaştıran ve onlara atfedilen negatif öğeleri gizleyerek içeren bir çatışma alanı olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.

Bu minvalde, Türkiye kentleşmesini toprakta özel mülkiyetin kurulma süreciyle birlikte okumak mümkün. Böylesi bir bakış, kentsel alanda “özel mülkiyet yasası”nın kuran istisnai ve tekil görünen süreçleri tarihselleştirmeye imkan verir. Bu süreci çözümlemek için “Mülk Allahındır” gibi bir ifadenin “katılaştığı” faklı halleri takip etmek ilginç bir deneme olabilir ve tarihsel olarak özel mülkiyetin nasıl ortaya çıktığını tartışmaya açabilir. BTB ile bina cephelerine işlenen ve bütün ulvi ve uhrevi niteliklerinden arındırılmış bir donuklukla “yapsatçı” yapıların üzerinde beliren, bugün hala bir hayalet gibi kentin eski çeperlerinde yükselen “Mülk Allahındır” ibaresi özel mülkiyetin kurulma süreçlerini takip etmek için zengin bir “malzeme” sunuyor.

“Mülk Allahındır”, “İlk Raunt” sergisi, Galata Rum Okulu, 2018; fotoğraf: Neriman Polat

Odağımızda tek bir iş ve onun sergilendiği bir ortam var: Neriman Polat’ın “Mülk Allahındır” isimli işinin, 6 Mart -12 Mayıs 2018 tarihlerinde Galata Rum Okulu’nda gerçekleşen Banu-Hakan Çarmıklı çiftine ait “İlk Raunt” adlı koleksiyon sergisinde yer aldığı versiyonu.1 İlk kez 2007’de 10. Uluslararası İstanbul Bienali kapsamında düzenlenen, “Dünyayı Yesen Doymazsın” başlıklı Hafriyat sergisinde yer alan “Mülk Allahındır” işi, iki farklı renk BTB kullanılarak “Mülk Allahındır” cümlesinin duvara yazılmasından oluşuyor. Eser, sergilendiği her mekansal bağlamda, üzerine yerleştiği zemini/duvarı “yapsatçı” estetikle üretilmiş bina dış cephe kaplamalarına çeviriyor; gecekondudan apartmana geçen, arazi spekülasyonu ve rantla birlikte serpilen yeni ve bir o kadar da kırılgan bir özel mülkiyet biçimini o mekana çağırıyor.

Bahsi geçen sergide, Galata Rum Okulu’nun iki kat arası merdivenlerine bakan bir duvarı boydan boya kaplayan bu iş, aklımıza öncelikle, yasadışı bir şekilde dikilen pek çok apartmanı kem gözlerden olduğu kadar devletin hukuki ve fiili edimlerinden de sakınmaya çalışan “Mülk Allahındır” yazılarını getiriyor. Türkiye kentleşmesinin 1970-1980 arası ve sonrası kat mülkiyetli özel mülk inşasının en “kitch” görünümü bu olsa gerek. Özel mülkiyetin felsefi ve ahlaki temellerini tartışan Macpherson, bütün diğer kurumlar gibi, mülkiyetin de temel bir insani ya da toplumsal amaçla ilişkilendirilerek meşrulaştırılması gerektiğini söyler. Mülkiyetin “icra edilebilir” bir hak olduğu iddiası onu hukuki kıldığını belirtir, fakat “icra edilebilirlik” bu mülkiyetin ahlaki bir hak olduğuna dair kamusal inancın inşa edilmesi ve meşrulaştırılmasını gerektirir, der (1978: 11). Öyleyse özel mülkiyetin yasal olarak tanımlanması yeterli değildir, meşru kılınması da gerekir. Hele, özel mülkiyetin yasallığının tartışmalı olduğu durumlarda, mülkiyetin meşruiyeti yasa üstü bir yerden kurulmalıdır. Öyleyse, “Mülk Allahındır!”

Bugün “Mülk Allahındır” işlemeli binalar büyük kentlerin çeperinde nadiren bulunabiliyorlar. Daha önceki kentleşme süreçlerinde binalara dokunulmazlık veren bu ibare artık geçerliğini yitirmiş durumda, zira Perouse’un da belirttiği gibi bugün popüler yasadışılık başka yöntemlerle idare ediliyor (2012: 295). Bugün, “Mülk Allahındır” ifadesi, şimdi ile bağı koptuğu için “müzelik” bir ibare olarak görülebilir. Öte yandan, “Mülk Allahındır” işi, sergilendiği mekansal bağlamda katma bir değer, ek bir anlam ve tarihsel bir derinlik kazanıyor. 1989’da Hazine tarafından el konulan Galata Rum İlkokulu, 5737 Sayılı Kanun’un geçici 11. maddesinin kabulü ile gayrimüslim mülklerinin iade edileceğini açıklamasının ardından 2012’de İstanbul Rum cemaatine iade edilmişti. Okulun blog sayfasında, 2012 yılından bu yana birçok kültürel etkinliğe ev sahipliği yapan Galata Rum Okulu’nun “geçmişten gelen mirasını koruyarak, başta Rum kimliği ve kültürel mirasıyla beraber birçok farklı kültürel kimlik ve birikimi bünyesinde barındırarak, geçmişten bugüne ve bugünden geleceğe yönelik bir perspektif yaratarak tüm İstanbul’u kucaklayan bir kültür, sanat ve eğitim alanına dönüştürmeyi” amaçladığı belirtiliyor.2 Böylesi bir mekansal bağlama yerleşen iş, aklımıza sadece gasp edilen Rum mülklerini değil, Türkiye’de gayrimüslim azınlıkların mülksüzleştirilmesi ve “Türk”lerin sermaye birikim süreçlerini getirir. “Mülk Allahındır” işi bu sefer, Allah adına ve adıyla işletilen mülksüzleştirme süreçlerini ve buna mukabil gaspa dayalı özel “mülkiyetlendirme” süreçlerini tartışmaya davet ediyor. Serginin okul içerisinde farklı katlarını gezerken, iki kat arasında, izleyiciyi devasa boyutlarıyla yakalıyor “Mülk Allahındır” ve mülksüzleştirme katmanlarını düşünmeye çağırıyor.

Mülksüzleştirme kadar “mülkiyetlendirme” katmanları da işin sergilendiği ortamda tartışılmayı hak ediyor. Bu sefer bağlamımız sanat eseri sahipliği. Polat’ın eserinin de içerisinde yer aldığı sergi, Banu-Hakan Çarmıklı koleksiyonundan yapılan bir seçkiden oluşuyor. Banu-Hakan Çarmıklı özellikle genç güncel sanatçıların işlerinden oluşan değerli bir sanat koleksiyonuna sahip. “Mülk Allahındır” işinin de mülkiyetini elinde bulunduran koleksiyonerin sermaye ve mülkiyet ilişkilerine odaklanmamız elzem. Çarmıklı Ailesi, ticaretten sonra inşaat sektörüne atılır ve 1966 yılında “bugün inşaattan savunma sanayiine, enerjiden madencilik ve turizme” kadar farklı sektörlerde iştiraki bulunan Nurol Holding’i kurar.3 Dolasıyla, ailenin servetinin kökeninde 1960’lardan itibaren inşaat sektöründe kazanılan birikim yatıyor. Bu anlamda “Mülk Allahındır” adlı bir işin, asıl sermayesini -tam da BTB’li apartmanlaşma döneminde- inşaat sektöründen kazanan bir müteahhit bir ailenin koleksiyonunda son bulması ironi olmaktan öte, bizi yine kentleşme tarihi içerisinde düşünmeye davet ediyor.

Wenda M. Koyuncu’nın (2018) belirttiği gibi, “[ö]zel mülkiyetin yeni kentliler açısından güvencesiz halini güvenceye almanın ve kamusal mülkten aşırdığını meşru kılmanın yollarından biri de dine referans vermektir. Modernleşmenin işaret ettiği kamusallıktan geleneğe referans veren bu kamusallık inşası pragmatiktir.” “Mülk Allahındır” ifadesinin özel mülkiyetin usulsüz icrasının üzerini örten, bu örtüyle kendisinden önce gelen mülksüzleştirme ve mülkiyetlendirme süreçlerinin içerdiği şiddeti, hukuksuzluğu perdeleyen bir işlevi vardır. Bu sebeple oldukça modern bir meşrulaştırma “halesi”dir.4 Neriman Polat’ın işi, bizleri, bu perdeyi farklı biçimlerde aralamaya davet eder.

Notlar
1 İşin ilk sergilendiği Bienal’i ya da 2019 yılında sergilendiği Tütün Deposu’nda gerçekleşen “Mührü Kırmak” adlı sergiyi çözümlemeye dahil etmedim. Her ikisi de zengin bir tartışma malzemesi sunuyor.
2 https://galatarumokulu.blogspot.com/
3 https://www.nurol.com.tr/tarihce
4 Ta ki bir 1 Mayıs’ta Antikapitalist Müslümanlar üzerinde “Mülk Allah’ındır” yazan bir pankart açana kadar!

Kaynakça
Koyuncu, M. W. 2018. “İlk Raunt: Kurdun Ettikleri”, Sanatatak, http://www.sanatatak.com/view/ilk-raunt-kurdun-ettikleri
MacPherson, C.B. 1978. Property: Mainstream and Critical Positions, University of Toronto Press, Toronto.
Mitchell, T. 2002. Rule of Experts: Egypt, Techno-Politics, Modernity, The University of California Press, Berkeley.
Perouse, J.F. 2012. “Mülk Allahındır’ (‘This House is God’s Property’) Legitimizing Land Ownership in the Suburbs of Istanbul” in M. Ababsa, B. Dupret, E. Denis (der.) Popular Housing and Urban Land Tenure in the Middle East: Case Strudies from Egypt, Syria, Jordan, Lebanon, and Turkey, The American University in Cairo Press.

Etiketler:

İlgili İçerikler: